Diyanet İşleri Başkanlığı, Adalet Bakanlığı ile imzaladığı protokol gereği, tutuklu ve hükümlülerin dini ve ahlaki gelişimlerini sağlamaya yönelik bir dizi çalışma yapıyor. Mahkumların rehabilite edilmesi ve cezaevine girmelerine sebep olan kötü alışkanlıkların giderilmesi amacıyla ülke genelinde 600 vaiz, ceza infaz kurumlarında çalışıyor. Ana eksenini koğuş sohbeti, konferans, Kur’an eğitimi, kişisel danışmanlık, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile hafızlık eğitimlerinin oluşturduğu bu alanda sekiz yıldır görev yapan Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu vaizesi Sümeyra Sal, uğraşlarını ve aldıkları verimleri anlattı.
- Ne zamandır bu işi yapıyorsunuz?
2008’den bu yana cezaevinde vaizelik yapıyorum. Bakırköy Cezaevi ilk açıldığında haftada bir gün, iki arkadaş görevlendirildik. Sonra bu sürenin yetmediğine karar verdik iki gün gitmeye başladık. Bu, zamanla dört güne çıktı.
- Güne nasıl başlıyorsunuz, gün içinde neler yapıyorsunuz?
Orada hayat sabah 8’de başlamıyor. Mahkumlar genelde geceyi uyanık geçiriyor. Çünkü geceyi tolere etmek daha kolay. Gün içinde hayat akıyor ve hayat akarken dört duvar arasında olmak onlara çok zor geliyor. Gece tüm insanlar dört duvar arasında... Haftanın dört günü sabahları Kur’an dersi veriyoruz. Asıl faaliyet alanımız ise koğuşlar. Öğleden sonra koğuş ziyaretleri yapıyoruz.
- Değişimleri gözlemleme alanınız bu sohbetler olmalı.
Aslında bunu tespitte zorlanıyorum. Bunun bir nedeni cezaevindeki sirkülasyon. İkincisi değişimin bizimle ilgili olup olmadığını tam sebeplendirememem. Yabancı mahkumlardan üç ya da dört kişi Müslüman oldu örneğin. Ama “Bizim faaliyetlerimizle mi oldu?” bunu ölçmek inanın zor.
SUÇUN KENDİSİ CEZADIR BAZEN
- Çok ağır suçlar işlemiş mahkumlarla etkileşiminiz nasıl? Pişmanlık ya da sizin aracılığınızla dinle buluşmak-barışmak gibi bir arzuları oluyor mu?
Ağır suç işlemiş insan günahkardır. Ama benim karşıma gelene dek birçok tövbe aşamasından geçmiş olabilir. Mahkuma asla suçlu gözüyle bakmayız, bu bizim ilkemiz. Biz yargıç ya da hüküm koyucu değiliz. Asla “Ne suç işledin de geldin?” diye sormayız. Vicdan muhasebesinden geçtiğini varsayarız. Tövbe etmiş, arınmış bir şekilde benim karşıma çıkmış da olabilir. Bunu bilemeyiz.
- Ahiretteki durumlarını soruyorlar mı?
Kendisine ‘kötü bir muamele’ ettiği için babasını öldürmüş bir mahkum vardı. Katil olmanın verdiği sancıdan ziyade babasının katili olmanın verdiği sancıyı yaşıyordu. “Ben baba katiliyim, acaba benim durumum ne olacak?” diye soruyordu. İçeride düşünmek için çok zaman var. Bazen suçun cezası kendisi oluyor. Bir kızımız vardı, annesini öldürmüş. Kendi kendisini annesiz bırakmış bu çocuk. Daha büyük bir ceza olamazdı. Sokaklarda büyümüş bir kızdı. Bu suçu işlediğinde de aklı yerinde değilmiş. Koğuşuna her girdiğimde “Anneme Yasin okuyalım mı?” diyordu.
KOĞUŞTA BENİ KOKLUYORLAR
- Sizden talepleri en çok ne yönde?
Belli ritüelleri içeride de yapmaya devam ediyorlar. Torunu dünyaya gelen bir mahkumun bebek mevlidini yaptık mesela. Kendi aralarında kısır, çikolatalı pasta, çeşitli ikramlıklar hazırlıyorlar. Paket kek ve bisküvileri çeşitli evrelerden geçiriyorlar bu pastaları yapmak için. İçli köfte bile yapıyorlar. Ölmüş yakınları için de okumalar yapıyoruz. İsteyenler için Kuran-ı Kerim, başörtüsü, seccade temin ediyoruz.
- İçeride en çok neyi özlüyorlar?
Dışarıyı soruyorlar bana. Parfümümü kokluyorlar. İçeride parfüm yasak. En çok özledikleri şeyin parfüm olduğunu söyleyebilirim. Onlar da duysun diye bol bol parfüm sıkıyorum.
ŞARKICI MAHKUM MEVLİT OKUDU
- Birlikte yaptığınız çalışmalarda onların mesleklerinden faydalanıyor musunuz?
Şarkıcı bir kadın vardı. Sesi çok güzeldi. Ona mevlit okutuyorduk. Çıktığında şarkıcılık yapmak istemediğini söylüyordu. Çıktı, sonrasını bilmiyorum.
- Cevaplamakta zorlandığınız soruları oluyor mu?
Roman vatandaşlar var. Onlar daha çok uyuşturucu ve hırsızlıktan giriyorlar içeri. Diyor ki mahkum: “Annem hırsız, babam hırsız, dedem hırsız... Yedi göbek hırsızız. Başka bildiğim bir şey yok ki!” Bir insanı değerlendirirken yaşam şartlarıyla değerlendirmek lazım. Onlara “Hırsızlık yapmayın, merdiven silin” diyorum. Apartmanda hırsızlık olsa kendinden bilineceğini söylüyor. “Dilenebilir miyim bu durumda?” diye soruyor. Dinimizde bunun hiç hoş karşılanmadığını söylüyorum. “Ama alternatifim yok. Beni kimse işe almıyor, sabıkalıyım. Ya çalacağım ya da dileneceğim” dediğinde cevap vermekte zorlanıyorum. Açıkçası bu konudaki fikrim cezaevinde değişti. “Çalmaktansa dilencilik yapabilirsin” dedim. O günden beri dilencilere para veriyorum. Onların koğuşları diğerlerinden farklı. Çok hareketli. Bazen eğlenceli, bazen kavgalı. Zaman zaman görevli beni “Kavga var, girmeseniz” diye uyarıyor. Ama ben girince çıt çıkmıyor. Gayet nazik ve birbirlerine karşı saygılılar benim yanımda. Az önce kavga seslerinin geldiği koğuş olduğuna inanamazsınız.
- Bu görevi yapmayı en başında istemiş miydiniz?
Öğrenciyken hiç aklımda bu alan yoktu. İlk görevlendirildiğimde çok şaşırmıştım. Çok tedirgin bir şekilde geldim, gayet steril hayat yaşamış biri olarak. O zamana dek karnı tok kadınlarla çalışmıştım. Evinin işini bitirmiş, çocuğunu okula göndermiş, camiye gelmiş kadınlar... Ama içeri girince gerçek derdin ve sıkıntının ne olduğunu gördüm. Aciliyet gerektiren yer burasıydı. Şimdi yaptığım işi çok seviyorum. Olmam gereken yerdeyim.
‘TECAVÜZCÜMÜ RAMAZAN AYINDA ÖLDÜRDÜM, O ŞİMDİ CENNETE Mİ GİDECEK?’
- Vicdanlarında en çok neyi tartışıyorlar?
Yine bir kadın mahkum, tecavüzcüsünü öldürmüş. Bu her kadının başına gelebilecek bir şey. O öfke anında yaşanmış bir olay... Kadının kafasını kurcalayan mesele cinayet işlemesi değildi. Aklını meşgul eden soru şuydu: “Ben o adamı Ramazan’da öldürdüm. Muhtemelen de oruçludur. Bana Ramazan’da öldüğü için cennete gideceğini söylediler. Bu durumda ben onu cennete mi yolladım?” sorusunu cevaplayıp sırtındaki yükü aldım. Benim orada bulunuş sebebim de bu zaten. İnsan öldürmenin büyük bir günah olduğunu, bunun için pişmanlık duyması gerektiğini ancak kötü bir fiil işlemiş bir insanın da Ramazan’da öldüğü için cennete gideceği bilgisinin yanlış olduğunu anlattım. “O insan sen onu affetsen de affetmesen de Allah katında hem hesaba çekilecek hem de bunun cezasını çekecek, müsterih ol. Ramazan için ekstra bir muamele yok “ dedim.
- İletişim sıkıntısı yaşadığınız oluyor mu?
Bana genelde dışarıdaki insanlar “Korkmuyor musun koğuşa girerken?” diye soruyor. Steril hayat yaşayan insanlar için cezaevi saldırgan, cani, günahkar insanların yaşadığı bir yer. Hayır, aslında öyle değil. Öğretmen, diş hekimi, profesör, avukat, esnaf... Çok alakasız bir sebepten buraya herkes gelebiliyor. Trafik kazası örneğin. Aslında hepimiz oraya adayız. Bunu da geçelim suç işlemeyeceğimiz ne malum? Ben dışarıdaki insanın baktığı açıyla bakmıyorum mahkuma. Şimdiye kadar hiç iletişim problemi yaşamadım.
-Onların sizi, sizin onları sevdiğiniz seziliyor...
Evet. Onların bizi cezaevindeki diğer insanlardan farklı görmelerinin sebebi, bizimle menfaat değil maneviyat merkezli bir ilişkilerinin olması. Ben onun ayakta durabilmesine yardımcı olmak için oradayım, bunu biliyor.
BEBEKLERİN KULAKLARINA EZANI BİZ OKUYORUZ
- Annesinin yanında koğuşta kalan çok çocuk var mı?
Evet, 65 çocuk var annesiyle birlikte cezaevinde kalan. Hamile olarak içeri giren, cinayetten hüküm giymiş genç bir kadın vardı. Çocuğunu aldırmak istiyordu. Psikolog beni çağırdı, bebeğini doğurması için ikna etmeye çabaladık. Ailesinden de destek aldık. Konuşmalarımız netice verdi. O çocuk doğdu. Kulağına ezanını da biz okuduk. Çocukların dışarıda, annenin içeride olması da ayrı bir sıkıntı. Göreve yeni başladığım zamanlardı, bebeğim henüz sekiz aylıktı. Koridorda telefonla konuşan bir kadın gördüm. Dikkatli dinleyince dışarıdaki çocuğuna şarkı söylediğini anladım. “Hadi oğlum beraber söyleyelim” diyordu. “Annesinin balı, tutunacak dalı” şarkı buydu. O koridor uzadı zihnimde. Şarkı yankılandı. Tam bir film karesiydi. Akşam eve gidip çocuğumu bu şarkıyla uyuttum.
PAPAZLARIN BAŞI ÇOK DERDE GİRİYOR
- Hristiyanlıkta papazlara gidip günah çıkarılır ya... Benzer bir ilgiyi sizden bekliyorlar mı? İtirafta bulunuyorlar mı?
Papazlar da var burada. Hristiyan mahkumlara hizmet vermek için. Papazlarla da sık sık dertleşiyoruz. Meslektaşız çünkü. Bir keresinde sordum papaza “Size günah çıkarmaya gelenlerin anlattıklarını açıklamıyorsunuz değil mi?” diye. “Evet açıklamıyorum” cevabını alınca tekrar sordum: “Peki resmi makamlarla başınız derde giriyor mu?” Cevap yine “Evet.” Tabii bizde günah çıkarma sistemi yok. Biz tövbe mekanizmasını çalıştırabilecek ipuçları veriyoruz. Böyle bir şey yaşamadım yani.
- Peki yaşasanız söyler miydiniz?
Hayır, ama bazen sırlarını anlatıyorlar. Talep ettiklerinde, baş başa özel görüşmeler yapıyoruz.