Henry Miller ve sansür meselesi
ABONE OL

Henry Miller ve sansür Siren Yayınları geçen aylarda Amerikan edebiyatının kült yazarlarından Henry Miller’ın Oğlak Dönencesi adlı romanını bastı. Türkiye’de ilk defa 1985 yılında yayımlanan fakat sansüre takılan kitap bu defa okuyucuya sansürsüz haliyle ve Avi Pardo imzalı yeni bir çeviri ile sunuldu. Yazarın daha önce Yengeç Dönencesi ve Clichy’de Sessiz Günler adlı kitaplarını yayımlayan Siren, Oğlan Dönencesi ile birlikte üçüncü Henry Miller kitabını basmış oldu.

Kitaplar artık daha özgür

Türkiye’de ilk defa Aylin Sağtür çevirisiyle basılan Oğlan Dönencesi çabucak toplatılmış ve 1988’de mahkûm olmuştu. Daha sonra Can Yayınları sakıncalı addedilen satırları siyah bantlarla örtüp ilgili tutanakları girişe ekleyerek kitabı yeniden yayımlamış ve böylece edebiyata yönelik sansürü, sansür mekanizmalarının kendi aygıtları ile alt etmişti. Tabii Oğlak Dönencesi’ni mahkûm eden ilk ülke olmadık: Kitap ilk baskısını 1939’da Fransa’da yapmıştı fakat yazarın ülkesi ABD’de uzun süre yasaklı kaldıktan sonra ancak 1961’de sakıncalı statüsünden çıkarak yayımlanabilmişti.

Birileri “edebiyata sansür” mü demişti? Henry Miller’ın Oğlak Dönencesi’ni artık sansürsüz okuyabiliyorken mesela… Baktığımızda Türkiye’de son iki senede yaklaşık 2 bin 500 kitap özgürlüğüne kavuştuğunu görüyoruz. Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Marx, Lenin, Mahir Çayan, İsmail Beşikçi, Abdurrahim Karakoç, Ayetullah Humeyni, Seyyid Kutup gibi birçok yazar, düşünür, siyaset adamı ve aktivistin yıllarca yasaklı kalan kitapları üzerindeki tedbirler kalktı. Sadece kitaplar değil tabii ki: 22 bin 600 gazete, dergi, broşür ve pankart hakkındaki yasaklar da son buldu. Bütün bunların arasında ‘müstehcenlik’ gibi bir sebeple Henry Miller ve benzeri diğer yazarların eserlerini sansürlemek utançtan başka getiri sağlamazdı elbette.

Amerikan idealizmi eleştirisi

Sansür meselesini şimdilik aşıp, Oğlak Dönencesi kimleri ve neleri "kurşunluyor", kısaca bakalım: Oğlak Dönencesi tam ifadesi ile bir Amerikan ideali eleştirisidir. Yazarın neredeyse tüm romanları gibi bu kitapta da otobiyografik öğeler ağır basar. Miller, ABD’de çalıştığı işler ve pamuk ipliğine bağlı insan ilişkileri üzerinden yaşamın kısır diyebileceğimiz çelişik döngüsünü ortaya koyar. Amerika’nın kof yapıtaşlarını yerinden oynatmaya, doğrularını haykırmaya, kendi gerçeğinin peşinden gitmeye koyulur: Diyalog ve betimlemenin çok az kullanıldığı roman 344 sayfalık bir tirad, bir manifesto, bir tür günah çıkarma ayini gibidir.