Star Gazetesi tarafýndan düzenlenen 10. Necip Fazýl Ödülleri, 30 Aralýk'ta görkemli törende sahipleriyle buluþacak.
Fransa'da sanat hayatýný sürdüren Nacer Khemir, ülkemizde özellikle 'Bab'Aziz' filmiyle tanýndý, sevildi. Güvercinin Kayýp Gerdanlýðý, Çöl Ýþaretçileri, Fýsýldayan Kumlar gibi filmlerle modern insaný silkeleyip, ilahi ufuklarý iþaret eden sanatçý, ana akým sinemanýn dýþýnda 'hikmet' arayýþýný sürdürdüðü eserleriyle dikkat çekiyor. Kendi ifadesiyle, týpký sabýrlý bir dokuma ustasý gibi, Ýslam medeniyetinin o devasa halýsýna, her eseriyle yeni bir ilmek atma gayreti güdüyor.
Akþam Gazetesi'nden Bedir Acar, bu yýl Necip Fazýl Uluslar arasý Kültür Sanat Ödülü'ne layýk görülen Nacer Khemir ile Müslüman sanatçýlarýn modern dünyadaki mevcut durumunu konuþtu; yapýlmasý gerekenler üzerine ufuk turuna çýkýldý.
(Ýrem Özhamaratlý Akay'ýn Fransýzca'dan Türkçe'ye tercümesiyle...)
■ Türkiye'nin yetiþtirdiði en önemli þairlerden biri olan Necip Fazýl Ödülleri'nin size verilmesini nasýl karþýladýnýz?
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'den baþlayarak Türk þiirinden çok beslendiðimi söyleyebilirim. Büyük þair Necip Fazýl adýna verilen bu ödül beni özellikle etkiledi çünkü evime geri dönmüþ gibi hissettim. Sanat hayatým boyunca yönettiðim filmler ve yazdýðým kitaplar birçok ödüle layýk görüldü; fakat bu ödüllerin neredeyse hepsi yabancý ülkeler tarafýndan verildi. Eserlerimi bu ödüllere layýk görenler, daha çok estetik ve görsel kaliteyi göz önünde bulundurdular. Aslýnda takdir ettikleri eserin formuydu; bu durumda eserin ruhu görmezden gelinmiþ oluyor. Ýlk kez, kendi kültür coðrafyamýn gönlünden koparak gelen bir ödül alacaðým. Benim için, Necip Fazýl Ödülü eserlerimin ruhuna verilen bir ödüldür.
■ Necip Fazýl yaþadýðý dönemde tiyatronun, sinemanýn önemine inanmýþ biri olarak oyunlar ve senaryolar kaleme aldý. Bugün Müslüman entelektüellerin sanat ile iliþki kurma faaliyetleri yeterli mi sizce?
Tiyatro ve sinemanýn önemi konusunda ayný kanaatteyim. Benim için bir toplumun aydýnlýk yarýnlarý ancak çocuklara gösterdiði özenle mümkündür. Müslüman dünyasýnýn toplumda kültüre ayýrdýðý yer çok az. Oysa ki, Müslüman kültürünün, sanatýn her alanda büyük bir mirasý ve zenginliði var; fakat buna raðmen sanatýn fonksiyonu önemsenmiyor ve genellikle de hoþça vakit geçirilecek bir uðraþ olarak görülüyor. Okullarda çocuklara yönelik sanat eðitiminin olmayýþýndan tutun da öðretimin özellikle Arap dünyasýnda bir tür ezbercilik ve bilgi aktarýmýna indirgenmesine kadar, sanatýn bu þekilde görmezden gelinmesi konusunda hepimiz suçluyuz.
■ Türkiye'nin coðrafyasýndaki konumunu siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda nasýl görüyorsunuz?
Türkiye, kendi medeniyetinin ruhunu kaybetmeden, gelenekten moderniteye uzanan o köprüyü baþarýlý bir þekilde kurmaya devam ediyor. Bütün zorluklara ve kimi zaman sert esen rüzgarlara raðmen, Türk liderlerinin ve gençlerinin dirayetli duruþuna hayranlýk duyuyorum, harika bir örnek teþkil ettiðinizi söyleyebilirim. Geleceði inþa etme sürecinde nereden geldiðini unutmadan geçmiþi ve bugünü harmanlamanýn Türklere özgü bir üslup olduðunu düþünüyorum. Bu yönüyle Türkiye diðer Müslüman ülkeler için bir örnek olabilir.
BABAMIN YÜZÜ ÝSLAM
■ Batý ülkelerinde giderek yükselen bir ýrkçýlýk ve Ýslam düþmanlýðý var. Ýslam dünyasý ülkeleri sinema ile kendini daha iyi anlatabilir miydi dünyaya?
2005 yýlýnda yapýmý tamamlanan 'Bab Aziz' filmimi seyircisine takdim ederken hep þu kýssayý anlatýrým; Düþünün ki babanýzla yan yana yürüyorsunuz. Babanýz birden yere düþtü ve yüzü çamura bulandý. Bu durumda ne yaparsýnýz? Babanýzý ayaða kaldýrýr ve gömleðinizle, mendilinizle onun yüzünü temizlemeye çalýþýrsýnýz. Ýþte ben de bu filmle babamýn yüzüne bulaþtýrýlan çamuru temizlemeye çalýþtým; çünkü babamýn yüzü Ýslam'dýr. Bab Aziz filminin senaryosunu 1993 senesinde yazmýþtým; fakat bu filmi çekebilmek için gereken küçük bütçeyi toparlayabilmem on yýlýmý aldý. Kaldý ki bu bütçe ortama bir televizyon dizisi bütçesinin yarýsý bile etmiyordu. Bab Aziz filmi gösterime girdiði dönemde Avrupa ve Amerika'daki bütün büyük festivaller tarafýndan nazikçe reddedildi. Fransa'daysa, yalnýzca Paris'te iki salonda gösterildi, film daðýtýmcýsý tarafýndan da "çocuklara yönelik bir film" olarak lanse edildi. Yorum yapmýyorum... Fakat bütün bunlara raðmen, benim için aciliyeti olan bir vazifeydi bu. Özellikle batý medyasýnda Ýslam'a yönelik artan nefret söylemi karþýsýnda, Ýslam medeniyetine hakkýnýn teslim edilmesini ve adaletin tesis edilmesini, acil olarak yerine getirilmesi gereken bir vazife olarak gördüm.
KÜÇÜK DOKUNUÞLAR
■ Müslüman sanatçýlarýn dünyaya söz söylemesi konusunda sizce en önemli avantajlarý ve dezavantajlarý neler?
Bu konuda ancak kendi tecrübelerim üzerinden birkaç þey söyleyebilirim. Mesela birçok alanda kendi kültürümüze dair sanat eserleri üretmeme raðmen, Tunus Kültür Bakanlýðý'ndan eserlerimi sunabileceðim ve Tunus halkýna ulaþtýrabileceðim kültürel faaliyetler için neredeyse hiçbir davet almadým. Bizde yönetim genellikle ana akýmý benimser ve onun dýþýnda kalanlardan, sýra dýþý olanlardan pek hoþlanmaz. Sanata destek veren diðer kiþi ve kurumlar da yapýlacak olan faaliyetten çok kendi itibarlarýný ön planda tutuyorlar. Þahsî görüþüm, bu alandaki çalýþmalarýn çocuklarla baþlamasý gerektiði yönünde. Okul hayatýnýn ilk yýllarýndan itibaren sanat eðitimi verilmesinin kesinlikle gerekli olduðuna inanýyorum. Ancak bu sayede çocuklarýmýz kendi medeniyetlerine, estetik deðerlerine ve tarihlerine kök salabilir. Böylece birer yetiþkin olduklarýnda, batý kültürünün tamamlayýcýsý haline gelmezler; týpký Cezayir Baðýmsýzlýk Savaþý'nda Fransýz saflarýna eklenenler gibi.
Bu noktada iki ayrý tecrübemden bahsetmek istiyorum. Fransa'da Arap kökenli altý milyon vatandaþ bulunmasýna raðmen, Arapçaya yönelik neredeyse hiç eðitim verilmiyor. Bunu gördüðüm için, yazdýðým öykülerden biri olan 'Kumlarýn Dili'nde (L'alphabet des sables), çocuklara Arap alfabesinin 28 harfini tanýtmaya çalýþtým. Her bir harf için küçük bir hikâye yazdým. Bu kitap büyük bir baþarý elde etti ve Fransýz Milli Eðitim Bakanlýðý tarafýndan okul programýna dahil edildi! Arap kökenli öðrenciler kendi kültürlerinden gurur duydular ve diðer öðrencilerse kendilerininkinden baþka bir kültüre temas etmiþ oldular. Ve bu tanýþýklýktan itibaren de arkadaþlarýna baþka bir gözle bakmaya baþladýlar.
HER ESER YENÝ ÝLMEK
Ýkincisiyse, daha güncel. Bu uçsuz bucaksýz medeniyetimizi tanýtmak için yapýlan birkaç saatlik konferanslarýn yetersiz olduðu aþikâr. Bu düþünceden yola çýkarak bu kültüre baþka bir gözle bakmayý saðlayacak duygusal bir etki yaratmayý amaçladým. Arapça'daki aþkla ilgili kelimeleri kaligrafiyle, büyük kumaþ tuvallere resmettim. Bu gezici sergi büyük bir ilgiyle ve beðeniyle karþýlandý. Kovid salgýný nedeniyle evlere kapandýðýmýz dönemi 'Aþk' adlý eserimi tamamlamakla geçirdim. Harvard Üniversitesi profesörlerinden arkadaþým James Morris bu eserime önsöz yazdý. Bu eserin ona verdiði ilhamla son iki senedir Harvard ve Boston College'da doktora öðrencilerine verdiði seminerin konusunu Ýbn'i Arabi'de aþk olarak belirledi.
Kültürümüzü tanýtma konusunda yaptýklarýmýn oldukça sýnýrlý olduðunu düþünebiliriz; fakat ben týpký sabýrlý bir dokuma ustasý gibi, Ýslam medeniyetinin o devasa halýsýna, her eserimle yeni bir ilmek dokuma gayretindeyim.