Ödenekli tiyatrolarda ‘güncel meselelere iliþkin oyunlara pek rastlamayýz. Ýstanbul Þehir Tiyatrolarý’nda göçmen ve mülteci meselesini konu alan bir oyun sahnelendiðini duyunca çok heyecanlandým. Geçen hafta Reþat Nuri Sahnesi’nde izlemeye gittim bu tek kiþilik oyunu. Oyun mültecilik meselesini bir kimlik ya da milleti iþaret etmeden ele alýyor. Bu yüzden evrensel bir dil yakalayabiliyor. Dolayýsýyla kimliðe deðil olguya odaklanýyor seyirci. Can Yeleði ne aðlatýyor ne de güldürüyor. Ülkesinde yaþanan savaþtan dolayý ailesiyle birlikte yola çýkan bir anne üzerinden anlatýlan oyun, seyircisini sadece düþündürmeye odaklýyor. Oyunla ilgili merak ettiklerimi gösterimden sonra bir araya geldiðimiz oyunun yönetmeni Nihat Alptekin ve oyuncusu Elçin Atamgüç ile konuþtuk. Herkesin olduðu gibi Elçin Haným’ýnda göç ve mülteci meselesi hakkýnda düþünceleri var; oyunculuðundan önce. Bunu soruyorum ilk olarak.O da göç ve mülteci meselesinin dünya tarihinde sürekli var olan bir durum olduðunu söyleyerek söze baþlýyor.
KANAYAN FAKAT KABUK TUTMAYAN BÝR YARA
“Bir gün biz de ayný duruma düþebiliriz. Sadece empati oluþturmaya çalýþýyoruz. Yönetmenim Nihat metni ilk getirdiðinde birlikte okuduk ve yazarýmýz Gönül Kývýlcým’ýn oluþturduðu durumlardan, karakterin mücadelesinden ve metnin ilettiði mesajlardan çok etkilendik. Bir þekilde bunu anlatmalýyýz hissiyatý oluþtu. Sonra Genel Sanat Yönetmenimiz Süha Uygur bize bu hikayeyi anlatma imkâný verdi. Bu sadece bizim deðil tüm dünyanýn kanayan fakat kabuk tutmayan bir yarasý. Bunun bir anne üzerinden anlatýlýyor olmasý çok daha aðýr.” þeklinde konuþan Atamgüç, ilk kez tek kiþilik bir oyunda yer alýyor. Bu zaten çok büyük bir sorumlulukken bir de konunun getirdiði baþka sorumluluk var. Atamgüç bu süreçte yaþadýklarýný ise þöyle dile getiriyor: “Gerçekten çok zordu. Ben de anneyim ve anne üzerinden böyle bir acýyla empati kurmak çok aðýr. Düþünsenize evinizi terk etmek zorunda býrakýlýyorsunuz. Nereye gittiðinizi bilmeden, bir bilinmeze yürüyorsunuz. Ya kurtuluyor ya da ölüyorsunuz. Kurtulsanýz bile yaþadýðýnýz travmalar peþinizi býrakmýyor. Dolayýsýyla empati kurmakta gerçekten çok zorlandým. Bu hikâye duygusal olarak beni çok yýprattý. Öte yandan insaný yok etmeye kodlanmýþ bir sistemin içindeyiz. Bu nedenle yaþamý daha fazla anlamlandýrmamýz gerekiyor. Farkýnda olduðumuzu söylüyoruz ama gerçekten bu böyle mi ve hayatýmýza ne kadar yansýyor? Her þeyin farkýndayým peki öyle yaþayabiliyor muyum? Bu oyun bana bunlarý düþündürdü.”
AÐLATMADAN SADECE DÜÞÜNDÜREREK
Az önce de söylediðim gibi oyunun baþýndan sonuna kadar ýsrarla aðlamýyor ya da aðlayamýyoruz. Belki anne aðlasa biz de aðlayacaðýz bilemiyorum. Ancak bütün bunlar oyunu çok baþarýlý ve öðretici kýlýyor. Çünkü sadece düþünmeye odaklanýyoruz. Elçin Atamgüç de her þeyi çok çabuk tükettiðimizi ve iki þeye çok iyi hâkim olduðumuzu söylüyor: Aðlamak ya da gülmek. Oysaki hayat böyle deðil, hayat bu kadar kýsýtlý ve sýnýrlý deðil. Atamgüç’e göre oyunculuk bir duyguyu deðil durumu anlatmak. Seyirciye yansýyan þey ise kendisinden baðýmsýz gerçekleþiyor. Aslýnda buradaki sorumluluk yönetmen için de geçerli. Sonuçta bu metni sahneleyen o. Yönetmen Nihat Alptekin de benden farklý düþünmüyor: “Bu sorumluluk yönetmen olarak bende. Zaten sanatýn temel iþlevi haz almak deðil farkýndalýk oluþturmak üzerinedir. Bizim seyircimiz melodramatik anlatýma alýþýk. Biz þu an bu kadar güncel ve büyük bir sorunu basit iki þey üzerinden kuramayýz. Çünkü bu dünyayý ilgilendiren politik ve sosyolojik bir durum. Sanatýn temel iþlevi haz almak deðil bir farkýndalýk oluþturmaktýr. Tiyatro, televizyon kadar basit bir þey olamaz. Biz seyirciye göç ve mülteci meselesiyle ilgili bir þeyleri fark ettirdik ve sorgulattýysak tiyatro gerçek iþlevini yerine getirmiþtir.”
NÝHAT ALPTEKÝN: SENÝN DÝKENLÝ TELÝN NE?
Can Yeleði göç ve mülteci meselesini tamamen evrensel kodlar üzerinden anlatýyor. Herhangi bir aidiyete girmiyor. Ben izlerken o anneyi Suriyeli biri olarak konumlandýrýyorum. Ama dünyanýn öteki ucundaki biri de baþka birini referans alabilir. Ayrýca oyun hiçbir dini unsur da barýndýrmýyor. Burada yönetmene de büyük bir iþ düþüyor. Annenin koþmasý, bir hareketi, iþareti, aðlama þekli ya da bir bakýþý dahi herhangi bir dini unsur barýndýrabilecekken yönetmen bütün bunlarýn önüne geçen bir teknikle sahnelemesini gerçekleþtiriyor. “Metin hiçbir dile ait deðil yalnýzca temel sosyolojik kodlarý var. Bunlar bütün dinler ve kültürler için geçerli. Bu bir ýrk dramý deðil bu bir insanlýk dramý. Önemli olan nokta da metnin baþarýlý bir þekilde sahnelenmesi. Oyunda bir mekân ve dikenli teller var ama insanlar bunu dahi kendine göre yorumlayabilir. Seslerse gerçek deðil tamamen mekanik. Müzikte de etnik ya da otantik bir özellik yok. Tamamen efektif bir þey. Sadece finalde melodik bir müzik duyuyoruz. Çünkü ölümün ve acýnýn dili yok. Ölümün melodisi ayný. Bu evrenselliði yakalamak istedik.” þeklinde konuþan Alptekin seyircinin kendi hayatýný referans alarak bu oyunu izleyebileceðini söylüyor ve þunu soruyor: “Senin dikenli telin ne?”
Son söz olarak Can Yeleði’ni metin, yönetim, sahne tasarýmý ve performans olarak çok beðendim. Oyun bu sezon Ýstanbul Þehir Tiyatrolarý’nde seyirci ile buluþmaya devam edecek. Ýnternet sitelerinden programa ulaþabilirsiniz.
YAZAN: GÖNÜL KIVILCIM
YÖNETMEN: NÝHAT ALPTEKÝN
DRAMATURG: DÝLEK TEKÝNTAÞ
SAHNE-KOSTÜM TASARIMI: AYSEL DOÐAN
MÜZÝK: BARIÞ MANÝSA
IÞIK TASARIMI: MUSTAFA TÜRKOÐLU
EFEKT TASARIMI: METÝN KÜÇÜKYILMAZ
VÝDEO TASARIM: MUSTAFA KÜÇÜCÜK
YÖNETMEN YARDIMCILARI: ALÝ MURAT ALTUNMEÞE, FATMA ÝNAN, SELEN NUR SARIYAR
SÜRE: 65 Dakika / Tek Perde
OYUNCU: ELÇÝN ATAMGÜÇ