'Bunu yapanları affetmeyeceğim!'
ABONE OL

Bugün İstanbul’da Sevinç Çokum ile bir güzel gün. Büyükçekmece’ye Çokum ile görüşmek için yola düştüm. İstanbul’a uzak bir yerde oturuyor. Girişte eşi Rıfat Bey ile Sevinç Hanım karşıladı. Sevinç Hanım börek, pasta, çay hazırlarken biz eşi Rıfat Bey ile onun Cönk Yayınları’nı konuşuyoruz. Cönk Yayınları, Sevinç Çokum dışında pek çok yazarın kitaplarını basmış: “Sonunda iflas ettik. Bu yayınevi için üç ev sattık. Gönderdiğimiz kitabevleri paralarımızın üstüne yattılar. Bizde yayınevini kapatmak zorunda kaldık.” 

Sevinç Çokum, edebiyat dünyasında var olmak için çok uğraştığını, emek verdiğini, ilk yazdıklarını Nursel Duruel aracılığıyla Tarık Buğra’ya gönderdiğini, ondan olumlu tepki aldığını belirtiyor. 

İLK ŞİİR NECATİLGİL’E

Edebiyata şiirle başlamış, ilk şiirlerini de Behçet Necatigil’e göndermiş: “Behçet Necatigil komşumuzdu. Hep sokakta görürdüm. İlk yazdığım şiirlerimi ona gönderdim. Ağır bir cevap yazdı. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Sonra şiirden öyküye döndüm. Eğik Ağaçlar çıktı. Ardından Bölüşmek adlı öykü kitabım yayınlandı. Behçet Necatigil’i bir doktorun yanında gördüm. Doktor bizi tanıştırdı. Necatigil orda beni ve kitabım Bölüşmek’i hatırladı. Kitabımı beğenmiş ve ödül kazanmasını istemiş. Jüride olan Rauf Mutluay da ‘Beğendiğim iki kitaptan biri Bölüşmek’ diye yazdı. Vefatından önce hasta yatağında Necatigil’i ziyaret ettim. Necati Cumali, Ahmet Oktay da vardı. Bir gün hastanede odasındayken yan taraftaki buldozerin rahatsız edici gürültüsü odaya kadar geliyordu. Demişti ki ‘Sanki birazdan bu buldozer içeri dalacak.’ Behçet Necatigil’i hep böyle hatırlıyorum.” 

‘Sağ ve sol’ meselesi kan davası gibiydi

Yakasında bir rozetle dolaşan yazarlardan olmak istemediğini belirtiyor Sevinç Çokum: “Beni ısrarla ideolojik bir kampa hapsedip yok saymaya çalıştılar. Bunu yapanları affetmeyeceğim. Hayatım boyunca pek çok yere girdim çıktım, düşünce serüvenlerinden geçtim. İlk dönemlerimde Edebiyat Vakfı vardı oraya gidiyordum. Bir çocuk geliyordu. Yoksul, kimsesiz. Mehmed Niyazi orda çalışıyordu. Bir gün Mehmed Niyazi’nin paltosunu onun üstünde gördüm. Niyazi’ye sordum. ‘Çok üşüyordu, paltomu ona verdim.’ dedi. 

Sağ sol kan davası gibiydi. Ben bunlardaki insani yanları görmeye çalıştım. Beni tanıyanlar eski kitaplarımdan bahsediyorlar. Sanki ben ölmüşüm, defteri kapamışım gibi. Son kitaplarımdan kimsenin haberi yok.” 

Anlatmak isteyen bir bilge kadın gibi

Sevinç Çokum iki saat boyunca, edebiyatın, hayatın tam içinden geçmiş anılarla dolu, anlatmak isteyen bir bilge kadın gibiydi. Ankara’da Kırklar Meclisi için sözleştik. Aşağı yukarı neleri konuşacağımızı da belirledik. Fotoğraf çektirelim dedim. “Burası karanlık.” dedi. Balkona çıktık. Hemen orada bir kedi uyuyordu. Israrla kedi de çıksın istiyordu. Eşi Rifat Bey çekti fotoğrafı. Kedi çıkmamış fotoğrafta.