Mahkemenin lideri Çevik Bir
ABONE OL

ELİF ÇAKIR 28 ŞUBAT DURUŞMASINI İZLEDİ, SALONDAKİ BAŞIBOŞLUĞU YAZDI

Perşembe günü kalktım Ankara’ya gittim. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan 28 Şubat Post-Modern davasını izlemek için. İki amacım vardı.

Birincisi ve en önemlisi olarak, bu tarihi davaya tanıklık etmek için, yargılama sürecini gözlemlemek için gittim. Bundan sonra da fırsat buldukça gideceğim. Ve orada olacağım.

Gitmemin ikinci nedeni ise, 28 Şubat davasının başladığı ilk günlerden itibaren, mahkeme heyetinin duruşma salonunda ciddiyeti sağlayamadığı, sanıkların duruşma disiplinini hiçe sayan davranışları ve adliye koridorlarındaki ‘ya devran’ dönerse konuşmaları gerçek olabilir ve bu yüzden sanıklara ‘aşırı’ müsamaha gösteriliyor olabilir miydi?

Aslında... Biraz da Kemal Gürüz’ün ‘ben bu mahkeme salonunu çok sevdim’ dediği ‘Duruşma Salonu’nu merak etmedim değil.

Bir’den ‘herşey yolunda’ mesajı

Salona girdim. Edindiğim tüm izlenimleri aktarıyorum...

Salona girdiğimde dönemin Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Org. Çetin Doğan savunmasını yapıyordu.

Keyfi gayet yerindeydi. Boş bir yer buldum ve oturdum.

Baktım herkes bir şeylerle ilgileniyor. Kimi konuşuyor. Kimi selamlaşıyor. Çevik Bir sık sık arkaya dönüp  ‘her şey yolunda’ minvalli selam çakıyor. Sakız çiğneyeninden, bulmaca çözenine oldukça eğlenceli ve bir o kadar da rahat bir salon...

Sanıklar, yakınlarıyla mesajlaşıyor

SALON: Küçücük bir salon. Mağdurlar da yok denecek kadar az hele mağdur yakınları neredeyse yok. Çoğunluk cep telefonlarında tavla, okey oynuyor sanık yakınları, arada bir de sanıklarla mesajlaşıyorlar. Şaka değil. Bir fotoğraf makinem, bir de içeriden arkadaşım olsa ‘Duruşma Salonu Hatırası’ pozlu bir fotoğraf bile çektirebilirdim.

Savunma yaptı demek doğru değil

ÇETİN DOĞAN: Salona girdiğimde savunmasını yapıyordu. Oldukça rahattı. Tıpkı eski kudretli günlerindeki gibiydi. Bir tek apoletli kıyafetler gitmiş yerine beyaz gömlekli, koyu renkli takım elbise ve şık kravat gelmişti. Hiç pişman görünmüyordu. Kudretli  günlerinden kalma bir ihtişamla savunmasını yapıyordu Çetin Doğan.  Savunma demek çok da doğru gibi gelmedi bana.

Bir, sürekli ‘katkıda bulunuyor’!

ÇEVİK BİR: En kolay onu tanıdım şıp diye. Mahkemeyi kontrolü altına almış. Her şeye hakim, salona da sanıklara da... Resmen psikolojik harp yapıyor. Sıfır heyecan. Ve sanki mahkemenin nereye varacağından adı gibi emin. Bana öyle geldi. Çetin Doğan’ı da, Erol Özkasnak’ı da  ‘şunu bir açıkla, yanlış hatırlıyor olabilirsin öyle değil de şöyle olabilir mi acaba?” gibi sözlerle sürekli düzeltmeye mi çalıştı desem yoksa yönlendirmeye mi çalıştı desem bilemedim.

Sanıkların açıklamalarına ‘katkıda bulunmak babından’ diyerek ayağa kalkıp canı istedikçe konuşuyor ve katkıda bulunuyor.

Her konuşmadan sonra salonu selamlamayı da unutmuyor, seçim propagandası yapan bir siyasetçi gibi.

ANKARA 13. CEZA’DA GÖRDÜKLERİM VİCDANIMI SIZLATTI

13. Ağır Ceza Mahkemesi Ankara’nın tek özel yetkili mahkemesi. Önümüzdeki günlerde bu mahkemenin adını da mahkeme başkanının adını daha sıklıkla duyacağız.

Türkiye’nin önemli davaları bu mahkemede görülecek.

Turgut Özal davası burada görülecek.

12 Eylül’ün sivil ayağı burada yargı önüne çıkacak.

Türkiye tarihinin en önemli davalarından birisi olan Kozmik Oda süreci yine bu salonda Sayın Tayyar Köksal’ın başkanlığında görülecek. Aldığım bilgilere göre iddianamesi bitmek üzere.

28 Şubat post-modern darbe davası sadece askerden ibaret değil. Darbenin elbette sivil ayağı da var bu mahkemede sivil ayağı yargı önüne çıkacak.

Ve Mehmet Ağar’ın yargılanacağı faili meçhuller davası. Türkiye açısından Kürt sorunu açısından önemli bir dava.

13. Ağır Ceza Mahkemesi de, mahkeme başkanı Sayın Tayyar Köksal da hepimiz için önemli.

Tarihi davalara başkanlık yapan ve yapacak olan mahkeme salonun da başkanının da bu bilinçte olması gerekiyor.

Hukukçu değilim. Ancak gördüklerim vicdanımı sızlattığını söylemeliyim. Bu davayı izlemeye devam edeceğim.

Gürüz’ün neden sevdiğini anladım

MAHKEME Başkanı Tayyar Köksal daha önce asliye mahkemelerinde görev yapmış. 13. Ağır Ceza Mahkemesi kendisinin ilk ‘Ağır Ceza’ görevi. Tarihi bir davaya mahkeme başkanlığı yapıyor. Duruşmanın başladığı 2 Eylül tarihine kadar yıllık izin kullanmış. Ayağının tozuyla duruşma salonuna geçmiş. 

Ancak... Sayın Köksal ve onun tolerans sınırlarını zorlayan tavrı 28 Şubat’ın ne olduğunu bilen birisi olarak açıkçası beni ciddi tereddütlere sevk etti.

Sayın Köksal ya iddianameyi okumadı çünkü davaya hakim değil. Hadi diyelim ki iddianameyi okumadı o yıllarda bu ülkede de mi yaşamıyordu. Neler yaşandığından bu kadar mı habersiz. Hakimliğini yaptığı bu tarihi davaya ilişkin bir tane sorusu olmaz mı?

Sanıklara gösterdiği toleransın birazını sanıklara soru sormak isteyen üye hakimlerine, iddianameyi hazırlayan savcılarına karşı gösteremez mi?

Sandalyesinde sallana sallana dinleyeceği bir dava değil 28 Şubat davası.

Kemal Gürüz’ün bu mahkemeyi neden sevdiğini çok iyi anlamış oldum.

MAĞDURLAR YOK!

MAĞDURLAR ve müşketiler salonda yok denecek kadar azlar. YAŞ’ta atılmış birkaç asker birkaç da başka mağdur.  O kadar. İkna Odaları diyorduk, yoklar. YAŞ  mağduru binlerce asker, yoklar. YÖK’ün mağdur ettiği akademisyenler, rektörler, hocalar, MEB’in mağdur ettiği başörtülüler, mağdur edilen bürokratlar, yaftalanan ve öldürülmeye çalışılan ‘yeşil sermaye’ ve diğerleri hiçbirisi yok. Yargı mağdurları yoklar. Öğrenciler yoklar.  İçler acısı bir durum vesselam.