Soylu, sosyal medya hesabından "hukuk cambazlarına cevap" notuyla paylaştığı video mesajda, "Sözünü bil pişir, ağzını der, devşir." deyişini hatırlattı.
Sözün kıymetiyle ilgili Türk kültüründe pek çok ifadenin bulunduğuna işaret eden Soylu, bu nasihatlere kulak asmayanların ağızlarından çıkan sözlerden kurtulmak için büyük telaş içinde olduklarını söyledi.
"Basın açıklamaları yapıyorlar, mahkemeler basıyorlar, mahkeme salonları önünde kalabalık çağrısı yapıyorlar. Hakimlerimizi, adalet sistemimizi ve davayı etkilemeye çalışıyorlar." diyen Soylu, bunun apaçık bir hukuksuzluk olduğunu dile getirdi.
Bunu yapanların daha da ileri gittiğini belirten Soylu, bugüne kadar örneği görülmemiş bir şekilde mahkemede devam eden bir dava için sokaklarda şahsını hedef alan, isminin yazılı olduğu afişler asıldığını anımsattı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 4 Kasım 2019'da yaptığı bir açıklamada kullandığı "Tam da işte 31 Mart'ta seçimi iptal edenler ahmaktır." ifadesi nedeniyle hakkında YSK üyelerine hakaretten dava açıldığını hatırlatan Soylu, seçimlerle ilgili her türlü kararın YSK tarafından verildiğini vurguladı.
Kullanılan ifadenin muhatabı YSK tarafından konunun yargıya taşındığını bildiren Soylu, şu ifadeleri kullandı:
"Şunun bilinmesini isterim ki Süleyman Soylu olarak, bu davanın hiçbir yerinde davalı, davacı, müdahil, müşteki veya başka bir sıfatla bulunuyor değilim. Bana açılmış bir dava değil. Benim açtığım bir dava da değil. Hatta İçişleri Bakanlığı ve bağlı hiçbir birimi de bu dava ile hukuken ilgili değil. Ancak bu davanın yargılaması sırasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, dava konusu ifadesiyle şahsımı, yani İçişleri Bakanı'nı kastettiğini söylemiş, yani hakareti bana yöneltmiş. Ben de kendisi hakkında bu ifadesinden dolayı ayrıca bir şikayette bulundum. Bu şikayet, YSK ile olan davadan ayrı olarak İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığında devam ediyor."
Soylu, şöyle devam etti:
"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine yaptığı hakaretin cezasından kurtulmak için hukuku kandırarak bu sözü bana söylediğini ifade ediyor. Oysa bu sözün söylendiği tarih 4 Kasım 2019. Benim bu ifadeyi kullandığım tarihten tam 2,5 yıl sonra yani 30 ay sonra hakkımda şikayette bulunuyor. Bir de kendisine Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaretten dolayı açılan dava tarihinden tam bir yıl sonra. Bunun adı, hukuk cambazlığıdır. Elbette ki biz kendimize ait şikayetimizi devam ettireceğiz. Ancak, bu şahsın ilk kez yaptığı bir iş değildir. Daha önce de hatırlarsanız bu ülkenin bir kamu görevlisine ağza alınmayacak bir cümle kurmuş, sonra da bunu 'Basitlik dedim' diye tevil etme yoluna gitmiştir. İstanbul'da ilçe ve büyükşehir belediye başkanlığı yapan birisinin seçimi iptal yetkisinin kimde olduğunu bilmemesi söz konusu değildir. Kamuoyunu da yargıyı da elbette kandıramazsınız. YSK ile olan meselesini halledemeyeceğini anlayınca ve buradan bir ceza alma ihtimalini görünce konuyu İçişleri Bakanı'na bağlamaya çalışmak, mahkeme salonunun önüne kalabalıklar çağırıp yargıyı baskı altında tutmaya çalışmak, devam eden bir davayla ilgili duruşmadan tam bir gün önce İstanbul'u ve mahkemenin etrafını isimlerimin yazdığı ve yalan yanlış bir çok cümlenin içerisinde bulunduğu afiş ve bilbordlarla donatmak, mağduriyet peşinde koşmak, siyaset değil olsa olsa büyükelçi masalarında üretilmiş bir batı kurnazlığıdır."
Türkiye'nin son günlerde alışık olmadığı olaylarla karşı karşıya olduğunu ifade eden Soylu, demokrasiye, milli iradeye ve hukuka inanmayanların mahkeme salonları basarak, hakimleri ve savcıları tehdit ederek, mahkemelerin önüne kalabalıklar çağırarak adil yargılamayı etkilemeye çalıştıklarını belirtti.
Bakan Soylu, şunları kaydetti:
"Tam bir haftadır, tüm fonladıkları medya sabahtan akşama kadar bu işe tahsis edilmiştir. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerine 'kimyasal silah' iftirası atanlar, polise ve jandarmaya 'uyuşturucu' iddiası atanlar, kendi devletine, kendi kurumlarına göstermediği nezaketi ve saygıyı elin oğluna elin kapısında göstermektedirler. Her şey milletimizin gözü önünde cereyan ediyor. Milli iradeyi, siyaseti, yargıyı, sivil toplum alanını baskılamaya çalışan bu tehdit dilini reddediyoruz. Elbette ki kararı bağımsız mahkemeler verecektir."