BİR Türkmen aşiretinin çocuğuydu. Adı aile geleneğinden geliyordu. Hasan isimli babalar oğluna Mehmed, Mehmedlerse çocuklarına Hasan diyordu ancak ağabeyine zaten Hasan denildiği için ona da babasının ön adı verilmişti: Mehmed Said. Soyadlarıysa, onlar henüz çocukken ağabeylerince ünlü bir hatibin oğluna yakışacak şekilde değiştirilmişti: Hatiboğlu. Babalar oğullarına isimlerini verse de istedikleri mesleği yaptıramıyordu. Dede Hasan Bey’in kolay bir hayat yaşaması için tüccar olmasını istediği Mehmed Refet bir İslam alimi, onun da ‘Ben din adamlığından çok çektim, bari evlatlarım çekmesin’ diyerek mühendis olmasını istediği oğlu Mehmed Said ise Türkiye’nin sayılı ilahiyatçılarından biri oldu. Mehmed Said Hatiboğlu’nun ilahiyat profesörlüğüne uzanan yolu, babası vefat edince mühendislikten vazgeçmesiyle başlıyor: “Babam imzalarını Mehmed İbni Hasan ibni Mehmed ibni Hasan diye atardı. Yani baba Hasan’sa oğlu Mehmed sonra yine Hasan’mış. Ben beşinci Mehmed’im. Soyadı Kanunu çıkınca babam Mehmed Refet’e ‘Madem hatip, öğüt verensin, sana Öğütçü soyadını verelim’ denmiş. Ancak Hasan Ağabeyim daha sonra mahkemeye başvurarak eski soyadını Hatiboğlu ile değiştirmiş.”
AİLENİN SON ÇOCUĞUYDU AMA TEK DEĞİLDİ
Burdur Müftüsü Mehmed Refet Bey’in oğlu Mehmed Said Hatiboğlu, ailenin son çocuğuydu ama tek değildi. Ahmed isimli bir ikizi vardı ve ‘ikiz’ tanımına inat, birbirlerine hiç benzemeyen bir çocukluk ve eğitim dönemi geçireceklerdi: “Ahmed’in derdi oyundu. Ben hayırlı işler yapardım, yazı yazardım, o bana oradan laf atardı. Bir gün beni o kadar sinirlendirmişdi ki elimdeki makası tuttuğum gibi attım üzerine ve dişi kırıldı. Bizimkiler bir şey demediler, hala çok kızıyorum kendime.” II. Dünya Savaşı yıllarında, Almanların hava saldırısı ihtimaline karşı tüm Türkiye’de olduğu gibi Burdur’da da hazırlıklar yapılmış ve bu da Hatiboğlu’nun unutamadığı anıları arasına girmişti: “Güya Almanlar bize hücum edecek de biz de kendimizi koruyacağız. Onun için devlet, sığınak kazmayı ve evleri karartmayı emretmiş. Pencereleri halıyla kapattık, dışarıya ışık sızmazdı gece. Sığınak dediğin de bir metre derinliğinde üstü çalıyla kapatılan ve benim kabir azmanı dediğim bir şey. Ahmed, kendisi gibi yaramaz çocuklarla orada biriken suya giriyor, simsiyah çıkıyorlardı. Bir gün yüksekten Ahmed gibi atlamaya çalıştım, bütün kemiklerim kırıldı. Annem ‘O şelete (yaramaza) ne uyuyorsun’ dedi.”
ÇOCUKLARIM BU ZULMÜ ÇEKMESİN, MÜHENDİS OLSUN
Başarılı Mehmed Said sınıfları iftiharla bitirse de ikizi Ahmet oyun merakı nedeniyle ilkokulun ilk iki yılında sınıfta kalacaktı. 12 yaşında babasını kaybeden Hatiboğlu, eğitimini ağabeylerinin yanında Burdur, İzmir ve Antalya’daki ortaokul ve liselerde tamamlayacaktı. Mehmet Akif Ersoy’un damadı ve Burdur Vekili Ömer Rıza Doğrul’un devreye girmesiyle Mısır El Ezher Üniversitesi’nde İslami eğitim almaya gidecekken, tam o yıllarda açılan Ankara İlahiyat Fakültesi ile Kahire yollarına düşmekten vazgeçecekti: “Babam dini eğitim için bizi mahalle imamına gönderdi. Mühendis yapacaklardı beni. Babamız, bu hükümetlerden dini sahada çok çekti. ‘Hiç olmazsa çocuklar benim düştüğüm sıkıntılara düşmesin, bu ilmin sahasında bu zulmü görmesinler’ diyordu.”
TAYYİB HOCA, ANNEMARİE’DEN BANA KADRO İSTEDİ
İlahiyat öğrenciliği sırasında mide kanaması geçirip ölümden dönen Hatiboğlu, orta öğretim yıllarında ‘kapıyı çarptığı’ gerekçesiyle Fransızca dersinden sınıfta bırakıldığını ve bunun yıllar sonra hayatının şansına dönüştüğünü söylüyor: “Bir sene geç bitirmiş olmam bana asistanlık kapısını açtı. Dinler Tarihi hocası Prof. Dr. Annemarie Schimmel’e kadro çıkmıştı. Tayyib Okiç hoca ‘Kadronu Mehmed için verebilir misin?’ demiş ve kadıncağız da buna rıza göstermiş. Bir sene önce mezun olsaydım, akademisyen kadrosu çıkmayacak ve ben öğretmen olacaktım.”
YA MEHMED’E BURS YA DA TARLAYA PARA YOK
Okulun başarılı öğrencileri arasında yer alan Hatiboğlu, kadro almak ve Fransa bursunu kazanmak içinde ilginç olaylar yaşayacaktı: “Fransız ve Türk heyetleri bir araya gelip imtihan yapıyor, kazananlar burslu olarak Paris’e gönderiliyordu. Saf saf buna inanıp sınavlara girdik. Prof. Dr. Hıfzırahman Raşit Öymen beni severdi. Birlikte Dış Münasebetler Genel Müdürü Ferit Saner’e gittik. Bursları burası ayarlıyordu. Hıfzırahman Bey ‘Mehmed’e niye burs vermiyorsunuz?’ diye sordu. O da ilkin ık mık dedi ama sonra baklayı ağzından çıkardı: ‘Hoca biz konservatuar öğrencilerine bursları veriyoruz’ Bu olaydan bir süre sonra Ferit Bey’i fakültede gördüm. Dekan Neşet Çağatay’a sordum, arsasını okula satmaya çalışıyormuş. ‘Şaka yollu “Ya Mehmed’e burs verirsin ya da tarlanı almayız deyin’ dedim. ‘Söylerim’ dedi. Ne söyledi bilmiyorum ama benim burs çıktı.”
BABA VE OĞUL İKİ ALİM
Prof. Dr. Mehmed Said Hatiboğlu ve babası eski Burdur Müftüsü Mehmed Refet Bey’in ortak noktası İslamı Kur’an-ı Kerim ve hadisler ışığında anlamak ve yaşamak. Mehmed Refet Bey bu yolda ‘Sukuneti bozan adam’ olsa da Prof. Hatiboğlu eski kaynaklar yeniden yorumlanarak sorunun aşılabileceğini düşünüyor: “O devirdeki uygulamayla, seçimle 1928 yılında Burdur Müftüsü olan babam, Halk Partililerin ‘Hatib Hoca burada kalırsa parti Burdur’da gelişmez’ şikayeti ve kendi halasının damadı ve medrese hafızı Hüsnü Gürkaynak’ın ‘İslamiyeti bozuyor’ iftirasına uğramış. Tayini Şebinkarahisar’a çıkınca istifa etmiş. 1943’de Burdurluların ısrarıyla yeniden seçime girmiş, en çok oyu aldığı halde müftü yapılmamıştı. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ahmed Hamdi Akseki, hesap soran Burdurlulara ‘Hatip Hoca’nın ilmini, kıymetini sizlerden iyi bilirim. Ama biz ilim değil, sukunet istiyoruz’ demiş.” Peki ama Mehmed Refet neden sukutu bozan adam olmuştu? “İlmi problem şurada” diyerek yanıt veriyor Hatiboğlu: “Her Anadolu şehrinde olduğu gibi medreselerde Hanefi fıkhı üzerinde derinleşmiş. Babama göre bazı mezhep bilgilerinin Peygamber efendimizin sünnet bilgileriyle pek alakası yok. Cuma namazı iki rekat ama bugün Kocatepe’ye gidin bakın 10 rekat kılınıyor. Babam ‘Böyle bir namaz yoktur. Peygamberimiz böyle bir namaz kıldırmamış’ deyince muhalefet ediliyor çünkü onların fıkıh kitaplarından farklı söylüyor. ‘Peygamberimiz teravih namazını 8 rekat kılardı’ deyince, 20 rekat diyen Diyanet’le itilaflı hale geliyor.”
DEMİREL’E KUR’AN VE KANUN YORUMU
İLAHİYATTA ‘Ankara Ekolü’ olarak anılan Mehmed Said Hatiboğlu, dünyanın sayılı hadis alimleri arasında. Hatiboğlu’na, bir müftünün mühendis olması istenen oğluyken, onu ilahiyatçı yapan hayatını, eğitimini, evliliğini ve Ehl-i Sünnet alimleri ve İslam’ı nasıl tanımladığını sorduk. Bu soruya soranlar arasında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de bulunduğunu öğrendik: “Din İşleri Yüksek Kurulu’ndayken Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ‘Kur’an hükümleriyle bugünkü kanunlar çatışır mı?’ diye sordu. Verdiğimiz yanıt şuydu: Kur’an-ı Kerim’in hukuki metinleri ile günümüz kanunlarının çatışan yanları vardır. Kanunda el kesmek yok, Kur’an hırsızlığa bu cezayı veriyor. Kur’an-ı Kerim’in ın o hükmünü bıraktığın halde kendini hala cennetlik sayabiliyor musun? Bunları sayıp ‘Kur’an-ı Kerim’in ibadet değil hukuki hükümlerinin zamanın şartlarıyla değişebileceğini kabul etmedikçe bu itilafın bitmeyeceğini ve önce 1400 yıllık mazimizi incelemek gerektiğini söyledik. Mesela İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin hocası İmam-ı Ata İbn Rebah daha 1’nci yüzyılda ayetle evliliği Müslüman erkeklere helal kılınan Hıristiyan ve Yahudi kadınla evliliği haram kılıyor. Diyor ki ‘O dönemde Müslüman hanımların sayısı az olduğu için gayri müslümlerle evlilik mecburiydi. Günümüzde müslüman kadınlar çoğaldı. Artık ehli kitab kadınla evlenilemez.’ Biz söylesek kafir derler ama ilk asrın büyük alimi böyle diyor. Reforma değişme derseniz, bizimki değişme değil yorum.”
Kızı istedik, gel nişanlan
“DOKTORAMI 1962’de bitirdim. DP İdare Meclisi üyesi olan Hasan Baldudak, kolej mezunu kızını fakültemize göndermiş. Kur’an okuma yeni başladığı için ders verecek hoca istemiş. Dekan bana söyleyince önce ‘Laf olur’ diye reddettim. Sonra öteki hocalar biraz zorlamış. Dekan Neşet Çağatay tekrar bana ‘Mehmed bunda ne var, evlerinde ders vereceksin. Ne lafı olabilir ’ dedi. Fatma Hanım’a bir ay ders verdim. Paris’e giderken Tayyib hocama ‘Müsait zamanda isteyin’ dedim. Üç ay sonra Fransızca bir telgraf geldi: İstedik kızı, gel nişanlan.”
Demirci Mehmed Efe’nin ceketi
ÇOCUKKEN gece altımızı ıslatmamızdan usanan annem, yatağa bir deri sermişti. 40 sene sonra dedi ki ‘Baban Cumhuriyet ordularına yardım topluyordu. İftiraya uğradı ve Demirci Mehmed Efe babanı Denizli’ye çağırdı. ‘Öldürülecek’ diye korktuk. İşin aslını öğrenince, altın silah ve deri ceketini babana vermiş. ‘Altımıza o deri ceketi seriyormuş.