Sultanın ölümünün sırrını makas çözdü
ABONE OL
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş yayınlarından çıkan Asayiş Berkemal, 1844-1920 yılları arasında polis teşkilatının kuruluşundan olay yeri inceleme çalışmalarına ve gizli yazışmalara kadar çok sayıda belgeyi gün yüzüne çıkardı.
 
Osmanlı arşivlerinin taranarak günümüz Türkçesi’ne çevrilmesiyle sadece polis teşkilatının değil ‘MİT’in temelleri’ denebilecek Müfettiş Mösyö Bonnin eşliğinde istihbarat servisinin nasıl kurulduğu, Polis Nezareri Tabip Meclisi doktoru Mehmet Ali Efendi’nin Paris polisinden adli tıp eğitimi alarak Osmanlı polisinde de bu uygulamayı başlatması, Batılı tarzda ilk olay yeri inceleme, parmak izi ve sabıka kaydı çalışmaları da adım adım anlatılıyor.
 
Şeyhin oğlunu bahriye eri neden bıçakladı?
 
Samatya’daki 1 Mart 1889’daki cinayet kaydı: “Albay Şemsi Bey’in oğlu Cemil Bey, Seyyid Efendi’nin oğlu Kemal Efendi, Tophane-i Amire erlerinden Hakkı, Bahriye çavuşlarından Refet, Bahriye erlerinden Nail, Şevket ve Mehmed ve Tophane-i Amire erlerinden Arap Ali ile Tersanei Amire erlerinden Balat Tekkesi şeyhi Kemaleddin Efendi’nin oğlu Hafız Takuyyiddin Efendi, 1 Mart 1889 Cuma gecesi birleşerek Samatya civarında meyhaneye giderek işret etmişler ve saat bir buçuk sıralarında meyhaneden kalkarak Servi Meydanı’na gelmişlerdir.
 
Bu sırada aralarında çıkan tartışma sonucunda, Bahriye erlerinden Nail’in kamayla yaraladığı Takiyyüddin Efendi bir süre sonra ölmüştür. Yakalanan askerler Kocamustafapaşa Karakolu’na teslim edilmiş ve Cemil Bey’le Kemal Efendi Polis Nezareti’ne gönderilmiştir: Nail firarda olduğundan aranmasına devam edilmektedir.”
 
Şehzade ve bakan sorgulayan istihbaratçı
 
17 Mart 1884 tarihinde polis müfettişi Mösyö Celestin Bonnin tarafından hazırlanan Osmanlıca rapor: “Polis Nezareti’ni inceledikten sonra Padişah hazretlerinin şahsını her türlü saldırıdan koruyabilecek bir gizli polis birimi olmadığını gördüm. En küçük bir olayda bile Padişah hazretlerinin haberdar edilmesi gerekir. Bu yüzden güvenlik işlerinden anlayan ve polislik mesleğinde tecrübeli olan sadık ve zeki bir kişinin böyle bir birimin başına tayin edilmesi gereklidir.
 
Bu yetkili, halktan ve basından gelecek en küçük bir haberi, emrindeki memurlara araştırtacaktır. Bu birim şehzadeler, bakanlar, valiler ve her kim olursa olsun, padişah hazretlerinin izniyle herkesi teftiş edebilmedir. Saltanat tehlikedeyse, bu teftiş kendiliğinden yapılabilmelidir. İstanbul’a gelen yabancı kişi bu gizli şube tarafından takibe alınmalı, Padişah halk arasındayken kalabalığa karışarak söylentileri takip etmeli, halk içinden gizli memurlar tedarik edilmeli.”  
 
Suikastçinin Hollanda'daki evi
 
Padişah II. Abdülhamit’e suikast girişimine katıldığı tespit edilen Köse Aristidi için verilen karar ile yakalama emrinin gönderildiği hakkında, Başsavcılıktan Sadaret’e (Başbakanlık) gönderilen yazı: “16 Ağustos 1905: Padişaha suikast girişimine karışan şahıslar hakkında elde edilen deliller ile yurtdışında bulunan bu kişilerin bulundukları yerlerden getirilmesi gerektiği hakkında soruşturma savcılığı kararnamesi arz edilmişti. Olaya karışanlardan Köse Aristidi, zaten Temyiz Mahkemesi üyelerinden Vayani Efendi ile Mösyö Beranjer’in kayınvalidesi Madam Ferankol’un evlerinde vuku bulan hırsızlık olaylarının da zanlısıdır. Bu nedenle adı geçenin getirilmesi daha kolay olacaktır.
 
Başsavcı Cemaleddin: 11 Şubat 1876 tarihinde Anvers’de doğmuş olan Edward Joris adlı şahsın, 10 Mart 1908’den beri Anvers eyaleti dahilindeki Calmpthout nahiyesinde Heuvel adlı yerde 84 numaralı evde yaşadığı kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bugün Brüksel’de Müze Meydanı’nda 16 numarada C.Van Oest ve Şirketi hizmetinde çalışmaktadır. Annesi burada Vrijheidstraat sokağınd 11 numarada oturmakta.”
 
Abdülaziz hayatını nasıl kaybetti?
 
4 Haziran 1876 tarihinde, Padişah Abdülaziz’in ölümünden beş gün sonra yerli ve yabancı 19 doktor tarafından yapılan otopsi üzerine hazırlanan rapor: “Padişahın (V. Murad) emri gereği Bakanlar Kurulu tarafından verilen talimat üzerine 4 Haziran 1876 merhum Abdülaziz Han’ın ölüm sebebini tahkik etmek için Çırağan Sarayı bitişiğinde bulunan karakola gittik: Üzeri yeni bir bez ile örtülmüş bir ceset gördük. Örtüyü kaldırdığımızda Abdülaziz Han’ın cesedi olduğunu tanıdık.
 
Yapılan muayenede bütün organlarının soğuk, kansız, sönük ve bazı yerlerin pıhtılaşmış kanla kaplı olduğu görüldü. Göz kapakları açıktı. Kollarını örten bezler kanlıydı. 10 aşir zira (yaklaşık 7 cm) uzunluğunda, çok keskin ve bir kolunun ucundaki bir makas gösterildi. Bu makas kanlıydı. Sonra bizleri merhum padişahın ikametgahı olan deniz tarafındaki büyük odaya götürdüler. Bu odada bir pencerenin yakınında bulunan köşe minderinin üzeri kan ile göl kesilmişti. Hep birlikte şu kararı verdik: İlk olarak Abdülaziz Han’ın ölümüne kol bükümlerindeki damarların kesilmesiyle hasıl olan kan kaybı sebep olmuştur. İkinci olarak bize gösterilen alet bahsedilen yaraları meydana getirebilir. Üçüncü olarak yaralının durumu ve istikameti ile ve bunları meydana getirmiş olan alet, bir intihar olayının meydana geldiğini ispatlar.”
 
Kasanın üzerindeki toz, odacıyı ele verdi
 
12 Mayıs 1917 tarihinde Çatalca Mutasarrıf Muhasebe Bürosu kasası üzerindeki parmak izi araştırması hakkında İçişleri Bakanlığı’na sunulan rapor: “Kasanın üzerinde bulunan ince toz tabakası üstünde bir elin temasıyla hasıl olan parmak izi üzerinde tatbikat yapılarak büro ile ilgili 15 şahsın parmak izi karşılaştırıldı.  Parmak izinin odacı Receb’e ait olduğu anlaşıldı. Kendisi de itirafta bulunmuş ve suçu sabit olmuştur. Adı geçen Recep ile kasanın ve vezne parmaklığı dışında tespit edilen iki parmak izinin fotoğrafları ekte takdim edilmiştir.”