Üsküdar’da, Boğaziçi’nin simgelerinden, sahil saraylarının en güzel örneklerinden, set bahçeleri ve tarihi tüneliyle özel öneme sahip Beylerbeyi Sarayı. Bizans imparatorunun diktiği istavroz (büyük haç) nedeniyle ‘İstavroz Bahçeleri’ olarak anılan ve büyük bir koruluk olan alandaki kilise ve ayazmanın 17’nci yüzyılda hala var olduğu biliniyor.
Haluk Y. Şehsuvaroğlu’nun İstanbul Sarayları adlı eserinde fetihten sonra bugünkü sarayın yerinde Fatih Sultan Mehmed’in Miralemi’nin oturduğu belirtiliyor. 16’ncı yüzyılda ise Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa’nın yalısı semte ismini verdi. Daha sonra bu saha parçalanıp padişahlara geçti ve Şevkabad Kasrı inşa edildi. Üst kısımda, ağaçlar arasında bulunan bu kasra denizden tahtırevanla çıkılırdı. I. Ahmed bu kasrın civarına mescid inşa ettirdi, saray yanına kurdurduğu kuyumcuda altın kaplama ‘Mizab-ı Kabe’yi (Kabe’deki altın oluk) yaptırdı. Oğlu IV. Murad bu sarayda dünyaya geldi. IV. Mehmed ise kiraz mevsiminde çevre bahçeleri de kiralayarak haremiyle saraya göç etti.
TELGRAF DENEMESİ BURADA YAPILDI
18’inci yüzyıla gelindiğinde sarayın bulunduğu alandaki yapılar yıktırılarak arazi halka satılacak,böylece padişahların sayfiyesi olmaktan çıkacaktı. Ta ki Boğaz’da saray yaptırmak isteyen II. Mahmud bu arsaları satın alıp sarı renkli, ahşap büyük sarayı yaptırana dek. Mabeyn, Zülvecheyn (iki cepheli), Harem daireleriyle birlikte; Serdab (serinlik sağlayan alan) Köşkü, Sarı Köşk, Şevkabad, Küçük Yalı, Büyük Yalı, hamamlar, mutfaklar ve ahırları içeren Büyük Saray’ın bazı dairelerinin ayrı kapıları bulunurdu. II. Mahmud’un oğlu Abdülmecid’in 1833’te törenle hatim indirdiği bu sarayda yaşanan tarihi olaylardan biri telgrafın denenmesiydi. ABD’li Profesör Smith ve arkadaşları telgraf denemesini Abdülmecid’e yapmıştı. Haluk Y. Şehsuvaroğlu kitabında çok keyiflenen Abdülmecid’in farklı odalara kurdurduğu makinelerden gelen “Fransız gemisi geldi mi, Avrupa’dan ne haber?” mesajını “Maşallah, maşallah” diyerek karşıladığını yazar.
YANGIN ÇIKINCA UĞURSUZ SAYILDI
1851’deki yangın nedeniyle uğursuz sayılarak Çırağan Sarayı’na geçildi. Abdülmecid’in terk ettiği sarayın yerine yeni saray yaptırır selefi Sultan Abdülaziz. Bu iş için saray mimarı Sarkis Balyan görevlendirilir. II. Mahmud’un sarayından kalan ve Osmanlı saray mimarlığının önemli yapıları olan Mermer Köşk ve Sarı Köşk korunur. 2 bin 500 metrekarelik alana muhteşem yapılar ekler Balyan. Saray kompleksinin ana yapısı deniz kenarına dikdörtgen planda inşa edilir. Yüksek bodrum üzerine iki katlı kagir yapıdaki altı büyük salon, 24 oda, hamam ve banyolara cümle kapılarından ulaşılır. Yapı eyvanlı, merkezi sofa planının yanı sıra özellikle cephede kullanılan uygulamalarla Doğu-Batı sentezidir. Mısır’dan gelen hasır döşemeler yapıyı rutubet ve sıcaktan korur. Hereke halıları (biri 140 metrekare yekpare), avizeleri, saatleri ve vazolarının yanı sıra her sarının altın varak olduğu göz alıcı dekorasyona sahip olan sarayın güneyi Mabeyn-i Hümayun, kuzey kesimi ise Valide Sultan Dairesi’dir.
Tüm cepheyi dolaşan korkuluklar arasında saklı çatı sistemi, iki katı birbirinden ayıran ifade, dışa taşan üç bölümlü düzenlemenin zarafeti, pencere ve duvar köşelerindeki sütunların güzelliği yapının iç düzenlemelerine de yansır. Sultan Abdülaziz’in deniz tutkusu ve hayvan sevgisini sarayda görmek mümkün. Sarayın tavanlarındaki deniz ve gemi desenleriyle bahçedeki mermer hayvan heykelleri son derece çarpıcı. Padişahın ehlileştirdiği aslanın kafesten çıkarılıp etrafındakileri korkutarak oynadığı rivayet edilir
Tahtan indirildikten sonra Selanik’te Alatini Köşkü’nde zorunlu ikamet eden II. Abdülhamid’in, Balkan Savaşı çıkınca getirildiği İstanbul’daki adresi Beylerbeyi idi. Sultan Abdülhamid bu sarayı sevmemiş hatta “Bu sarayın yeri Allah için iyidir. Fakat tarz-ı inşası fena, hele taksimatı hiç iyi değildir. Alatini Köşkü’nün inşası, taksimatı ne kadar güzeldi” demişti. Sultan Abdülhamid, yazlık saray olarak yapıldığı için ısınma tertibatı bulunmayan Beylerbeyi’nde, 76 yaşında zatürreden vefat etti Kişisel güvenliğine verdiği özen ve marangozluktaki marifetleriyle öne çıkan II. Abdülhamid’in yaptığı ‘şifreli ahşap masa’ günümüzde Beylerbeyi Sarayı’nda sergileniyor.
Cumhuriyet döneminde saraylar milletin malı kabul edilerek TBMM’ye devredildi. Sonrasında Boğaziçi Köprüsü ile bahçeden Karayolları’na ve Deniz Astsubay Okulu’na pay verilmesi Beylerbeyi Sarayı’nın bütünlüğünü bozmuştur.
HER KÖŞK BİR SANAT ESERİ
-Sarı Köşk: Bodrumuyla beraber üç katlı kagir yapı set bahçede. Sade yapının her katında bir salon ve ikişer oda var. Odalarda deniz resimleri, cephelerde ise yarım daire kemerli üçlü pencereler yer alıyor.
-Ahır Köşk: Atların bakımı için yapılan köşk, bahçenin son seddinde. 20 bölümlü köşk at, hayvan figürleri ve at nalı kemerleriyle Osmanlı’nın hayvan sevgisinin sembollerinden.
-Mermer Köşk: İsmini mermerlerinden alan köşk, Serdab Köşk veya Mahmud Köşkü olarak da biliniyor. Havuzun gerisinde, tek katlı yapı ampir üslupta yapılmış olup büyük oval havuzu bulunuyor; bir salon ve iki odadan oluşuyor.
-Deniz Köşkler: Çokgen yapılı çadır biçimli çatılarıyla sarayın en ilginç unsurlarından olan hayvan resimleriyle süslü köşkler, bir oda ve tuvaletten oluşuyor.
-Set Bahçeleri: Saray, denizden tepeye doğru setler halinde yükselen geniş bahçe içinde yerleşmiştir. Konumuyla son dönem Osmanlı saraylarından ayrılır.