Ercan Yıldırım, güncelin sesini kısıp ondan sonra mesaisine başlayan yazarlardan. Kavramların leblebi çekirdek gibi tüketildiği yaşadığımız zamanda bir yazarın bu hassasiyete sahip olması maalesef az bulunur bir meziyet. Dolayısıyla kaleme alınan metinlerin büyük bir bölümü, zamanın ruhuna zımnen veya açıkça teslim olmuş ve okuruna da teslim olmayı telkin eden yargıların ürünü olmaktan öteye geçmiyor. Zamanın ruhunu lafzen eleştiren pek çok yazar bile güncel terminolojinin ve yargıların dışına çıkmadığı için sele kapılmış çerçöp misali zamanın ruhu/ruhsuzluğu önünde sürüklenip gitmekten kendini kurtaramıyor. Güncelin sesini kısabilme becerisi, işte tam bu noktada önem kazanıyor. Evet, güncelin sesini tamamen kapatmaktan söz etmiyorum elbette. Ancak güncel olan sesin, yazarın daha uzun soluklu okumalar yapmasına engel olmayacak kadar kısılmasını ve yazıların/okumaların gürültüye kurban gitmemesi gerektiğini savunuyorum. Neyse sözü çok uzattığımın farkındayım. Gelelim Ercan Yıldırım’ın yeni kitabı Zamanın Ruhuna Karşı’ya...
Esasen Zamanın Ruhuna Karşı için bir fay hattı üzerinde ilerleyen bir konuya sahip diyebiliriz. Kitabın altbaşlığı olan Küresel Medeniyet ve İslam-Batı Karşılaşması ifadeleri ise bu fay hattının zihin coğrafyamızdaki konumunu net bir şekilde ifade ediyor zaten. Ercan Yıldırım, kitabının tezlerini bu fay hattından aldığı ilhamla inşa ediyor.
NEFS MUHASEBESİNE ÇAĞRI
Ercan Yıldırım, batıyla sınırlı olmayan küresel medeniyetin ruhunu/ruhsuzluğunu anlamak için Eski Kapitalizm/Yeni Kapitalizm ayrımı üzerine kuruyor tezlerini. Yeni Kapitalizmin İslam’ın “Küfür tek millettir” düsturunu unutturan, İslam’la Hıristiyanlık arasında ortak paydalar ve diyalog imkânları arayan ve bu arada da kendi gücünü tahkim eden stratejisine dikkat çeken Yıldırım’ın “Zamanın ruhu, Küresel medeniyet, serbestlik, müdahale etmeme, ötekileştirmeme, kültürel çoğulculuk kavramları altında herkesi kimliksizleştirmeyi başarmaktadır. “Ortak dünya vatandaşı” bir proje adı olarak itibar görmese, insanlar farklı folklora, farklı tarihe ve dine sahip olsalar bile yeni “ortak yaşam” biçimine kolayca uyum sağlamışlardır. Burada sorulara verilecek cevaplar esasında irade beyanıdır: Küresel medeniyetin zamanın ruhu eliyle uyguladığı “sessiz şiddeti”, herkesi “ortak cemaat” yapan tavrı bir Müslüman olarak bizleri rahatsız ediyor mu etmiyor mu?” sorusu uzun uzun düşünülmeden ve nefs muhasebesi yapılmadan cevaplanmayacak nitelikte…
BİR İDEOLOJİ OLARAK ZAMANIN RUHU
Gerçekten de öteki, bir arada yaşama, hoşgörü, çokkültürlülük gibi hakikate şirk koşmayı mümkün kılan kavramlar sistematiğinin günlük hayatın kılcal damarlarına kadar nüfuz ettiği yaşadığımız zamanın ruhunda varolan sistemi tahkim etmenin de ötesinde tartışılmaz kılan bir yön var. Bu güzel paketlenmiş, cicili bicili ambalajlar lafzen istediğimiz, inandığımız gibi yaşamamızı mümkün kılmasına rağmen hayatımızı manadan soyutlayarak bizi tek boyutlu kimliksiz tüketim toplumu bireylerine dönüştürüyor. Yani zamanın ruhu, farklılıklardan iktidar devşirmeyi başarıyor. Ercan Yıldırım bu durumu “Yaşayan nihilizm” olarak adlandırmayı tercih ediyor. Daha çok tüketmeyi mümkün kılan heves insanın ideolojisi olarak görebiliriz yaşayan nihilizmi. Yalnız burada ideoloji kelimesini Marx’ın kullandığı anlamda kullanmamız gerekiyor. Marx, ideoloji kelimesini olumsuz anlamda kullanmıştı. Burjuva sınıfının yaşayarak edindiği ve ayrımında olmadan içinde yer aldığı çarpık sınıf bilinci ideolojiydi ona göre. (Marx’ın kendi savunduğu tez ise o zamanın ruhuna uygun olarak bilimseldi. O zamanlar bilim tartışılmaz bir mutlak değer olduğu için Marx da kendi görüşünü bu şekilde isimlendirme ihtiyacı duyuyordu. Daha sonra Lenin ideoloji kelimesine olumlu bir anlam yükledi.) Ercan Yıldırım’ın zamanın ruhu derken kastettiğinin tam da bu ideoloji olduğu kanaatindeyim. Yani hangi kelimelerle ve dünya görüşüyle ifade edilirse edilsin varolan piyasa mekanizmasını sorgulamayan, “tarz sahibi millet” olma kaygısını kâh tarihin tozlu raflarına terk eden kâh o raflardan indirip içi boş bir tüketim nesnesine dönüştüren her zihniyet, zamanın ruhu denen o postmodern ideolojinin bilinçli ya da bilinçsiz mensubudur. Ercan Yıldırım’ın ne kadar güçlü, ne kadar dindar da olsa mensubiyetini yitirdiğini ve kökleriyle irtibatını kopardığını söylediği bu insan aynı zamanda da zamanın ruhuna kapılmış sürüklenmektedir ve “kendine özgü bir dünya kurma ihtimalini tümden unutmuştur.”
BİR ELİF MİKTARI NETİCE
Bir kitap elbette kapak resmine indirgenemez. Ancak Zamanın Ruhuna Karşı’nın kapak görselindeki elifin kitabın ruhunu çok iyi yansıttığını vurgulamak zorundayım. Ercan Yıldırım’ın bu kitabı da umulur ki bundan sonraki kitaplarının müjdecisidir. Zira Zamanın Ruhuna Karşı muhkem bir mevkiide durabilmek için böylesi kalem kalelerine ihtiyacımız var.
Zamanın Ruhuna Karşı
Ercan Yıldırım
Profil Yayıncılık