Ahirette üç cilt alacağım var
ABONE OL

Türk Dili ve Edebiyatı profesörü Ahmet Topaloğlu’nun 42 yıllık meslek hayatına sığdırdıklarını alt alta yazsak epey uzun bir liste olur. İki üniversite bitirdi, üç yıl lisede öğretmenlik yaptı, sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde 13 yıl, ardından Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 26 yıl çalıştı.

Topaloğlu, aynı zamanda bir sözlük yazarı. Şimdiye kadar üç ciltlik Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Türkçe Sözlük, Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, Kur’an Tercümesi Sözlüğü hazırladı. Türkiye Diyanet Vakfı’nın kurduğu İslam Araştırmaları Merkezi’nin yayımladığı 44 ciltlik ansiklopedinin redaksiyonunu yaptı. Son olarak ise ‘21’inci yüzyılın sözlüğü’ olarak tanımladığı Türkçe Sözlük’ü yayımladı. Kapı Yayınları’ndan çıkan sözlüğü yeni yüzyılın sözlüğü olarak tanımlamasının nedeni günümüz Türkçesi’nde kullanılan kelimeleri içermesi. Sözlükçülüğün Türkiye’de çok yeni olduğunu belirten Topaloğlu “Fransa’da 17’nci yüzyılda, bizde 20’nci yüzyılın ilk yarısında başladı” diyor.

İşte ‘kelimelerin efendisi’ Ahmet Topaloğlu’nun cilt cilt ansiklopedi ve sözlükler arasında geçen hayatı...

-Çocukken çok kitap okur muydunuz?

Kendimi bildim bileli okuyorum. Evde eğitimli olan tek kişi ağabeyim Birol Topaloğlu’ydu. Köyde doğdum, köyümüz Trabzon’a çok uzaktı. Babam okur-yazar değildi, eski yazıyı biraz okurdu. Babam ‘kara lastik’ olarak bilinen ayakkabıları yapardı. Köyde herkes yalınayak geziyordu, ben de öyleydim. Anadolu’da herkes çok fakirdi, o kara lastik yapıldı da insanların ayağı bir şeyin içine girdi. Babamın içinde okumak ukte kalmış. Bizi okuttu. Önce İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü, ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim.

-Sözlükle ilk ne zaman tanıştınız?

İmam Hatip Lisesi’nde Fransızca okumaya başlayınca...

-Yazdığınız ilk sözlük hangisiydi?

Kur’an Tercümesi Sözlüğü. Doktora tezimi satır-arası Kur’an Tercümesi üzerine hazırladım.  İki cilt sözlüğünü yaptım. Altı yıl sürdü. 70’li yıllardı, elektrik kesintisi vardı. Mum ışığında çalıştım. Kültür Bakanlığı yayımlamıştı o zaman, şimdi müzayedeye düşmüş. Yeniden yayımlanacak, tekrar tashih yapıyorum. Sözlük deyip geçmeyin, bu sözlüğü yapınca bayağı  yetiştim.

-Bir de İlhan Ayverdi’nin hazırladığı Misalli

Büyük Türkçe Sözlük’ün redaksiyonunu yapmışsınız.

O sözlük konusunda büyük bir talihsizlik yaşadım. O sözlüğü Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfı yayımladı. Bu vakıf yetkilileri 1965’te böyle bir sözlük hazırlamaya karar vermiş. İşi, benim de hocam olan Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’a ihale etmişler. Misalli sözlük olduğundan o örnekleri bulmak için 1975’e kadar eserler taranmış. Bu üç ciltlik sözlük 13’üncü yüzyıldan 20’nci yüzyıla kadarki Türkçe’nin sözlüğüdür. Ama bu sözlükle ilgili bir gönül yaram var.

BAŞLADIĞIM İŞİ BIRAKAMIYORUM

-Nedir o gönül yaranız?

Sözlükten sıtkım sıyrıldı! İmza konusunda hakkım yendi. İlhan Ayverdi, Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucularındandı. Çok kültürlü bir hanımefendiydi. Sanat tarihçisi Ekrem Hakkı Ayverdi’nin eşiydi. Dilbilimci değildi. Bu sözlük için 10 yıl boyunca çalışılmış. Sonra Faruk Kadri Timurtaş, bu sözlüğü yazamayacağını, sadece kontrol edebileceğini söyledi. Benim de içinde bulunduğum dört kişi belirlendi. Yıl 1975’ti. Sonra hoca ile diğer arkadaşlar arasında benim olmadığım bir toplantıda tartışma çıkınca o arkadaşlar çalışmayı bırakmış. Vakfın kurucularından İlhan Ayverdi, Beylerbeyi’ndeki yalısına davet etti bizi, daha önce başladığımız dört arkadaşla konuştu. Çalışmaya başladık, en son hepsi ayrıldı bir ben kaldım. Çünkü vefakar bir insanım, başladığım işi bırakamıyorum. Bir de Türkiye’nin böyle bir sözlüğe ihtiyacı vardı.

-Neden?

Ben hayatımda yalan konuşmadım, abartmayı da sevmem! Türkiye’de dilbilimi kurallarına göre bir dilci tarafından hazırlanmış ilk sözlüktür bu! Türk Dil Kurumu’nunki hariç diğer sözlükler dilciler değil farklı meslek grubundakiler tarafından hazırlanmış. Neyse... İlhan Hanım ile haftada üç gün çalışmaya başladık. Bir süre sonra İlhan Hanım’a ‘Bu işin adını koyalım’ dedim. Çünkü direksiyon benim elimde, ne yapılacağını ben biliyorum. Bu sözlüğü hazırlamak için kültürlü olmak gerekiyor. Sağlam bir mantık da lazım. İlhan Hanım şimdi rahmetli oldu, çok kibar ve temiz bir insandı ama bir zaafı vardı, o da ‘Benim de hayatımda bir eserim olsun’ idi. Bu sözlüğün kendi eseri olmasını istiyordu. Bunu sezdim, anladım... Epey ilerlediğimiz için devam ettim. Bu sözlüğün imzası konusunda anlaşmamız gerektiğini, sadece redaksiyon yapmadığımı söyledim. Bana ‘Bu işi yapalım, en son bir imzada anlaşacağız’ dedi. Fakat işin sonlarına doğru çok hastalandı, sözlüğün bitimine üç yıl kala iyice kötüleşti. Son üç yılında tek başıma çalıştım.

-Sonra ne oldu?

Sözlüğün sahibi vakıf, parayı onlar verdi, İlhan Hanım hasta... Vakfın hakkımı yemeyeceğini düşünmüştüm. Ama sözlüğe ismimi redaktör olarak yazdılar. İmza İlhan Ayverdi’nin oldu. Bu haksızlıktır! Allah’a havale ettim. Üzüldüğüm şu: İlhan Hanım haberi olmadığı halde bundan azap çekecek. Bu üç ciltlik sözlük, ahirete yatırımım oldu! Fena bir yatırım değil (gülüyor).

Virgül sevmem, bana ‘virgül düşmanı derler

-Aynı zamanda İslam Araştırmaları Merkezi’nde redaktör olarak çalışıyorsunuz. Cilt cilt ansiklopedi redakte ediyorsunuz.

1985’te çalışmaya başladım. 44 cilt yayımlanan İslam Ansiklopedisi’nin maddelerini redakte ediyorum. 44 ciltte 18 bin civarında madde var. Kaç daktilo kağıdı, kaç milyon kelime bilmiyorum! İki cildi daha var. Herhangi bir ansiklopedik eser bulursanız, bir kişinin elinden çıkmış, 20-30 yıl oturmuş okumuş, bana telefon edin! Bulabilmeniz mümkün değil! Fransız filozof Alain ‘Düşünmek için durmak lazım’ demiş. Ben de ‘Çalışmak için oturmak lazım’ diyorum. Çünkü ben burada 30 yıl oturmasam bu iş çıkmazdı. Kolay değil her gün aynı masa başında oturmak...

-Nasıl redaksiyon yaparsınız?

Düzeltmelerimi yeşil kalemle yaparım. Mavi ve siyah klasik, kırmızıyı herkes kullanıyor. Ben de yeşil kullanayım istedim. Şimdi hocalar bana takılıyor ‘Ya sana maddeyi bir gönderiyoruz, yeşil bahçeye dönüp geliyor bize’ diyorlar.

-Takık olduğunuz bir imla kuralı ya da noktalama işareti var mı?

Çok virgül kullanmam ben. Niye? Ya çocuk mu bu adamlar? Bir cümle gidecek, bir yerde duracak. İkide bir virgül konmaz! O karşıdakini cahil kabul etmektir, ‘Dikkat et, burada biraz duracaksın’ demektir. Virgülleri sevmem, bana burada ‘Virgül düşmanı’ derler.

Bir Ahmet Topaloğlu kolay yetişmiyor

-Bilgisayarla mı çalışıyorsunuz?

Bilgisayarı öğrenmeye vaktim yoktu. Bilgisayarla çalışmamanın cezasını en çok son sözlüğü hazırlarken gördüm.

-Neden kendinize eziyet ediyorsunuz, bilgisayarı öğrenebilirsiniz hala?

Bundan sonra sözlük yazmayacağım zaten. Sanmıyorum.

-Neden?

Çok yoruldum. Kur’an Tercümesi Sözlüğü tekrar yayımlanacak, onu tekrar elden geçireceğim. Üzerinden 40 yıl geçmiş. İslam Ansiklopedisi’nin son iki cildi kaldı. E yaşlandım... 71 yaşımdayım.

-Bugün internette Google diye bir site var.

Google’ı biliyorum. Arkadaşlar giriyor, ben de o zaman bakıyorum.

-Her şeyi biliyor.

Öyleymiş.

-İnsanlar artık bu sözlüklere açıp bakmaktan ziyade Google’a soruyorlar. Ne diyorsunuz?

Ben buna karşıyım. Böyle kültür edinilmez, kültür gelişmez. Sadece aradığınız kelimeyi görürsünüz oradan aradığınızda. Bu kitabı göreceksin, bunu elinde tutacaksın, öğrendiğin kelimeyi yazacaksın ki unutmayasın. Benim kanaatimce bu gidiş gidiş değil. Sosyal bilimler bakımından şunu söylemek istiyorum, övgü gibi olacak ama benim gibi bir adamı yetiştirmek mümkün değil yani.

-Sizin gibi biri derken ne demek istiyorsunuz?

 Çok yönlü, her şeyle ilgili bir şey söyleyebiliyor, her yazıyı okuyabiliyor.

Orhan Pamuk’u maalesef beğendim!

-Yeni yayımlanan Türkçe Sözlüğü’nüzün benzerlerinden farkı nedir?

Çok Türkçe sözlük var, Türk Dil Kurumu’nun sözlüğü var, ilk baskısı 1945’te çıktı. Son baskısı ise 2010-2011’de. Benim hazırladığım 21’nci yüzyılın sözlüğü. Bugün Türkiye’de konuşulan ve yazılan dilin sözlüğü. İçinde Arapça ve Farsça kelimeler var ama bir yere kadar. 100 bine yakın kelime var.

-Dizi izliyor musunuz?

Çoook. Aslında çok derken diziden başka bir şey izlemem.

-Hangi dizileri izliyorsunuz?

Aslında hiçbiri beş para etmez! Hanım izlerken ben kitap okuyorum. Emanet, Güllerin Savaşı...

-Türkçeyi en iyi kullanan yazar kim sizce?

Eskilerden Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa... Günümüze yaklaşırsak Tarık Buğra var. Elif Şafak’ı da beğeniyorum. Bütün romanlarını okudum. Türkçeyi iyi biliyor ama ilk romanları daha derindi. Mahrem adlı bir romanı var, o yaştaki bir insan onu nasıl yazar ya! Orhan Pamuk’u da severim. Orhan Pamuk’u beğenmemek amacıyla okumuştum ama maalesef beğendim (gülüyor).

-Neden ‘maalesef’?

Orhan Pamuk’un gazetelere çarşaf çarşaf röportaj verdiğini görüyorum; ‘Kim ki bu, bu güzel yazamaz, niye bunu bu kadar övüyorlar’ diye düşündüm. Cevdet Bey ve Oğulları romanını okudum. Beğendim. Sonra yazdığı tüm romanları okudum.