Bizi eleştirenler gündem yaratmaya çalışıyor
ABONE OL

FEYZA ve Bilal’in aşkı 70’li yıllarda Huzur Sokağı’nda başladı. Ama hayat biçimleri ve inançları farklı bu iki genç hiç kavuşamadı. Öylesine çarpıcı ve ibret dolu bir aşktı ki onlarınki, bekar kızlar hep Bilal gibi bir adamla evlenme hayali kurdu. O dönem de doğan çocuklara bile Feyza ya da Bilal ismi konuldu. Bahsettiğimiz bir kitap. Yazar Şule Yüksel Şenler’in 42 yıl önce tartışma yaratan hatta literatüre “Türkçe yazılmış ilk hidayet romanı” olarak giren Huzur Sokağı öyle çok ses getirdi ki tiyatro oyunu ve filmi dahi yapıldı. Şimdiyse özel atv’de dizisi yayınlanıyor. Başrollerini Kutsi, Selin Demiratar ve Sinem Öztürk’ün paylaştığı Huzur Sokağı daha yayınlanmadan çok konuşulmuştu. Reyting rekorları kıran dizinin başrol oyuncularını bir araya getirdik.

ASLINDA ZİYARETE GİTMİŞTİM

-Huzur Sokağı’nda üçünüz de başroldesiniz. Projeye nasıl dahil oldunuz?

Kutsi: Yönetmen Şenol Sönmez, aynı zamanda arkadaşım. Bir gün Set Film’e ziyaretine gittim. Biz öylesine diziden bahsederken yapımcı Cem Akyoldaş bir anda Bilal karakterini oynamamı teklif etti. O  anda kendimi Huzur Sokağı kadrosunda buldum.

Sinem Öztürk: Uzun yıllardır tanıdığım Latif Akgedik (Cast sorumlusu) aradı ve projeden bahsetti. Daha sonra görüşmede tanıştığım Cem Akyoldaş’la Şükran karakteri hakkında konuştuk. Hikaye ve karakter o kadar içime sindi ki ‘Kesinlikle bu projeye dahil olmalıyım’ diye düşündüm.

Selin Demiratar: Bir milyon adet satmış bir kitabın dizi yapılması önemli bir konu. Beni en çok heyecanlandıran ve projeye dahil olmama neden olan şey, canlandırdığım Feyza karakterinin değişimi oldu.

-Dizideki karakterlerinizden bahseder misiniz?

S.Ö: Şükran ailenin tek çocuğu. Anaokulu öğretmeni. Çocuklara ve ailesine çok düşkün.Yardımsever, güleryüzlü, iyi yürekli ve çok duygusal. Mahallede beraber büyüdüğü, başta annesi olmak üzere tüm mahallelinin ikisine evlenecekleri gözüyle baktığı Bilal’e aşık. Ama o kadar gururlu ki asla duygularını Bilal’e açamıyor. Karşılıksız bir sevgi olsa da Şükran’ın kalbinde günden güne büyüyor.

K: Bilal iyi, doğru ve en önemlisi saygılı biri. Maddi zorluklardan dolayı üniversiteye annesinin isteği üzerine geç girmiş, geceleri taksicilik yapan, Hz. Mevlana’yı kendine rehber edinmiş ve güler yüz sahibi bir insan...

S.D: Feyza hırsları olan, şımarık büyütülmüş ama aynı zamanda yardımsever ve duygusal biri...Onun duygusallığı ve yardımseverliği bana daha yakın, ama Feyza gibi kolay dolduruşa gelebilecek biri değilim.

FİLM VE DİZİ ÇOK FARKLI

-Sizce dizi neden bu kadar  tartışma yarattı?

S.Ö: Sanırım ülkenin büyük televizyon kanallarından birinde ilk kez başörtü kullanılması bu kadar dikkat çekti. Türkiye’de ilk kez başörtülü bir karakter görülüyormuş gibi abartılı tepkiler anlamsız. Hayatın içinde olan herkesi ekrana yansıtmalıyız.

K: Bu konuşmaların gündem oluşturmak için yapıldığını düşünüyorum. Halbuki toplumda öyle bir ayrımcılık yok. Sonuçta dizide güzel bir aşk hikayesi anlatılıyor.

S.D: Bana göre bu güne kadar büyük televizyon kanallarında başrol karakterinin muhafazakar olduğu bir dizi yayınlanmadı. İlk kez büyük böyle bir senaryonun işleniyor olması, ucu açık yorumlara neden olabiliyor. Bu bir dönem dizisi değil. Huzur Sokağı romanı dizi için senaryolaştırıldı, yeni karakterler eklendi ve bu sırada kitaptaki duygu korundu.

ROMANLA AYNI OLAMAZDI

-Huzur Sokağı romanının filmi ile dizisi arasındaki fark nedir?

S.D: O dönemle şimdiki Türkiye arasında büyük fark var. Biri 70’lerin dünyası diğeri 2000’lerin... Filmle dizinin en önemli farkı atmosferi ve diziye yeni katılan karakterlerle birlikte günümüzde geçmesi. Roman uyarlamalarının başarılı olmasının nedeni karakter alt yapısının sağlam olması. Burada da aynı formülün geçerli olacağını düşünüyorum. Benim çıkaracağım karakter bugünün seyircisinin gözünde farklı bir karakter olacaktır. Bu avantaj mı dezavantaj mı, süreç içinde anlayacağız...

-Dizinin romanla ilgisi olmadığı eleştirisi yapılıyor...

K: Genelde dizilerde roman birebir yansıtılmaz. Sonuçta senaristin de bir hayal gücü var ve hikayeye yön verebilir.

S.Ö: Eğer sinema filmi olsaydı kitaba birebir uyulma şansı vardı. Dizide ne yazık ki mümkün olmuyor. Hem yan karakter yaratmak hem de dizinin süresi açısından konuyu uzatmak gerekiyor. Ama ana tema kitapla aynı.

S.D: Her insan okuduğu kitabı farklı algılar. Her okuyanın hayaline yakın bir dizi yaratmak mümkün değil. Kitabın çok dışına çıkmadan en yakın olanı çekilir. Çok izlenen dizilerin hikayelerine bakıldığında genel bir algı üzerinden işlediğini  görülür. İzleyiciyi yakalayan bu formül üzerinden yürümek doğal.

KANAL DEĞİŞTİREN PROJELER

-Reyting rekorları kıran bir dizinin oyuncuları olarak çevrenizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

S.D: Muhafazakar kesimin ilgiyle okuduğu, bir milyonun üzerinde satmış bir romanın uyarlaması ilk kez yapıldı. İlgi çekmesi kaçınılmazdı. Gelen tepkiler de çok olumlu.

S.Ö: Benim başörtü bağlama stilimle ilgili eleştiriler gelmişti. Birkaç bölüm sonra stili değiştirdik. Yakın çevrem ve izleyiciden olumlu tepki alıyorum.

K: Dizi çok kısa zamanda beğeni kazandı. Bu da tüm ekibi motive etti tabii. Zaten sette inanılmaz güzel bir enerji ve samimiyet var. Bunun da ekrana yansıdığını düşünüyorum.

-Sosyal medyada yer alan dizi hakkındaki olumsuz tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

S.Ö: Bir işi sevmeyen, izlemek istemeyenler de olabilir. Saygı duyarım. Benim de gördüğümde kanalı değiştirdiğim çok proje var. Önemli olan yapılan işe, verilen emeğe, diziyi seven izleyiciye saygı duymak.

O soruya cevap bile vermemeliydim

-Bir televizyon programındaki “Türbanlı halimle görüntü kirliliği yaratacağımdan korktum” sözleriniz çok tartışıldı. Aslında siz tam olarak ne söylemek istemiştiniz?

Sinem Öztürk: Bu tartışmalar esnasında hiç konuşmadım. İlk kez size anlatacağım çünkü yanlış anlaşılmak beni üzdü. O programdaki konuşmaların başka yere çekilmiş olması büyük talihsizlik. Program boyunca sevgi, kardeşlik, hoşgörü, birlik olmaktan bahsetmişken sunucunun ‘Türban yakıştı mı?’ sorusuna doğal halimle cevap verdim. Başörtüsünün bana kostüm olarak yakışmasıyla ilgili söylenmiş bir cümleyi bambaşka bir boyutta taşıdılar. Türbana inanç olarak ‘Görüntü kirliliği’ demeyeceğimi programı izleyen anlayabilir. Bana yakışıp yakışmayacağıyla ilgiliydi tamamen. Bir pantolon ya da ceket de herkese yakışmayabilir, tamamen örneklemeydi. Asıl olay bu sorunun sorulması ve sonrasında farklı bir yere çekilmesi. Aslında bende de hata var. ‘Türban yakıştı mı?’ sorusuna cevap bile vermemeliydim. Türban bir aksesuar değildir, yakışıp yakışmamasının bir önemi yoktur. Programın tümünü izleyenler aslında ne demek istediğimi anladı ve bana destek oldu. İzlemeyenler yanlış duyumlarla suçlamak istedi.

YENİ ALBÜM ÇIKIYOR

-Yeni albümünüz ne zaman çıkıyor? Albümde bizi bekleyen bir sürpriz var mı? 

Kutsi: Diziden önce de yoğun bir albüm tempomuz vardı. Prodüktör Polat Yağcı ile çok çalıştık ama yolun çoğu bitti azı kaldı. Ustalık dolu bir çalışma oldu. Piyasaya çıkacağı zaman hak ettiği yeri alacağına inanıyorum. Albümde dördü bana ait 11 parça var. Gitar kompozisyonu ön planda ve içeriği geniş soundlu.

Umarım ustaların beğenisini kazanmışızdır

-İzzet Günay ve Türkan Şoray gibi iki usta ismin oynadığı bir filmin dizi uyarlamasında yer almak size ne hissettirdi?

Kutsi: İzzet Günay gibi bir ustanın canlandırdığı karakteri oynayabilmek benim için büyük bir sorumluluk. Umarım bu iki ustanın beğenisini almışızdır.

Selin Demiratar:  İzzet Günay ve Türkan Şoray’ın yer aldığı bir filmin dizisinde oynama düşüncesi benim bu projeyi kabul etmemdeki etkenler arasındaydı. Usta oyuncuların karakterlerini oynamak bizim için heyecan verici.