Maþuk’un Nefesi ve Miraciye adlý iki deðerli belgeseli sinemamýza kazandýran yönetmen Murat Pay bugünlerde ilk uzun metraj sinema filmi için kamera arkasýnda. Kültür Bakanlýðý Desteði ve 4. Uluslararasý Boðaziçi Film Festivali Bosphorus Film Lab TRT Ortak Yapýmý Ödülü’nü alan Dilsiz adlý filmin yapýmýný Rasathane Film üstleniyor. Maiþetini duvar ressamlýðý ile saðlayan bir gencin hat sanatýyla tanýþmasý ve bu yolda ilerleyiþini konu alan filmin sürprizlerinden biri de Eþref karakteriyle ilk kez kamera karþýsýna geçen ve bir hattatý canlandýran Prof. Mim Kemal Öke. Çekimleri 19 Temmuz’a kadar devam edecek olan filmin Balat’taki setinde yönetmen Murat Pay’la Dilsiz’i, sinemada geleneðin yol alýþýný konuþtuk.
Filmde Ýstanbul’un ruhu bir karakter olarak mý var, yoksa sadece mekandan mý ibaret?
Elbette Ýstanbul da karakter olarak biraz filmin içerisine dahil olacak. Ama halihazýrdaki o çok yoðun hengameden ziyade birazcýk daha Ýstanbul’un sakin taraflarý, biraz Ýstanbul’u Ýstanbul yapan taraflarý görünecek. Ýstanbul’un dokusuna dair ya da o belki o içimizde tartýþmak istediðimiz o ruha dair bazý izleri takip etmeye çalýþacaðýz.
O zaman filmde tartýþmaya niyetlendiðiniz ruhtan biraz bahsedelim...
Bugün artýk yeni kuþaklara da aktarýlan hafýza sorunu üzerinden bir iki soru sormaya çalýþacaðýz. Aslýnda niyetimiz temelde bu. Çok romantik cevaplar vermek istemiyoruz aslýnda. Çünkü hayat öyle ilerlemiyor. Kahramanýmýzýn bu sorularla olabildiðince sahici yüzleþmesine çalýþacaðýz.
Maþuk’un Nefesi ile baþlayan Miraciyye ile devam eden bir anlatý seyriniz var. Birbirlerini tamamlayan bir bakýþ gibi geliyor bana. Dünde kalanýn aslýnda orada kalmadýðý, bugüne izler býraktýðý ile ilgili bir þey var.
Tabii. Merkezimiz hat sanatý. Diðer ikisinden farklý olarak bu tamamen kurmaca. Hat sanatýnýn anlam dünyasý ve temsiliyeti sözkonusu. O temsil ile bugün yaþayan bir karakter karþýlaþtýðýnda nasýl bir þey ortaya çýkar veya ortaya çýkýyor. Aslýnda bizim içinde olduðumuz veyahut izini sürdüðümüz þeyler bunlar olacak.
Hat sanatý çok özel bir alan. Danýþmanlýk noktasýnda destek aldýðýnýz ustalar oldu mu?
Filmin hat danýþmaný genel anlamda Cavide Pala Hoca oldu. Cavide Hoca bize baþýndan beri çok yardým ediyor. Bu mühimdi. Çünkü böyle konularda hata yapmak daha kolay. Bunu en aza indirmek lazým. Elimizden geldiðince onun da katkýsý ile az hatayla ilerlemeye çalýþýyoruz.
Maþuk’un Nefesi’nde bir usta-çýrak iliþkisi vardý. Burada da bir talip olma hali var sanýrým...
Evet. Bu kez usta-çýrak iliþkisinde usta ile ilgili bir sürprizimiz olacak filmde. Bildiðimiz usta-çýrak iliþkisinin dýþýna çýkan bir iki detay düþündük filmi daha sahici kýlmasý açýsýndan. O da filmin sürprizi olsun. Bu usta-çýrak iliþkisinin aslýnda asýl manasýna dönük bir þey ortaya koyulabilir mi, böyle ufak tefek düþünceler olacak.
Biraz tasavvufi katmanlarý da var herhalde hikâyenin...
Gelenekli sanatlarý gündeme aldýðýnýzda tasavvuf da iþin içine girer. Ýster istemez o alana girmek zorundasýnýz. Girdiðinizde de bir yüzleþme, karþýlaþma oluyor. Bu karþýlaþmalardan sorular meydana geliyor. Bence bu tip pratikler sinema-tasavvuf iliþkisinin ve etkileþiminin önünü daha fazla açacaktýr. Olumlu neticeleri de olacaktýr diye düþünüyorum. Çünkü çok bereketli bir alan.
Sinemamýzda tasavvuf, din ve gelenek bir imkân olarak deðerlendirilme noktasýnda hep mesafeli durulan alanlar. Oysa sevgili Ayþe Þasa, Türk Sinemasý’nýn kimlik arayýþýnda buradan yol almayý teklif ediyordu ýsrarla…
Orada ben biraz þöyle düþünüyorum; tasavvufu kendi birikimim olarak deðerlendiriyorum. Bu benim birikimim ve kültürüm. Dolayýsýyla rahatlýkla ve özgüvenle istifade edebilmeliyim. Bunda gocunacak filan bir durum söz konusu deðil. Ama ben oraya adým attýðýmda onu çok iyi anlýyormuþum gibi de davranmamýn bir anlamý yok. Çünkü bu derin bir kültür. Anlamasý veya nüfuz etmesi o kadar kolay deðil. Dolayýsýyla buraya adým atan insanlarýn –kendi adýma konuþursam– temkinli olmalarý ve buradan yola çýkarak belki de biraz teenni ile hareket etmeleri daha doðru. Çünkü iþin içine girdiðimizde onu kavramýþ ve ona nüfuz etmiþ olmuyoruz. Ben bunu filmin içinde yaparken de anlýyorum. Aslýnda hat sanatýnýn bir yerlerini anlamaya çalýþýyoruz ama anladýk diyemiyoruz, dememek de lazým. O kadar da kolay deðil.
Bu film öncelikle bizim seyircimiz için
Filmin festival yolculuðu olacak mý? Planlarýnýz neler?
Müezzinlere eðitim verirlerken þöyle söylüyorlar, ‘Ezana çýktýn minareye, okuduktan sonra artýk senden çýktý.’ Onun için düþünmen gereken senden çýkmadan önceki evre. Bizden çýktýktan sonraki süreç artýk kýsmet. Elbette festival süreci olacak. Ama ben kendi coðrafyamdaki insanlarýn bu filmle muhatap olmasýný bir yönüyle daha önemsiyorum.
Buradaki yabancýlaþmayý düþününce bu doðru bir bakýþ galiba…
Evet, onun daha mühim olduðunu düþünüyorum. Güzel bir þey yapmak gibi bir niyetimiz var. Olursa ne ala. Bir yanýyla kendi kültürümle de tanýþýyorum. Yüzleþiyorum. Çünkü o alana girmek kolay deðil. Bence zor taraflarý var. Bazen arkadaþlarla da konuþuyoruz. Bu alanlara girmeye çalýþýyoruz, elimizin altýnda gibi düþünüyoruz ama düþündüðümüz kadar kolay da deðil. Ama bu gel git hep olacak. Sadece bu konuda yürümek ve küçük de olsa adýmlar atmak gerekiyor. Sonuçta o kültürel kesintiyi bence evvela tam bir anlamak, hissetmek lazým, aðýr bir þey çünkü. Ve coðrafyaya özel bir þey bu.
Ardýndan da bununla yüzleþerek sorularla beraber yol almak gerekiyor. Ýlla cevaplar bulacaðýz diye bir þey yok. Belki cevap bulacaðýz baþka soru ortaya çýkacak.