Osman Soykut: Bu milletin sırtı yere gelmez
ABONE OL

Türk ve Amerikan sinema, tiyatro ve dizi oyuncusu olan Osman Soykut 1984 yılından beri Amerika’da yaşıyor. Kurtlar Vadisi Pusu, Tatar Ramazan ve Adanalı gibi dizilerde gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çeken, başarılı oyuncu şimdilerde ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinde İbni-i Arabi’yi canlandıyor. Soykut’la hayata  dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik...

İki ülke arasında mekik dokumak zor olmuyor mu?

Ben alıştım veya kendimi alıştırdım diyelim. Gülü seven dikenine katlanır.

Kaç yıldır Amerika’da yaşıyorsunuz. Neden Amerika?

Ben Amerika’ya 1984 yılında gittim. (Los Angeles) O yıllarda Amerika ve Türkiye arasında yaşam düzeyi ve fırsatlar açısından büyük fark vardı. Türkiye daha sonra bu arayı kapattı.

Artık orada bulunmamın sebebi Hollywood kariyerimi devam ettirebilmek.

Diriliş Ertuğrul dizisini kabul etmenizin en önemli sebebi neydi?

Yapımcı Mehmet Bey’in (Bozdağ) anlatışından, paylaştığı heyecandan etkilendim.

SEVGİ DOLU BİR İNSAN

Canlandırdığınız İbn-i Arabi çok önemli karakter. Siz nasıl anlatırsınız?

İbn-i Arabi, vicdan hocası. Ertuğrul’a olgunluk getiriyor, onu bir lider olarak yetiştiriyor. Sevgi dolu bir insan. Allah’a olan büyük sevgisinden dolayı  O’nun yarattığı tüm kullarına da sonsuz değer veriyor, ayırt etmeden hepsini kendi çocukları gibi seviyor.

İbn-i Arabi’yi canlandırırken en çok hangi özelliğinden etkilendiniz.

İbn-i Arabi, kendini aşmış birisi. Kendisinden daha büyük bir amacın peşinde. Böyle bir hayat yaşayabilmek takdir edilecek bir şey.

Birçok dizide rol aldınız ama Diriliş’in galiba çok farklı bir misyonu var. Bakış açınızda, duygularınızda değişiklik oldu mu? Neler hissediyorsunuz?

Ben her karaktere ve her projeye profesyonel bir sanatçı olarak, olumlu veya olumsuz önyargıya kapılmadan yaklaşmaya çalışıyorum. İbn-i-Arabi karakteri muhterem, saygıdeğer bir insan. Ama bir sonraki rolümün ne olacağını ben bilemiyorum. Diriliş projesi, adı üstünde, Türkiye’nin kendini toparlaması temasını işliyor. Bu güzel bir şey.

ÇOK RAHAT YARIŞIRIZ

Mimarlık bölümüm mezunusunuz. Oyunculuk nasıl gönlünüzü çaldı?

Mimarlığı bıraktım, hepsine vakit yok. Oyunculuğa renk olsun, hobi olsun diye başladım, zamanla meslek haline geldi.

Yurt dışında da birçok projede yer aldınız. Oyunculuk ve teknik olarak birkaç fırın ekmek yememiz gerekiyor mu yoksa çok rahat yarışabilir miyiz?

Çok rahat yarışabiliriz, yeter ki yarışacak projeleri gerçekleştirebilecek irade olsun, yatırımcılar olsun. Uluslararası meydanda rekabet etmek için çok farklı boyutlarda düşünmek ve yatırım yapmak lazım, henüz Türkiye’de böyle bir bilinç yok.

Yeni nesil oyunculara tavsiyeleriniz neler olabilir?

Eğitim alın, tiyatro yapın. Hayatınızı disiplin altına alın. Genç yaşta başarı elde ederseniz, kendinizi büyük görüp sefahate dalmayın. Sanat yolunda ilerlemeye devam edin.

İstanbul’u özlüyorum

Amerika’da bulunduğunuz zamanlarda Türkiye’yi özlüyor musunuz?

Haliyle. Ama eninde sonunda kendimi Türkiye’de buluyorum bu açıdan şanslıyım.

İstanbul’a geldiğinizde ilk olarak neler yaparsınız?

Boğaziçi’nde çay molası.

YETENEK VAR DİSİPLİN YOK

Türk oyuncuları mükemmel buluyorum. Doğal olarak duygu dolu insanlarız, bunun faydası var. Eksiler: Profesyonellik ve disiplin. Artılar: Yetenek, duygusallık.

Türk oyuncularının yurt dışında yer bulamamasını siz nelere bağlıyor sunuz?

Gayet basit. Tamamen irade meselesi. Uluslararası alanda bir oyuncu olarak sivrilmek, büyük fedakarlıklar isteyen bir hayat. Bir kere anavatandan uzak kalmayı göze alacaksınız. Hiç yılmadan, havluyu atmadan yola devam edeceksiniz. Özel hayatınızdan yiyip içtiğinize kadar her konuda disiplin göstereceksiniz. Her kim bu zor yolu yürürse, başarıya ulaşacaktır.

Ülke olarak son dönem sıkıntılı günler geçirdik. Bir mesajınız var mı?

Bunlar da geçecek. Bu milletin sırtı yere gelmez. Yeter ki birlik olalım. Olumlu düşünmek lazım. Türkiye kendi içinde birlik olmalı ki bölgeye ve Dünyaya da birlik aşılayabilsin.