Üniversite hocalarımızın tarihi
ABONE OL

Darülfünundan Üniversiteye Öğretim Üyeleri (1900-1946) Mustafa Kirenci’nin yayın yönetmenliğinde peş peşe çok önemli ve kaliteli kitaplar çıkaran Büyüyenay Yayınları tarafından bu yılın Nisan ayında yayımlandı. Kitap Aydın Demirtaş tarafından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde Prof. Dr. İsmail Coşkun danışmanlığında hazırlanmış doktora tezini esas alıyor. Sosyoloji bölümünün bilim, üniversite, eğitim gibi konularda böyle tarihsel çalışmalara yönelmiş olması bugünü geçmişin ışığında ve sosyolojinin derinliğiyle kavramak adına olumlu gelişmeler.  Kitap bizi ülkemizde akademisyenlerin ve üniversitenin köklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Araştırma üniversitenin kuruluşundan başladığı için üniversitenin ortaya çıkış süreci ve öğretim üyeliğinin bir mesleki kategori olarak vücut bulması sosyolojik bakış açısıyla sergileniyor.

Kitap şu sorulara sosyolojik ve tarihsel bağlamı içerisinde cevaplar arıyor: İlk üniversite hocaları kimlerdi? Hangi şehirlerde ve hangi ailelerde doğdular, hangi okullarda okudular? Toplumsal kökenleri ile diğer seçkinlerin toplumsal kökenleri ne derece örtüşmektedir? Üniversitenin neşet ettiği tarihsel koşulların içinden nasıl bir akademik kişilik tipolojisi zuhur etti? Üniversite ve öğretim üyelerinden ne bekleniyordu?  

İLERİCİLER-GERİCİLER ÇATIŞMASI 

Ülkemizde maalesef üniversiteyi tarihsel, sosyolojik boyutlarıyla konu edinen çalışmalar fazla değil. Son yıllarda tüketim davranışlarından üniversiteler de nasibini aldığı için üniversitenin piyasalaştığı tezine dair serzeniş yazılarını sıklıkla görüyoruz. Üniversite üzerine yapılmış tarihsel çalışmaların çoğunda da ya deskriptif ve niceliksel yön öne çıkıyor ya da üniversitenin kuruluşu ve modern bilimlerin gelişme süreci aydınlanmacı ve pozitivist bir bakışla ilericiler-gericiler çatışması çerçevesinde ele alınıyor.

Yazar Osmanlıda üniversite kurma düşüncesinin ilk defa gündeme geldiği 1845 yılından itibaren ortaya çıkan gelişmeleri ve Osmanlı’da üniversitenin doğduğu atmosferi bizlere tanıtarak işe başlıyor. 1845-1900 arasındaki yarım asrı aşan sürede üniversite veya o günkü adıyla darülfünun birkaç kez açılıp kapanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Yazarın iddiasına göre devlet üniversitenin kurulması işine dört elle sarılmıyor. Çünkü Mülkiye, Tıbbiye, Mühendishane, Harbiye gibi yükseköğretim kurumlarıyla kendi ihtiyaç duyduğu kadroları zaten yetiştiriyor. Darülfünun kurulana kadar fen bilimleri Tıbbiye içerisinde, tarih, coğrafya, dil konuları ise Mülkiye içerisinde ele alınıyor. İlk öğretim üyeleri de genellikle bu okulların hocaları ve mezunları arasından seçiliyor.  1900 yılında kurularak bugüne kadar kesintisiz akademik hayatını sürdüren Darülfünun pratik ihtiyaçların ötesinde araştırma odaklı bir kurum olarak düşünülüyor. 

Darülfünundan Üniversiteye Öğretim Üyeleri, öğretim üyelerinin sosyal statülerini de Weber’in statü üzerine görüşlerinden ve elit teorilerinden faydalanarak mercek altına alıyor. Elit teorilerinin tercih edilme nedeni Osmanlı’nın devlet merkezli yapısında sınıfsal ayrımlardan çok yöneten-yönetilen ayrımının ön planda olması. Öğretim üyelerinin 1900-1946 yılları arasında modern devlet elitleriyle oldukça iç içe geçmiş olduğunu görüyoruz.  İlk üniversite hocaları genellikle devletin değişik kademelerinde görev yapmış kimseler. Asker, vali, büyükelçi, mebus, defterdar vb. görevlerde bulunmuş kimselerin ilk darülfünunda ders vermekle görevlendirilmiş olmaları söz konusu.  

HEPSİ MEMUR ÇOCUĞU

Yazar, Üniversitenin doğuştan oldukça bürokratik bir karaktere sahip olduğunu iddia ediyor. Bu hem ilk hocaların ağırlıklı olarak Mülkiye ve Askeri Tıbbiye kökenli olmasıyla ilgili hem de ilk hocaların hemen hepsinin yine devlet memurlarının çocukları olmasıyla ilgili. 1946 yılına kadar Üniversitenin rektörlerine baktığımızda Mülkiye, Tıbbiye ve Hukuk Fakültesi mensuplarının ağırlığını görmekteyiz. 

Kitapta yüzlerce öğretim üyesinin biyografisine odaklanmak suretiyle öğretim üyelerinin doğum yerleri, babalarının meslekleri, mezun oldukları lise ve üniversiteler, yurtdışı eğitim durumları gibi parametrelerle sosyal profilleri ortaya çıkarılmış ve bu veriler kapitalizm, sanayileşme, milliyetçilik, ulus devlet gibi unsurlarıyla ele alınan modernleşme çerçevesine yerleştirilmiş. Darülfünundan Üniversiteye Öğretim Üyeleri biyografilere, tarih, sosyoloji ve edebiyat metinlerine, dönemin aktörlerinin söylemlerine başvuruyor olmasının yanında farklı değişkenlere dair verilerin derlenmesine dayalı bir niceliksel yöne de sahip. Bu niceliksel yön araştırmayı besleyen ve argümantasyonu güçlendiren bir işleve sahip, araştırma istatistik ve niceliksel veriler sergilemenin ötesine geçip, verileri sosyolojik bir çerçevede yorumlamayı başarmış. Kitap yeni sorulara ve çalışmalara kapı açıyor. Bu çerçevede 1946 sonrası için yapılacak benzer çalışmalar da ilginç olacak ve kayda değer bir boşluğu da dolduracaktır.