Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Diyarbakır'daki silahlı saldırıya ilişkin, "Hiç kimsenin en ufak bir tereddüdü olmasın bu olayın mahiyeti neyse sonuna kadar aydınlatılacak, üstü örtülmeyecektir. Türkiye bu karanlık saldırıyı, silahlı çatışma ortamının bir sonucu mu, bir suikast mı bunu bütün delilleriyle ortaya koyacak ve aydınlatacaktır" dedi.
Kurtulmuş, 24 TV'de yayınlanan "Ankara Masası" programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Diyarbakır'daki silahlı saldırıya ilişkin değerlendirmeleri sorulan Kurtulmuş, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin çok elim bir olayla kaybedildiğini belirtti. Kurtulmuş, Elçi'ye ve şehit olan iki şehit polise rahmet, ailelerine başsağlığı diledi.
Bu olayın Türkiye'nin terörle mücadelesinde zor bir süreçten geçtiğini gösterdiğini ifade eden Kurtulmuş, olayın bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarılmasının, hükümetin önündeki en önemli sorumluluklardan biri olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, olayın ardından dört müfettişin, dokuz savcının görevlendirildiğini, dün geceden itibaren soruşturmaya başlandığını belirtti.
Olayın aydınlatılması bakımından herkesin, her türlü bilgiyi, soruşturmayı yürüten kişilere ulaştırması tavsiyesinde bulunan Kurtulmuş, bu olayın sonuna kadar üzerine gidileceğini aktardı.
Kesin bilgi ortaya çıkmadan herhangi bir spekülasyona vesile olacak bilgiyi serdetmeyeceklerini vurgulayan Kurtulmuş, "Hiç kimsenin en ufak bir tereddüdü olmasın bu olayın mahiyeti neyse sonuna kadar aydınlatılacak, üstü örtülmeyecektir. Böyle bir şey olamaz. Türkiye, bu karanlık saldırıyı, silahlı çatışma ortamının bir sonucu mu, bir suikast mı, bunu bütün delilleriyle ortaya koyacak ve aydınlatacaktır. Bu bir kere daha gösteriyor ki, terörle mücadelenin, hele şehirlerde uzun bir süredir devam eden terörle mücadelenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmış oluyor" diye konuştu.
Elçi'nin ölümü ve polislerin şehit edilmesiyle ortaya çıkan bu durumda milletin barış ve kardeşliği esas alan bir dille konuşmayı başardığını anlatan Kurtulmuş, "Bu cinayeti işleyenler, bu çatışmayı ortaya çıkaranların istediği şey, bu memlekette Türk ve Kürt çatışmasını başlatmaktır. Milletimizin fertleri arasına ayrım sokmaktır. Hiç kimse boşuna heveslenmesin biz bin senedir bu topraklarda barış içerisinde kardeşçe yaşıyoruz. Bu toprakların farklı etnik mensupları, mezhebi ve dini mensubiyetlere ait olan kitleleri olarak Allah'ın izniyle kıyamete kadar da barış içinde yaşayacağız" ifadesini kullandı.
Elçi'nin öldürülmeden önce söylediği son sözlerin de barış için söylenen sözler olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Burada susturulmak istenen eğer bir kasıt varsa barışın talep edilmesidir. Tahir Elçi'nin son sözlerinin gerçekten önemli olduğunun da altını çizmek isterim" dedi.
- "Vazifemiz hükümet olarak Türkiye'de Kürt kardeşlerimizin hakkını, hukukunu, onurunu korumak"
"Kürtler ancak silahlarını bıraktıkları zaman haklarını alabilirler" sözleriyle suçlandığı hatırlatılan Kurtulmuş, geçen hafta verdiği bir röportajda söylediklerinin kasıtlı olarak çarpıtıldığını söyledi.
Kurtulmuş, Kuzey Irak'ta faaliyet gösteren bir televizyon kuruluşuna verdiği röportajın bir metni olduğunu, vatandaşların istemesi halinde kendi Twitter hesabı üzerinden bire bir metni yayınlayabileceğini kaydetti.
Kendisine "Çözüm Süreci bitti mi?" sorusu yöneltildiğini aktaran Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Ben anlatıyorum, Çözüm Süreci bitmedi ama Çözüm Sürecini sabote eden, unsurlarıdır. Terör örgütü yeniden terör ortamı ortaya çıkardı. Biz barış ve kardeşlik sürecini Milli Birlik ve Kardeşlik Projesinin devam edebilmesi için AK Parti olarak ilk şart olarak terörün sona ermesini isteriz. Zaten silahlar, barut kokuları, bomba sesleri arasında barış konuşulamaz. Onun için silahların gömülmesi önemlidir, önceliktir. Ama diyorum bu ayrı bir şey. Bu olmasa dahi bizi vazifemiz hükümet olarak Türkiye'de Kürt kardeşlerimizin hakkını, hukukunu, onurunu korumaktır. Türkiye demokratikleşme sürecine devam etmektir. İkisini birbirinden ayrı süreç olarak bunları tanımlıyorum, metin ortadadır. Bu kadar net bir söylem olmasına rağmen ve siyasi hayatı boyunca bu konuda bu memleketteki vatandaşlarımızın hakkını hukukunu onurunu korumak konusunda eşit ve özgür yurttaşlık konusunda söylediği sözler açık olan birisinin sözlerini dahi çarpıtarak tam tersi bunu bir iftira kampanyasına dönüştürmek insafla, akılla, vicdanla bağdaşmaz. Numan Kurtulmuş'u tanıyanlar da bunun böyle olmadığını zaten bilir."
Terör örgütünün bu memlekette yaşayan bütün Kürtleri temsil etmediğine, Kürtlerin hakkını, hukukunu korumak için de hareket etmediğine dikkati çeken Kurtulmuş, "20 Temmuz'dan sonra ortaya çıkan süreçte tam barış ortamının sağlanmaya yakınlaşıldığı dönemde yeniden silahlı çatışmanın başlatılmasıdır. Buna zaten bölge halkı da karşı çıkıyor. Yeter artık diyor daha ne istiyorsunuz. Hatta örgüte destek veren halkta bundan artık son derece rahatsız olmuş vaziyette" değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, "Bu memleketteki her vatandaşın eşit ve özgür yurttaş olmasındaki hakları neyse bunların eksik kalan kısımlarını tamamlamak için mücadele ederiz. Terör örgütü bunu önlemeye çalışsa bile söylediğimiz budur" dedi.
- "Keşke ikinci cümleyi de alsalardı"
Kurtulmuş, "Rusların uçağı olduğunu bilseydik vurmazdık" ifadesini kullandığına yönelik iddialara ise şu yanıtı verdi: "Öyle hassas dönemden geçiyoruz ki, herkes böyle meseleler de dahil, terörle mücadele konusu, barış ve kardeşliğin sağlanması dahil Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan kriz dahil her meselede herkes kendi bulunduğu politik perspektiften cımbızla bir cümleyi alıyor bunu maalesef kendine çevirerek zaman zaman bu Rus uçağıyla ilgili meselede de öyle oldu. Anlamsız birtakım noktalara meseleyi çekmeye çalışıyorlar. Yaşanan kriz önemli bir krizdir. Halen devam etmekte olan bir krizdir. Biz bu krizden dolayı ortaya çıkan tansiyonun düşürülmesini talep ediyoruz. Orada benim Bakanlar Kurulundan sonra söylediğim dört husus var. Bunlardan bir tanesi belli gün, süre içerisinde on kez angajman kuralları gereği uçak uyarılmış. İkincisi uçak Türkiye sınırları içerisinde vurulmuş. Üçüncüsü bu uçak vurulmadan önce milliyeti bilinmiyor. Dördüncüsü ise Ruslar ve diğer bütün komşularımız, ilgili taraflar Türkiye'nin angajman kuralları konusunda defaatle daha önceki dönemlerde uyarılmış. Söylediğimiz şey şuydu, keşke ikinci cümleyi de alsalardı. Eğer milliyeti bilinmeyen uçağın Ruslara ait olduğu ortaya çıksaydı, onu biliyor olsaydık sonuç böyle olmazdı diyorum, vurulmazdı demiyorum. Çünkü arkasında gerekçesi de var. Rusların Türkiye topraklarına karşı düşmanca bir tavır içerisinde olmayacağını biliyoruz. Bu kadar net söylenmiş bir cümle. Ama maalesef kasıtla herkes kendi siyasi pozisyonu dolayısıyla 'bugün günlerden pazar' deseniz bundan da aleyhe bir sonuç çıkaracak olan maalesef birtakım aklı evveller var. Bizim yapmaya çalıştığımız şey şu, bizim Ruslarla uzun yıllardır bir problemimiz yok."
Kurtulmuş, Türkiye'nin Rusya ile askeri, ekonomik, ticari alanda birçok ortaklıklarının olduğunu, iki ülkenin stratejik ortak konumunda olduğunu vurgulayarak, "Bu kadar yoğun ilişkilerimiz olan Ruslarla Türkiye'nin doğrudan doğruya her hangi bir meseleden dolayı ortaya çıkmış olan bir kriz yok. Krizin ortaya çıkardığı tansiyonun düşürülmesi için söylediğimiz bir sözdür. Son derece açıktır. İkinci cümleyi almazsanız, ikinci cümleyi de çarpıtırsanız ortaya 'Rus uçağı olduğunu bilseydik vurmazdık' sonucu çıkar" ifadelerini kullandı.
Üzerinde konuşulması gerekenin krizin sonuçlarının karşılıklı nasıl ortadan kaldırılacağı olduğuna işaret eden Kurtulmuş, bu durumun Türkiye ve Rusya için istenmeyen bir durum olduğunu dile getirdi.
Kurtulmuş, iki tarafın da bu olay dolayısıyla birbirini gözden çıkaramayacağını kaydetti. Türkiye ve Rusya'nın gelecekte de ortak menfaatleri olan iki ülke olduğunu belirten Kurtulmuş, krizin sonuçlarının hafifletilmesi için söylenmiş sözler olduğunu vurguladı.
Suriye'deki gelişmelere ilişkin Türkiye'nin tutumunun sorulması üzerine Kurtulmuş, bu konuda iki anahtar kelimenin üzerinde durduğunu belirterek, şöyle devam etti: "Bunlardan biri teennidir. Devlet aklı, hele hele Türkiye gibi büyük bir devlet geleneğine sahip olan bir ülkede devlet aklı, heyecanla, hisleriyle hareket etmez, teenniyle hareket eder. Ortada önemli, mahiyeti itibarıyla önemli, potansiyelleri itibarıyla çok daha gelişmeye müsait ortam olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla teenniyle hareket etmek durumundayız. Teenni meseleleri ihmal ederek görmezden gelmek değildir. İkinci anahtar kelime de teyakkuzdur. Biz en kötü senaryoya karşı teyakkuz halinde oluruz ama bu zaten ulusal güvenliğimizi, sınırlarımızı, egemenliğimizi korumak bakımından ülkeyi yönetenlerin vazifesidir. TSK'nın da öncelikli vazifesi Türkiye'nin sınırlarını, egemenliğini korumak, Türkiye'ye karşı fiili olarak ortaya çıkabilecek bir durumu bertaraf etmektir. Tüm bunları teenni içinde konuşuruz. Olayı sürdürmek, krizi derinleştirmek, boyutlarını genişletmek üslubuyla asla bunları konuşmayız. Bakanlar Kurulu'nda da bu iki temel kavram etrafında oluşabilecek, hem siyasi olarak neler yapılabileceği teenni kapsamında gözden geçirilmiştir hem de Türkiye'nin imkanları ve kendisini koruyabilme kabiliyetleri ortaya konulmuştur. Türkiye'nin hiçbir ülkeye karşı hasmane bir tutumu yoktur, hiçbir halka karşı düşmanca bir tavrı yoktur. Bölgedeki tüm ülkelerde, tüm ülkelerde yaşayan farklı halklarla Türkiye dost bir ülkedir, o dostluğunu da sürdürmeye kararlıdır."
-"Herkes olayın bir tarafından baktı"
Suriye'deki siyasi istikrarsızlığın, en hafifiyle mülteciler sorunu üzerinden bir küresel sorun haline geldiğini vurgulayan Kurtulmuş, şu anda hemen hemen dünyanın tüm ordularının Suriye'de bulunduğunu bildirdi.
Kurtulmuş, Suriye'de, birçok devletin, kendi imkanlarını arttırmak için kullandığı örgütler bulunduğunu, ülkede vekalet savaşları denilen savaşların uzun bir süredir devam ettiğini belirterek, "Suriye'de barışın sağlanabileceği bir ortak perspektifin kuvvetlendirilmesi, Viyana Görüşmeleri'nin biran evvel ve kararlılıkla sonuç alacak noktaya getirilmesi, Suriye'deki tüm toplumsal kesimlerin temsil edildiği bir demokratik sürecin işletilmesi ve bunun da uluslararası camia tarafından garanti edilmesidir esas olan. Biz bunları yıllardır söylüyoruz. Ama maalesef uluslararası camia Suriye krizini nasıl çözeceğini bilmediği için herkes olayın bir tarafından baktı. Gelinen nokta burasıdır. Buradan bir çıkış yok. Dolayısıyla Suriye'de daha fazla kan akmaması için bu sürecin başlatılması, barışın ortaya konulması gerekiyor" diye konuştu.
-"Bu hükümet güçlü bir reform hükümetidir"
Hükümet programına ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, 64. AK Parti hükümetinin yüzde 49.5'in oyuyla iktidara geldiğini ancak yüzde yüzün hükümeti olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, "Bu memlekette bizim temel hedefimiz, hiç kimsenin kendisini ötekileştirilmiş, kenarda bırakılmış, ihmal edilmiş hissetmeyeceği bir Türkiye'nin kurulabilmesidir. Bunun için de bu hükümete illa bir ad vereceksek, bu hükümet güçlü bir reform hükümetidir" diye konuştu.
Bu hükümetle yeni bir reform dönemine başlanacağını vurgulayan Kurtulmuş, AK Parti'nin 13 yıl içinde önemli işler yaptığını ancak yapamadığı işler de bulunduğunu, yeni dönemde yapılamayan bu işlerin tamamlanacağını vurguladı.
Bu işlerin birkaç başlık altında hükümet programında toplandığını anlatan Numan Kurtulmuş, bunlardan birinin Türkiye'de yeni bir siyasal reform sürecinin başlatılması olduğunu, bunun ilk adımlarından birinin de yeni anayasa olduğunu söyledi.
Özgürlükçü, sivil, demokratik ve gerçekten milletin iradesiyle parlamentoda yapılması başarılan yeni bir anayasaya ihtiyaç bulunduğunu aktaran Kurtulmuş, bu konuda parlamentoda bulunan siyasi partilerin ortak sorumluluğu bulunduğunu aktardı.
Siyasi partiler ve seçim yasasında değişiklikler yapılmasının kaçınılmaz, eşit ve özgür yurttaşlığın sağlanması için atılacak adımların da zorunluluk olduğunu belirten Kurtulmuş, Alevi yurttaşların hak ve hukuklarının genişletilmesi, cemevleri ve irfan merkezlerinin hukuki statüsü gibi bir takım adımları da çok hızlı bir şekilde atacaklarını ve reformlar gerçekleştireceklerini bildirdi.
İkinci alanın ise ekonomiyle ilgili olduğunu bildiren Kurtulmuş, Türkiye'nin ekonomide belli bir seviyeye geldiğini ancak daha yukarıya çıkması için ülkede bir üretim devrimine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Kurtulmuş, "Türkiye bir orta gelir tuzağı riskiyle karşı karşıyadır ama aynı zamanda bir orta teknoloji tuzağı riskiyle de karşı karşıyadır. Bunun atlatılabilmesi için yüksek teknolojinin teşvik edilmesi, esnaf ve sanatkarın güçlendirilmesi, genç girişimcilerin ekonomik sistemin içinde dahil edilmesi ve dar gelirli kesimin de alım gücünün arttırılması için adımlar atılacaktır. Asgari ücretin bin 300 lira olması, emeklilere yapılacak katkıların arttırılması gibi alanlarda reformlar yapılacaktır. Tüm bunları bir takvime bağlayarak 100 gün içinde atılacak adımları atacağız ve milletimiz görecek ki AK Parti söylediği reformlarında samimidir, ciddi bir şekilde bu işi ele alıyor" dedi.
Kurtulmuş, bu reformların takip edilebilmesi için ayrıca bir başbakan yardımcılığının ihdas edildiğini, bunun da AK Parti'nin niyetini önemli bir şekilde ortaya koyduğunu vurguladı.
İnsan haklarıyla ilgili gelişmeler, Türkiye'de milli birlik ve kardeşliğin tesis edilmesi, bir daha asla silahların, bombaların patlamadığı bir ortamın sağlanması ve kıyamete kadar silahların toprağa gömülmesinin temin edilmesi konusunda kararlı şekilde duracaklarını dile getiren Kurtulmuş, bu adımların hiç birini diğerine tercih etmeyeceklerini, terörle mücadele konusunda bir kararsızlığın içine düşmeyeceklerini, asla "terör var" diye demokratikleşme konusunda geri adım atmayacaklarını kaydetti.
- Yeni bakanlıklar kurulacak mı?
Yeni bakanlıklar kurulup kurulmayacağına ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, şu aşamada buna ihtiyaç bulunmadığını belirterek, "Yakın vadede öyle bir şey görülmüyor, eksiklik hissedilirse yasal değişiklik gerekirse yapılabilir. Ama şu aşamada hükümetin, bakanların görevleri, alanları bellidir. Mühim olan rotadan sapmadan yolumuza devam etmektir" diye konuştu.
Kurtulmuş, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin sorulara karşılık da hiç bir konuda dayatma yapmadıklarını, yeni anayasanın AK Parti'nin veya CHP'nin anayasası olmayacağını söyledi.
Bütün partilerin bir araya gelerek, konuşması, tartışması, uzlaşması gerektiğini aktaran Kurtulmuş, "Çok açık net söylüyorum, bu Parlamento artık yeni bir anayasa yapmayacaksa siyaseten hiç bir şey yapmayacak demektir. Bunun yapılması gerekiyor. Ortaya bunlar konulur, belli bir zamanlama içinde bunlar yapılır" ifadelerini kullandı.
Sadece Parlamento'da grubu bulunan partiler değil, kimin ne görüşü varsa bundan yararlanmak istediklerini dile getiren Kurtulmuş, "Önyargısız şekilde, kamplaştırmadan, şunların anayasası, bunların anayasası, şunların iç tüzüğü, bunların iç tüzüğü demeden, bu memleketin ihtiyacı ne varsa bunları tartışıp, konuşmak ve sonuç almak isteriz" diye konuştu. Kurtulmuş, bütün partiler eğer bu yaklaşım içinde hareket ederlerse ortak noktaya gelinebileceğine inandığını kaydetti.
- Başkanlık sistemi
Başkanlık sistemine ilişkin sorulara karşılık da Numan Kurtulmuş, "Başkanlık sistemi"ni, anayasal ve siyasal reformun bir parçası olarak gündeme getirdiklerini belirtti.
Başkanlık sisteminin, kamuoyunda ve siyaset çevresinde yeterince tartışılmadığını ifade eden Kurtulmuş, "Anayasa, siyasi partiler yasası, Meclis iç tüzüğü, diğer bütün anti demokratik yasaların temizlenmesi ve Türkiye'nin yeni bir sistemi geçmesi konusundaki konulardan birisidir, bütünün bir parçasıdır. Onlarca farklı konunun içinde bir parça da budur. 'Etkin bir yürütmenin sağlanması için başkanlık sistemi acaba faydalı olur mu' tartışmasıdır bizim yaptığımız. Bir başkası 'hayır etkin bir yürütmenin ortaya konulabilmesi için başkanlık sistemine gerek yok, şöyle bir sistem öneriyorum' der. Onu da tartışalım" değerlendirmesinde bulundu.
Numan Kurtulmuş, 12 Eylül Anayasasının, Cumhurbaşkanlığını "layüsel, çok büyük yetkileri olan bir hale getirdiğini" ifade ederek, şöyle konuştu: "Ne biz bir şahıs için bunu tartışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın böyle bir şeye ihtiyacı da yok. Böyle düşünenler Anayasa'nın 104. maddesindeki cumhurbaşkanının yetkileri maddesine baksınlar. O madde içinde öyle yetkiler verilmiştir ki dünyanın hiçbir başkanında olmayan layüsel yetkilere sahiptir cumhurbaşkanlığı makamı. Herhangi bir şahsa, sayın Cumhurbaşkanımıza ilave bir güç vermek için değil, tam tersine cumhurbaşkanlığı makamını, eğer böyle bir sistem olursa sorumluluk altında bırakan bir yapıya dönüştürmek ama icrayı da yürütmeyi de çok etkin hale getirmek için yapılmış olan bir tekliftir. Bunun tartışılmasını istiyoruz. Bunun bir zamanlaması var. Şu anda hemen yarından itibaren hükümet güven oyu aldıktan sonra buna başlayacak değiliz. Reform paketinin içinde, sürecin bir halkası da budur. Türkiye'nin sivil, demokratik yeni bir anayasa ihtiyacı."
- "Yapmamız gereken, doğru, açık, net bilgiyi Türkiye kamuoyuna sunabilmek"
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, kendisine bağlanan alanlarla ilgili yapılması gereken reformların sorulması üzerine, önce kendisine bağlı kurumlardan brifing alacağını söyledi. Kurtulmuş, "Şu anda dışarıdan gözlemlerle tespit ettiğim eksiklikler var, ama o brifingleri aldıktan sonra detaylı olarak kurumlar üzerinden ne yapılabilir bu ortaya konulacak" dedi.
Özellikle kamu diplomasisi alanına önem verdiklerini ifade eden Kurtulmuş, "Maalesef Türkiye özellikle yurt dışında zaman zaman hak etmediği, haksız bir takım eleştirilerle bir takım kara propagandalarla karşı karşıya kalıyor. Bizim hükümet olarak yapmamız gereken, doğru, açık, net bilgiyi Türkiye kamuoyuna sunabilmektir. Ayrıca dünya kamuoyuna bunun sunulmasıdır. Dünya kamuoyunda oluşacak tereddütler, sorular varsa bunları giderecek çalışmaları aktif şekilde ortaya koyabilmektir. Basın alanındaki hak ve özgürlüklerin çok ciddi şekilde savunulmasını gerçekleştirmektir. Bunlarla ilgili eksik alanlar neyse, nerede ne reformlar yapılması gerekirse bunları da bir takvim içerisinde yapacağız" şeklinde konuştu.
- Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması
Cumhuriyet Gazetesi yöneticileri Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmasıyla ilgili daha önce yaptığı "Keşke tutuksuz yargılansalardı" dediğinin hatırlatılması ve "İnşallah Pazartesi günü tutukluluğa yapacakları itiraz olumlu bir sonuca varır" denilmesi üzerine Kurtulmuş, şöyle konuştu: "Ümit ederim. Biz isteriz ki basın, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı hiç kimsenin başına bir sıkıntı gelmesin. Ben de iddianameyi okudum, savcıların iddiası bunun bir casusluk suçlamasıdır. Kendileri terör örgütü üyesi olmasalar bile terör örgütünün ortaya koyduğu casusluk faaliyetlerine destek olmak manasında bir suçlamadır. Ama kişilikleri bellidir. Özellikle topluma mal olmuş kişilerin yargılanmasında aslolan delilleri karartma ve kaçma ihtimali var mı yok mu. Bunlar ortada olmadığına göre, gönlümüz arzu eder ki bunların tutuksuz olarak yargılanması. Burada sayın Dündar ve sayın Erdem Gül ile ilgili özel olarak söylüyorum ama genel olarak da söylüyorum. Mahkeme süreci devam ediyor. Daha fazlasını konuşmak haddimiz de hakkımız da değil. Ümit ederiz ki mahkeme, adaletli ve objektif bir karar verecek."