Torpil isteyene gayr-ı resmi mühür
ABONE OL

Ecdadımızın sanata ve sanatçıya bakışı elbette bugünkünden çok daha farklıydı. Sanat, onlar için Cenab-ı Hakkı anlayabilmenin bir aracıydı ve bu yüzden hangi dalı olursa olsun en iyisini icra etmek isterlerdi. Osmanlı da sanatkarlar hayatlarının sonuna kadar müthiş bir disiplinle çalışmış ve birçoğu büyük paralar peşinde koşmamıştı. Bu düstur sayesinde geçmişimizde dünyaca ünlü birçok sanatkarımız yetişti. Bize de maalesef bu geleneği devam ettirmek yerine sadece geçmişimizle övünmek ve reklamını yapmak kaldı. Bir zamanlar el üstünde tutulan ve çok değer verilen usta sanatkarlarımız gibi eski sanat dallarımız da bugün ne yazık ki bir bir kaybolmaya yüz tutmuştur. Bunlardan biri de mühür sanatıdır.

Yemin edip işe başlıyorlardı

Osmanlı’dan günümüze kadim birçok sanat dalı ile ilgili yazılı bilgiler kalmasına rağmen mühürkünân denilen mühür kazıcılar hakkında çok fazla bilgi yoktur. Ancak iyi bir mühürcü olabilmek için önce usta bir hakkâk sonra da usta bir hattat olmak gerektiği bilinen bir husustur. Mühürcülük, çeşitli yazıları küçücük bir maden parçası üzerine hem düz hem ters olacak şekilde düzgün ve okunaklı yazabilmeyi gerektiren bir sanat dalıdır. Bizde mühürcülük sanatı, 17.yy’ın sonlarına doğru zirveye ulaşmıştır. Evliya Çelebi aynı yüzyılda mühürcülerin İstanbul’da seksen nefer ve elli dükkandan ibaret bir sınıf olduğundan ayrıca Hz. Osman’ın da bunların piri sayıldığından bahseder. Mehmet Çelebi, Rıza Çelebi ve Ferit Çelebi adlı üç mühür ustasından söz eden ünlü seyyah, bu ustaların IV. Murat devrinde şöhret sahibi olduğunu, devrin neredeyse tüm devlet erkanının mühürlerini bu ustalara yaptırdığını anlatır. Eski dönemlerde mühür, hem devlet ricalinin hem de halkın imza yerine kullandığı çok önemli bir ihtiyaçtı. Padişahlar da mutlak vekaletin bir göstergesi olarak kendilerine ait mühürlerden birini sadrazama verirdi. Mührün sadrazamdan geri istenmesi, makamdan azlolunmak anlamına gelirdi. Mühürler aynı bugün olduğu gibi resmi bir hüviyete sahipti. Hiç kimse bir başkasının mührünü kendi adına kullanamaz ve hiç kimse kendi mührüyle mühürlenmiş bir yazıyı inkar edemezdi. Yalnız bazı zevat, antika sayılabilecek sanat değeri olan çok eski mühürleri bularak kendi adlarına kullanmışlardır. Mühür kazıcıları genellikle namuslu ve güvenilir kişilerdi zira onlar yapılan bir sahteciliğin cezasının çok ağır olacağını bilirlerdi. Bu nedenle mühürcüler çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan da ustalığa geçerken ayrı ayrı yemin ederlerdi.

Mühürlerin üzerindeki yazıları okumak ciddi yetenek ve bilgi isteyen bir durumdu. Yazıların çoğu manzum olduğundan divan edebiyatına hakim olmak, ayrıca iyi derecede Arapça ve Farsça bilmek gerekmekteydi. Üstelik daha evvel mühürlerde kullanılmış yüzlerce atasözü deyim ya da özlü sözlerin ezbere bilinmesi de önemli bir husustu çünkü bir santimetrekareden daha küçük bir alana yazılan karmaşık yazıların tamamını anlamak neredeyse imkânsız olduğundan ancak okunabilen bir iki harften metnin tamamı tahmin edilebilirdi.

AKİKLE YAPILANLAR DA VARDI

Mühürlerin bazısında sadece sahibinin adı olur, bazısında ise ismi ile ilgili bir mısra veya beyit bulunurdu. Devlet memurlarının bir kısmı devamlı surette aynı mührü kullanmaktaydı. Örneğin Yeniçeri ağaları değiştikçe mühürlerinin sadece isim kısmı değişir, onun dışında hiçbir değişiklik yapılmazdı. Bazı üst düzey bürokratların da iki ayrı mührü bulunurdu. Bu bürokratlar torpil isteyen yakınlarının ricaları karşısında yapamam diyemedikleri için yazdıkları rica metinlerine gayr-ı resmi mühürlerini vurur, akrabalarının isteklerinden bu sayede kurtulmuş olurlardı. Mühürler altın, gümüş, bakır, pirinç gibi madenlerden imal edileceği gibi akik ya da zümrüt tarzı değerli taşlardan da yapılabilmekteydi. Bunların hepsi genellikle oyma tarzında yapılıp kabartma olanı çok nadir bulunurdu. Cumhuriyetin ilanına yakın devirlerde genellikle yuvarlak ve sülüs yazı ile düzenlenen mühürler, Latin alfabesinin kabulünden sonra yavaş yavaş kaybolmaya başlamış böylece geleneksel mühür sanatı da tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştır.