Vaadedilmiş bir sergi
ABONE OL

Gülsün Karamustafa’nın ilk defa sergilenen eserlerinin de yer aldığı ve bu zamana kadarki en kapsamlı sergisi olarak görülen Vaadedilmiş Bir Sergi’nin ismi sanatçının geçmişte yaptığı “Vaadedilmiş Resimler” serisinden geliyor. Genel olarak kimlik, göç, toplumsal cinsiyet, bellek gibi konulara odaklanan Gülsün Karamustafa, bence bir sanatçı olarak önceden bildiğimiz kelimelerle kategorize edilemeyecek bir noktada duruyor. Bu da sanatçının tanımlamalardan uzak özgür bir alanda üretmesini sağlıyor. Farklı dönemlere ait eserler arasında kronolojik bir bağdan çok organik bir ilişki olması, serginin küratörler tarafından farklı bir biçimde tasarlanmasına neden olmuş.

Kişisel olan politiktir

Eserler, Gülsün Karamustafa’nın üzerinde durduğu “hareketlilik” haline uygun bir biçimde birbirleriyle ilişki kuracak şekilde mekana yerleştirilmiş. Bana kalırsa alınan bu karar bile sergi boyunca gördüğümüz ‘ilerlemeci-aydınlanmacı’ zihniyetin sorgulanmasının bir parçası olabilir.

“Güllerim Tahayyüllerim” isimli çalışmasında Gülsün Karamustafa bu sorgulamayı çok net bir şekilde yapıyor. Kendi sesinden çalışmayı anlattığı kayıtta fotoğraftaki görüntünün arkasında neler olabileceğinden bahsediyor. Sanatçının henüz çocuk olduğu fotoğrafta kendisiyle beraber annesi ve kardeşinin bir tren penceresinden babalarıyla vedalaştıkları anı görüyoruz. Sanatçı böylesine kişisel görünen bir fotoğrafa bakarak o dönemden bugüne gelen pek çok toplumsal meseleyi analiz ediyor. Ona göre Ankara-İstanbul arasında yolcu taşıyan bu tren, Ankara’nın başkent olarak yükselişini, ülkenin demir ağlarla örülmesini, genç cumhuriyetin kurgulamaya çalıştığı modern Türkiye’yi, kalkınma planlarını, aydınları Ankara’da tutan bürokrat yaklaşımı hatırlatıyor. Aynı zamanda ailenin kutsallığına gönderme yapan bu fotoğraf Gülsün Karamustafa’nın kişisel öyküsüne değdiği kadar bu ülkede yaşayan herkesi bir yerden yakalayacaktır. Kişisellikle toplumsallık arasında kurulan bu sıkı bağ 60’ların sonlarında ortaya çıkan “personal is political” yani “kişisel olan politiktir” söylemiyle de paralellik gösteriyor.

Farklı yıllarda doğup bambaşka deneyimler yaşamış olsak da Gülsün Karamustafa’nın hikayesinde kendime yakın pek çok şey buluyorum. Onun sergideki ilkokul defterleri benim defterlerimden çok da farklı değil. Zorunlu eğitimin dayattığı cümleler defter süsleriyle yumuşatılmış bir halde önümüze seriliyor. Ya da “Yaşasın” isimli çalışmada gördüğümüz zoraki kurgulanmış “çeşitlilik”, cumhuriyetle beraber gelen daraltılmış “kimlik” algısını hatırlatıyor.

Daraltılmış kimlikler galerisi

Farklılıkları baskı altına alan yeni ‘Türk’ kimliği bu ülkede pek çok kötü olayın yaşanmasına neden oldu. Bunların başında Kürtlerin yıllarca asimilasyon politikalarına maruz kalmaları geliyor. Bu politikalar nedeniyle ülkenin doğusundan batısına zorunlu göçle akın eden insanlar yeni melez bir kültür yarattılar. ‘Arabesk’ diye tarif edilen bu yeni kültür, müzikte, sinemada, modada ve hayatın çeşitli alanlarında görünürlük kazandı. Üst kültür tarafından daima hor görülen, aşağılanan ve bayağılıkla itham edilen ‘arabesk’in ortaya koyduğu görsellik de ‘kiç’ olarak algılandı. Gülsün Karamustafa estetik dışı görülen bu görsel dili sanatında kullanarak bence ülkenin ‘seçkin’ kesimine önemli bir mesaj göndermekte, arabesk olanı aşağılamak yerine onun sisteme karşı gösterdiği dirence destek olmaktadır.

Yine ‘daraltılmış kimlik’ dayatmasının bir sonucu olan gayrimüslimlerin yaşadığı zulümler de sergide yer alan önemli konulardan. Özellikle 6-7 Eylül olaylarının yol açtığı travmayı anlatan “Apartman” projesi bende büyük bir etki yarattı. Erken Bir Temsiliyetin Sunumu’nda Gülsün Karamustafa’nın “İstanbullu bir kadın olarak kendimi nasıl tanımlıyorum?” dedikten sonra hemen arkasından gelen “Neden hep sorgulanacakmışım gibi geliyor?” cümlesi beni olduğum yere sabitledi. ‘Kimlik’ meselesinin ve önyargıların içiçe geçtiği ve bunaltıcı bir hal aldığı noktada duruyorduk ikimizde. “Vaadedilmiş Bir Sergi” bana göre her biri bir manifesto değerinde eserler içeriyor. Hepsi birbiriyle bağlantılı ve eşzamanlı olarak algılandığında büyük bir hikayenin içindeki karakterler olarak görülebilir. Bu anlamda Gülsün Karamustafa’nın kendine dair söylediklerinin içinde kendimizi görmemiz an meselesi. Sergi 5 Ocak’a kadar açık olacak, mutlaka gidip görmenizi tavsiye ederim.