Bugün mesleğe başlasaydım fotoğrafın Bill Gates’i olurdum
ABONE OL

Tebriz doğumlu, Fransa’da yaşıyor. 14 yaşında başlayan fotoğraf tutkusu onu foto muhabiri yaptı, dünyanın sayısız yerine gidip milyonlarca kez fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı. Frontline Diaries belgeseliyle Emmy Ödülü kazandı, Nat Geo’nun en çok izlenen belgeseli Inside: Mekke’nin kreatif direktörlüğünü yaptı. Şimdi ise dünyanın en başarılı fotoğrafçılarından biri. Aynı zamanda belgeselci ve aktivist.

Samsung ve National Geographic Channel işbirliği başlatılan bir proje kapsamında geçen hafta İstanbul’a gelen Reza Deghati, Bahçeşehir Üniversitesi’nde konferans verdi. Sonrasında kendisini izlemeye gelenlerin sorularını yanıtladı. Adeta bir pop star gibiydi. Onu gören herkes birlikte fotoğraf çektirdi. Kendisi fotoğraf çektirmeyi çok sevmese de kimseyi kırmadı. Sonra da sorularımızı yanıtladı.

-Sanatçı mısınız, foto muhabiri misiniz?

Fotoğraflarım için gazete ve dergileri bir araç olarak kullanıyorum. Fotoğrafı, kareleri ve filmleri ise bir sanatçı gözüyle ifade etmek için kullanıyorum.

-Eğer bugünkü teknolojik şartlarla fotoğrafçılığa adım atsaydınız, yine Reza olur muydunuz?

Bu işe başladığımda teknolojiye erişimim olsaydı daha fazla şey yapardım. Eminim bu teknolojiyle fotoğrafın Bill Gates’i olabilirdim!

NE KADAR REKABET O KADAR İYİ

-Ama aynı zamanda daha çok rakibiniz olacaktı.

Rekabete bayılırım. Ne kadar fazla rekabet, o kadar iyi. Dünyada 10 binden fazla kişiye fotoğrafçılık eğitimi verdim. Bazıları bana ‘Deli misin, seninle yarışacak kişiler yaratıyorsunuz’ dediğinde ‘Daha çok rakip, daha çok fotoğrafçı olsun istiyorum’ diyorum. Eğitimlerimde hep şu ‘tuzak’ soruyu soruyorum: ‘Neden fotoğrafçı olmak istiyorsunuz?’ ‘Senin gibi olmak istiyorum’ yanıtını verenlere ‘Sınıfımdan çık’ diyorum. İstiyorum ki ‘Senden daha iyi olmak istiyorum’ desinler.

-Bugün iki kare fotoğraf çeken pek çok kişi sosyal medyada profiline ‘Fotoğrafçı’ diye yazıyor. Siz dünyanın en iyi fotoğrafçılarından birisiniz, yıllarınızı bu işe vermişsiniz. Bunu yazmak size karşı bile ayıp değil mi?

Bir parfüm gerçekten güzel kokuyorsa iyidir, yoksa satıcı o parfüme ‘Güzel’ dediği zaman güzel olmaz. Sonuçta isteyen istediğini yazabiliyor. Önemli olan bunlara insanların tepkisi. Benim fotoğraflarıma güzel tepki verildiği zaman ben iyi bir fotoğrafçıyım.

-Afganistan’da Aina adlı bir vakıf kurdunuz. Tam olarak ne yapıyorsunuz?

12 yıl önce bu vakfı kurdum. Kadınların her zaman desteklenmesi gerekiyor. Bütün savaş bölgelerinde barışı getirecek kişilerin kadınlar olduğunu düşünüyorum. Çünkü onlar anne. Medyanın kadınlara yönelik olduğunu, kadınların medyayla iyi bir etkileşimde bulunarak ‘Savaşa hayır’ mesajını daha iyi verebileceğini düşünüyorum. Kadınların bu gücünü bildiğim için sadece Afganistan’da değil, dünyanın birçok ülkesinde onların daha güçlü olması için çalışıyorum.

-Fotoğrafçılığın en güzel tarafı nedir?

Özgürlük.

-Kötü tarafı?

En büyük sıkıntımız çektiğimiz fotoğrafları yayınlatma aşaması. Yayınlama ya da yayınlamama kararını bazen fotoğrafı bilmeyen editörler verdiği için...

-Hayat vizörün arkasından daha mı güzel?

Hiçbir zaman vizörün arkasında olmadım, hep hayatın ortasındayım.

-Sık sık Türkiye’ye geliyorsunuz. Bir fotoğrafçı gözüyle İstanbul neden ilginç sizce?

İstanbul, fotoğraçılar için bir altın madeni. Mimarisi, perspektifi çok etkileyici. Deniz günün her saatinde farklı bir yansıma yaratıyor. Bu yansımanın binalara etkisi, şehri ilginç kılıyor. Hatta İstanbul fotoğraflarımı yayımlatmak için iyi bir yayınevi arıyorum. Bunu da buradan söyleyeyim.

-Gittiğiniz her yerde sizinle hatıra fotoğrafı çektirenler var. Peki siz bir fotoğrafçı olarak fotoğraflarınızın çekilmesinden hoşlanıyor musunuz?

Hayır sevmiyorum. Fotoğrafçılığı seven insanlar benimle fotoğraf çektirmeyi istediklerinde onları kırmıyorum. Genelde hep yüzümde aynı gülümseme var. Çin’e de gitsem, Rusya’ya da gitsem aynı gülümseme. Kendimle eğlenmeyi seviyorum.

Mandela’yı görüntülemek isterim

-Beğendiğiniz fotoğrafçı kim?

Çok var. Mesela Ara Güler. Türkiye’de fotoğrafçılık sevgisini aşılayan bir kişi. Aynı zamanda çektiği karelerle Türkiye’yi dünyaya tanıttı. Ayrıca çok esprili.

-Kimin fotoğrafını çekmek istersiniz?

Nelson Mandela. Özgürlüğü için çok fazla mücadele etti. Biz de onun özgürlüğü için Londra’da düzenlenen bir yürüyüşte 500 kilometre yürümüştük.

-Şu an fotoğrafçı olarak nereye gitmek istersiniz?

Kahveyle ilgili bir projeye başladım. Geçen gün Brezilya’daydım.Yakında aktör George Clooney de bu projede olacak. Şimdilik nerelere gideceğimizi bilmiyoruz.

Reza ile ‘kaç’!

-Kaç çocuğunuz var?

İki.

-Kaç yaşındasınız?

60.

-Şimdiye kadar kaç ülkeye gittiniz?

112 ülkeye.

-Yaklaşık kaç kilometre seyahat ettiniz?

Sanırım buradan Mars’a kadar! Sadece son üç ayda 20 ülkeyi ziyaret ettim.

-Fotoğraflarınız kaç kez dergi ve gazetelere kapak oldu?

Bilmiyorum ama en az 2 bin kez...

-Kaç fotoğraf makinesi eskittiniz?

Yüzlerce...

-Şu an kaç adet fotoğraf makineniz var?

20’den fazla.

-Şimdiye kadar kaç kare fotoğraf çektiğinizi hatırlıyor musunuz?

Dört ay önce bir hesaplama yaptık. 1 milyon 250 bin kare fotoğraf çekmişim.

-Kaç kez ölümle burun buruna geldiniz?

100’den fazla. Gerçekten öleceğimi düşündüğüm anlar oldu. Hatta bir keresinde öldüğümü zannettim. Saraybosna’daydım. Cennet ya da cehenneme gideceğimi düşünürken gözlerimi açtığımda aynı şeyleri gördüğümü fark edince çok şaşırdım!

-Kaç para kazandınız?

Ne kadar param olduğunu sorsanız daha iyi! Kazandığım paradan bir kısmını çocuklarımın eğitimi, hayatım ve temel ihtiyaçlarım için ayırıyorum, geri kalanını kurduğum vakfa aktarıyorum. Bankada param yok, sıfıra sıfırım.