Beni felsefe yapmaya götüren, yaþamda her gün karþýlaþtýðýmýz bir olgudur: ayný kiþi, eylem, olay ve eserlerin farklý kiþilerce farklý deðerlendirmesi. Bu olaya, kalemle baþkaldýrmaktýr...
40’lý yýllar. Çocuk Kuçuradi “Güzel bir hanýmdý” dediði annesi Efimia Haným’la Ýstiklal Caddesi’nde. Kuçuradi “Ýstanbul benim memleketim ve o dünyada bir tane” diyor.
Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi Türkiye Felsefe Kurumu Baþkaný ve Maltepe Üniversitesi Ýnsan Haklarý Araþtýrma ve Uygulama Merkezi Müdürü. Türkiye’de felsefe denince ilk akla gelen, üniversitelerdeki kürsüleri kuran, hocalarýn hocasý bir isim. Sadece Türkiye’de deðil, dünyada da felsefe ve insan haklarý deyince ilk akla gelenlerden.‘Felsefenin anasý’ denilerek Dünya Felsefe Federasyonlarý Baþkanlýðý’na da seçilen Prof. Kuçuradi ile 10 Aralýk Ýnsan Haklarý Günü öncesinde görüþtük. Ýnsan sevgisi, sabrý ve bilgisiyle insaný þoke eden Kuçuradi’nin hayatý, kendi deyimiyle ‘Nefes nefese’ geçiyor. 6.30’da uyanýyor, 22.30’a kadar ders veriyor. 5 dilde konferans verebiliyor, bugünlerde Ýnsan Haklarý ve etik sorunu üzerine vakýf çalýþmalarýyla ilgileniyor. Ailesi sürgün edildiði ve ‘sakýncalý’ bulunup yurtdýþýna çýkýþýna bile izin verilmediði halde dahi hep Türkiye ve dünya için bir þeyler yapmaya çalýþan Ioanna Kuçuradi’ye hayatýný ve ‘insaný’ sorduk.
-Ýstanbul’da 1936 yýlýnda doðan bir kýz çocuðu, nasýl dünyanýn önde gelen felsefe profesörlerinden biri haline geldi? Çocukluðunuz ve o ‘karne günleri’, sizin üzerinizde nasýl bir etki yarattý?
Annem ve babamýn hiç kavga ettiklerini görmedim, duymadým. Annem beyaz yalan dahi söylemezdi. Onlarýn ölçütlerine pek uygun yaþamadýðým halde, örneðin lise yýllarýmda akþam tek baþýma tiyatro ve konsere giderdim, hayatýmý hep kolaylaþtýrdýlar. Onlarý minnetle anýyorum þimdi. Babam Ýstanbul doðumlu bir Sisamlý. Annem ve ailesi dört yaþýndayken Çorlu’dan Ýstanbul’a göç etmeye mecbur edilmiþ. Sosyal bakýmdan sýradan bir aile. Karneyi 1942 yýlýnda babamýn askere gidiþiyle birlikte hatýrlýyorum. Ýlkokula gittiðim gün, doðru hatýrlýyorsam babamý da Mardin’e yolcu ettik. O sýrada 45 yaþýna kadar olan doktor ve eczacýlar askere alýnmýþtý, eczanemizin sorumluluðunu annem üstlendi. Ýnsanlarýn çoðunun duyduðu birçok ihtiyacý, örneðin tatil yapma ihtiyacý duymamam ve dünyamýzýn sürüklendiði tüketim toplumuna karþý etik nedenlerin dýþýnda da tepki duymamýn köklerinin bu dönemde atýldýðýný söylenebilir.
7 eylül’ün yað kokusunu hatýrlýyorum
-6-7 Eylül 1955 olaylarýný siz nasýl yaþadýnýz? Yaþadýðýnýz acýlara raðmen bu ülkeye hizmet vermeye devam etmenizin kökeninde nasýl bir sevgi olabilir?
7 Eylül günü Ýstanbul’da dolaþtým. Gördüklerimi ve sokaklardaki kokuyu, yað kokusunu iyi hatýrlýyorum. Yaþadýðým bu olayý ve ayný nitelikte baþka olaylarý Sivas’ý, Maraþ’ý, vb. olaylarý düzenleyenlerin ve kullandýklarýnýn etik cehaletine baðlýyorum. Doðduðumuz yeri biz seçmiyoruz, annemizi-babamýzý seçmediðimiz gibi. Ama bu rastlantýya sahip çýkmayý insan olma sorumluluðumuzu taþýmanýn bir parçasý olarak görüyorum. Nietzsche’nin amor fati (Kaderini sev) dediði böyle bir þeydir. Yanýmýzdakinden baþlayarak elimizin, kalemimizin uzanabildiði yere kadar gitmemiz gerektiðini, insanlarý siyasal ve ekonomik nedenlerle göç etmek zorunda býrakan politikacýlarýn da ne yaptýklarýnýn farkýna varmalarýna yardýmcý olmak gerektiðini düþünüyorum.
-Adýnýz ve soyadýnýz ne anlama geliyor, hayatýnýzýn zorlaþtýðý ya da kolaylaþtýklarý anlar oldu mu?
Adým Ýbranice’de, bana söylendiðine göre ve etimolojisinin sorumluluðunu taþýmamak koþuluyla, ‘Tanrýnýn armaðaný’ demekmiþ. Erili Ioannes/ Johannes/ Yahya’dýr. Soyadýmý Türkçeye çevirirsek Kütükoðlu olur. Adýmýn-soyadýmýn böyle olmasýný kimileri, geçerli olduðu bir zemin bulunca, kullanmaya çalýþtý. Giriþimleri bazý defa baþarýlý oldu. Ülkemizde her türlü ayrýmcýlýða bilinçli bir þekilde karþý olan insanlar göreli olarak az deðildir. Kolaylaþtýrma örneði olarak da ülkemizde ayrýmcý muameleye uðrayan insanlarýn bana birçok durumda güven duymalarý örneðini verebilirim.
-Felsefe okumaya nasýl karar verdiniz?
Beni felsefeye ve felsefe yapmaya götüren, yaþamda her gün karþýlaþtýðýmýz bir olgudur: Ayný kiþilerin, eylemlerinin, olaylarýn, eserlerin farklý kiþiler tarafýndan farklý hatta taban tabana zýt deðerlendirilmesidir. Ayný þeyin bu farklý deðerlendirmelerinin yaþamda yarattýðý sorunlarý hepimiz biliyoruz. Bu olgunun teorisini yapmak, yani insanlarýn, benim ‘deðer biçme’ ve ‘deðer atfetme’ dediðim amacýndan sapmýþ þekilde gerçekleþtirilen deðerlendirmeler yaparken ne yaptýklarýnýn farkýna varmalarýna ve böyle deðerlendirmelerden kaçýnmalarýna yardýmcý olmak, bu olaya kalemle baþkaldýrmaktýr.
-Bugün bile ‘Þark hizmeti’ görülebilen Erzurum’a 1965 yýlýnda gönüllü giderek Atatürk Üniversitesi’nde öðretim üyeliði yapmaya nasýl karar verdiniz?
Beni Ýstanbul Üniversitesi’ne aday asistan olarak alan, 147’lerden olan Prof. Dr. Takiyettin Mengüþoðlu idi. Ama diðer hocalar asaletimi tasdik etmedi. 147’ler geri dönünce, hocam beni üniversiteye almak istedi. Ýkinci defa girdiðim asistanlýk sýnavýnda üç jüri üyesinden biri 10 üzerinden 10, diðeri 0, üçüncüsü ise not vermemiþ. Sýnavdan geçmeme raðmen birkaç gün sonra ayný zamanda dekan da olan hocamýz ‘Yanlýþ hesap Baðdat’tan döner’ diyerek sýnavý baþarýsýz ilan etti. Bu olaydan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi benim hocamdan asistan tavsiye etmesini isteyince ‘Ben gideyim’ dedim ve herkesin yadýrgamasýna raðmen Erzurum’a gittim.
YANIMDA SADECE KÜÇÜK PRENS’Ý GÖTÜRÜRDÜM
-Öðrencileriniz sizin için ‘Israrla Kant hakkýnda soru soran eðlenceli ve zeki öðretmen’ ve ‘Felsefenin annesi’, ‘Sabrýnýn sýnýrýnýn olmadýðýnýn belgesi’ diyor. Dünya filozoflarýnýn da böyle söylediðini duyduk. Siz kendinizi nasýl tanýmlýyorsunuz?
Kendimi tanýmlamayý düþünmedim, çocuklarýn dediði gibi oldukça sabýrlýyým. Çocuklarým iyi bir þey söylemek, beni övmek istiyor ama zeki olmak, yani hýzlý baðlantý kurmak ya da baðlantýlarý/ baðlantýsýzlýklarý görmek, iki taraflý kesen bir býçaktýr. Kant etik tarihine aþýlamayacak, olsa olsa onun yanýna koyabilecek bilgiler getiriyor: Ýyi isteme, pratik buyruk gibi (yani insanlara araç olarak deðil, amaç olarak muamele etmek). Ancak bence ‘iyi isteme’ insanca yaþamak için þartsa da tek baþýna yetmez. Etik görüþümde bu noktadan yola çýkýyorum. Amerika’da toplanan 21. Dünya Dünya Felsefe Kongresi sýrasýnda Amerikalý diðer aday karþýsýnda seçildim. ‘Felsefenin anasý’ ifadesini öðrencilerimden baþka federasyondaki kadýn meslektaþlarým da kullanmýþtý.
-Albert Camus’nün Veba’da söylediði gibi ‘Aydýnlanmamýþ iyi niyet kötülük kadar zararlý olabilir’ mi?
Kant’ýn iyiyi istemesi, iyi niyet vardýr ya, Camus onu tamamlar: Ýyiyi istemek, kötüyü istemek kadar zarar verir aydýnlanmamýþsa. Son derece önemlidir Kant’ýn dediði, son derece önemli ama yetmiyor etik yaþamak için. Ondan sonrasýný ben ele alýyordum bir kitapta. O kitabýmý size vermek isterdim, ancak þu anda yanýmda yok.
-Hiç ayrýlamadýðýnýz kitabýnýz var mý?
Ayrýlamadýðým kitabým yoktur ama þöyle söylerim: Hani sorarlar ya ‘Seni ýssýz bir adaya gönderseler hangi kitabý alýrsýn yanýna?’ diye, ‘Küçük Prensi’ alýrým. Bir hazinedir Küçük Prens kitabý. Ýnsan durumlarýyla ilgili örnekleri müthiþtir.
-Ýnsan iliþkilerinin ‘kolay kullaným kýlavuzu’ olur mu? Öðrencileriniz insan haklarý’ alanýnda neler yaþýyor?
Kýlavuzu olmaz, egomuzu törpüleyerek olur. En zor þeydir insan iliþkileri. Çocuklara insan haklarý dersinde þunu söylüyorum: Siz burayý bitirdiðinizde ihlali dikkat sarfederek görmeyeceksiniz; o gelip size çarpacak. Görünce rahatsýz olmak ve bir de yapabildiðini yapmak var. Sen ne yapabilirsin? Ýhtiyaçlara bakarak geliþtirdiðim dört derslik bir felsefe eðitimi programýný on yýldan beri Donkiþot’ça gündeme getiriyorum.
-Sevgi ilelebet sürebilir mi? Çiftler neden aldatýr?
O kiþiyi, o kiþi diye seviyorsanýz tabii sürer. Derste ‘deðerleri’ konuþurken bazen sorarým: ‘Siz sýk sýk neden kýz arkadaþlarýnýzý ve erkek arkadaþlarýnýzý deðiþtiriyorsunuz?’ Öðrenciler þaþýrýyor. Çünkü siz onu o olduðu için sevmiyorsunuz, o sadece bir ihtiyacýnýzý karþýlýyor. Ve karþýlanmaz olduðunda sýk sýk ‘güle güle’ diyorsunuz. Esas sevdiði o deðil çünkü... Kendisini seviyor.
-Siz, kadýn olmaktan kaynaklanan bir güçlük yaþadýnýz mý hayatýnýzda? ABD’den daha fazla üniversiteli kadýn yöneticimiz olmasýný nasýl açýklýyorsunuz?
Bu, Atatürk devriminin bir sonucu olarak görünüyor. Üniversitelerimizdeki kadýnlar yaptýklarý iþe, genellikle, erkeklerden daha çok dört elle sarýlýyor. Sorunun ikinci kýsmýna gelince: Ben kadýn olmaktan kaynaklanan bir güçlükle (galiba) karþýlaþmadým. Ya da: kimilerinin zorluk saydýðýný, ben güçlük saymýyorum. Deðerli amaçlara doðru yürüyorsanýz, karþýnýza çýkan engelleri aþmayý ve þikayet etmemeyi öðreniyorsunuz.
Bir insan bile çok þey yapabilir
sDünya Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi bir tarafa, sizin kriterlerinize göre insanca yaþabilmek ne gerekiyor?
Madde sayamam, þunu söyleyebilirim: Ýnsanca yaþayabilmek için her þeyden önce, kadýn-erkek, Türk, Fransýz, Avrupalý, Amerikalý veya Afrikalý olmaktan önce insan olduðunuzun farkýnda olmalýsýnýz. Ýnsan türünün olanaklarýný, diðer canlýlardan farkýný yaratan olanaklarýný bilmek ve ‘insan onuru’ dediðimizin ne olduðunun farkýnda olmak, nasýl koruyabileceðimizi bilmek gerekiyor...
-Ýnsan haklarý ve etik konusunda bilgilendirme için dört bölümlük bir belgesel hazýrladýnýz. Belgeselin amacý ve içeriði nedir?
Akýntýya Karþý adlý birinci bölümün amacý etik ilkeler olarak insan haklarýnýn önemine ýþýk tutmak ve bu öneminin farkýna vardýðý takdirde bir tek kiþinin, insan haklarýnýn tamamen yok sayýldýðý savaþ durumunda bile neler yapabileceðine dikkat çekmektir. Ýnsan Onuru, Kimin Onuru? adlý ikinci bölüm onur/ haysiyet (dignity) kavramýnýn içeriðine ýþýk tutuyor. Ve onun genel olarak karýþtýrýldýðý þeref/ gurur (honour/ pride) gibi kavramlardan farkýna dikkat çekip insan onurumuzu uðradýklarýmýzla deðil, yaptýklarýmýzla koruduðumuzun ya da ayaklar altýna aldýðýmýzýn altýný çizmeye çalýþýyoruz. Niçin Devlet? baþlýklý bölümde insan haklarýnýn kiþiyi devlete karþý korumak için olduðu yaygýn kanýsý üzerine düþündürmek amacýndayýz. Hoþgörü, Nereye Kadar? baþlýklý son bölümdeyse bir kiþi tutumu olarak ve kamu iþlerinin düzenlenmesi ve yürütülmesinde bir ilke olarak hoþgörüye/ toleransa ýþýk tutmak amaçlanýyor.