Türkiye uzunca bir zamandýr, dünyaya kendini anlatmaya çalýþýyor. Özellikle de AK Parti döneminden bu yana hedeflerini, ne olduðunu ve hatta ne olmadýðýný. AB üyelik süreci çok belirgindi. 2010 sonrasýnda pozitif hava yavaþ yavaþ tersine döndüðünde, terör örgütlerini, terörle mücadelesini, Kürt sorununu nasýl aþmaya çalýþtýðýný anlattý. Son saldýrýlar sonrasýnda da yine PKK ve FETÖ’yü, Fýrat Kalkanýný, þimdi de Afrin operasyonunu anlatmaya çalýþýyoruz. Görevleriniz gereði tüm sürece þahitlik ettiniz. Türkiye kendini anlatmak bakýmýndan nasýl bir dönemde? En zor dönem mi bu?
En zor dönemlerden biri olduðunu ben de düþünüyorum. Türk dýþ politikasý 360 derece perspektifinden yönetiliyor þu anda. Fakat biz çoðu zaman Rusya, Ýran eksenine kayma, Türkiye’nin eksen kaymasý, AB’den uzaklaþma, Batý’dan uzaklaþma gibi eleþtirilerle yüzleþmek zorunda kalýyoruz. Bu yüzleþmenin esasýna dönüp bakýldýðýnda ön yargýlarýn çok belirleyici olduðu görülüyor. Adalet ve Kalkýnma Partisi’nin iktidara geliþ sürecine baktýðýmýzda ve sonrasýnda sürekli Ýslamcý parti etiketlemesi altýnda deðerlendirilmesinden kaynaklý bir ön yargý var partiye karþý. Dolayýsýyla bu hükümete karþý ister istemez batýdan uzaklaþacaktýr, yönünü doðuya çevirecektir, Ortadoðu, Arap ülkeleri, Ýslam birliðine odaklanacaktýr veya Rusya, Ýran, Çin ekseninde bir dýþ politika belirleyecektir önyargýsý oldu. Devamlý olarak “Türkiye, Avrupa Birliði’nin stratejik hedefi olmasýndan vazgeçmemiþtir”, “ABD Türkiye’nin stratejik ortaðýdýr” dememize, sadece Türkiye’nin geleneksel Türk dýþ politikasýndan farklý bir döneme geçtiðini, bu yeni dönemde dýþ politika seçeneklerini çeþitlendirdiðini hatta dýþ politika yapma enstrümanlarýný çeþitlendirdiðini söylememize raðmen bu ön yargýlarý aþamýyoruz. Elbette ki aþtýðýmýz zamanlar oldu. Müttefiklerimiz de belli bir noktaya gelindiðinde Türkiye’den vazgeçemeyeceklerini, aslýnda bütün dünyanýn birbirine nasýl da baðýmlý hale geldiðini, 90’larýn baþýndan beri bütün ülkelerin aslýnda dýþ politika seçeneklerini çeþitlendirmek durumunda kaldýðýný anlýyor. Ve Türkiye’nin bölgede en saðlam müttefik, NATO ülkesi, AB ile müttefik, güvenilir bir ülke olduðunu anlýyor ve biliyorlar.
O noktaya nasýl geliniyor?
Türkiye’nin dýþ politikasýný sürdürürken açýklýk ilkesi, dürüstlük ilkesi, özellikle Cumhurbaþkanýmýzýn bu konularda sözünü tutma, sonuç alýcý adýmlar atmadaki tutumu, politik duruþu da onlarýn Türkiye’nin saðlam bir müttefik olduðu noktasýna getiriyor onlarý. Aþtýðýmýz çok zaman oldu. Örneðin þu an AB ile iliþkilerin yenilenmesi üzerine konuþuyoruz. Daha dün Avrupa Parlamentosu’nda bir oturum yapýldý, son derece olumsuz ifadeler geçti oturumda. Sözde Rojava temsilcisi orada yer aldý fakat yine de AP Dýþiþleri Yüksek Komiseri Mogheri’ni dýþarý çýktýðýnda Türkiye’nin vaz geçilmez bir müttefik olduðunu ve Türkiye ile iliþkilerinin özellikle þu dönemde çok çok önemli olduðunu söylüyor. Dolayýsýyla biz bunu çoðu zaman aþýyoruz ama devir olarak bence þöyle bir zorluk da var. Bu devirde özellikle sosyal medya ve internet haberciliðinin getirdiði zorluk var. Avrupa bununla çok mücadele etmeye çalýþýyor, ‘fake news’ yalan haber üretme üzerine kurulu bir sistem var. Mesela çok hýzlý þekilde haber tüketiliyor. O yalan haberi veriyor, biraz sonra düzeltse bile o çok hýzlý bir þekilde yayýlmýþ oluyor. Bunlar da bence bütün devletlerin aþmaya çalýþtýðý zamanýn sorunlarý. Türkiye de bunlarla yüzleþmek zorunda kalýyor sýkça.
SALDIRILARLA TEK BAÞIMIZA MÜCADELE ETTÝK
Türkiye Afrin’e gireceðini yüksek sesle defalarca söyledi ve girdi. Münbiç’e gireceðini de söylüyor, gerekçesini açýklýyor. Fýrat Kalkanýnda da böyle olmuþtu. Ama sanki baþka bir ajandasý varmýþ gibi bir þüpheyle yaklaþýlýyor. Bunun sebebi nedir?
Bu þüphelerin sebebi bence kendilerinin kurmaya çalýþtýklarý ittifaklarda yatýyor. Siz terörist bir örgütle sahada ittifak kurup, baþka bir terörist örgütü bunlar üzerinden yenmeye, bölgeden temizlemeye çalýþtýðýnýzda bu size son derece güvensiz bir ortam oluþturur. Þüpheleriniz artar. Kendi cephelerinde bence çok ciddi sýkýntýlarý var. Türkiye’ye baktýðýnýzda her þeyi açýklýkla yürütüyor. BM’nin 51. maddesi çerçevesinde uluslararasý hukuka uygun þekilde meþru müdafaa hakkýný kullanýyor. Fýrat Kalkaný operasyonuna biliyorsunuz 15 Temmuz’un hemen ardýndan Aðustos ayýnda Gaziantep’te DAEÞ tarafýndan bir düðüne yapýlan saldýrýda kadýnlar ve çocuklarýn çoðunlukta olduðu 52 sivilin öldüðünde karar verildi. Türkiye FETÖ darbe giriþiminden yeni çýkmýþ. FETÖ terör örgütüyle yüzleþiyor. PKK’nýn ve DAEÞ’in saldýrýlarýna muhatap oluyor. PYD-YPG sýnýrda yapýlanmaya çalýþýyor. Bunun arkasýnda büyük devletler duruyor. Türkiye yalnýz baþýna kendisini müdafaa etmek durumunda. Bir NATO üyesi olarak onu koruyan da yok. Fýrat Kalkaný operasyonu bu þekilde baþladý ve biz devamýnda gereken her tür operasyona girebileceðimizi, ulusal güvenliðimizi tehdit eden, saldýrýda bulunan, sivillerimizi öldüren bu örgüte karþý bu operasyonlarý yapabileceðimizden bütün müttefiklerimizi de haberdar ederek, herkesi uyardýk. Afrin Operasyonunu yapacaðýmýzý da duyurduk. Buna neredeyse kimse inanmýyordu ama gerçek oldu.
ZEYTÝN DALI’NDAN ZEYTÝN DAÐI’NA 360 DERECE
Cumhurbaþkanlýðý Uluslararasý Ýliþkiler Baþkanlýðý tam olarak ne iþ yapýyor?
Cumhurbaþkanlýðý Uluslararasý Ýliþkiler Baþkanlýðý 2014’te Sayýn Cumhurbaþkanýmýzýn seçilmesinden sonra Cumhurbaþkanlýðýnýn teþkilat yapýsý altýnda kuruldu, daha evvel böyle bir baþkanlýk yoktu. Bununla birlikte Güvenlik Politikalarý Baþkanlýðý, Strateji Geliþtirme Baþkanlýðý gibi baþka bir kaç baþkanlýk da yeni olarak kuruldu. Þunu söyleyebilirim, Sayýn Cumhurbaþkanýmýz Türkiye’nin uluslararasý iliþkilerdeki rolünü son derece önemsiyor ve bu perspektifin her yerde öne çýkmasýný istiyor. Ben AK Parti genel merkezde dýþ iliþkiler baþkanlýðýnda yedi sene koordinatörlük yapmýþ birisi olarak þunu söyleyebilirim. Genel merkezde dýþ iliþkiler baþkanlýðý çok önemli, çok ön planda bir baþkanlýktý her zaman. Altýný çizdiðim gibi Türkiye’nin 360 derecelik dýþ politika perspektifi var. Yani siz Zeytin Dalý operasyonu yürütürken Zeytin Daðý’ný da unutmuyor, Kudüs’e uzanýyor ve Kudüs’ün statüsünü bütün dünyada anlatmaya çalýþýyorsunuz. Zeytin Dalýndan Zeytin Daðý’na bir dýþ politika perspektifine sahipsiniz. Ayný þekilde Balkanlarda aktifsiniz. Ýki hafta önce üçlü bir zirve gerçekleþtirildi ve Balkanlar için çok çok önemli olan Bosna-Belgrad arasý bir otobanýn yapým kararý alýndý, bunun fizibilite çalýþmalarý baþlatýldý bu zirvede. Balkanlar, Ortadoðu, ayný þekilde Afrika. Ay sonunda Cumhurbaþkanýnýn bir Afrika ziyareti söz konusu. Afrika bizim için uzak coðrafyadýr demeyip, atlayýp oraya gidiyorsunuz. Ama bunun meyvelerini ne zaman topluyorsunuz. BM’de bir taslak verdiðiniz zaman. 128 evet oyuyla destek buluyorsunuz BM Genel Kurulunda. Afrika kýtasýnda 54 ülke var. Latin Amerika ve Orta Amerika’yý birleþtirdiðinizde 35 ülke var. Toplamda 90-100 ülke, dünyanýn yarýsý demek. Bu o kadar büyük bir diplomatik perspektif ve bakýþ açýsý ki. Cumhurbaþkanýmýzýn yýlda iki sefer Afrika turu yapmasýný eleþtirenler bu perspektife yetiþemeyen insanlar bana sorarsanýz. Bu baþkanlýðý kuran, bu çalýþmalarý baþlatan iþte bu perspektiftir.
GÜNCEL GÖRÜÞ BÝLDÝRÝYORUZ
Cumhurbaþkanlýðý Uluslararasý Ýliþkiler Baþkanlýðý 360 derece dýþ politika perspektifinin neresinde peki? Hükümetle nasýl bir koordinasyon var aranýzda?
Biz temel olarak Cumhurbaþkanýmýzýn þahsýna hizmet etmekle, servis vermekle görevli bir baþkanlýðýz. Güncel olarak bütün dünyada ne olup bitiyor, uluslararasý basýnda Cumhurbaþkanýmýz nasýl yer alýyor, dýþ politika konularý, operasyonlar, diplomatik iliþkilerimiz nasýl, hepsini günlük olarak rapor ediyoruz. Kriz anlarýnda ‘polis paper’ dediðimiz politika raporlarý hazýrlýyoruz. Görüþ bildiriyoruz. Bu görüþü öncelikle cumhurbaþkanýmýzla ama daha sonra hükümetteki ilgili kurumlarla da paylaþýyoruz. Katiyen bu görüþ doðrultusunda hareket edeceðiz deðil, bir koordinasyon ve bir istiþare mekanizmasý iþletiliyor. Yaný sýra uluslararasý raporlar özetleniyor ve Cumhurbaþkanýmýza sunuluyor ayný þekilde. Böylece hem güncel ve dakika dakika dýþ politika takibi mümkün oluyor. Burada Çin’den tutun Balkanlar, Ortadoðu, Latin Amerika uzmanlarýmýz var. Aþaðý yukarý hepsi çalýþtýklarý bölgenin dillerini biliyorlar. Þuan 12 kiþilik bir ekiple çalýþýyoruz. Yakýnda 14-15 olmasýný bekliyoruz.
BEBEÐÝM 6 AYLIK DEDÝM, “E BÜYÜTMÜÞSÜN” DEDÝ
Genç bir kadýnsýnýz. Dýþ politika daha hard power, daha erkek bir alan gibi, burasý da yeni kurulmuþ bir yapý. Seçilme nedeninizi nasýl deðerlendiriyorsunuz?
AK Parti Genel Merkez Dýþ Ýliþkiler Baþkanlýðýndaki tecrübem yön çizici oldu ve bu alanda kalmayý tercih ettim, uzmanlaþmak istedim. Cumhurbaþkanýmýzýn, Cumhurbaþkaný seçildikten sonra buraya davetinde, bana kendisi bu alanda neler yapabileceðimi sordu. Dýþ politikanýn bu dönemde çok aktif devam edeceðini, alanda çok fazla seyahat edeceðimizi söyledi. Ben de 6 aylýk bebeðim olduðunu ve her seyahate gelemeyeceðimi söylemiþtim. O da “Ee büyütmüþsün” dedi bana. Bu müthiþ bir teþvik aslýnda, bir kanýnýn hem anne olmasýna hem çalýþmasýna yönelik. Çok sýra dýþý bir bakýþ açýsý Türkiye þartlarýný düþündüðümüzde, sadece ‘soft power’ alanýnda deðil insani yardýmlar, sosyal iliþkiler, sosyal ve kültürel iliþkiler gibi -asla basite indirgemek olarak söylemiyorum- kadýnýn çalýþma alanýný geniþlettiðinizde hakikaten sert siyasetin olduðu bir alanda bir kadýný düþünmek çok sýra dýþý. Recep Tayyip Erdoðan siyasi tarihinde bir ilk deðil. Sonuçta bu hareket içerisinde daha evvelki partiler içerisinde ilk kez kadýn kollarýný kurmuþ inþa etmiþ onlarla toplantýlar yapmýþ, onlarý dýþarýda çalýþmaya teþvik etmiþ biri olarak bir ilk deðil tabii ki. Þunu da ekleyebilirim çok sayýda kadýn baþdanýþman var. Yüzde kýrk kadar kadýn baþdanýþman var.
TÜRKÝYE DIÞ POLÝTÝKASI ÞEFFAF, ÝLKELÝ VE SONUÇ ALICI
Devlet heyetleri, liderler arasýndaki görüþmelerin bir kýsmýna, sadece kameralar önündeki kýsmýna þahit ediliyor kamuoylarý. Kapýlar kapanýnca ikili görüþmelerin nasýl geçtiðini merak ediyoruz haliyle. Sormak istediðim þu; Türkiye muhataplarý ile nasýl konuþuyor? Konuþmalarýn içeriði ve biçimi gördüðümüz gibi mi oluyor, nasýl oluyor?
Türkiye açýsýndan baktýðýmýzda oldukça þeffaf bir ülke olduðunu söyleyebilirim. Ben çoðu zaman katýldýðým görüþmelerin içeriðinin basýn toplantýsýnda da oldukça detaylý bir þekilde paylaþýldýðýný gördüm. Bu þeffaflýk ilkesi çok önemli. Siyasi sorumluluk alanýndasýnýz ve sizin esas sorumluluðunuz kamuoyuna karþý. Siz kamuoyunun dýþ politikadaki taleplerini karþýlamak ve onlarýn çýkarlarýný korumak üzere orada temsil pozisyonundasýnýz. Onlarla bu konuþmalarý paylaþmak gibi bir sorumluluðumuz var. O açýdan bence þeffaflýk birinci ilke. Diplomatik görüþmelerinde son derece þeffaf bir ülkeyiz. Türkiye’nin kýrmýzýçizgileri belli, dýþ politikada kaygýlarý belli, uluslararasý tutumu belli.
Örneðin, biz uluslararasý sistemin bugün liberal, özgürlükçü, insan haklarýný koruyucu ilkelerine karþý deðiliz ama biz tam tersi bütün bunlarýn çok iyi korunmadýðýný düþünerek bu sistemi reforme etmek isteyen bir düþünceye sahibiz. Sistemin çökmek üzere olduðunu son derece fark eden ve bunun acýlarýný çeken bir ülke olarak, refah toplumlarý henüz bunun acýlarýný çekmiyor ama biz bunlarýn acýlarýný çeken bir toplum olarak hýzlý bir þekilde reforme edilmesi gerektiði görüþünde bir ülkeyiz. Dolayýsýyla bu görüþmelerde Türkiye'nin birinci ilkesi þeffaflýk, dürüstlük, açýklýk ve sonuç alýcý olmak. Uluslararasý iliþkilerde en sýkýntýlý þeylerden birisi diplomaside çok uzun ve aðýr görüþmelerin yapýlýp bir türlü sonuca eriþilememesi ve hatta bazý sonuçlarý bilinçli ve tercih olarak çözümsüz, sonuçsuz býrakýlmasýdýr. Hiçbir zaman bu yönetimin böyle bir yaklaþýmý olmadý, çözüm odaklý olduk. Kýbrýs meselesinde 2004'teki Annan planýnda, yapýlan referandumda; Ermeni meselesine getirdiði çözüm önerisinde, tarih komisyonunun kurulmasýnda. Sorunlu olduðunuz ülkelerdeki iliþkileri diyalog yoluyla çözmek gibi pek çok yaklaþýmda sonuç odaklý olduk. Ben bu diplomasinin arkasýnda bu ilkeleri görüyorum.
FETÖ’YÜ ANLATIYORUZ
FETÖ Türkiye'de yapýlanýrken dünyanýn birçok ülkesinde de Türkiye'nin potansiyelinin gücünün iddiasýnýn bir temsilcisi imiþ gibi yapýlandý. Kendini burada olduðu gibi dýþarda da Türkiye'nin ‘soft power’ý’ olarak lanse etti ve henüz deþifre olmamýþken destek de gördü devletten, teþvik edildi. Bu yapýnýn terör örgütü olduðu anlaþýlýnca Türkiye kazýyýp attý, atýyor içinden ama daha önce yayýldýðý ülkelerin bir kýsmýnda hala var. Þimdi nereye gitsek, kendimizi anlatmak istesek Türkiye aleyhine çalýþan bir FETÖ lobisiyle, bir firari sürüsüyle karþýlaþýyoruz. Bize anlatýr mýsýnýz, nasýl bir zorluk var dýþarýda?
Açýkçasý güçlü lobileri ve kullandýðý soft power alanlarý, eðitim ve kültür alanlarý vardý ama eskisi kadar operasyonel güçleri kaldýðýna inanmýyorum. Ciddi anlamda bu puzzle daðýldý. Ancak þöyle bir tehlike söz konusu, bazen bunu dostlarýmýza anlatamýyoruz. Bu nasýl olur da bir tehlikeye dönüþebilir diye. Bunun bir kült örgüt olduðunu, devlete sýzma hedefli olduðunu ve baþýndaki insanýn yaptýðý konuþmalarda ortaya çýkan ‘kendinizi gizleyin saklayýn, bulunduðunuz devletlere sýzýn’ dediðini anlatýyoruz. Bunu özellikle yurt dýþýnda hangi yöntemlerle yapýyor? Oralarda kurduðu okullarda öðrencilerini özellikle o ülkenin yönetici ve iþ dünyasýnýn çocuklarýndan seçmek yöntemi ile yapýyor. O çocuklarý özellikle o okula alýyor. Afrika þartlarýnda, Güney Asya þartlarýnda düþündüðünüzde bir Türk okulu son derece tercih edilir, lüks, konforlu okullar oluyor. Okullara öðrenci seçme yöntemiyle kolaylýkla veliler üzerinden yeri geliyor o devlet içerisine bir memurunu, bir ofis elemanýný yerleþtiriyor, dolayýsýyla bunlar üzerinden devletlerin güçlü alanlarýna sýzmýþ oluyor. Bu çok tehlikeli bir yöntem, Türkiye'de de kullandý. Biz þimdi bunu yurt dýþýnda müttefiklerimize anlatmaya çalýþýyoruz. “Bu büyük bir tehlike, bugün Türkiye'nin yaþadýðýný yarýn siz de yaþayabilirsiniz. Bu ayný zamanda evveliyatýnda benzeri de olmayan türden bir terör örgütlenmesi. Soft power kullanma üzerinden insana, kalbe hitap eden bir yöntem. Eðitim alanýnda varýz, kültür alanýnda varýz vs. denilen ama neticede ne görüyorsunuz? Kadifelere bürünmüþ bir tank! Ne oldu 15 Temmuz gecesinde? Kendi insanlarýný, sivilleri, kendi devletinin demokrasinin üretildiði parlamentosunu bombalayan, sivillerine ateþ açan bir hard power gördük. Son derece kötü kullanýlmýþ bir hard power”. Bence bu tehlike bu yapýyý hala içinde barýndýran her yer için geçerli.
SÝZ DE TEHLÝKEDESÝNÝZ DÝYORUZ
Bir benzeri olmadýðý ve deþifre olana dek devletten de destek gördüðü için muhataplarýn anlamakta güçlük çektiklerini anlýyoruz. Peki Türkiye muhataplarýna bunu anlattýðýnda ne ile karþýlaþýyor?
Türkiye'de yaþadýðýmýz tecrübeyi onlara açmak durumundayýz çünkü þu soruyla karþýlaþýyoruz; Türkiye'de de bir iþbirliði yapýlmadý mý bu grupla? Ama þöyle bir gerçek var. Türkiye'de özellikle 2002'ye geri dönelim. Toplumsal hafýzamýz çok hýzlý unutuyor bazý þeyleri ama o yýllara hatýrlayalým, sivil asker iliþkileri bugünkü gibi deðildi. Sivil idarenin ensesinde sürekli olarak bir asker nefesi vardý. Dolayýsýyla Türkiye demokratikleþme süreçlerine çok hýzlýca girmek zorundaydý. Onlar da o dönemde sanki bu süreçlerin bir ortaðý, partneri gibi kendilerini gösterdiler. Biz de size katký vereceðiz, dediler. Oysa süreci nasýl manipüle ettiklerini, bu süreçler içerisinde boþluklarý kendi adamlarýyla hýzlýca doldurduklarýný görmüþ olduk. Bu tecrübenin arkasýnda bu gerçek var. Þimdi bunu muhataplarýmýzý anlatmak durumunda kalýyoruz. Ama bence burada esas önemli olan þu; çok baþarýsýz deðiliz.
ABD FETÖ’YÜ ANLAMAKTA DÝRENÇLÝ
En büyük zorluk nerede?
Bunu anlatmakta dünya çapýnda baktýðýmýzda en büyük engeli Amerika Birleþik Devletleri ile iliþkilerimizde, onlara anlatmak da görüyorum. Onlar çok direnç gösteriyorlar. Hala diyorlar ki “neden Türkiye'de anti-Amerikanizm böyle yüksek?” Siz FETÖ, YPG gibi bütün terör örgütlerine, Türk insanýný tehdit eden örgütlere bu kadar destek verirseniz, onun elebaþýný ülkenizde barýndýrýrsanýz, tabii ki anti-Amerikanizm yükselir ve güven duymaz Türk insaný Amerika'ya. En büyük direnci orada görüyoruz. Onun dýþýnda Afrika ve Asya'da çok ciddi sonuç aldýk FETÖ okullarýný kapatma, onlara baðlý bütün organizasyonlarýn kapatýlmasý noktasýnda. Sonuçta devletler þöyle bir ilkeli tutum takýlýyorlar; “Ben bir devletim, sen de devletsin, benim muhatabým devlettir. Kendi ülkenin içi ile ilgili bir mesele bu. Sen ne diyorsan ben ona uyarým”. Bu çok ilkesel bir yaklaþým. Dolayýsýyla “ben seninle muhatap olurum, sorun yaþadýysan bu mevzu biter benim için” diye yaklaþýyor birçok ülke. O yüzden baþarýlý görüyorum. Avrupa’da bazý ülkeler farklý. Almanya örneðine bakarsak, özellikle 15 Temmuz sonrasý iltica baþvurularýný çok yüksek oranda kabul etmeleri. FETÖ'nün söylemlerini ayný þekilde çok kullanmasý. O süreçten sonra Türkiye OHAL sürecini sadece FETÖ'yü, 15 Temmuzun faillerini deðil bütün muhalif unsurlarý bastýrma sebebi olarak kullanmýþ gibi veya 15 Temmuz sonrasýnda bu söylemi çok kullanmalarý. Bazý Avrupalý dostlarýmýz da bir rol oynadý nedense. Oysaki bunun bütün bir süreç olduðunu anlamalarý gerekiyordu.
FETÖCÜ SAYISI AZDI AMA STRATEJÝK NOKTALARDAYDI
Hangi noktada anlamalarý zorlaþýyor?
Baktýðýnýzda sayýsal olarak çok etkili bir örgüt görmüyorsunuz karþýnýzda ama mesela devletin içerisine çok stratejik pozisyonlara oturmuþ bir örgüt görüyorsunuz. FETÖ nedeniyle 70 bin kiþi diyelim ki ihraç ediyorsunuz, bu çok büyük bir sayý deðil, 80 milyonluk bir ülke sonuçta Türkiye. Ama çok stratejik pozisyonlarda insanlarý ihraç ediyorsunuz. Þimdi bunu kullanarak diyorlar ki “madem FETÖ bu kadar etkisizdi, bu kadar sayýda nasýl ihraç edilebiliyorsunuz”. Hayýr, böyle bir þey yok, sürecin çok zorluðu var. Sürekli kendini gizleyen, ölesiye gizleyen bir yapýdan bahsediyoruz. ‘Ne olursan ol, ne olduðunu söyleme’ üzerine kurulu bir örgüt yapýsý. Bu kadar gizlilik içerisinde hata yapýlabilir tabii ki, yanlýþ tespitler olmuþ olabilir ama bunu doðrultmak için OHAL Ýnceleme Komisyonu kuruyorsunuz. Yine bunu kurumsal yapýlanmýþ þekilde çözmeye çalýþýyorsunuz. Kamuoyunun gözü önünde hata baþvurularý dilekçeleri topluyorsunuz. Ama inanýn bazý dilekçelerde görüyorum, daha baþvurunun þeklinden görüyorsunuz ki örgütün bir parçasý. Tabii ki onlar çok ciddi incelemelerden geçiyor ve adalete teslim ediliyorlar. Batýda olduðu gibi Türkiye'de de baðýmsýz yargý var, iadeler oluyor, görevlerine geri dönenler ya da dönmeyenler oluyor. Bunlar yargýnýn kararlarý neticesinde oluyor Türkiye'de.
KUDÜS KONUSUNDA VATÝKAN BÝZÝM GÝBÝ DÜÞÜNÜYOR
Cumhurbaþkanýnýn Vatikan ziyareti baþarýyla tamamlandý. Öte yandan FETÖ’nün Vatikan’a büyük ilgisi vardý. Dinler arasý diyalog diyerek Papa ile görüþülüyordu. Mesela Vatikan'da FETÖ izine rastladýnýz mý? Görüþmelerde FETÖ gündem maddelerinden biri oldu mu?
Açýkçasý baþ baþa görüþmelerde olmuþ olabilir diye düþünüyorum. Heyetler arasýnda görüþmelerde deðildi. Bu ziyaretin özünde baþlangýcýnda, biliyorsunuz Kudüs konusu ve Papa Francis'in dünyanýn çeþitli bölgelerindeki hassas konulara gösterdiði yakýnlýk, adaletli bir yaklaþým ve tutum sergilemiþ olmasý var. Müslüman-Hristiyan diyaloðu çok önemli bence. Kudüs'ün statüsünün korunmasýnda bence artý bir üçüncü olarak Yahudiler de dahil edilebilir bu sürece. Çünkü biz Yahudi aktivistlerden de bu sesi duyuyoruz. Kudüs'ün statüsünün korunmasýný, Filistin devletinin kurulmasý noktasýnda destek sesleri duyuyoruz. Üç dinin mirasý bir þehirden bahsediyoruz. Bunun uluslararasý hukukta bir karþýlýðý var. Çözüme baðlanmýþ bir konu esasýnda ve dünyanýn yüzde 90’ýndan fazlasý da bu çözümü destekliyor. Ýki devletli, 67 sýnýrlarý öncesine dayalý bir çözüm. Kudüs'ün statüsünün ikili barýþ görüþmeleri çerçevesinde belirlenmesi, Doðu Kudüs’ün Filistin'in, Batý Kudüs'ün Ýsrail'in tarafýnda kalmasý zaten belirlenmiþ. O zaman yeniden karýþýklýk yaratmak, güven ortamýný bozmak neden? Kaldýðýmýz noktadan devam edelim ve bir sonuca ulaþalým. Bunu geriye sarmak ve illegal yöntemlere baþvurmak neden? Yani bunu sadece Türkiye sorgulamýyor dünyada, özellikle Avrupa devletleriyle ayný zeminde hareket ediyoruz bu noktada. Vatikan bu anlamda çok güzel ses verdi. Ýslam Ýþbirliði Teþkilatýnda alýnan kararlar oldu. Bunun sadece bir Ýslam dini meselesi olmadýðýnýn bir göstergesi anlamýnda destek mesajý vermesi, bence son derece önemli Sayýn Cumhurbaþkanýnýn Vatikan ziyareti.
BÝR BATILIDAN ÝLK KEZ DUYDUM
Ýlginç bir þey daha oldu Vatikan ziyaretinde. Vatikan Kadýn Konseyi kurulmuþ ilk defa. Vatikan nezdindeki kültür bakaný kardinalin baþkanlýðýnda kurulmuþ. Sayýn Hanýmefendi bu konsey ile bir görüþme yaptý. 15 kadar kadýn temsilcinin olduðu, aralarýnda doktorlar, jinekologlar, sanatçýlar, sanat danýþmanlarý, avukatlarýn olduðu bir konsey. Açýkçasý Vatikan için bir ilk, Hristiyan yapýnýn içinde kadýnlarýn rol almasý. Orada çok güzel bir diyalog kuruldu. Bir þey çok dikkatimi çekti. Bir katýlýmcý, Hanýmefendinin baþörtüsüyle görünür olmasýnýn altýný çizdi ve bunu çok cesur bulduðunu söyledi. Açýkçasý böyle bir þeyi ben ilk kez duyuyorum bir Batýlýdan.
Þunu fark ettim içinde yaþadýðýmýz çaðda inanan insanlarýn aslýnda bu sistemin nasýl da dýþýna itilmeye çalýþýldýðý ve ayný yerden acýyý yaþadýklarý, dinleri ile ilgili bir þey gösterirken hep bir engellemeyle karþýlaþýyorlar. Çünkü din artýk özel alana hapsedilmesi gereken bir þeymiþ gibi. Dolayýsýyla dýþarýya dini bir iþaret verdiðinizde bu bir cesaret istiyor. Yani orada altý çizilen oydu. O tecrübe benim için çok deðiþik ve inanýlmaz bir ortaklýk yakaladý iki kadýn grup arasýnda. O da dinimizi cesaretle yaþayabilmek, bu çaða raðmen yaþatabilmek, cesaretini gösterebilmek de benim için çok sýra dýþýydý.
BAKIÞ AÇIMIZ; ORTAK DEÐERLERÝMÝZ
Bugün farklý bir durum olsa da Hýristiyan dünyada hala Ýstanbul’a kendi medeniyetinin kaybedilmiþ deðerli parçasý olarak bakanlar var. Cumhurbaþkaný Erdoðan ise Papa’ya Ýstanbul’u resmeden bir gravür hediye etti. Þüphesiz anlamlýydý. Yahut Afrin operasyonuna Zeytin Dalý adý verilmesi gibi baþka pek çok olayda anlam yüklü sembollerin, isimlerin kullanýlmasý dýþ politikada sýkça gördüðümüz bir durum artýk. Bu akýl nasýl üretiliyor?
Aslýnda çok kolay bir bakýþ açýsý. O da ortak deðerlerimizi bilmek. Ýstanbul’u Türkiye Türkler yönetebilir olabilir ama bir Bizans Roma geçmiþi var. Ýstanbul'un Yahudiler için de çok ciddi bir deðeri var. O da Endülüs'ten sürüldükten sonra koþup geldikleri, sýðýndýklarý, müthiþ ticaret yaptýklarý bir yer. Ýstanbul hepimizin ortak deðeri. Dolayýsýyla onu paylaþmaktan biz korkmuyoruz, öz güvenimiz tam bizim. Neden korkalým ki Ýstanbul'u paylaþmaktan. Ayný þekilde Papa'nýn verdiði hediye de çok enteresandý. Þeytaný boðazlayan barýþ meleði resmini verdi Papa. Hatta Ýtalyan basýnýnda çok tartýþýldý ilk kez deðiþik bir hediye vermiþ Papa. Daha evvel hep zeytin unsurlarýnýn kullanýldýðý hediyeler verirmiþ, ilk kez böyle bir hediye vermiþ Cumhurbaþkanýmýza. Ortak mesajlar bunlar.
ÞEYTANI BOÐAZLAYAN ÝYÝLÝK MELEÐÝ
Papa’nýn hediyesinin mesajý ne, þeytan kim, melek kim?
Barýþ meleðiyle birlikte kötü olaný yenmek istiyoruz. Bu buluþmanýn baþlangýç noktasýný biliyoruz: Kudüs. Kötü niyeti, bu barýþ eli birlikte yenecek. Hep böyle ortaklýk ve barýþ üzerinden verilen mesajlar vardý. E karþýnýzda tabii dini bir lider var. Dini bir kurulu temsil eden bir lider var. Doðal olarak orada siz olumsuzluklar, siyasetin kötü yüzleri üzerinden bir konuþma beklemiyorsunuz. O yüzden son derece pozitif bir buluþmaydý. Ama dýþ politikanýn kamu diplomasisi boyutu nasýl yapýlýyor, deðinmek istersek dediðim gibi buradaki ilke. Zeytin dalý operasyonunda savaþ karþýtýyýz, barýþ yanlýsýyýz gibi çýðlýklar atýldý ama Türkiye durup dururken bir yere bir operasyon düzenlemiyor.
Bakýn Fransa’da iki sene terör saldýrýlarý nedeniyle Charlie Hebdo’dan baþlayan iki sene boyunca OHAL devam etti. Altý kez uzatýldý. Toplamdaki ölü sayýsý 92. Tabii ki ölü sayýsý kriter alýnmýyor, yarýþtýrýlmýyor. Her bir can çok deðerli ama Türkiye de bir tek terör saldýrýsýnda Ankara’da 111 kiþi öldü. Bir gecede, 15 Temmuz gecesinde 250 sivil hayatýný kaybetti. Bunun neticesinde Türkiye’den hala durduðu yerde durmasýný, hareket etmemesini bekliyorsunuz. Meþru müdafaa üzerine kurulu bir harekete geçmeden bahsediyoruz burada. Savaþ yanlýsý olmadý hiç bir zaman. Barýþ söylemi, diplomatik iliþkilerle çözmeye çalýþmak. Yaptýðýmýz bu. Bakýn Ýran ile kurduðu iliþkiler, Suriye iç savaþýndan önce Suriye ile iliþkiler kurup onu dünyaya yakýnlaþtýrma. Bütün bunlar diyalog üzerinden diplomasinin çerçevesini oluþturdu. Ýnsani yardýmlarda þu an dünyada gayri safi milli hasýlasý oranýna baktýðýnýzda birinci ülke Türkiye. Dolayýsýyla Türk dýþ politikasýnýn merkezinde bu var. Ýnsan var. Ýnsan odaklý. Bir operasyon yapýyorsa da masum, sivil insaný koruma adýna yapýlan bir operasyon var. Meþru müdafaa hakký adýna yapýlan bir operasyon var.
ABD ÝLE KARAR ANI YAKLAÞIYOR MU?
Cumhurbaþkaný sýk sýk “sýrada Münbiç var” diyor ama Amerika’dan farklý sesler gelmekle birlikte söylenen þu “Münbiç’e girme, Münbiç’den çýkmayacaðýz, YPG’yi desteklemeye devam ediyoruz”. Türkiye ABD iliþkileri karar anýna doðru mu gidiyor?
Türkiye, ABD iliþkileri stratejik ortaklýk adý altýnda tanýmlanan iliþkilerdir ve bu çerçevede süregelmiþtir. Ancak iki çok önemli stratejik konuda, birisi FETÖ, diðeri YPG ve PYD konusunda biz stratejik müttefikimize derdimizi bir türlü anlatamýyoruz. Bunun Türkiye’nin ne kadar aleyhine olduðunu, Türkiye için bu iki terörist grubun temizlenmesi, yok edilmesi gerektiðini defaatle tekrarlýyoruz. Ancak ne yazýk ki bazen Avrupa’da da karþýlaþtýðýmýz bir refleksle, eðer o terörist organizasyon kendilerine saldýran bir organizasyon deðilse, sanki terörist deðilmiþ gibi davranýyorlar. Yani bu uzak doðunun bir köþesinde olduðunda ne olacak? Güney Asya’nýn bir yerinde olduðunda ne olacak? Bir terörist organizasyonu tanýmlamak çok da zor bir þey deðil. Doðrudan doðruya sivillere saldýran, saldýrýlarýný devam ettiren, kendisini bir þemaya oturtmuþ örgütlerden bahsediyoruz. Çok açýk ve net. Stratejik ortak tanýmý ortadan kaldýrmak tabii ki istemiyoruz çünkü NATO gibi çok önemli bir yapýnýn içinde müttefikiz, bu konularýn dýþýnda pek çok alanda iþbirliði alanýmýz var. Ekonomi, turizm, kültürel konular, öðrenci alýþveriþi, ABD’de yaþayan Türk toplumu gibi birçok konumuz var. Bir karar noktasýna getirelim gibi bir yerde deðiliz.
ABD MÜNBÝÇ’TE GERÝ ADIM ATACAK
Ama elde olmayan da bir gidiþat var?
Münbiç’e girerseniz ABD askerleri ile karþý karþýya kalýrsýnýz gibi bir tehdidi önümüze alýp hareket edecek bir ülke deðiliz. Biz sebebimizi söylüyoruz. Siz bize söz verdiniz defalarca, DAEÞ temizlendikten sonra PYD ve YPG‘yi Münbiç’ten çýkartacaðýz dediniz ama sözünüzü tutmadýnýz. O zaman biz çýkartýrýz ve bu topraklarý sahiplerine teslim ederiz. Türkiye’nin politikasý bu. Türkiye orada kalýcý olma hedefinde deðil. Ne Cerablus’ta ne Münbiç’te, ne Afrin’de böyle hedefler koymuþ bir ülke deðil. Ama þöyle bir hedef koymuþ bir ülke; PYD ve YPG terör örgütünün Türkiye, Suriye sýnýrýnda bir þekilde siyasi bir yapýlanmaya, bir devlet yapýlanmasýna gitmesine izin vermeyecek. Bu kadar net. Bunun üzerinden belirliyor operasyonunu da, politikasýný da. Bence orada geri adým atacak olan ABD olacak. Çünkü Türkiye’nin kararlýlýðýný Afrin’de görmüþ oldular.
Bu bir beklenti mi, bilgi mi, öngörü mü?
Bu hafta sonu McMaster, önümüzdeki hafta Tillerson gelecek. Kendi talepleri üzerine Türkiye’ye geliyorlar. Ben bu görüþmelerden böyle bir beklenti içerisindeyim.
ABD “YPG ile DAEÞ’i temizlemek için taktik gereði çalýþýyoruz” dedi ama bir senaryonun adým adým haritada gerçekleþmek üzere olduðunu da görüyoruz. PYD-PKK’nýn nasýl silahlandýrýldýðýný, eðitildiðini, devletmiþ gibi yapýlandýrýlýp cilalandýðýný da öyle. Öte yandan bu süre içinde oyalamak istediler Türkiye’yi. Türkiye ise gereðini yaptý, göbeðini kendisi kesti. Ama buradaki deðerlendirmeyi öðrenmek istiyorum: Taktik gereði deseler de stratejik ortak olarak PYD-PKK’yý mý seçti ABD?
Bir vekalet savaþý yürütüyor ABD burada. Bu vekaleti de YPG-PYD’ye vermiþ durumda. Gerekçe olarak DAEÞ’i bölgeden temizlemeyi öne sürüyor. Bizim bildiðimiz kadarýyla, bütün devletlerarasý görüþmelerde paylaþýlan verilerde de DAEÞ ile mücadele bir zafere ulaþtý, bölgeden temizlendi diye kendileri ilan ettiler. O zaman neden PYD’ye hala büyük destek vermeye, silahlandýrmaya devam ediyorsunuz? 4 bin týrýn üzerinde silah gönderdiniz. Bölgede sadece silahlandýrma üzerine politika belirliyorsunuz, Suriye’nin geleceðiyle ilgili bir þey konuþmaya sýra gelince son derece çekinik kalýyorsunuz, sürece katký verme yönünde herhangi bir parlak fikir üretmiyorsunuz. Veya resmi olmayan rakamlarda bir milyona yaklaþan sayýda kendi insanýný öldürmüþ Rejimi göndermek üzerinde herhangi bir strateji geliþtirmiyorsunuz. Mesela Türkiye için birinci mesele gibi PYD-YPG gösterilmeye çalýþýlýyor. Hayýr öyle deðil, tabii ki bizim için bir ulusal güvenlik konusu ama biz PKK ile 30 senedir mücadele ediyoruz ülkemiz içerisinde. Suriye konusu bizim için sadece PYD-YPG konusu deðil, biz oraya hýzlý insani yardým ulaþtýrýlmasýný, oradaki insanlarýn demokratik taleplerini, demografik yapýnýn korunmasýný, demokratik bir seçim yapýlmasýný da önemsiyoruz. Bunlar afaki laflar deðil, somut. Karþýlýðý var bütün bunlarýn. Biz Suriye’yi bütün bir komþu olarak görüyoruz ve o bütünlüðün bozulmamasý için çalýþýyoruz. E þimdi bir takým batýlý ülkelerden sürekli Esad vurgusu duyuyoruz, Esad gitsin. Biz bunu Rusya, Suriye’ye girmeden önce söylüyorduk, neden kimseden ses gelmiyordu. E çünkü þimdi çýkarlarýn baþka yönde deðiþmeye baþladýðýný gördüler, görünce çok korkuyorlar Esad’ýn orada kalmasýndan.
Biz de Esad’ýn kalmasýna karþýyýz. Neden? Kendi insanýný, sivillerini öldürmüþ bir devlet baþkanýndan bahsediyoruz. Ama bugün gelinen noktada Rusya ve Ýran orada çok önemli aktörler ve bu aktörleri yok sayarak Suriye’de siyasi süreci devam ettirme þansýnýz yok. Güvenilirliðini kaybetmiþ durumda ABD. Verdiði sözleri tutmuyor. Bazen bize þöyle bir eleþtiri geliyor, “ya siz tamam ABD’ye güvenmiyorsunuz da Rusya’ya ne kadar güveniyorsunuz” diyorlar.
Ben Türkiye’nin uzunca bir zamandýr dýþ politika reflekslerini rasyonelite üzerine oturttuðunu düþünüyorum. Rusya ile iliþkilerimizde son derece rasyonel bir zemine oturtulmuþ durumda. Burada kendi bilginize, saðduyunuza, aklýnýza, satranç tahtasýndaki hamle kabiliyetinize göre hareket ediyorsunuz. Burada duygusal bir iliþki kurmak söz konusu deðil. Nitekim daha þunun þurasý iki sene önce uçak krizi yaþamýþýz, bunu da çok hýzlý þekilde çözmüþüz. Gelinen noktada Rusya ile 20 milyar dolar bir ticaret hacmimiz var, 2017 senesinde 4.7 milyon Rus turist Türkiye’ye geldi, çok hýzlý þekilde bunu tedavi etmiþiz. Bu nasýl oluyor, bir takým duygusal iliþkilerle olmuyor, akli melekelerinizi sonuna kadar çalýþtýrarak mümkün oluyor.
ÝNCÝRLÝK VE KÜRECÝK NE OLACAK?
ABD’nin canýmýzý yakan terör örgütlerini desteklemesinin, Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almamasýnýn yükselen ABD karþýtlýðýnýn yaný sýra bir sonucu daha oldu Türkiye kamuoyunda. Ýncirlik ve Kürecik kapatýlsýn isteniyor?
Tabii öncelikle bu üsler Türkiye’ye aittir. Dolayýsý ile tüm kullaným haklarý da Türkiye’dedir. ABD’nin oradaki varlýðý NATO savunma faaliyetleri çerçevesindedir. Bu üslerin ABD’ye kullandýrýlmasý NATO müttefikliði ve Türk-Amerikan stratejik ortaklýðý çerçevesinde oluþturulmuþ bir savunma iþbirliðidir.
Bugün Türk insaný Amerikan bayraðýný YPG teröristlerinin kolunda görünce haklý olarak hangi müttefiklik üzerinden onlara üssümüzü açýyoruz sorgulamasý yapýyor. Bir kolunda YPG amblemi diðer kolunda Amerikan bayraklý pek çok teröristin resmi düþtü internete bugüne kadar. Türkiye’ye mütemadiyen saldýrý düzenleyen bu teröristler sizin müttefikiniz ise biz hangi ittifaklar çerçevesinde bu zeminleri size kullandýracaðýz? Bu konuyu 15 Temmuz’dan sonra da sýkça tartýþtýk. O zaman olduðu gibi þimdi de kapatýlmasý gündemde olmasa da bu sorularýn kamuoyunda sorulmasýný çok da haksýz bulmuyorum.
AYRIÞMADAN DEÐÝL ANLAÞMADAN YANAYIZ
ABD ile Avrupa ülkeleri arasýndaki ayrýþma ve uzaklaþmayý konjonktürel olarak Türkiye’nin lehine bir geliþme olarak mý deðerlendiriyoruz?
Ayrýþma olarak tanýmlayabilir miyiz emin deðilim. Yani bu kadar karþýlýklý baðlýlýk içerisinde olduðumuz küresel bir çaðda ne kadar ayrýþabiliriz? Bence ayrýþabileceðini düþünenler örneðin Amerikan Baþkaný Trump gibi izolasyon politikalarýný benimseyenler akýntýya kürek çekmiþ olurlar. O arada da bu baðýmlý olma halinin son derece farkýnda olan Çin gibi ülkeler atý alýp Üsküdar’ý geçer. O yüzden biz ayrýþma ve uzaklaþmalarýn deðil beraberliðimizin öneminin bilincinde bir ülke olarak Batý ile de Doðu ile de yakýn olmayý Türkiye’nin lehine görüyoruz.
TÜRKÝYE ESED ÝLE GÖRÜÞECEK MÝ?
Esed ile görüþecek miyiz?
Bu soruyu son zamanlarda çok sýk duymaya baþladýk. Hatta Türkiye’nin Zeytindalý Harekatýna destek veren Batýlý siyasetçiler de yaptýklarý açýklamalarda bu desteðin arkasýndan bir cümlecik “Esed’siz bir Suriye vurgusu” yaptýlar. Doðrusu bunlarý þimdi duymak bana ilginç geliyor. Türkiye bu savaþýn baþýndan beri bu vurguyu yaparken Batýlý dostlarýmýz bu cümleleri kurmuyordu. Biraz geç kalýnmadý mý bunun için? Bugün Esed rejimini destekleyen iki önemli aktör var Suriye coðrafyasýnda. Rusya ve Ýran. Peki Suriye savaþýný Rusya ve Ýran olmadan çözebilir misiniz? Hayýr. Rusya ve Ýran Esed’i istiyor diye kabullenecek miyiz? Tabii ki ona da hayýr! Ama bu noktadan sonra masadan kalkmayý gerektirecek bir konu olmaktan çýkmýþtýr.
ESED’ÝN SÝYASÝ MEÞRUÝYETÝ BÝTMÝÞTÝR
Esed neyin konusudur peki?
Bence burada sorgulanmasý gereken kendisinin meþruiyetidir. Ýster Rusya ister Ýran arkasýnda olsun, ister Türkiye bir gün Esed’le görüþecek olsun Esed’in siyasi meþruiyeti bitmiþtir. Kendi toplumuna katliam yapan, kimyasal saldýrý düzenleyen bir lider o makamý ne kadar taþýyabilir? Suriye halkýnýn özgür iradesi tecelli etme fýrsatý bulduðunda zaten Esed o koltukta oturmuyor olacak.
RUSYA’NIN TÜRKÝYE’DEN ESED ÝLE ÝLGÝLÝ TALEBÝ YOK
Astana süreci Esed’li geçiþ sürecinden bahsediyordu. Rusya’nýn Türkiye’den böyle bir talebi var mý?
Astana sürecinin özünde Esed konusu yoktur. Astana süreci sahada çatýþmasýzlýk bölgeleri oluþturmak, ateþkesi saðlamak ve barýþý tesis etmeye baþlamak için üç ülkenin garantörlük rolü ile baþlatýlmýþ bir süreç. Politik olmaktan çok askeri bir süreç diyebiliriz. Dolayýsýyla Suriye’de politik sürecin bir parçasý olabilecek Esed tartýþmasý Astana süreçlerinde olmadý. Bazen Rusya’nýn Suriye için anayasa taslaðý oluþturma gibi giriþimleri olduysa da bu Astana çerçevesinde tutmadý. Türkiye’ye böyle bir istek de iletilmedi.
RUSYA ÝLE ÝLÝÞKÝLERÝMÝZ DUYGUSAL DEÐÝL RASYONEL
Bütün bu süreçlerde Rusya’dan ne kadar eminiz?
Biz Rusya ile duygusal baðlar zemininde iliþkiler kurmuyoruz. Çok önemli ekonomik ve ticari iliþkilerimiz var. Türk Rus iliþkilerinde son derece belirleyici 20 milyar dolar gibi bir ticaret hacmimiz var. Dolayýsýyla karþýlýklý kazancýn, aklýn, saðduyunun, bilgi ve tecrübenin öne çýktýðý bir iliþki þekli Türk-Rus iliþkileri.
RUSYA’NIN MÝHRAÇ URAL AÇIKLAMASININ ANLAMI
Peki, Reyhanlý sanýðý Mihraç Ural’ýn Soçi’de boy göstermesinin anlamý nedir?
Bir anlamý olduðunu sanmýyorum. Rusya bu þahsýn kongreye sýzdýðýný söylüyor. Buna itimat etmek durumundayýz. “Sýzdý” demek de “ben de orada olmasýna razý deðildim” demektir. Sonuçta bunu Rusya söyledi. Türkiye’nin kýrmýzýçizgisini göz önünde bulundurmak zorunda oluþunun itirafýdýr bu cümleyi sarf etmek. Aksi takdirde arkasýnda dururdu.
Astana’da üç eþit garantör devlet olarak varýz ama bu devletlerin Türkiye’nin sahada da masada da zayýf kalmasýný istemesi kimseyi þaþýrtmaz herhalde?
Onlarýn sizi nasýl görmek istediði üzerinden belirlenmiyor uluslararasý iliþkiler. Sizin kendinizi nasýl konumlandýrdýðýnýz ve manevra kabiliyetlerinize göre belirleniyor. Biz ne sahada ne de masada zayýf bir ülkeyiz.
2018 AB ÝLE ÝLÝÞKÝLERDE YENÝ BÝR YIL OLACAK
Avrupa’da yabancý düþmanlýðý Ýslamofobi adým adým yükselirken ve Türkiye Avrupa’yý uyarýrken deniyordu ki, AB deðerleri ilkeleri uygulanamýyor çünkü öncülük edecek liderler yok devletlerde. Aslýnda þu an da bir þey deðiþmiþ deðil, bilakis zayýf hükümetler var, koalisyon bile kuramýyorlar, ýrkçý partiler yükseliyor vesaire. Hal böyleyken Türkiye AB iliþkileri nasýl yeniden ivme kazanacak?
Bu senenin Türkiye ve AB iliþkileri açýsýndan yeni bir yýl olmasýný bekliyoruz, bu doðru. Özellikle geçen yýl Avrupa’da seçimler yýlýydý diyebiliriz. Ve o gergin ortamýn sona ermiþ olabileceði umudu ile beklentimiz daha yüksek. Siyasette bu iniþ çýkýþlarý iyi takip edip konjonktürü deðerlendirmezseniz bir arpa boyu yol gidemezsiniz. Þimdi bu seçim sonrasý dönem Türkiye-AB iliþkilerine yeni bir ivme kazandýrabilir. Nitekim 26 Mart’ta Varna’da Sayýn Cumhurbaþkanýmýz ile bir liderler zirvesi düzenlenecektir -ki çok belirleyici bir buluþma olacak.
Evet, doðru söylüyorsunuz, Avrupa bugün çok esaslý sorunlar yaþýyor. Aþýrý saðýn yükseliþi, yabancý düþmanlýðý, Ýslamafobik saldýrganlýk, entegrasyon sorunlarý… Bütün bunlar mevsimlik geliþmeler deðil ve çok derinlerde bir yerlerde kökleri var. Avrupa kendisi bunun ne kadar farkýnda bilmiyoruz ama biz dýþarýdan bir göz olarak bunu görebiliyoruz.
Ancak çözümü de ayrýþmada, yollarý ayýrmakta görmüyoruz. Tam tersi bizim tezimiz “Ancak Türkiye gibi Müslüman yoðunluklu bir nüfusa, ayný zamanda demokratik bir siyasal sisteme sahip bir ülke” ile Avrupa bu sorunlarýný aþabilir.
Ne kadar ayýrabilirsiniz yollarý? Demin dediðim noktaya gelir bu. Akýntýya kürek çekmek. Dünyada bu kadar hýzlý bir telekomünikasyon, ulaþým ve ulaþtýrma araçlarý, insan gücünün yer deðiþtirmesi ve dahasý dünya gezegeni üzerindeki siyasetin umurunda olmadýðý, gözünü uzayýn derinliklerine dikmiþ bir genç nesil varken…
Bugün Avrupa genelinde altý milyonu aþkýn sayýda Türk nüfus, 20 milyon civarýnda da göçmen nüfus var. Siyaseti bu insanlar için yaptýðýmýza göre onlarýn sorunlarýna çözüm bulmak bizim iþimiz. Ve çözüm ayrýþmadan deðil, birleþmeden geçiyor.
HÝLAFET DEÐÝL FARKINDALIK MESELESÝ
ÝÝT dönem baþkaný olarak Türkiye’nin Kudüs için önce ÝÝT’yi sonra BM’yi harekete geçirmesi ve sonuç almasý Ýslam dünyasýnda, özellikle halklar nezdinde büyük heyecana yol açtý. Türkiye adý konmamýþ þekilde Ýslam dünyasýna liderlik ediyor, edecek gibi. Sanki bir silüet beliriyor. Bir nevi Halife gibi… Türkiye’nin Ýslam dünyasýyla ilgili hedefleri neler?
Öncelikle Türkiye Ýslam ülkelerinin refah toplumlarýna dönüþmesini istiyor. Sadece maddi bir refah toplumundan bahsetmiyoruz. Zira bu adaletten söz etmek için yeterli deðil. Maddi ve manevi gücün biraraya gelmesinden bahsediyoruz.
Diðer yandan Ýslam dünyasý kendi gücünün farkýna varsýn istiyoruz. Nüfusu, yeraltý zenginlikleri, deðerleri ile dayanýþma içerisinde bir Ýslam dünyasýnýn altýndan kalkamayacaðý bir zorluk yoktur.
Bence burada sorun bu dünyayý bir araya getirecek bir Halifenin eksikliði meselesi deðil, farkýndalýk meselesi. Hilafet tartýþmasý çok sofistike bir tartýþma ve burada bir kalemde verilebilecek bir cevap deðil. Türkiye’nin böyle bir iddiasý da yok. Ama Ýslam dünyasý sahip olduðu dinamikleri, potansiyeli fark etmeli önce. Kendine güvenmeli. Bir de birbirlerine güvenmeli.
FÝLÝSTÝN SORUNUNU TÜRKÝYE VE ÝNGÝLTERE ÇÖZEBÝLÝR
Diðer yandan Türkiye’nin Kudüs konusunda atmýþ olduðu adýmlar sadece Ýslam dünyasý adýna deðil, insanlýðýn vicdanýnda adalet borcumuzu yerine getirmek adýna atýlmýþ adýmlardýr. Filistin topraklarý geçtiðimiz yýl yani 2017’de 100. Yýlý kutlanan Balfour deklarasyonu (1917) ile onlarýn olmayan birileri tarafýndan onlarýn olmayan birilerine bir mektupla armaðan edildi. Gitgide geniþleyen Ýsrail iþgali ile Filistinlilerin bugün ne bir vataný var, ne de yaþanmýþ hayatlarý var. Ben Yahudiler gibi yüzyýllarca vatansýz kalmýþ bir milletin bunu nasýl baþka bir millete yaptýðýný anlayamýyorum.
Þimdi bu utanç vesikasý Balfour’un bertaraf edilmesi Filistinlilerin de kendi topraklarý üzerindeki en doðal hakký olan devlet kurma hakký verilmesi ile mümkündür. Ben burada iki devletli çözümü ve Filistinlilerin haklarýný da savunan Ýngiltere’ye de çok önemli bir rol düþtüðünü düþünüyorum. Mesela biz Ýslam dünyasýnda bu inisiyatifi alýrken onlar da Avrupa ve Batý dünyasýnda alacak olsalar büyük bir sinerji yaratarak insanlýk tarihinin en büyük utançlarýndan biri olan Filistin sorununu çözüme kavuþturabiliriz.
Uluslararasý hukukta bu konuda kazaným olarak görebileceðimiz iki devletli çözüm ilkesinden yola çýkarak Filistin Devletini tanýyan ülkelerin sayýsýný arttýrmak bu arabanýn tekerleklerini döndürmek için iyi bir baþlangýçtýr.
HEM ZEYTÝNDALI’NI UZATIR HEM EGE’YE SAHÝP ÇIKARIZ
Ege adalarýyla ilgili sýcak tartýþmalar var, Türkiye ne yapacak? Lozan bahsinde özellikle?
Cumhurbaþkanýmýz Yunanistan’a bir ziyaret yaptý. Orada Lozan bahsi açýldý. Batý Trakya Türklerinin ve genel olarak Yunanistan topraklarýnda yaþayan Türk azýnlýðýn pek çok sorunlarý var. Zamanýn þartlarýna göre deðiþen ihtiyaçlarý ve talepleri var. Türkiye’de de Yunanistan’da da Lozan denince sýnýrlar konusu anlaþýlýyor. Oysa Lozan’da mübadele var, bu nüfuslarýn mülkiyet haklarý, vatandaþlýk haklarý gibi hala çözülememiþ konular var. Sayýn Cumhurbaþkanýmýz bu güncellenme ihtiyacýndan bahsediyor.
Diðer yandan böyle bir zamanda Ege denizindeki kayalýklara çýkmak, çelenk býrakmak gibi konularý çok provakatif buluyorum. Bu zaten Türkiye ile Yunanistan arasýnda bitmeyen bir gerilim alaný. Bugün Türkiye Zeytindalý operasyonu ile meþgulken dikkatini baþka yöne çekmeye çalýþýyorlar ama yanýlýyorlar. Zeytindalý operasyonu yapýyor olmamýz bizi diðer dýþ politika alanlarýnda zayýf kýlmaz. Türkiye kadýn gibidir, ayný anda pek çok iþi yapar.