Gönül yolcularýnýn uðrak yeri: Kâþgarî Dergâhý
ABONE OL

Ýstanbul’un fethinden sonra ilk kurulan yerleþim merkezlerinden biri olan Eyüpsultan’a Osmanlý Devleti’nin ilgisi her zaman ayrý oldu. Eyüpsultan Hazretleri’nin kabrinin burada bulunmasý bölgeyi þehrin manevi merkezlerinden biri haline getirdi. Birçok tekkeye ev sahipliði yapan Eyüpsultan’da yer alan Kâþgarî Dergâhý da neredeyse üç asýrlýk geçmiþi ile maneviyat yolcularýnýn önemli duraklarýndan biri. 1745’de vakfedilmesinden sonra tefekkür dünyamýzý aydýnlatan nice ismin düþünce dünyasýnýn þekillenmesinde büyük katkýlarý olan dergâh ayný zamanda Osmanlý döneminde Orta Asya’dan gelen misafirlerin de aðýrlandýðý bir mekan idi. 

Kâþgarî Dergâhý’nýn tarihine ýþýk tutan Nuran Çetin kaleme aldýðý Gönül Sultanlarýnýn Aðýrlandýðý Tekke: Kâþgarî Dergâhý kitabý ile dergâh hakkýnda bilinmeyenleri anlatýyor. Geçen hafta kitabýnýn tanýtým programýnda konuþan Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Öðretim Üyesi Nuran Çetin, bu çalýþmanýn yazýlma sürecini ve dergâhýn Ýstanbul için önemini anlattý.

2004 yýlýnda hazýrladýðý “Eyüp-Kâþgâri Dergâhý ve Kültür Tarihindeki Yeri” adlý tezini geliþtiren Çetin, çalýþmasýný kitap haline getirdi. Tezini hazýrladýðý dönemde 28 Þubat’ýn etkilerinin hâlâ devam ettiðini hatýrlatan Nuran Çetin, “Baþörtülü olduðu için kütüphanelerden kovuldum. O dönemde baþörtülü olarak akademik çalýþma yapmak hiç kolay deðildi. Bu kitapta benim gözyaþlarým da var.” diye konuþtu. Kâþgarî Tekkesi’nin bulunduðu mahallede büyüyen Çetin, “Burayý hep merak ederdim. Doðu Türkistan’ýn tarihi þehri Kâþgar’ýn adý neden buraya verilmiþti? Merakýmý gidermek için burasý ile ilgili bir çalýþma yapmak istedim. Daha önce tez olarak hazýrladýðým bilgileri geliþtirerek kitap haline getirmeye çalýþtým. Eyüpsultan Belediye Baþkaný ile konuþtum ve onlarýn desteðiyle tezim iki kapak arasýnda kitaba dönüþtü.” 

Tekke, kurucusuna nispetle Murtazâ Efendi Tekkesi, ilk þeyhine nispetle de Abdullah Nidaî Kâþgarî Tekkesi olarak isimlendiriliyor. 1744 yýlýnda inþa edilmeye baþlanan dergâh 1745’te bitiyor. Dergâh’ýn 1946 yýlýnda vakfedildiðini anlatan Çetin, kitapta bu vakfiyenin ayrýntýlarýna yer veriyor.

NAKÞÝBENDÝYYE’NÝN KALESÝ 

Kâþgarî Dergâhý ahþaptan yapýldýðý için zamanla çürüme ve yýkýlma olmuþ. Köþk kýsmý þu anda ayakta deðil. Burada eskiden Orta Asya ya da Doðu Türkistan’dan gelen misafirlerin aðýrlandýðýný söyleyen Çetin sözlerini þöyle sürdürüyor: Bugüne ulaþmayan bir baþka yapý derviþ hücreleri. Birde Murtazâ Efendi’nin eþi tarafýndan vakfedildiði yazýlan çocuklar için mektebi de bugüne ulaþmamýþ.” 

Kâþgarî Dergâhý, 1745’de kuruluþundan itibaren Nakþibendiyye tarikatý mensuplarýna evsahipliði yaptý. II. Abdülhamid Han döneminda sayýlarý artan Nakþibendiliðin Hâlidî kolu mensubu Abdülhakim Arvâsî bu dergâha þeyh olarak atandý. Bu tekkede 1925’e kadar faaliyetler sürdürüldü. Tekkeden 11 tane postniþin gelip, geçti. Ýlki Abdullah Nidaî Kâþgarî, son postniþinde Abdülhakim Arvâsî idi. Necip Fazýl Kýsakürek ve Hüseyin Hilmi Iþýk Abdülhakim Arvâsî’nin tedrisinden geçti ve bu tekkenin adýný duyurdular. 

Kâþgarî Dergâhý’nýn yabancýlar tarafýndan da ziyaret edildiðine deðinen Çetin, “Bu mekan hakkýnda daha çok Almanca, Fransýzca ve Ýngilizce makaleler vardý. Burasý, dünya çapýnda bilinen bir tekke” diye konuþtu. 

DERGÂH’IN MÜDAVÝMLERÝ NECÝP FAZIL KISAKÜREK VE HÜSEYÝN HÝLMÝ IÞIK 

Abdullah Nidaî Kâþgarî ve son þeyh Abdülhakim Arvâsî’nin tekkede önemli tesirleri oldu. Siyasete ve herhangi bir fýrkaya dahil olmayan sadece irþâd hizmetlerine kendini adayan Abdülhakim Arvâsî, her zaman istikameti gözetmesi, zâhiri ve bâtýnî ilimlerde tasavvufun ince noktalarýna vâkýf olmasý sebebiyle Necip Fazýl Kýsakürek ve Hüseyin Hilmi Iþýk üzerinde etkili oldu. Bu isimler sýk sýk Kâþgarî Dergâhý’ný ziyaret ettiler ve vefat ettiklerinde buraya defnedildiler. Necip Fazýl’ýn Arvâsî ile 1934 yýlýnda tanýþmasý hayatýný büyük ölçüde deðiþtirdi. Düþüncelerinin temelleri genel itibariyle daha Ýslâmi ve tasavvufi çizgiye kaydý. Bu yýllarda otuz yaþýnda olan Kýsakürek, verdiði eserlerde Arvâsî’nin üzerindeki tesirden bahseder hatta O ve Ben adlý otobiyografik eserinde hayatýný Arvâsî ile olan irtibatýna göre bölümler; “Tanýyýncaya Kadar”, “Tanýdýktan Sonra” ve “O Günden Beri”. Abdülhakim Arvâsî’nin tesirinde kalan bir diðer isim de Hüseyin Hilmi Iþýk. Eyüpsultan doðumlu olan Iþýk’ýn Arvâsî ile tanýþmasý 1929 yýlýnda Bâyezid Câmii’nde olur. Bir gün Arvâsî, Rabýta-i Þerife adlý eserini Iþýk’a verir ve onu dergâha davet eder. Hüseyin Hilmi Iþýk, Arvâsî’den þu þekilde bahseder: “... dünyalýk, âhiretlik neyim varsa hepsini bu kapýdan edindim. Ýslami meziyetlerden, üstünlüklerden hiç bir haberim yok iken o büyük velinin lütuf, ihsan ve merhametleri sayesinde ilimden, ihlâsdan bir þeyler sezmekle þereflendim...”