‘Okullar Okulu’nda eğitim yok: Tasarım var
ABONE OL

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Tasarım Bienali, 22 Eylül’de dördüncü kez kapılarını açıyor. Jan Boelen küratörlüğünde Okullar Okulu temasında altı mekâna yayılacak Bienal, altı hafta boyunca sergiler ve etkinlikleriyle tasarımı ve eğitimi farklı açılardan ele alıyor. Akbank Sanat, Yapı Kredi Kültür Sanat, Pera Müzesi, Arter, SALT Galata ve Studio-X Istanbul’da yer alacak sergilerle Bienal, tüm dünyadan farklı disiplinlerde çalışan 200’ün üzerinde katılımcıyı bir araya getiriyor. Ziyaretçiler sergi gezmenin dışında altı hafta boyunca birlikte öğrenecek, düşünecek, tartışacak ve yemek pişirecek. Bienal bu sene ilk kez belirli temalar etrafında düzenlenecek; Tematik Tasarım Rotaları, özel performanslar, film gösterimleri, kitap okumaları, yemek atölyeleri, yüz yogası, haritalamalar, blockchain atölyesi, tasarımcı sohbetleri gibi çok geniş yelpazede bir kamusal programı ile izleyicileri tasarım ve eğitim hakkında öğrenmeye, sorgulamaya ve yeni fikirleri keşfetmeye davet ediyor. Bütün bunlarla Bienal, tasarımın ve günümüz dünyasındaki rolünün irdelendiği yaşayan bir okula dönüşüyor. Bu yaşayan okulu Bienal direktörü Deniz Ova ile konuştuk. “Okullar Okulu kesinlikle katı çözümler önermeyen, bunun yerine sorular sorarak, dinleyerek, anlatarak, yaparak ve hatta bozarak neler öğrenebileceğimizi merak eden bir Bienal.” şeklinde konuşan Ova, Bienal’deki her projede ve yapılan her etkinlikte amacın cevap bulmak değil, diyalog başlatmak olduğuna dikkat çekiyor.

TASARIM ARTIK HER YERDE

Tasarım Bienali’nin genel olarak içeriği nelerden, niçin besleniyor?

Günümüzde dünyanın durumuna baktığımızda bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı, makinelerin bile öğrenmeye başladığı bir dönemdeyiz. Tasarım, günlük hayatın tüm katmanlarına yayılmış durumda. Dünya değişiyor, dolayısıyla tasarım da değişiyor. Tasarım artık sadece çözüm yaratmıyor, soru soruyor, eleştiriyor, yeni sosyal ağlar örüyor. Ve öğrenmenin hayat boyu sürdüğü bir zamanda, geleneksel öğrenme biçimleri de artık yeterli olmuyor. Biz de bu sorulardan yola çıkarak 4. İstanbul Tasarım Bienali olarak bir yandan öğrenmenin ne anlama geldiğini, tasarımın yeni dünyadaki rolünü ve tasarım eğitiminde geleneksel uygulamaları esneterek yeni yöntemler bulabilmenin mümkün olup olmadığını sormak istiyoruz.

"Hayatın tüm katmanlarına  yayılmış durumda olan tasarım artık sadece çözüm üretmiyor; soru soruyor, eleştiriyor ve yeni sosyal ağlar örüyor."

Okulların temaları nasıl ve neye göre belirlendi?

Okul temaları belirlenirken kavramsal çerçevede bahsettiğimiz konuları tartışabileceğimiz, birbiriyle ilişkili ama daha küçük ölçekte düşünmemize de olanak veren temalar olmasına çalıştık. Akbank Sanat’ta mekâna özgü üretim biçimleri üzerinden eski ve yeni haritalandırma tekniklerini, oluşan ağları ve altyapıları sorgulayan Bozum Okulu; Yapı Kredi Kültür Sanat’ta dijitalleşme, merkezsizleşme, bilginin küreselleşmesi ve dağılımı gibi kavramlar etrafında bir anlatı kurarak suyun, bilginin ve sermayenin akışını bir araya getiren Akışlar Okulu; Pera Müzesi’nde sınıflandırmaların, ölçümlerin, kurumsallaşmış norm, standart ve değerlerin değişkenliğini araştırırken belirsizliği sahiplenen Ölçekler Okulu; Arter’de hayatta kalma ve göç gibi olgulara, doğal felaketlerin ardından yaşanan ani çevresel dönüşümlere, yeni kimlik ve toplulukların oluşumuna bakan Dünya Okulu; SALT Galata’da birbiriyle çatışan geçmiş kurgularından spekülatif gelecek inşalarına uzanan aralıktaki çeşitli zaman algılarının izini süren Zaman Okulu; Studio-X Istanbul’da da hayat boyu öğrenmenin nasıl mümkün olabileceğini, yemek kültürü ve gelenekleri, gıda tedarik zincirindeki farklı aktörler arasındaki ilişkiler ve çevresel etkiler üzerinden inceleyen Sindirim Okulu olacak.

SOSYAL MEDYANIN GÖZÜNDEN İSTANBUL

Ana Peñalba, İstanbul Tekno-Turizmi adlı çalışması ile İstanbul’un simgesi haline gelen binaları sosyal medya gözünden inceliyor. Proje, kentin önemli yapılarının hipergerçekçi varlıklarını keşfediyor ve soruyor: İkonik yapıları sosyal medya aracılığıyla çalışmak, fiziksel mimarileri dışındaki doğalarıyla ilgili neyi açığa çıkarıyor?

BİZE ALMANYA’DAN NE GETİRDİNİZ?

Gökhan Mura Almanya’ya göç eden Türk ailelerinin memleketteki yakınlarına getirdiği objeleri inceliyor. Mesela çikolata, nescafe, yoğurt makinası, patates soyma aleti, konserve açacağı gibi objeler üzerinden çeşitli sosyolojik tespitlerde bulunuyor. Hem bu ürünlerin değişimine bakıyor hem de bu nesnelerin bazılarının nasıl Türkiye’de kabul gördüğünü, bazılarının ise (yoğurt makinesi gibi) günlük hayatta kullanılır hale gelemediğini gösteriyor.

‘BİR ÇAY BARDAĞI UN’ AMA NEYE GÖRE?

Cansu Cürgen ve Avşar Gürpınar’ın Muğlak Standartlar Enstitüsü adlı projesi günlük hayatta ölçüm için kullandığımız bazı standartların aslında nasıl standart olmadığını anlatıyor. Mesela bir çay bardağı un diyoruz, ancak Paşabahçe’nin bugüne kadar ürettiği tüm bardaklara baktığımızda hepsinin büyüklüğü birbirinden farklı. Yani aslında standartlar genellikle şirketler, kullanıcılar, çıkar grupları, örgütler ve hükümetler gibi farklı tarafların uzlaşımıyla belirlenirler, ancak bu tarafların farklı gruplaşmaları bazen çelişkili standartların ortaya çıkmasına yol açabiliyor.

YOSUN TİCARETİ GELİŞİR Mİ?

Bienalin küratörü Jan Boelen’in de sanat direktörü olduğu, Atelier LUMA’nın Sanatsal Araştırma Direktörü Henriëtte Waal’in bir süredir devam eden ‘Algae Lab’ projesinin İstanbul için üretilmiş bir versiyonu bienalde sergilenecek. Dünyada çok fazla bulunan yosunun gelecekte bir hammadde olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştıran bir proje. Buradaki atölyede 3D printerlar kullanarak yosundan çeşitli malzemeler ürettiler.

GÖÇMEN VE SAVAŞ MESELESİ DE BİENALDE

Viyana’da yaşayan tasarımcı Ebru Kurbak’ın bienalde iki işi yer alıyor. Biri adını dünyanın en çok okunan seyahat kitaplarından alan Lonely Planet. Sanatçının çalışması yüzlerce ülke, şehir ve bölge için seyahat kitapları hazırlayan Lonely Planet’ın Suriye gibi savaşla her şeyin yerle bir olduğu ülkeler için nasıl yeniden yazılabileceğine dair öneriler sunuyor. Diğeri ise Sıkça Sorulmayan Sorular. Avusturya’ya yeni gelen göçmenlere yapmayı bildikleri şeyleri sorarak, aslında yerleşik kültürdekilerin göç eden kültürlerden neler öğrenebileceğini ortaya koyuyor. Bienalde de farklı göçmenlerin anlattığı bilgiler ve çizimler sergileniyor.