Onlar ne Almanya'da ne de kendi ülkelerinde sevildiler! Almanlar ikinci sýnýf vatandaþ muamelesi yaptý, Türkiye'de de "Alamancý" olarak adlandýrýldýlar. Bu yýl Türkler'in ikinci vatan olarak sýðýndýklarý Almanya'ya ilk gidiþlerinin 60'ýncý yýlý nedeniyle bir dizi etkinlikler yapýlýyor. Çalýþmak için Almanya'ya giden ilk isimlerden biri de Mustafa Gözcü.
Mustafa Gözcü, Almanya'da bir iþçi olmayý deðil, toplumunun sesi olmayý tercih eden bir isim. O ayný zamanda Almanya'da çalýþan Türkler'e yapýlan kötü muameleden sonra buna tepki gösteren ve þahit olduðu bu uygulamaya son verilmesini saðlayan kiþi. Haksýzlýða karþý ilk çýkýþýnýn ardýndan hayatýnýn kalan kýsmýnda da hep haksýzlýða karþý duran bir isim.
Tek bir kelime Almanca bilmemesine raðmen tamamen kendi iradesi ile kýsa zamanda Almanca'yý öðrenen Gözcü, oradaki Türkler'i Alman resmi makamlarý karþýsýnda da savunan bir isim ayný zamanda. Kendi toplumu için yaptýðý daha nice iþler var Almanya'da ve Türkiye'de.
Belgeselin ardýndan kitap geldi...
Mustafa Gözcü'nün yaptýklarýný daha önce bir belgesel haline getiren yazar Esra Alkan, bu kez de Mustafa Gözcü ile yaptýðý söyleþiyi kitaplaþtýrarak bu belgeseli de kaleme almýþ oldu.
Ýþte Esra Alkan'ýn kaleminden "Þimdi Nasýl Çýkarým Bu Ýþin Ýçinden?" ismini taþýyan kitabýn hikayesi:
"Bu kitap, yaþanmýþlardan yola çýkarak dünü - bugünü anlama/ anlatma çabasýdýr. Hepimizin yaþama katacaðý bir þey mutlaka var.
Her sohbet bir kapý açtý ve o kapýlardan geçen beni, hep yýlmayan pes etmeyen bir kimlik karþýladý.
Mustafa Gözcü'yü yýllardýr bilirdim, deðerli arkadaþým Mehmet Gözcü'nün ele avuca sýðmaz babasý olarak...
Masaya oturup yazmaya baþladýðýmda bin soru geçiyordu aklýmdan... Masa baþý dediysem lafýn geliþi. Aylarca peþine düþtüm anýlarýn.
Arada yaptýðýmýz Gözcü belgeseli elbet pek çok kapý aralamýþtý ancak kitabýný yazmak bambaþka.
Ve karþýma pes etmez bir adam çýktý!
Mustafa Gözcü'nün hayatýna tanýklýk ediyoruz bu kitapla hep birlikte.
Kilit noktalarýný vurguladýk evet. Ýki yaþýnda Dersim sürgününü yaþayan ailesiyle batýya, Balýkesir Karaaðaç'a gelir. Orada dýþlanmalar ve baþtacý edilmelerle þekillenen kiþiliði, 1947'de döndükleri kendi topraklarýna artýk sýðamaz oluyor ve her fýrsatta kaçmayý düþleyen çocuk, 1960'larda Almanya'ya iþçi olarak giden ilklerden olmayý, ailenin yasaklarýna raðmen baþarýyor. Ýþçi kalmak deðil, Avrupa'nýn kültürünü kendine katarak var olmaya baþlayan Mustafa Gözcü, Stuttgart'ta parti kurmaya kadar vardýrýyor iþi. Dilini öðrendiði vatan Almanya, ona hiç de acý vatan olmuyor ve çocuklarýný da yanýna alan Gözcü, oradaki Türklere, tercümanlýk dahi yapýyor. Doðduðu köy, Ahpasor'a (Saðlýca) Saðlýk Ocaðý ve Kültür Evi yaptýrmak, Alman hastanelerinde kullanýlmayan ama Türkiye için yeni teknoloji sayýlan pek çok týbbý cihazlarý ülkesine bedelsiz getirmek de cabasý...
Küçük bir çocuk, dünyayla baþedecek gücü nereden buluyor? Ona güç veren ne / kimler? Neden kendi ailesine ve okuyucuya anlatmak zorunda hissediyor?
Sorular gidip gelirken geçmiþle hesaplaþmanýn öneminin bilincine, bir kez daha varýyoruz... Kalemim, anýlarý iþledi bir bir. Hayal çalýþýp sonuca nasýl ulaþtýðýnýn sýrrý çözülüyor satýrlarda. Ýyi okumalar..."