Avrupa’nýn polis teþkilatý Europol 2016’da bir açýklama yapmýþ ve “son 2 yýlda 10 binin üzerinde göçmen çocuk AB ülkelerinde kayboldu” bilgisini dünyanýn gündemine, insanlýðýn vicdanýna býrakmýþtý. Rakamlar korkunç, ihtimaller korkunçtu. Kimsesiz binlerce çocuðun yaþlý kýtada baþýna her þey gelebilirdi. Ýnsan kaçakçýlarý, organ mafyasý, uyuþturucu ve fuhuþ çeteleri, terör örgütleri… Geçen sürede ne çocuklardan ne Europol’den ses çýktý. Medya ve insan haklarý örgütleri dýþýnda tabii. Þimdi ise ilk kez bir Türk milletvekili Serap Yaþar sayesinde Avrupa Konseyi bünyesinde bir çalýþma baþladý. Göç, Mülteciler ve Yerinden Edilmiþ Kiþiler Komisyonu Baþkan Yardýmcýsý sýfatýyla bir rapor hazýrlayan ve 25 yýldýr mültecilerle ilgili çalýþan hukukçu Serap Yaþar ile kayýp mülteci çocuklarý konuþtuk.
Ýnsanlýk tarihi boyu insanlar tekil ya da toplu olarak çok yer deðiþtirdi, büyük göçler de yaþandý ama göçmen, mülteci, yerinden edilmek, iltica etmek gibi kavramlar modern zamanlara ait kavramlar mý? Hukuku sonradan mý oluþtu?
Bu kavramlar insanlýk tarihi kadar eski. Dini metinlerde bile onlara özel hükümler vardýr. Yükümlükleri özeldir, ibadetleri özeldir. Her durum kendi hukukunu da oluþturur. Göçmen ve mülteci ayrý statülerdir. Göçmen bir nedenle ama kendi iradesiyle yer deðiþtiren kiþiye denir. Ama mültecilik farklý. Mülteciler zorlayýcý nedenlerle, savaþ, terör, tabi afet gibi nedenlerle yer deðiþtiren kiþidir. Suriyeliler gibi.
Þu an yaþanan büyük kitlesel hareketler eskisinden farklý peki?
Þu an yaþanan durum Ýkinci Dünya Savaþýndan sonra yaþanan en büyük göç akýmý olarak tanýmlanýyor. Türkiye de en büyük yükü taþýyan ülke. Sýnýr ülke olduðu için. 3 buçuk dört milyon gibi büyük bir kitleden bahsediyoruz.
Mülteci tanýmýný çoðu ülke özellikle kullanmak istemiyor çünkü devletlere bazý farklý yükümlülükler yüklüyor deniyor, öyle mi?
Mültecilik bir statüdür ve devletlerin isteði bu tanýmda önemli deðildir. Þu an biz diyemiyoruz çünkü Cenevre sözleþmesinde coðrafi itirazýmýz çekincemiz var. Biz doðudan göçmen mülteci kabul edemiyoruz. Diyebilirsiniz ki bunun ne hükmü var? Sonuçta 3 buçuk milyon Suriyeli burada ve bir mülteci gibi de haklardan faydalanýyorlar. Eðitim, saðlýk gibi pek çok alanda hizmet alýyor. Ama adýna mülteci deðil geçici koruma diyoruz.
Cenevre sözleþmesine konulan çekincenin nedeni neydi?
1971’de sözleþmeye böyle bir þey konulmuþ, doðudan gelenlerle ilgili. Bugün uluslararasý toplum da tartýþýyor, biz de kendi içimizde tartýþýyoruz. Ama sonuçta siyasi irade yönetiyor göçü. Bu açýdan siyasetçiler olarak Cenevre Sözleþmesinin baðlayýcýlýðý devam ediyor bizim için. Yeni bir düzenleme yapýlýncaya kadar da devam edecek.
Siz Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesisiniz ve Göç, Mülteciler ve Yerinden Edilmiþ Kiþiler Komisyonunda da baþkan yardýmcýlýðý göreviniz var. Bunu konuþacaðýz ama sizin göçle ve göçmenlerle ilginizin sebebini ve geçmiþini konuþalým önce?
Ben yaklaþýk 25 senedir göçle ilgileniyorum. 90’larda 28 Þubat sürecinde Mazlum-Der Ýstanbul Þubesinde ilk defa þube avukatlýðý ihdas edildiðinde þube avukatý oldum. Ýki yýl çalýþtým, çocuk haklarý ve mülteci haklarý þubelerini ben kurdum. Mazlum-Der de o günün þartlarýnda ihtiyaca cevap veren önemli bir insan haklarý kuruluþuydu. Sað kesimin belki de bu alandaki tek kuruluþuydu. Dolayýsýyla genç bir ekiple, aralarýnda hukuk fakültesi öðrencilerin ve genç avukatlarýn, hukukçularýn olduðu bir ekiple çalýþýyorduk. O dönemde hiç unutmuyorum, ÝHH’dan bize bir dosya geldi. Oraya yapýlan bir baþvuru bize intikal ettirilmiþti, hukuksal süreci takip edelim diye. Mamatkulov ve Askarov davasý diye bilinir. Dava sonra AÝHM’de örnek dava seçildi. Ýki Özbek vatandaþ sýnýrdýþý edilecekti ve edilmeleri halinde hayati tehlikeleri vardý. Bu tip durumlarda sýnýrdýþý etmemek gerekiyor. Fakat bizde üçlü koalisyon hükmeti henüz kurulma aþamasýndaydý, kuruldu. Biri iki gün sonra da bu iki Özbek geri gönderildi. Ve AÝHM Türk Hükümetini cezaya, tazminata mahkum edildi. Çünkü insanlar sonrasýnda Özbekistan’da hapse atýldý, akýbetlerinden bir müddet haber alýnamadý, sonra öðrenildi ki Askarov iþkence ile öldürülmüþ. Bir diðerinin akýbeti hala belli deðil.
Sorasýnda AK Parti kuruldu. Kurucu üyesiyim. Süreçte bakanlýklarýmýz yaptýðý göç ile ilgili ulusal uluslararasý çalýþmalarda sunumlarým oldu. Bir avukat olarak da ilgim sürdü. Bana baþvuran göçle, insan ticaretiyle ilgili davalarý takip ettim. 15 yýlýn sonunda da 1 Kasým seçimlerinde milletvekili oldum. Avrupa Konseyi’ne de seçildim bu arada. Konsey’de özellikle istedim Göç, Mülteciler ve Yerinden Edilmiþ Kiþiler Komisyonunda yer almayý.
Baþkan yardýmcýsý seçilme ve rapor yazýmý nasýl geldi gündeme?
Farklý ülkelerin farklý gündemleri var ama göç dünyanýn gündeminde çok yoðun olarak yer almaya baþladý. Bizim ülkemiz de Suriye iç savaþýndan sonra büyük bir yük aldý, gelen Suriye sayýsý arttýkça durum daha zor, dramatik bir hal aldý ve önemli bir gündem oldu göç-göçmen meselesi. Dolayýsýyla Avrupa Konseyinde 47 ülkenin parlamenterleri var ve ülkelerin bu konuda yaptýklarýnýn paylaþýldýðý bir arena. Ben de ülkemizin bu alanda yaptýklarýný anlatýyorum, diðer milletvekili arkadaþlarým gibi. Komisyonda çalýþýrken konuya ilginiz, katkýnýz önemli oluyor. Benim mensubu olduðum grup baþkan yardýmcýsý olarak önerdi, komitede yapýlan seçimle de üç yardýmcýdan biri olarak seçildim. Bu da ülkem adýna sevindirici bir durum çünkü dünya üzerinde göç ile ilgili herhangi yerde konuþuluyorsa Türkiye’den biri mutlaka olmalý orada, Türkiye’nin yaptýklarýný anlatmalý.
Hazýrlayacaðýnýz raporun hikayesi konusu kapsamý nasýl?
Konumuz, Avrupa’da göçmen çocuklar. Komisyonda zaman zaman uzmanlarý, bürokratlarý, sivil toplumdan insanlarý dinliyoruz. Sunumlardan edindiðim intiba þu oldu. Böyle büyük dramatik bir sorun var, çocuklarý, göçmenleri, kamplarý konuþuyoruz ama tuhaf biçimde kayýp göçmen çocuklarý konuþmuyoruz, kimse bu konuda bir þey demiyor, dehþete kapýlmýyor ve sorunla ilgili baþlýk açýlsýn diye öneride bulunmuyor.
“Avrupa’da kayýp göçmen çocuklar” dediðimizde neden bahsediyoruz? Sayýsý, tabiyeti, akýbeti belli mi?
Hayýr. Bu çocuklarýn sayýsý, akýbeti bilinmiyor. Uzman sunumlarýnda beni özellikle Europol’ün aktardýklarý etkiledi. Bu konu medyaya da yansýmýþtý. Buna göre Avrupa genelinde 10 bin ile 25 bin arasýnda kayýp göçmen çocuk var. Bu çocuklarýn kaydý bir yerde Avrupa’ya girerken tutulmuþ ama sonrasýnda nerede olduðu bilinmiyor. Kimin elinde nerede bilinmiyor. Organ mafyasý mý, fuhuþ mu, insan tüccarlarý mý bilinmiyor, bunlar ihtimaller. Kimse ne sayýyý biliyor, ne akýbetlerini. Ardýndan Kýzýlhaç gibi uluslararasý örgütlerden sunum dinledik ama kimse gerçekten bilmiyor.
Aileleriyle birlikte mi kayboluyor bu çocuklar yoksa tek baþlarýna giriþ yapýyorlar Avrupa’ya ve bu þekilde mi kayýplara karýþýyorlar?
Büyük çoðunluðu refakatsiz. Ebeveyni yok, yanýnda bir refakatçisi yok. Bunlar tek baþlarýna çocuklar. Ama hakikaten bir þey bilinmiyor ve bu raporun hazýrlanmasýný teklif ederken amacým da oydu. Kurumlarý, polis örgütlerini iþin içine katalým ve durumu raporlaþtýralým. Aslýnda iþin güçlüðünü de þu anda tam bilmiyorum. Çünkü polis örgütlerini davet ettiðimizde onlarýn konuya nasýl yaklaþacaðý, nasýl bilgiler vereceði de belirsiz.
Europol’ün açýklamasý 2015-2016 yýlýný kapsýyordu ve bir ilk açýklama olarak 10 binin üzerinde kayýp çocuk var dedi Europol. Hemen haber oldu haliyle medyaya ama sonrasý gelmedi. 2016’nýn üzerinden iki yýl geçti ve 2018’i de bitiriyoruz üstelik. Neden devamý gelmedi? Ne oldu, baský mý oldu Europol’e “böyle veriler yayýnlayarak yeni yükümlülükler çýkartma baþýmýza” gibi? Sonuçta Avrupa kýtasý mülteci konusunda son derce isteksiz ve üstelik yabancý düþmanlýðý korkunç boyutlarda?
Bence çok garip bu durum. Çok fazla gariplik ve bilinmezlik var zaten iþin içinde. Sonrasýnda da çok geniþ örgütü olan Kýzýlhaç, olayýn çok dehþetli boyutlarda olduðunu söyledi ve “bu konuda bildiðimiz tek þey, hiçbir þey bilmediðimiz” þeklinde bir açýklama yaptýlar. Dolayýsýyla biraz daha iþin içine girmek için Missing Children bir sunum yaptý. Avrupa’da aslýnda sivil toplum örgütleri iþin içinde. Ben bunu memnuniyetle karþýlýyorum. Ama hepsi bu iþin dehþet boyutlarda olduðunu söylüyor ve orada kalýyor.
Medya bu iþi kýsmen takip etti aslýnda, dosyalar haberler yayýnlandý. Bu çocuklarýn fuhuþ çetelerinin, suç örgütlerinin eline düþtüðünü bulguladý haberleþtirdi. Sorum þu: Tamam AB kurumlarý, Europol toplamda sorumludur ama her devletin polis teþkilatý suç örgütleriyle mücadele ederken bu çocuklara ulaþabilir. Böyle bir sonuç çýkmamýþ mý?
Þöyle bir savunmalarý da var: Bir sýnýrdan bir baþka ülke sýnýrýna geçtikleri zaman da takip imkansýzlaþýyor. Çünkü ortak bir data sistemimiz yok diyorlar. Bana kalýrsa deðil, herkes iþini yapýyorsa bu çocuklar neden kayýp. Bu kadar çok çocuðun kaybolmasý, bir tek çocuðun dahi bu ihtimallerden birine maruz kalmasý halinde mutlaka harekete geçmek gerekir. Dolayýsýyla belki de bu çocuklarýn bir kýsmý dedikleri gibi oldu, sýnýrdan sýnýra geçerken, diyelim ki Almanya’dan Hollanda’ya geçerken kaydý, izi kayboldu. Ama böyle bile olsa kaydýnýn olmasý gerekir. Ki yok. O yüzden hazýrlayacaðýmýz rapor en azýndan bir röntgen çekecek.
Avrupa’da aþýrý saðýn, yabancý düþmanlýðýnýn geldiði boyut düþünüldüðünde kayýp çocuklarýn baþýna kesin kötü þeyler geliyor diye büyük bir tedirginlik yaþýyorum mesela ben. Siz de öyle. Mesela Komisyon üyesi Avrupalýlar için de bu böyle mi?
Bir kýsmý için evet, haklarýný yiyemem. Ama mesela Polonyalý bir parlamenterle diyalogumuzu da aktarayým bahsettiðiniz baðlamda. Dedi ki “bizde, Avrupa’da hizmet maliyetleri çok yüksek. Biz göçmenleri buraya alacaðýmýza kiþi baþýna 200 dolar verelim Ürdün’de Lübnan’da Türkiye’de kalsýnlar” gibi laf etti. Dehþete düþtüm. Bu insanlar göçmen deðil, mülteci. Savaþtan ölümden kaçýyorlar. Can havliyle canýný bir yere atýyor.
Ama bazý Avrupalý parlamenterler de ucuza getirmeye çalýþýyor!?
Evet, insan yaþamýna bir fiyat biçmiþ. “Aman burada rahatýmýzý bozmasýnlar, 200 dolar bir þey deðil, oralarda hizmet maliyetinin düþük olduðu yerlerde kalsýnlar” diye düþünüyor. Burada öyle deðil. Ama yoksul ülkeler diðerleri, gittim gördüm, yoksulluk zaten diz boyu. Ürdün Lübnan küçük devletler. Türkiye Allah’a þükür kocaman güçlü bir ülke. Zaten açýk kapý politikasý uyguluyor en baþýndan beri. Cevaben kendisine “insan hayatýna bir maliyet biçtiðiniz için ayýplýyorum sizi” dedim. O zaman Alman bir parlamenter söz aldý ve “Türkiye 3 buçuk 4 milyon Suriyeliye bakýyor, kuþkusuz Türkiye’nin birçok þeye ihtiyacý vardýr ama ekstra mülteciye ihtiyacý yok, aklýnýzý baþýnýza alýn, herkes üzerine düþeni yapsýn” ” dedi.
Avrupalý bu kafa maliyet hesabý yaparken nasýl bir yanlýþa düþüyor sizce?
Ýnsan hayatýnýn fiyatý maliyeti olmaz. Öyle 200 dolar falan hesaplýyorlar ama biraz daha geç kalmaya devam ederlerse çok büyük bir maliyetle karþýlaþacaklar aslýnda. Tarihte her dönemin bir özelliði vardýr, bu dönem de bence göçmenlerle anýlacak. Teknoloji geliþti, imkanlar çok arttý ama insanlýðýmýz giderek azalýyor. Bu dönemin tarihi insani açýdan görevini yapanlar yapmayanlar diye yazýlacak. Türkiye bu anlamda tarihi bir iþ yapýyor. Her platformda da zaten bunu kabul etmek zorunda kalýyor aksini iddia edemiyorlar.
Nereden baþlamak lazým peki bu iþe? Siz mesela þimdi Avrupa Komisyonu bünyesinde bir rapor hazýrlayacak, durumu kayda geçirecek ve Avrupa’ya da bir ev ödevi vermiþ olacaksýnýz. Bu bir baþlangýç mýdýr o çocuklarý bulmak kurtarmak için?
Raporlarýn bir yaptýrýmý yok ama Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesinin kararlarýna dayanak teþkil ediyor, bir alamda Avrupa’nýn yasalarý oluyor. Çünkü bu, tam bir parlamenter faaliyet aslýnda. Yani yasamasý, yürütmesi ve yargýsý olan bir mekanizma bu. Ben de orada bir milletvekili olarak orada böyle bir rapor hazýrladýðým zaman bu rapor Konsey’in kaydýna girecek ve AÝHM’ne günün birinde böyle bir baþvuru yapýldýðýnda bir dayanak, hakimlerin kararlarýna bir mesnet teþkil edebilecek.
Ama rapor kamuoyuna yansýdýðýnda da hükümetler üzerinde bir baský da oluþturur herhalde, kayýp çocuklar için tedbirler almak konusunda?
Kuþkusuz. Zaten oradaki parlamenterlerin tek aracý da bu raporlar. Deðerli bir þey. Ama þu anda asýl amacýmýz kamuoyu oluþturmak çünkü her konuþan “boyutlarý çok büyük, farkýndalýðý çok küçük” diyor. Ayrýca bu kadar çocuk kayýpsa eðer, mekanizmada da sorun var demektir. Dolayýsýyla gözden geçirilmesi gerekir.
Sunumu yapanlar nasýl bir fotoðraf koydular ortaya? Sizi de rapor için motive eden hangi gerçekti?
Dehþet bir durum, örnekler de anlattýlar. Europol yetkilisinin anlattýðý mesela. 150 kýz çocuðu geliyor bir gün Nijer’den bir gemiyle limana. Biz bu çocuklarýn akýbetini bilmiyoruz, yeterince ilgi gösterseydik bilebilir ve engelleyebilirdik diyor mesela. Kendilerini de eleþtiriyorlar ama sonucun deðiþmesi gerekiyor. Þimdi rapor sathý mailindeyiz, iki yýllýk bir süre var. Altý, yedi aydýr uzmanlarý dinliyoruz, Missing Children, Kýzýlhaç gibi. Burada uluslararasý kuruluþlarýn Türkiye temsilcileriyle görüþüyorum. UNICEF (BM Çocuklara yardým Fonu), UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliði), ÝOM (Uluslararasý Göç Örgütü) gibi. Ama onlarda da herhangi bir veri yok. Avrupa’da kaybolan mülteci çocuklarla ilgili büyük bir bilinmezlik var.
Ortadoðu’da 2010 sonrasý yaþanan bu büyük çalkalanýþ ve yok oluþ sürecinde çok insan hayatýný, ailesini, ülkesini, evini kaybetti. Sahile cesetleri vuran çocuklar da kayýptýr. Ama bu kadar çok çocuðun sýrra kadem basmasý ne acayip þeydir?
Hakikaten çok dramatik, o ölü çocuklar da bir askerin, vicdanlý insanlarýn ve medyanýn dikkati sayesinde görünür oldu. Çok üzücü ama mezarý olsa mezarýný bilirsiniz.
Bu akýbet þunu da kapsýyor mu? Çocuklar hayatta olsa da suç örgütlerinin terör örgütlerinin eline düþebilir ve on yýl sonra bambaþka insanlar olarak, çeþitli suçlarýn içinden çýkabilirler mi?
Elbette. Ýhtimaller korkunç, akýbet belirsiz þu an. Terörden bütün devletler rahatsýz, lanetliyor ama bu puslu havalarda neler olduðunu da bilmiyor. Bu bilinmezlik yarýný da tehdit ediyor. Yapamadýklarýmýz karþýmýza baþka sorunlar olarak çýkacaktýr. Göç, mülteci sorununa palyetif tedbirler dýþýnda çözümler üretmezsek karþýmýza belki de terör, uyuþturucu, yabancý düþmanlýðý, Ýslamofobi olarak çýkacaktýr. Ýnsanlar, devletler bencilse bile, sadece kendi devletini, ulusunu, çocuklarýný düþünüyorsa bile bu sorunlara kalýcý, insani çözümler üretmek zorundadýr.
Türkiye mülteci konusunda zaten büyük bir yükü kaldýrdý, aslýnda insanlýðý düþtüðü yerden kaldýrdý ama hassaten Avrupa’daki kayýp mülteci çocuklarla ilgili üzerine düþen baþka bir þey var sizce?
Türkiye’nin göçle, mültecilerle ilgili yaptýklarý kadar söyledikleri de çok deðerli. Dünyanýn hiçbir yerinde hiçbir döneminde bu kadar dar bir zamanda bu kadar çok mülteciyi kabul eden, muhafaza eden baþka bir ülke yoktur. Türkiye’nin bu konuyu yüksek sesle dillendirmesi kamuoyunun oluþmasýna büyük katký saðlayacaktýr. Bir Türk milletvekili olarak milletimiz ülkemiz adýna bu konuyu dile getiriyor olmaktan da mutluyum. Rapor biraz yol alsýn hele. Sayýn Cumhurbaþkanýmýz zaman zaman “Ey Avrupa” diye sesleniyor, bu konulara da vurgu yapýyor ses de getiriyor. Ama ne yapacaksak ivedilikle… Zaman geçip gidiyor çocuklar için de ve ne haldeler bilinmiyor.
Türkiye’de kayýp mülteci çocuk var mý?
Benim bildiðim yok. Böyle bir þeyi hiç duymadým. Ailelerini kaybetmiþ olanlar burada ise mutlaka yakýnlarýnýn yanýnda. Hem de yetim köyleri, kamplarý var, hepsi kayýt altýnda, bakým altýnda. Aile Bakanlýðý kimsesiz çocuklarla ilgili ayrýca bir çalýþma da yapýyor.
ABD güneyden gelen göçe karþý öfkeli büyük bir direnç gösteriyor. Sýnýrdan geçen göçmenlerin çocuklarýný anne babalarýndan ayýrýp açýk alanda kafeslerde tutuyorlardý. Siyasetin kararý olarak. Sonradan tepkiler yüzünden vazgeçtiler gerçi ama mesela bu tutuma karþý bir siyasetçi olarak ne hissettiniz ne diyorsunuz?
Ben bu zaman diliminde yaþadýðým için üzüntü duyuyorum. Utanç duyuyorum. Bu yüzyýlda her þey geliþmiþken insanlýðýn geriye gitmesinden utanç duyuyorum. Siyaset, insanýn önünde deðil arkasýnda bir þey. Ne iþ yaparsanýz yapýn, bir hizmet aracý. Belli bir dönem yaptýðýnýz bir þey siyaset. Ýnsanlýðýnýz, karakterinizle, kendi özünüzle yapýyorsunuz. Utanç duyuyorum, üzülüyorum.
Türkiye’deki Suriyeli kardeþlerimize karþý da benzer bir hoyrat dil dile geliyor zaman zaman, siyasetçiler seslendiriyor. Ne diyorsunuz?
Tabii çok büyük bir kitleden bahsediyoruz, Gürcistan’ýn nüfusu kadar bir nüfus eklendi. Haliyle bilinmeyen söylenmese bilemeyeceðimiz maliyetleri de var. Özellikle sýnýr illerimizde. Çöp, su gibi bazý hizmetlerin maliyetleri ikiye üçe katlanmýþ bazý illerde. Kimi güçlükler olsa da bizim yüce gönüllü milletimizin kavrayýþý, güçlüðü anlamasý, gelenleri sahipleniþi her zorluðun üstesinden geliyor. Somut bir olumsuzluk kendisine yansýsa ve bile günün sonunda “ne yapsaydý insanlar, bombalarýn altýndan kaçtýlar” diyor. Ben de bir siyasetçi olmanýn ötesinde bu milletin bir parçasý olmaktan mutluluk duyuyorum.
Bunu eleþtirerek siyaset yapanlar nasýl söylüyor peki?
Bunu söyleyenler söylese de bir yerde duruyorlar yine. Ýnsanýmýz kendi kendini terapi ediyor. Olsun, ticareti canlandýrýyor diyor mesela. Göç yönetilmesi gereken bir süreçtir ve doðru yönettiðiniz zaman fýrsata da dönüþebilir. Tabii sayý çok önemlidir. 3 buçuk milyon çok büyük bir sayý. Ýnsanlarýn þikayet ettikleri konularýn da yönetilmesi gerekiyor. Ýnsanlarýn þikayetçi olduðu noktalar olabilir, siyasetin görevi sorunlarý gidermek, bunu yönetmektir. Devletimiz bu süreci gayet iyi yönetiyor. Geri dönüþler de baþladý. Fýrat Kalkaný ve Zeytin dalý operasyonlarýyla güvenli bölgeler oluþtu. Hayat normale dönüyor, insanlar da evlerine dönüyor.
Avrupalýlarda þöyle bir þey var, sanki herkes onlarýn ülkelerine gelmeye çok meraklý. Bir cennet kurmuþlar ve sanki orada da herkes eþit ve mutlu. Ben Konsey’de yaptýðým konuþmalarýn sonunda hep þunu söylüyorum -ki buna da inanýyorum. En konforlu hayatý da sunsanýz insanlara kendi vatanlarýndan daha rahat konfor sunamazsýnýz. Ben Fransa’da yaþadým, ama orada yaþamak yaþlanmak istemedim istemem. Benim vataným deðil çünkü. Oradaki konforun oluþmasýna katký saðlamamýþým, haklý olarak onlar da beni asli unsur görmüyorlar. Benim vataným, ait olduðum yer burasý. Ben empati yaptýðýmda her göçmeninde böyle düþündüðünü biliyorum. “Altýn kafes…” özdeyiþimiz gibi. Ne sunsanýz savaþtan arýndýrýlmýþ vatanlarýný ister onlar da. E savaþý da tek tek o insanlar çýkarmadý. Ama onlar eziliyor acý çekiyor.
Bütün bu savaþlar, iç savaþlar, terör olaylarý silah sektörünün doymak bilmeyen açlýðýyla çok ilgili. Trump’ýn silah satmak için harcadýðý efor çok somut mesela. Silah üretimiyle belli bölgelerde siyasi olarak üretilen gerilim eþ zamanlý yürüyor ve bu neredeyse gözlerimzle takip edebiliyoruz. Haliyle kayýp çocuklar mevzuu dahil bu savaþlardan zarar gören her kiþinin vebali oraya uzanýyor. Bunu da konuþuyor musunuz Avrupa Konseyinde ve ilgili komisyonlarda?
Konuþuluyor aslýnda. Ben hassaten göç komitesi için bunu söyleyebilirim, ilgi duyan gönül veren insanlar. Nitekim ben Rohinya’ya gitmiþtim ve Avrupa’ya da Türkiye’ye de çok uzak bir coðrafya. Orada tam anlamýyla bir soykýrým yaþanýyor ve Cumhurbaþkanýmýzýn eþi Sayýn Emine Erdoðan gitmeden önce kendi Cumhurbaþkanlarý bile gitmemiþti. Bangladeþ zaten yoksul bir ülke ve bu halk da dindar bir halk ve sadece dini aidiyetleri dolayýsýyla bu zulme uðruyorlar. Orada olanlarý anlatmaya kelimeler yetmiyor. 40 kilometrelik bir alanda bir milyon insan. Bir insan deposu. Sanki ortaçaðdan kalma bir hayat biçimi. Hijyen yok, kanalizasyon yok, beslenme yok. Ama hafýzlýk yapýyor çocuklar bir taraftan da. Yani o zulmü yapanlar da bilmeliler ki kimsenin inançlarýndan vazgeçmeye niyeti yok. Son kiþi de kalsa bu aidiyet ve çaba kalacak. Rohinya dönüþü orada gördüklerimi anlatmýþtým Komisyon’un Lübnan toplantýsýnda. Bizden birinin gözlemlerini dilemek iyi olur diye büyük ilgiyle dinlediler. Büyük bir yansýma buldu, daha sonra Paris toplantýsýnda bir daha gündeme getirdiler. Bence insanlýðýn vicdaný bir, dili dini ýrký ayrý olsa da. Bunu içinde hissedenler de var yüzeysel, iþ olsun diye bakanlar da.
Az önce dediniz gibi “imkanlar artýyor, insanlýk azalýyor” diye. Büyük bir dert var baþýmýzda. Dünyanýn her yeri açýk yara. Ne derseniz insanlýk bununla baþ edebilecek mi, umutlu musunuz?
Çabamýz o yönde. Ýnanalým ki baþaralým. Umutluyum o anlamda. Ama geç olmadan. Gecikirsek anlamý olmaz. Bunu Bosna’da görmüþtük. Avrupa’nýn ortasýnda sadece Müslüman olduklarý için Boþnaklar katledilirken seyrettiler. Madem bir anda müdahale etmek ve durdurmak mümkündü, neden geç olmadan müdahale etmediler. Bir ikiyüzlülüðü de görüyorum tabii. Bazen hepsi birlikte duruyor ya da harekete geçiyor. Menfaat birliði yapýlýyor. Bu anlamda ben umudun da iyiliðin de Türkiye’den yayýlacaðýný ve yayýldýðýna inanýyorum. Türkiye’den umut da çok büyük. Zahtari kampýna gitmiþtik Komisyon olarak. Diðer ülke milletvekillerine sadece hoþ geldiniz derken bana bir Türk milletvekilini olduðum için “ehlen, sehlen, þükran” deyip ellerini baþlarýnýn üstüne koyuyorlardý. Ýliyorlar çünkü Türkiye’nin ne yaptýðýný, diðerlerinin yapmadýðýný. Büyüðüm emekle büyük olunmuyor. Mazlumlar için ne yaptýðýnla olunuyor. Türkiye büyük bir devletin devamý, büyük ve güçlü bir devlet ve gereðini de yerine getiriyor. Ne mutlu bize…