‘Bu son hikâyemdir’
ABONE OL

Hikâyelerini kaleme alırken bir yandan okurla söyleşir, gelir yanı başınızda olup bitenle ilgili kahramanıyla ya da olayların gidişatı ile ilgili yorumlar yapar. Bazen bir soru işareti bırakır kucağınıza, bazen bir teselli... 

Böyledir Mustafa Kutlu. Zaten kitabını eline alan her kim ise onunla muhabbet eder, sırtını sıvazlar, bir bilge büyükbaba gibi hayatın anlamına dair cümleler kurar. Ama bazen de o sohbet kağıt üzerinde sınırlı kalsın istemezsiniz, sorularınız vardır. ‘E hadi madem, gidelim Dergâh’a boyun büküp soralım Mustafa Kutlu’ya’ dersiniz. Biz öyle yaptık. Yani Zeynep Türkoğlu ve ben. 

Medyanın ciğerini bilen Mustafa Kutlu, kendini bilhassa gazete ve televizyondan uzak tutan isimlerden. Dolayısıyla araya kimi koysanız röportaj vermez. ‘Sohbet için her zaman gelin’ der ama en nazik cümlelerle talepleri reddeder. Bunu bildiğimden ve aslında sözünü sohbetini özlediğimden kitabı bahane edip hocanın yanına gittik. 

İlk merakımız Sevincini Bulmak ve tabi pek çok kitabındaki ‘detay’lar hakkındaydı. Kendisini özellikle sosyal hayatın bu kadar dışında tutarken bugüne dair bunca ayrıntıyı, güncel espriyi, yeni neslin kullandığı kalıpları nereden biliyordu? 

Çünkü yazan insan bilmek durumunda Ona göre. “Ağaçtan bahsedecekseniz hangi ağaç? Çınar mı, kayın mı kavak mı? Kavak ise hangi tür bilmek zorundasınız. Sadece ‘ağaç’ diyerek bir cümle kurarsanız kupkuru olur.” diyor ve ekliyor “Kahramanlarımın kaç kuşak hikâyelerini anlatmamın sebebi de bu. ‘Adam camın önüne geldi, sigarasını yaktı uzaklara baktı’ diye başlarsınız da. Bu adam kimdir, soyu sopu nereye dayanır? Nerelidir? Nasıl bir aileden gelir? Babasıyla ilişkisi nasıldır? Bunları bileceksiniz ki anlattıklarınız bir yere otursun.”

Bunca detayı yakalayabilmesinin bir sebebi de kendi ifadesiyle alıcılarının fazlasıyla açık olması: “Yolda, otobüste etrafımda konuşanların diyaloglarını kaçınılmaz bir biçimde duyarım. Bir de çok fazla televizyon izliyorum.” 

Sevincini Bulmak kitabını hikaye olarak tanımlıyor. Bizde roman olmayacağını söylüyor. Sebebi ise Batı’daki gibi bir trajedi olmayışı. İnsanın kendiyle çatışmasını, nefsiyle mücadelesini anlatırsanız o zaman olur belki diyor. Sevincini Bulmak ile hikaye defterini kapattığını ve bundan sonra hikâye yazmayı düşünmediğini söylüyor. Gazetedeki köşesinde düşünce yazıları kaleme alacağını anlatıyor. Sevincini Bulmak’ın finalindeki gibi bir kararlılıkla söylüyor bunu. Edebiyat okuru için çok üzücü bu haber ama yazara da ne yapacağını söyleyemeyiz.

Bir inancını, Allah’ı bulma hikâyesi diyor Mustafa Kutlu son kitabı için. Tanpınar çalışan akademisyen Suna, “önce refik sonra tarik” diyerek bir yol arkadaşı buluyor. Ancak refiki yarı yolda bırakıyor, Suna bir başına devam ediyor hikâyesine. Bugün, şehir hayatında bir kadının ya da erkeğin inandığı gibi yaşamasının zorluklarını anlatmak istediğini söylüyor Mustafa Kutlu Suna’nın şahsında. Suna ve iki arkadaşı benzer sınavlardan geçen güçlü kadınlar. Hikâyelerde kadın kahramanların belirginliğine dair soruma ise “Toplumun temeli ailedir. Ve benim gözlemlediğim, gördüğüm kadarıyla ailenin direği de öyle zannedildiği gibi erkek değil kadındır. Ataerkil değil anaerkil bir toplumuz aslında” şeklinde cevap veriyor.

Laf lafı açıyor, söz uzuyor ama hocayı da fazla yormamak lâzım. Usulca müsaade istiyoruz. Biz çıkmadan yeni ziyaretçileri selamlıyor bile Mustafa Kutlu’yu.