Ýlim ve fikir adamý Prof. Dr. Erol Güngör 43 yaþýnda dünya hayatýný tamamladýðýnda ardýnda taþlarý yerinden oynatmasý gereken çok soru, üzerine düþünülmüþ, çözüm aranmýþ hayli derin mesele býraktý. Hepsi eserlerinde mevcut. Bu eserlerin derli toplu halde yeniden neþri için kurulan Yer-Su Yayýncýlýk kitaplarý okurla buluþturmaya baþladý. Öte yandan doðumunun 80. yýlýnda yakýn dostlarý Mehmet Genç ve Doðan Cüceloðlu, arkadaþlýk ettikleri, tanýdýklarý Erol Güngör’ü andýlar, anlattýlar. Bir diðer yanda ise Gençlik Ve Spor Bakanlýðý Yüksek Öðrenim Kredi Ve Yurtlar Kurumu “Ahde Vefa” diyerek Niðde Ömer Halisdemir Üniversitesi’nde Erol Güngör’ü gündemine aldý. Programýn konuþmacýsý Prof. Dr. Ejder Okumuþ’a göre Erol Güngör, dar kalýplar içinde kategorize edilemeyecek, ben dediði, benden dediði þeyi daraltmayan, duygusallýktan uzak, nesnel, gerçek bir bilim insaný...
PROF. DR. EJDER OKUMUÞ
GÜNGÖR, “BÝZE GELMEYÝN KENDÝNÝZE GELÝN” DERDÝ
Erol Güngör’ün yýllar evvel gündemine aldýðý sorunlar, çözülemediði için mi, yoksa kadim meseleler olduðu için mi güncelliðini koruyor?
Zor bir yerden baþlýyoruz ama… Ýslam dünyasýnýn, özelde de Türkiye’nin son iki yüz yýldýr, biraz daha genellersek daha da geriye gitmemiz gerekir; son beþ asýrdýr, yaþadýðýmýz problemler aslýnda üç aþaðý beþ yukarý ayný. Biraz da bundan kaynaklanýyor. Daha özelde merhum Erol Güngör’ün gündeme getirdiði Türkiye’nin bu yeni problemleri, bugün de bizi kuþatan problemler. Bu biraz problemlerin derinliðinden kaynaklanýyor. Tabii Erol Güngör’ün öngörüsünün de payý var. 20, 30 hatta 40 yýl sonrasýný görmek, bir aydýn-akademisyen insanýn önemli bir özelliðidir diye düþünüyorum. Erol Güngör tek baþýna aydýn veya tek baþýna akademisyen deðil bana göre. Aydýn-ilim adamý, aydýn-akademisyen bir insandýr Erol Güngör. Ali Fuat Baþgil gibi, Nurettin Topçu gibi. Toplum problemlerine, halkýn sorunlarýna duyarlý olmaktan geliyor bu. Bir ilim insanýdýr, nispeten fildiþi kulesine çekilmesi gerekir. Çünkü ilimde derinleþmek, bilimle meþgul olmak, tabiatý gereði böyle bir þeydir. Ama o böyle yapmýyor. Bunu aþýyor. Toplumun problemleri ile hem dert oluyor. Bu yüzden ilim adamlýðýnýn yaný sýra, bir aydýn, bir entelektüel. Bu aslýnda geleneðimizde de var. Gelenekte iki tür ulema var. Erol Güngör de bu tipolojiler üzerinde duruyor zaman zaman. Birinci grup kendini dýþarýya kapatmýþ, kendi dünyasýnda problem ve keþifleriyle uðraþanlar. Diðeri ise hem bunu yapan hem de topluma açýlan ulema. Aydýn da böyle iki türlüdür. Merhumun kendi kuþaðýnda gözlemlediði aydýn ve akademisyen tiplerinin çoðunlukla birbirinden baðýmsýz olduðunu görürüz. Toplum derdiyle dertlenmiþ aydýnlarýn bilimsel yönünün zayýf kaldýðý olmuþtur. Erol Güngör bu iki özelliði üzerinde meczeder, barýndýrýr. Gelecek öngörüsü de güçlüdür Güngör’ün. Bizim de en çok ihtiyaç duyduðumuz konulardan biridir bu. Üniversitelerimizde, eðitim sistemimizde en çok kafa yorulmasý gereken hususlardan biri, kýrk yýl sonrasýný görebilecek, bakýþa sahip olmak…
Geleceðe hazýrlanýyor muyuz sizce?
Yeterli olup olmadýðý baþka bir tartýþmanýn konusu ama kýmýldýyoruz. Erol Güngör kendi zamanýnda bunu yapmýþsa, bizim çok daha ilerilere gitmemiz lazým. Bugün neden Güngör’ü konuþuyoruz? Onun düþüncelerinden, eserlerinden bahsediyoruz? Erol Güngör’ü aþmak için, yeni Erol Güngörlerin yetiþmesi için. Hem onu okuyup tarihsel bir boyut olarak anlayacaðýz, ama ayný zamanda da onun ötesine geçeceðiz. Bu çok önemlidir. Göngör Hoca’nýn “Bize gelmeyin, kendinize gelin!” demesi de bu yüzdendir. Biz bunu bütün bir Türkiye olarak, hatta ümmet olarak –burada da sadece belli görüþlere mensup olanlarý kastetmiyorum, isterse kendisi inançsýz olsun, sonuçta bu kültürün çocuðudur- bütün hepsini katarak söylüyorum; söyleyebilmeliyiz.
Bir aydýn ve akademisyen olarak Erol Göngör’ün meselesi neydi? Neyle ilgilendi?
Öncelikle þunu söylemek lazým. Erol Güngör sadece kýrk beþ yýllýk bir ömrün içinde günceli aþan, özelde Türkiye’nin genelde Ýslam dünyasýnýn problemlerini ele alarak incelemiþ. Bugün biz o problemlerle yüz yüzeyiz. Bazý þeyleri net konuþalým. Bugün siyasetin güçlenmiþ olmasý sevindirici olmakla beraber, bilimin, kültürün geride kalmasý üzüntü vericidir. Halbuki fikrin, kültürün daha güçlü olmasý icap eder. Güngör de aynen bunu söylüyor. Hatta diyor ki, “Bizim Ýslam medeniyetini yeniden inþa edebilmemiz için, donuk, katýlaþmýþ düþünce anlayýþýný bir kenara býrakmamýz, yenilenmemiz gerekir. Yenilenmek bizi medeniyete götürecektir. Yenilenme güncel, kýsýr, siyaset çekiþmeleriyle olmaz. Ýlimle, fikirle uðraþan insanlarýn bu çekiþmeleri bir kenara býrakýp, fikri merkeze koyarak uðraþ vermeleri gerekir” diyor. Erol Güngör’ün derdi büyük. Nedir? Ýslam medeniyetini yeniden diriltmek. Bunun için sýkça Ýmam Gazali örneðini dile getirir. Çünkü Gazali hem geleneði temsil eder hem de gelenek içinde yeniliði ifade eder. Ýhya-i Ulumiddin isimli kitabý, dini bilginin, diriltilmesi, yeniden canlandýrýlmasý anlamýnda yazýlmýþtýr. Bu dört ciltlik kýymetli eser her ne kadar kütüphanelerimizi doldurmuþsa da ne yazýk ki beklenildiði ölçüde okunmuyor. Okunduðu vakit de doðru baðlamda deðerlendirilmiyor. Yaygýn bir yanlýþ olarak felsefeye karþý olduðu, düþünceye ket vurduðu düþünülen Gazali’nin bu eserinin mukaddimesinde ciddi bir gelenek eleþtirisi vardýr. Felsefecileri de eleþtirmiþ ama ayný zamanda vülgarize ederek popülerleþmesini saðlamýþ, yaygýnlaþtýrmýþtýr. Bu da farklý bir bakýþla böyle yorumlanabilir. Ulemayý da dini istismarla ve kendini yenilememekle suçlar. Ýçtihat kapýsýnýn kapandýðý tartýþmalarý yapýlýrken, bundan da sorumlu tutulur. Ýþte Erol Güngör’ün de gündemindeki meselelerden biridir bu. Yenilik vurgusunu güçlü ama mütevazý bir biçimde yapar. Ali Fuat Baþgil’de ayný dili görmek mümkün. En zor dönemlerde, baþbakanlarýn asýldýðý zamanlarda çok nazik bir dille en çetrefilli konulara girmekten de sakýnmýyorlar.
O halde Erol Güngör’ü konuþurken anlattýklarý kadar ifade biçimini de mi önemsemek lazým?
Ýkisi de aslýnda. Zahir batýn, iç dýþ, form muhteva, bunlar hep tartýþýlýr. Aslýnda bu ikisini ayýrmak doðru deðil. Bütünü oluþturuyor çünkü. Hatta üslubu da içine alacak þekilde usulde, yani metodolojide çok yol almamýz gerekiyor. Tekrar o içtihat, yenilenme meselesine dönersek, Erol Güngör’ün bu konularý gündeme getirdiði zamana yetiþmiþ biriyim. Ben ve benim kuþaðým fakülte yýllarýndan baþlayarak bununla yatýp kalkýyorduk diyebilirim. Ýslam nasýl bugünün dünyasýnda hayat nizamý olarak –ideolojik anlamda söylemiyorum bunu- tarz olarak hayatýn bir parçasý deðil, kendisi olacak? Erol Güngör bunun üzerinden sýklýkla duruyor. En önemli problemlerden biri olarak þunu söyler; bir defa yeni aydýn-ulema tipi yetiþtirmemiz gerek. Bunu yaparken de içtihat kapýsýnýn açýlmasý gerektiðini, yeni problemlere, yeni çözüm önerilerinin ancak güçlü âlimler tarafýndan getirileceðini öne sürer.
Güngör’ün medeniyet tasavvurunun temelinde ne var?
Kuþkusuz biz öyle bir medeniyetin insanýyýz ki, bütün bir varlýða medeni bir þekilde davranmak zorundayýz. Öyle kolay kurulmadý bu. Ýslam Peygamberi Hazreti Muhammed savaþa giderken bir karýnca yuvasýný gördüðü zaman ordusuna yolunu deðiþtirme emrini veriyor. Bu, bir hikaye, mitoloji deðil. Râvileri çok güçlü, tarihte net bir biçimde aktarýmý var. Ölçümüz budur ve medeniyet görevimizdir bu manada. Bu sebeple Güngör medeniyet ve kültür üzerinde duruyor. Çok saðlam temelleri olan Ýslam medeniyetini güçlendirmenin gerekliðini anlatýrken bunlara temas ediyor. Orada da yine fikri öne çýkarmamýz gerektiðini söylüyor.
Bugün ne doðu ne batýyýz. Arayýþtayýz. Zamaný metafizik bir þey zannederek göklerde arýyoruz. Halbuki zaman biziz, zaman bizim davranýþlarýmýzdýr. Dolayýsýyla biz ne kadar biz olursak, o kadar zaman bizim olur. Sufilerin ‘Ebu’l vakt’ yani zamanýn babasý, sahibi olmak, zamaný üretmek dedikleri budur. Kendi zamanýný yaratamayan toplumlar baþkasýný yarattýðý zamana mahkûm olurlar.
Erol Güngör’ün zihnimizdeki bu medeniyet tasavvuru ve inþasý ile ilgili tayin edici olma, zamanýn sahibi olma meseleleri tarihi zorunluluk mu? Hafýzamýz mý yüklüyor bunu?
Tarihi derinlik elbette zorluyor bizi buna. Ama ondan öte imanýmýz bunu bizden istiyor. Bu neredeyse bizim için ontolojik (varoluþsal) bir durum.
Erol Güngör Batýcýlaþmaya karþý genel bir uyanýþýn baþladýðýndan söz ediyor. Eleþtirilerinin yaný sýra bu uyanýþýn bir iyiye gidiþ olduðunu, geliþtirilmesi gerektiðini söylüyor. Burada gençlere merkezi bir rol veriyor. Mütefekkir ve âlimlere yüklüyor bu sorumluluðu. Bugün aslýnda onun söylediði noktadan çok daha ilerideyiz. Bunu kalite ve nitelikle geliþtirmemiz durumunda gelenekle deðiþim gibi bir ikileme de düþmeyiz. Zaten gelenek olmadan, dün olmadan bugünü yaþamamýz, yarýný inþa etmemiz mümkün deðil. Bakýþýmýzý düzeltmek, bütünü görmek mecburiyetindeyiz.
MEHMET GENÇ
“ONDA HORASAN ERENLERÝNÝN YÜZ HATLARI VAR”
Erol Güngör ile yaþadýðýmýza benzer bir arkadaþlýðý ben yaþamadým, sanýyorum Erol da yaþamamýþtýr. Ayrýca da çevremde de görmedim. Biz aþaðý yukarý yirmi beþ sene her gün görüþtük. Her gün mutlaka öðle yemeðinde buluþuyorduk. Öðlen buluþamadýðýmýz zaman akþamlarý ben fakültedeki odamda çalýþýrdýk. Gece on bir on ikiye kadar çalýþýr, ondan sonra meþhur Marmara Kýraathanesine gider sohbet ederdik. Þimdi artýk yaþamýyor ama Marmara’yý duymuþsunuzdur. Türkiye’nin enteresan adamlarýnýn devam ettiði bir yerdi. Erol Güngör nasýl bir adamdý? Öðrencilerinin ona taktýklarý isim “buz baba” idi. Baba; ama uzak. Yaklaþýlmaz. Dýþarýdan bakanlara çok maðrur intibaý verirdi. Korkar, çekinirlerdi. Aslýnda asla kibirli deðildi. Anadolu’ya Asya’dan gelen o ilk Horasan erenlerinin yüz çizgilerine sahip bir adamdý. Son derece sabýrlý, mütevazý ve þefkatli bir insandý. Fakat onu saklýyordu, göstermiyordu. Çok okur, çok düþünür, çok çalýþýr; az konuþurdu. Bütün sosyal bilimlerde o alanýn uzmaný kadar bilgisi vardý. Ben tarih ve iktisatla ilgileniyordum. Müþterek alanlarýmýz vardý. Literatüre ulaþacaðýmýz kütüphane de fazla yoktu. Literatürü bir þekilde bulduktan sonra onlarý okuyacak vakit bulmak da ayrý meseleydi. Bir kýsým kitaplarý o okuyordu, bir kýsmýný ben okuyordum. Birbirimize anlatarak aktarýyorduk. Çok iyi tarih biliyordu. Eski yazýyý okuyup yazabiliyordu. Son derece hýzlý ve okunaklý biçimde rik’a yazýyla not alabiliyordu. Hilmi Ziya Ülgen’in ders notlarýný Erol’un o eski yazýyla aldýðý notlardan oluþturduðu rivayetleri vardýr. Bugün bazý gençler 1960’larda yazýlmýþ kitaplarýn bugünkü Türkçe’ye çevrilmesini istiyor. Yani elli altmýþ sene evvel yazýlmýþ kitaplarýn dilini anlamakta güçlük çeken insanlar var. Erol’un Arapça’sý da Farsça’sý da vardý ama bilhassa Osmanlý Türkçesi’ni çok iyi biliyordu. Erol’un en önemli vasfý, geçmiþimizin metinlerini okuyup anlayabilen bir formasyonu olmasýydý. Bir insan kendi kültürünün, deðerlerinin denizinde yüzmüyorsa -milliyetçi olup olmamasý da çok önemli deðil, her þeyini benimsemesi gerekmiyor, bazý þeylerle de boðuþabilir- bütün zihni onunla yýkanmýyorsa ne kadar parlak zekalý olursa olsun kreatif olmasý mümkün deðil. Erol Güngör çok zeki ve meraklýydý, çalýþkandý, çok parlak eserler ortaya koydu. Bu eserler Türk dünyasýnýn ana damarýnýn klasiði haline geldi otuz beþ sene evvel. Ve halen onu okumayý bekleyen gençler var. Erol bunu kültürünün deðerleri ile haþýr neþir olmakla saðladý.
DOÐAN CÜCELOÐLU
“ONUN YANINDA KENDÝMÝ TALEBE HÝSSEDERDÝM”
“Neden mühendis olmak istiyorsun” diye sordu bana. “Mühendis iyi para kazanýyor, eþrafýn kýzýný bana verirler” diyemediðim için “Memlekete hizmet için” dedim. “Eðer vatana hizmet etmek istiyorsan bilim adamý olmak istemez misin psikoloji alanýnda” dedi. Bunu söylerken gözümün içine baktý. O bakýþta istersen yapabilirsin mesajý vardý. Üç gün uyku uyuyamadým, bana mý baðlý hakikaten. Ve sonra karar verdim. Mektup yazdýk Prof. Dr. Mümtaz Turhan’a. Ayný yýl Erol Güngör Hukuk Fakültesi’nden ayrýlýp Fethi Gemuhluoðlu’nun tanýþtýrmasýyla Mümtaz Hoca’nýn öðrencisi oldu. Ve biz Erolcuðumla dört yýl ayný odayý paylaþtýk. Erol’la beraberken kendimi muallimiyle beraber bir ortaokul talebesi gibi hissederdim. O öðretmendi, ben öðrenciydim. Farkýna varýyordum ki müthiþ bir tarihsel derinliði var; toplum, kültür ve deðerler konusunda. Ama hiçbir zaman da bilgiçlik taslamazdý. Sadece ýsrar edip sorarsam þöyle birkaç cümle söylerdi, düþüncelerim derlenir toparlanýrdý.