Televizyon þovu vebalden anlamaz
ABONE OL

Annesi kendi ifadesine göre bir öfke ve cinnet anýnda intihar edince babasý tarafýndan ablasýyla beraber Almanya’ya götürülüyor Bayhan Gürhan. Burada da ebeveyni tarafýndan bakýlamadýðýna karar verilince önce yetiþtirme yurduna, ardýndan varlýklý bir aile yanýna evlatlýk olarak geçiyor. Okula gidiyor. Çok da seviyor bu hayatý. Ancak birkaç yýl sonra geri gelen babasý onu bu düzenden alarak Türkiye’ye getiriyor. Ve birkaç akrabanýn yanýnda konup göçtükten sonra, okul hayatýna devam edemeyince, Ýstanbul sokaklarýný öðreniyor. Marangoz çýraklýðýndan tersane iþçiliðine kadar türlü iþte çalýþýyor. Bu arada annesinden sonra sevdiði iki kadýný daha kaybediyor; önce ablasý, sonra babaannesi. Türkiye’den gitmeyi düþünürken daha evvel de denediði þansýný son bir kez sýnamak için giriyor yarýþmaya. Bu kez tutuyor… 

Katýldýðý ses yarýþmasýyla þöhrete kavuþan Bayhan Gürhan kendi dönemi için “En azýndan biz yarýþmacýlar olarak doðaldýk” diyor. 

Yarýþmaya kadar hiç profesyonel olarak ilgilendin mi müzikle? 

Her þey yarýþmayla baþladý. Aslýnda hiç profesyonel olmadým. En fazla çocuklukta gittiðimiz düðünlerde, ‘Sesi güzel bir çocuk var, ona da bir þarký söyletelim’ denildiðinde þarký söylemiþliðim vardýr. 

Bayhan gibi þarký söylemek diye bir þey var. Bayhan kim gibi söyledi þarkýlarýný? Model var mýydý önünde? 

Adana’da Küçük Emrah, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses þarkýlarý dinliyorken, birden bir gece yarýsý kendimi Almanya’da buldum. Ve bambaþka müziklerle tanýþtým. Hard-rock, pop gibi. Hatta senfonik müzikler… Bu arada iyi Kur’an okurum. Tecvitli. O konuda da Abdüssamed hayranýyýmdýr. Tibet müziklerini de bilirim. Öðrenmek, okumak istedim. Doðru müziði yapmak istedim. Fakat hayatta ve ayakta kalmak zorundaydým. Ancak bahsetmiþ olduðum ruhani insanlýðýmý kaybetmemek adýna hayatta kalma sýnýrýnda yaþadým ama kötü alýþkanlýðým yok. 

Sokaklarda olup da nasýl olmaz? 

Tabii ki tanýþtým. Ama býraktým. Kimim ben? Amacým ne? Yerim, yurdum, vataným yok. Bilincim yok çünkü. Ülkemle alakalý en ufak bir tarih bilgim yok. Almanya’dan döndüðümde tek kelime Türkçe bilmiyordum. Tek baþýma dilimi, dinimi, ülkemi öðrendim. Yalnýzdým. Müzik beni yaþattý. Müziðin ruhani tarafýndan bahsettik ama tabii ki sektörel tarafý var. Köþelerde þirketler var siz kendinize gerçek manada bir saha bulamýyorsunuz. Dünya çapýnda gerçek anlamda kalite kapasiteniz olduðuna inanýrken doðru düzgün konser bile veremiyorsunuz. Çünkü ‘hayýr’ diyorsunuz. 

Neye ‘hayýr’ diyorsunuz? 

Müzikal kalitemi ortaya koyamayacaðým ortamlardan gelen tekliflere. Olabilecek iþler de baltalanýyor. Bir konser projesi alkolik ve intihara meyilli olduðum dedikodularý ile yapýlmadý. Sigara bile içmem. Geçmiþten bugüne düzeltemediðim ciddi bir önyargý var bana karþý. Ama hali hazýrda yerlerde sürünen insanlar konserler verebiliyor. Buna gerçekten anlam veremiyorum. 

“Sahtekar olduklarýný biliyordum ama hayallerim vardý…” 

Þarký yarýþmasý tesadüf müydü yoksa kovalanmýþ bir þey miydi? 

Sokaklarda kalýrken bile, sözlerini yazdýðým bestelerimi Unkapaný’nda noterde kayýt altýna almýþtým. Tescilli bir þekilde hâlâ dururlar. Ýnternetten önceki zamanlarda gazetelerin iþ ilaný sayfalarýnda ses yarýþmasý ilanlarý da olurdu. Onlarca… Biliyorum; yüzde doksan dokuzu sahtekâr. Ama buna raðmen þansýmý denemeye çalýþtým. Antalya’daydým. Yol kenarýnda bulup, eve alýp, güç bela çalýþtýrdýðým televizyonda çizgi film seyrediyorum, reklam arasý verildi. Dýmtýs dýmtýs dýmtýs! Türkiye Pop Star’ýný arýyor! Günlerce ayný reklamý görebilmek için uðraþtým ama televizyon zaten zor çalýþýyordu, hepten gitti. Bir taraftan da Pop Star’ýn pop kýsmýný düþünüyorum. Ben pop bilmiyorum. Televizyon bozulunca radyoya döndüm. Kayahan çalýyordu; Bizimkisi Bir Aþk Hikayesi… E bu güzel þarký, madem öyle bununla þansýmý deneyeyim. Birkaç þarkýyý öyle ezberledim. Antalya seçmelerine de içimde kalmasýn diye girdim. Almanya’ya gideceðim ya nasýlsa, bunu da denememiþ olmayayým. Derken ilk elliye kaldým. Ýlginç geldi herhalde onlara da. Sonra Ýstanbul’da elene elene 12 kiþi kaldýk. Sonra þehirlerimize geri döndük. Ünlü olmuþum ama televizyonum olmadýðý için dünyadan haberim yok! 

Yarýþma þans mýydý, þanssýzlýk mýydý? 

Baþlangýç olarak þanstý bizim için. Ama ben bazý detaylarý bilmediðim için acemiliklerden dolayý fýrsatlarý doðru deðerlendiremedim. 

Jüriyle iliþkiler nasýldý? 

Ercan Saatçi, hem jüri üyesiydi hem de yapýmcýydý. Ýlk problemleri onunla yaþadýk. Aldý baþýný gitti. O dönem DMC’nin genel müdürüydü. 12 yýllýk tek taraflý bir sözleþme imzalatmak istedi. O dönemde kaldý tabii. Olan oldu, biten bitti. Yýllar geçti. Zaten bilmediðim bir çevrede ve dünyada çok zaman kaybettim. Onlar baþka insanlardý, bizler baþka insanlardýk. 

Deniz Seki, “Hapse girenden sanatçý olmaz, bunlar toplumdan aforoz edilmeli” dedi ve sonra kendisi de uyuþturucudan hapse girdi. Ýçinizden etme bulma dünyasý gibi þeyler de geçti mi hiç? 

Herkes hata yapabilir. Fakat Allah’ýn tövbe kapýsý herkese açýktýr. Böyle biliyor ve inanýyorum. Nihayetinde etme bulma mý, deðil mi, bunu benim söyleme yetkim yok. Tabii ki üzülür insan, kalbi kýrýlýr. Ama o da o vakit için geçerli. 

Yetenek yarýþmalarý çoðaldý çeþitlendi. Geçen haftalarda bunlardan biri yine çok konuþuldu. Þu papaðanlý þefli olay… Siz ne düþünüyorsunuz? 

Bizim yarýþma ilkti ve biz yarýþmacýlar olarak doðaldýk. Þahidim. Hatta jüri bile baþlangýçta doðaldý. Ancak sonrasýnda deðiþti. Bir hafta çok iyi destekleyici, sonra o tavrý deðiþiyor. Biz anlayamýyorduk sebebini. Sonradan öðrendik ki, bu bir format! Bu televizyonculuk! Halktan gelen insanýn adapte olmasý zor. Ama mesele bunlarýn doðal veya kurgu olmasý meselesi deðil. Yapýlmasý gereken tek bir þey var bana göre. Hangi yarýþma olursa olsun, televizyonculuðun ne olduðunu bilmeyen herhangi birini o ekrana çýkaracaksanýz, önceden psikolojik olarak hazýrlamalýsýnýz. “Arkadaþlar; televizyonculuk budur, ama hayat da budur!” Bin kiþi görünür, bir iki kiþi var olur, diðerleri kaybolur. O bakýmdan, sonrasý için hayatýn devam edeceðini unutmamak ve hazýrlýklý olmak lazým. En azýndan üç günlük ön eðitime, psikolojik desteðe ihtiyacýmýz var. Yoksa ertesi gün herkes gibi sokakta yürümeyi, minibüse binmeyi, bir iþte çalýþmayý unutur, þaþýrýr insan. 

Þov/eðlence/yarýþma karmasý bu programlarýn arýzalarýný konuþuyoruz ama mesela bu bahsettiðin öneriyi hayata geçirir mi yapýmcýlar? 

Bu soruyu çok yönlü cevaplayabiliriz. Buna raðmen sonuca ulaþamayabiliriz. Bir kere çok göreceli bir durum. Televizyonculuðun kendine göre bir dünyasý var. Ýnsanî olarak konuþalým. Diyelim yoldasýnýz, hararetle bir adres arýyorsunuz. Bana sordunuz, ben de yanlýþ tarif ettim. Ya tamamen kaybettiniz yolu veya baþýnýza türlü iþler geldikten sonra gecikerek ulaþtýnýz gideceðiniz yere. Benim bunda payým var. Yanlýþý tarif edersem, vebali var. Ama çoðuna sorun, ‘vebal nedir’ der size. Bana ne, sormasaydý. Televizyoncuya sorarsanýz ‘Bana ne kardeþim, sözleþmeyi ortaya koydum, imzaladýlar. Kullandýmsa da karþýlýðýnda ücret verdim der’ geçer gider. Karþý tarafa sorsanýz, ‘Okudum ama anlamamýþým, sonra psikolojim bozuldu, þöyle oldu böyle oldu’ der. Bütün bunlarýn temeli aslýnda dürüst olunmamasý. Kimseye vicdansýz demem, ama varsa ellerini bir vicdanlarýna koysunlar. Olay budur, kendinizi hazýrlayýn demeleri lazým. Þef Murat’ta da olan budur. Psikolojik danýþmanlar bulundurulup, bu sorunlu rating için iyi olabilir ama almayýn denilmesi lazým. 

Ýyi de þovda öncelik insaniyet mi rating mi? 

Ýþte görece dediðim odur. Ýnsan kendini, her þartta haklý çýkarabilir. 

Türkiye’nin Pop Star Türkiye yarýþmasý ile tanýdýðý Bayhan Gürhan, yaþadýðý ekran tecrübesinden yola çýkarak dikkat çekici bir uyarýda bulunuyor: Hangi yarýþma olursa olsun, televizyonculuðun ne olduðunu bilmeyen herhangi birini o ekrana çýkaracaksanýz, önceden psikolojik olarak hazýrlamalýsýnýz. “Arkadaþlar; televizyonculuk budur, ama hayat da budur!” Bin kiþi görünür, bir iki kiþi var olur, diðerleri kaybolur. O bakýmdan, sonrasý için hayatýn devam edeceðini unutmamak ve hazýrlýklý olmak lazým. 

O bir ekran ünlüsü. Televizyon yarýþmalarý ile insanlarýn ne hâle getirildiðini yakinen görmüþ ve yaþamýþ bir isim. Ancak o açýk yüreklilikle özeleþtiride bulunuyor. Bayhan, “Televizyonculuðun kendine göre bir dünyasý var. Halktan gelen insanýn adapte olmasý zor.” diyor.