Doðu Ege adalarýnýn silahlandýrýlmasý savaþ sebebi olabilir mi? Dr. Onur Uraz, Yunanistan'ýn Doðu Ege adalarýný silahlandýrma politikasýný, ilgili uluslararasý anlaþmalar çerçevesinde AA Analiz için kaleme aldý.
Ege Denizi sorunu, Türkiye ile Yunanistan arasýnda on yýllardýr devam ediyor. Bu sorunun temel ihtilaflarýndan biri ise Yunanistan'ýn Doðu Ege adalarýnýn "gayri askeri" statüsünü ihlal etmesi. Yunanistan'ýn son dönemlerde adalarda artan askeri faaliyetleri ve genel söylemleri, Türkiye-Yunanistan arasýndaki gerginliði yeniden alevlendirdi. Dolayýsýyla Ege Denizi sorununun uluslararasý hukuktaki temellerini, taraflarýn argümanlarýný ve Yunanistan'ýn artan faaliyetleri karþýsýnda Türkiye'nin atabileceði adýmlarý tartýþmak elzem hale geldi.
Ege'deki Türk hakimiyeti 20. yüzyýlýn baþýnda sona erdi. Osmanlý Devleti, Birinci Balkan Savaþý ve Trablusgarp Savaþý'na müteakip -birkaç istisna haricinde- Ege'deki adalar üzerindeki hukuki egemenliðini, 1912'de imzalanan Uþi Antlaþmasý, 1913'te imzalanan Londra ve Atina antlaþmalarý ve 1914'te Londra Büyükelçiler Konferansý Kararý sonucu kaybetmiþtir.
Günümüzde devam eden anlaþmazlýk penceresinden bakýldýðýnda Londra Büyükelçiler Konferansý Kararý'nýn önem arz eden yaný, Yunanistan'a devredilen adalarýn askeri bir amaçla kullanýlmayacaðý veya askeri müstahkem hale getirilemeyeceði hükmüdür. Lozan Barýþ Antlaþmasý, 12. madde kapsamýnda, 1914 tarihli Londra Büyükelçiler Konferansý Kararý'nýn kurduðu düzeni teyit eder ve devam ettirmeyi amaçlar.
Yunanistan'a býrakýlan adalarýn silahsýzlandýrýlmasýna dair diðer açýk hükümler ise Lozan Antlaþmasý'nýn 13. maddesinde (Midilli, Sakýz, Sisam ve Nikarya bakýmýndan) ve ayný tarihli Boðazlar Sözleþmesi'nin 4. maddesinde (Semadirek, Limni, Ýmroz/Gökçeada, Bozcaada ve Tavþan bakýmýndan) yer alýr. Dikkat çeken diðer bir durum ise Lozan Antlaþmasý ile Ýtalya'da kalacaðý teyit edilen 12 Ada'nýn silahsýzlandýrýlmasýna iliþkin doðrudan bir hüküm yokken, Yunanistan'a býrakýlan adalara iliþkin bu yönde bir düzenlemenin uygun görülmesidir. Antlaþmaya göre, söz konusu adalarda Yunan Silahlý Kuvvetleri, silah altýna alýnýp yerinde eðitilebilecek normal askersel birlikle ve tüm Yunanistan topraklarýndaki jandarma ve polis sayýsý ile orantýlý olacak bir jandarma ve polis örgütü ile sýnýrlý kalacaktýr.
Adalarýn silahsýzlandýrýlmasýyla ilgili mühim olan diðer iki adým ise 1936 tarihli Montrö Boðazlar Sözleþmesi ve 1947 tarihli Paris Barýþ Antlaþmasý'dýr. Montrö Boðazlar Sözleþmesi'nin ek protokolü ile Türkiye'nin "Boðazlar mýntýkasýna" yeniden asker ve silah konuþlandýrýlmasý kabul edilmiþtir. Paris Barýþ Antlaþmasý ise Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý muzaffer devletler ile Ýtalya arasýnda imzalanmýþtýr ve Türkiye bu antlaþmanýn tarafý deðildir. Paris Barýþ Antlaþmasý'nýn 15. maddesi, 12 Ada'nýn maðlup Ýtalya tarafýndan Yunanistan'a býrakýlmasýný hüküm altýna alýr. Ayný maddenin ikinci fýkrasý ise 12 Ada'nýn silahsýzlandýrýlacaðýný açýkça belirtir. (These islands shall be and shall remain demilitarized).
Yukarýda iþaret edilen antlaþmalarýn Doðu Ege adalarýnýn silahsýzlandýrýlmasýný güvence altýna almayý amaçladýðý bu denli sarih iken, Yunanistan'ýn 1960'larda baþlayan ve günümüze dek katlanarak artan ihlallerinin hukuki gerekçelendirmesi nedir?
Yunanistan'ýn argümanlarý; coðrafi ve paralel biçimde hukuki olarak üçe ayrýlmaktadýr. Bu argümanlardan ilki; Kuzey Doðu Ege'deki Lemnos, Samothraki gibi adalara iliþkindir. Yunanistan'ýn savýna göre bu adalarýn statüsü, Lozan Antlaþmasý'nýn bir uzantýsý olan 1923 Lozan Boðazlar Sözleþmesi ile düzenlenmiþ ve bölgedeki Türk ve Yunan adalarý silahsýzlandýrýlmýþtýr. Ancak 1936 tarihi Montrö Boðazlar Sözleþmesi ile 1923 Lozan Boðazlar Sözleþmesi ilga edilmiþtir. Montrö Boðazlar Sözleþmesi'nde ise Yunan adalarýyla ilgili benzer bir düzenlemeye gidilmemiþtir.
Yunan tarafý Montrö Boðazlar Sözleþmesi'nin giriþ kýsmýnda yer alan "Sözleþmenin 1923 tarihli Boðazlar Sözleþmesi'nin ikame ettiði" tabirinden ve benzer bir "silahsýzlandýrma" hükmünün yokluðundan hareket etmektedir. Ancak Montrö Boðazlar Sözleþmesi'nin sadece düzenleme yaptýðý hükümleri mi yoksa tüm Boðazlar Sözleþmesini mi ilga ettiði muðlaktýr. Zira, 1923 tarihli Lozan Boðazlar Sözleþmesi, Lozan Antlaþmasý'nýn doðal bir uzantýsýdýr. Dahasý Montrö Boðazlar Sözleþmesi'nin tamamý ile bir ilga hali yarattýðý kabul edilse dahi, Türkiye'nin Boðaz mýntýkasýnda yeniden askeri faaliyetlerde bulunmasý, Montrö Boðazlar Sözleþmesi'nin ek protokolündeki açýk hüküm ile vaki olmuþtur. Böyle bir açýk hükme gerek görülmesinin mefhumu muhalifinden yapýlacak makul yorum, bölgedeki gayri askeri statünün hukuki (de jure) durum olduðu ve benzer bir açýk hükmün yokluðu halinde aynen devam etmesi gerektiði anlamýna gelir.
Yunanistan'ýn ikinci argümaný ise Lesvos, Chios gibi Orta Doðu Ege adalarýna iliþkin olup, temelde Lozan Antlaþmasý'nýn 13. maddesine iliþkindir. Lozan Antlaþmasý'nýn 13. maddesinde, asker sayýsý ve hangi tip askerin konuþlanmasýnýn yasak olduðuna dair açýk bir sýnýrlama yoktur. Ancak her ne kadar Lozan Antlaþmasý, Paris Antlaþmasý gibi "silahsýzlandýrma" terimini direkt olarak kullanmamýþsa da gerek 13. maddenin genel yapýsý, gerekse de 12. madde ve 1914 tarihindeki Londra Büyükelçiler Konferansý Kararý birlikte okunduðunda, Yunanistan'ýn savýnýn makul olmadýðý ortaya çýkar.
Yunanistan'ýn üçüncü argümaný ise Güney Doðu Ege adalarýna (12 Ada) iliþkindir. Yunanistan'ýn iddiasý; Türkiye'nin Paris Sözleþmesi'nin tarafý olmamasý sebebiyle buradaki silahsýzlandýrma hükmünü, Yunanistan'a karþý ileri sürme imkaný olmadýðýdýr. Ancak ilgili silahsýzlandýrma taahhüdü Türkiye'nin endiþeleri göz önüne alýnarak bölgesel güvenliði korumak amacýyla eklenmiþtir ve antlaþmanýn asli hükmü niteliðindedir. Bu bakýmdan Türkiye bu antlaþmaya taraf olmasa dahi, antlaþmanýn doðasý gereði yararlanan üçüncü ülke konumunda olup, Yunanistan'dan ilgili yükümlülüðüne sadýk kalmasýný talep edebilecektir.
Nitekim, Paris Antlaþmasý'nýn ve Lozan Antlaþmasý'nýn açýk hükümleri ýþýðýnda, Orta ve Güney Ege adalarýna iliþkin hukuki gerekçelerinin yeterli olmadýðýnýn farkýnda olan Yunanistan, 1990 sonrasý "rebus sic stantibus" argümanýný ortaya atmýþtýr. Antlaþmalar hukukunun temel ilkelerinden olan rebus sic stantibus argümaný; þartlarda esaslý deðiþiklik meydana gelmesi sonucu bir antlaþmanýn veya hükmünün uygulanamaz hale gelmesini ifade eder. Yunanistan'ýn bu çerçevedeki ilk argümaný; iki devletin de NATO üyesi olmasý ve ortak savunma sisteminde bulunmasýnýn silahsýzlandýrmaya temel oluþturan güvenlik kaygýlarýný ortadan kaldýrdýðý yönündedir. Diðer bir argüman ise Yunanistan'ýn karasuyu alanlarýný tek taraflý olarak 6 milden 12 mile çýkarma fikrini Türkiye'nin savaþ sebebi saymasýnýn (casus belli), þartlarý esaslý olarak deðiþtirdiði ve meþru müdafaa hakkýný doðurduðudur. Türkiye'nin NATO'dan baðýmsýz olarak 20 Temmuz 1975 tarihinde Ege Ordusu'nu (4. Ordu) kurmasý ve Yunan adalarýnýn karþýsýna konuþlandýrmasý da Yunanistan için benzer yönde bir etki oluþturmuþtur.
Yunanistan'ýn yukarýdaki iddialarýnýn da hukuki temelleri ciddi ölçüde zayýftýr. Çünkü Yunanistan'ýn tek taraflý olarak, Lozan Antlaþmasý'nýn hükümlerini ve NATO nezdindeki taahhüdü ihlal ederek, adalarýn karasuyu alanlarýný Türkiye'nin egemenlik hakkýna açýk saldýrý oluþturacak þekilde artýrmasý fikri, uluslararasý hukukun açýk ihlalidir. Bu durum karþýsýnda Türkiye'nin meþru müdafaa hakkýný kullanacaðýný belirtmesi, þartlarýn esaslý olarak deðiþmesinden ziyade egemenlik hakkýdýr.
Ayrýca Türkiye'nin Ege Ordusu'nu (4. Ordu) kurmasý, yine egemenlik hakkýnýn doðal bir uzantýsýdýr. Türkiye'nin bunu yapmayacaðýna dair de bir taahhüdü yoktur. Halbuki Yunanistan, mezkûr sözleþmelerin silahsýzlandýrma hükümleri ile baðlýdýr. Yunanistan'ýn "egemenlik" ilkesine vurgu yaparak "ahde vefa" ilkesini ihlal edebileceðini ileri sürmesi uluslararasý hukukun tüm öðretileriyle çeliþir. NATO kapsamýndaki ortak savunma sisteminin ise özellikle içinde bulunduðumuz koþullarda ve uluslararasý düzenin bugünkü durumu düþünüldüðünde hukuki durumu deðiþtirmek için geçerli þartlarý sunmadýðý açýktýr.
Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý dönemde "haklý savaþ" kavramý ortadan kalkmýþ ve devletler arasý kuvvet kullanýmý Birleþmiþ Milletler Þartý'nýn 2/4 maddesi kapsamýnda bütünü ile yasaklanmýþtýr. Bu yasaðýn istisnalarý ise devletlerin meþru müdafaa haklarýný kullandýðý haller ile Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi kararýyla güç kullanýlmasý durumlarýdýr. Bu sebeple 1945 sonrasý dönemde, Irak'ýn iþgalinden Rusya-Ukrayna Savaþý'na, Altý Gün Savaþý'ndan Falkland Savaþý'na kadar her çatýþmada, taraflardan en azýndan biri, meþru müdafaa hakkýný kullandýðýný ileri sürmüþtür.
Öte yandan, adalardaki silahlandýrma faaliyetlerinin uluslararasý hukuku açýkça ihlal ettiði hususunda bir tartýþma bulunmamaktadýr. Yunanistan'ýn mevcut ihlallerini bir adým öteye taþýyarak, Türkiye'ye meþru müdafaa hakký doðuracak fiillere, yani Türkiye'nin egemenliðine yönelik ihlallere baþvurmasý halinde Türkiye'ye sert güç kullanma hakký doðar.
Örneðin, adalarýn karasuyu alanlarýnýn geniþletilmesine yönelik tek taraflý "de facto" veya "de jure" giriþimler, Türkiye'nin egemenlik haklarýna tecavüz edecek niteliktedir. Bu durum Türkiye'ye meþru müdafaa hakkýný doðurur.
Yine adalardaki askeri faaliyetlerin Türkiye'ye yönelen bir saldýrý tehdidine dönüþtüðü ve bu tehdidin ani, kaçýnýlmaz, baþka yollarla defedilemez olmasý ve sorunun çözümü için müzakere imkanlarýnýn olmamasý/kapanmasý durumunda da Türkiye için savunma amaçlý müdafaa hakký doðar.
Türkiye'yi kuvvet kullanmaya mecbur edecek þartlarýn oluþmasý halinde meþruiyetini saðlayacak hukuki delil ve argümanlarýn itinayla iþlenmesi ve uluslararasý topluma aktarýlmasý elzemdir.