200 yıl sonra kültür mirasımız olmayacak
ABONE OL

Tasarımlarında sadelik ve fonksiyonelliği ön planda tutmayı tercih eden mimar Aytaç Akyüz “Tasarım enerjiden oluşur. Bu felsefeyle minimal çizgiler kullanarak mekânın işlevine göre mutlu ve daha özgür yaşam alanları sunuyorum” diyor. Biz de ona tasarımların ruhunu soruyoruz ve sohbet başlıyor; Osmanlı mimarisinden, Selçuklu’ya, Cumhuriyet Dönemi’nden günümüzden 200 yıl sonrasına ulaşan bir söyleşi çıkıyor ortaya...

Bir mimar olarak yapıların ruhu olduğuna inanır mısınız?

Tabii ki yapıların ruhu olmalı. İnsanlar gibi yapılarda bu dünyada hayatımızın tam içinde bize hizmet ediyor. Bu nedenle her yapının ruhu amacına işlevine göre olmalı.

Favori mimari döneminiz hangisi?

Benim favori dönemim 19’uncu yüzyılın eklektizm mimarlığına karşı çıkan özgün tasarımı öne çıkaran modern mimarlık. Modern dönem benim dönemim.

Yaşamak için değil barınmak için tasarım

Hayranı olduğunuz yapılar vardır mutlaka...

Hayranı olduğum yapılar daha çok teknoloji ve estetiği bir arada kullananlar. Yine modern mimarinin çizgileri beni daha çok etkiliyor diyebiliriz.

Osmanlı dönemi mimarisi ülkenin tarihi hakkında ne anlatıyor?

Osmanlı mimarisi beylik olarak kurulduğu dönemden, imparatorluk olduğu dönemlere kadar kendinden önceki erken dönem Anadolu Türk mimarisi, Selçuklu mimarisi ve Bizans mimarisinden etkilendiğini görüyoruz. Farklı ırk ve mezhepleri barındıran Osmanlı’nın mimari anlamda da etkileşim kurduğunu söyleyebiliriz.

Osmanlı’nın, Selçuklu’nun kendisine ait bir mimari kültürü varken, Cumhuriyet Dönemi’nde bu geleneğin sürdürülemediğini görüyoruz. Sizce neden? Cumhuriyet sonrası mimari bir kimlikten bahsedilebilir mi?

Ülkemizde Cumhuriyet mimarisi oluşturmak gibi bir kaygı hiçbir zaman olmadı. Günümüz mimarisinin ne yazık ki Selçuklu ve Osmanlı mimarisi gibi kendine has bir tarzı ve çizgisi yok. Çünkü ne yasa ve yönetmeliklerde bu tip bir yönlendirme, ne de kullanıcıların bu tip bir beklentisi var.

Bu kişiliksiz yapılanmayla mücadele edebilir miyiz?

Kişiliksiz yapılar yapılmasının başlıca sebebi bence yerleşik hayata daha henüz geçemememizden kaynaklanıyor. Yapılar yaşamak için değil daha çok barınmak için inşa ediliyor. İmar mevzuatlarıda tasarımcıların önünü açmak yerine sınırlar koyuyor. Mücadele bireysel tasarımcıların yapabileceği bir şey değil. Devletin uzun ömürlü şehir planları hazırlamalı ve buna uyulması gerekiyor. Bu da günümüz de pek mümkün değil gibi görünüyor.

Sizce 200 yıl sonra günümüz Türkiye’sine ait bir mimari kültürde neler olur?

Günümüz Türkiye’sine ait bir mimari kültür ne yazık ki yok. Bunun önümüzdeki 100-200 sene içinde gelişeceğini ve değişeceğini de düşünmüyorum. Gelecekte Türk mimarisi kullanılan malzemeler açısından dünya ile eşdeğer olacaktır. Ancak estetik açıdan kesinlikle eşdeğer olacağını düşünmüyorum; çünkü çok popülist yaklaşımlarla tasarımlar yapılıyor.

“Teknoloji ve estetiğin bir arada kullanıldığı yapılar benim favorim. Yalın ve fonksiyonel tasarımlar benim ilkemi yansıtıyor.”

Osmanlı mimarisi Ayasofya’dan ilham aldı

Tarihini bir yana bırakırsak mimarlar için Ayasofya neden önemli?

Ayasofya, merkezi ve bazilika planı birleştiren kubbe geçişleri ile mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası.

Ayasofya Osmanlı’yı, Osmanlı Ayasofya’yı etkiledi mi gerçekten?

Ayasofya, Osmanlı döneminde yapılan Sultan Ahmet Camii başta olmak üzere pek çok eserin ilham aldığı bir yapı.

Ayasofya’yla ilgili pek çok efsane vardır.

Siz bu efsaneleri bilir misiniz?

Hz. Nuh’un gemisinin parçalarından yapılan kapı, tılsımlı kapılar, Latin komutanın mezarı, Ayasofya’nın inşaatında devlerin çalıştığı gibi birçok efsane var. Ancak ben bu efsaneleri Ayasofya’nın kültürler üzerinde bıraktığı etki, üzerinde yapılan siyaset ve ihtişamına bağlıyorum.