“Nazar değdi
İslam’a Endülüs’te/
Bela üstüne bela
yağdı, yağmur gibi/
O güzelim şehirlerin
üstüne…”
Peygamber müjdesi bir fethin sembolü olan Ayasofya Camii, ezanla, Kur’an’la, zikirle, kıyamla, rükuyla, secdeyle dolu 482 yılın ardından, imzasız bir genelgeyle müzeye çevrilerek ibadete kapatıldı.
Bu faciayı Belgrad, Makedonya, Bosna, Köstence, Atina, Selanik ve Kurtuba gibi şehirlerin sembol camilerinden farklı kılan ise oraların Müslüman halklarının da büyük çoğunlukla ya kovulması ya da katledilmeleriydi. Oysa İstanbul hala Müslümanlara ait bir şehirdi ve Ayasofya’nın yanı başındaki camilerde ezanlar semaya yükselmeye devam ediyordu.
Ayasofya’nın ibadete kapatılmasından tam 82 yıl sonra, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’nde yine ezanlar okundu, dualar edildi, adeta muhteşem kubbenin pası silindi. Türkiye’den Endonezya’ya kadar İslam dünyasının canlı yayında izlediği bu tarihi anlar, Müslümanların gönüllerini coşturdu.
Tabii bu coşkunun başka merkezlerde tam tersi bir etkisi de oldu. Önce Atina’dan ses geldi. 400 sene İslam toprağı olarak kalmasına rağmen bugün bir tane bile cami bulunmayan Atina’dan.
Yunan Dışişleri Bakan Yardımcısı Yannis Amanatidis Ayasofya’da ezan okunmasını kınadı. Daha sonra Birleşmiş Milletler Bilim, Eğitim ve Kültür Teşkilâtı’ndan (UNESCO) destek istedi. Amanatidis UNESCO’nun kültür işlerinden sorumlu direktör yardımcısı Francesco Bandarin ile birlikte basın toplantısı yaptılar. Bandarin “Türk Hükümeti’ne Ayasofya’nın dünya mirası olarak kalması gerektiğini daha önce de söyledik ve bunu tekrarlayacağız” dedi.
Bandarin’in sözlerinden hareketle, bir “kültür mirası” olan Vatikan›ın tamamında âyin yapılmaması, dua edilmemesi, hattâ mum bile dikilmemesi gerekir.
Bu mantığa göre Endülüs Emevîleri zamanında İspanya’nın Kurtuba (Cordoba) şehrinde yaptırılan fakat daha sonra katedrale çevrilen Kurtuba Camii’nde de ayin düzenlenmemeli. Ama her pazar ve her dini günde Hıristiyanlar bir kardinal eşliğinde ibadetlerini gerçekleştirir. Bunun yanında günümüzde Müslüman bir turistin Kurtuba Camii’nde bırakın namaz kılmasını, mihrabın önünde ellerini açıp dua etmesine bile müsaade edilmez.
Ayasofya Hristiyan dünyası için ne önem taşıyorsa İslam dünyası için de Kurtuba Camii aynı önemi taşıyor. İslam dünyasının Avrupa sınırları içindeki döneminin en büyük camisi. Yapımı 200 yıl sürmüş ve mimari bir şaheser. Cami vasfını ilk ele geçirildiği andan itibaren kaybetmiş. Adı da Le Mezquita (mescit) Kilisesi olarak değiştirilmiş.
İspanya ve Almanya İmparatoru Beşinci Karlos’un, “Dünyada bir benzeri bulunmayan, bu güzel eseri tahrip edeceğinizi bilseydim, müsaade etmez ve hepinizi cezalandırırdım. Yaptığınız bu çirkin kilise, eşi her yerde bulunan âdi bir binadan ibarettir. Hâlbuki, bu haşmetli caminin bir benzerini yapmak mümkün değildir” şeklindeki sözleri bile ‘Muhteşem Kurtuba Camii’ne yapılanları anlamaya yeter...
Muhammet İkbal’in Kurtuba Camii şiirinden
Ey Kurtuba Camii senin varlığın aşktandır,
Aşk büsbütün devamlılıktır, onda fânilik yoktur.
Ey Kurtuba! Güzelliğin ve azametin kahraman bir insanın âlametidir,
Sen güzel ve azametlisin, seni yapan da güzel ve azametlidir.
Ey Kurtuba! sırrı seninle aşikâr olmuştu mü’min’in,
Gündüzlerinin vecd, geceleri yanış ve yakılış dolu olduğunu gösterdin!
Ey Kurtuba Camii! Sanat âşıklarının Kâbe’si, İslâm’ın azâmetisin,
Endülüs toprağı harem mertebesine çıkmıştır varlığınla senin! ..
Ey Kurtuba! Yıldızlara göre senin zeminin gök kubbe gibidir,
Binlerce ah! ki asırlardır senin fezan ezansız beklemektedir.
Ey Kurtuba’nın önünden akıp giden Kebîr Irmağı, kenarında senin,
(İkbal diye) Biri oturmuş rüyasını görmektedir bir başka devrin.
İstikbal henüz mukadderat perdesi altında gizlidir,
Gözlerimin önünde onun seheri perdesizdir.
Eğer fikirlerimin üzerinden perdeyi kaldırırsam görülecektir,
Avrupa benim kehanetlerime tahammül edemeyecektir.
ENDÜLÜS’ÜN KISA HİKAYESİ
Müslümanlar, Kuzey Afrika’yı fethedip, Târık bin Ziyâd kumandasında, 711 (H. 93)’de İspanya’ya geçtiler. Bu ülkeyi fethedip, Endülüs Emevi Devleti’ni kurdular. Kurtuba’yı başşehir yaparak medeniyet merkezi haline getirdiler. Büyük bir saray, hastaneler ve medreseler yaptılar. Bunların yanında bir de üniversite kurdular. Avrupa’da ilk kurulan üniversite budur.
Endülüs Emevî Devleti’ni kuran Birinci Abdurrahmân, Kurtuba’da çok büyük bir cami yaptırmayı arzu etti. Bu caminin Bağdat’taki camilerden daha güzel ve ihtişamlı olmasını istedi. Kurtuba’da Vadi’l-Kebir nehrinin kenarında bu işe en uygun arsayı seçti. Vefatından sonra oğlu Birinci Hişam ve torunu el-Hakem, câminin tamamlanması için gayret etti. 20 m. yüksekliğinde bir minaresi olan cami, on senede tamamlandı. Sonraki yıllarda da genişletildi.
ENDÜLÜS MEDENİYETİNİ YOK ETTİLER
Hıristiyan İspanyollar, 1492 (H. 897)’de Endülüs Devleti’ni mahvedip, Kurtuba’ya girince, önce bu camiye saldırdılar. Atlarıyla girip, buraya sığınan savunmasız Müslümanları merhametsizce katlettiler. O kadar ki caminin kapılarından kan akmaya başladı. Daha sonra altın minber ile fildişinden yapılmış rahleleri paylaştılar. Minberde saklanan ve hazret-i Osman’ın yazdığı Kur’ân-ı Kerim’in bir eşi olan inci ve zümrütle işlenmiş mushafı ayaklar altına alarak çiğnediler. Vahşî İspanyollar, sağ kalan Müslümanları ve Yahudileri kılıç tehdidiyle Hıristiyan yaptılar. Bu anlatılanlar, İslâm dininin vahşet dini olduğunu, Müslümanların ibadet yerlerini yıkıp yağmaladıklarını, insanların dinlerini zorla değiştirdiklerini iddia eden Hıristiyanlara da bir cevaptır. Üstelik bu bilgiler içinde papaz da bulunan bir heyet tarafından yazılmış, 1894 senesinde Almanya’da Würzburg şehrinde neşr edilmiş Spanein=İspanya ismindeki eserden alınmıştır.