Türkiye epeydir yerli-milli bir savunma sanayii oluþturmaya, baðýmlýlýktan kurtulmaya çalýþýyor. Bu konuda bu kadar gecikmiþ olmamýzýn sebeplerini eksik demokrasi tarihimizde aramak gerekir. Her on yýlda bir askere darbe yaptýrýlan, bütçeden en büyük payý aldýðý halde hiçbir silahýný üretemeyen güdümlü bir NATO ülkesi iken þimdi tankýný tüfeðini kendisi yapýyor. Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn koyduðu hedef “2023’e savunma sanayiinde tam baðýmsýz girebilmek”.
Zaruretin aciliyeti hava savunma sistemleri mevzuunda görüldü son olarak. Batýlý müttefiklerimiz hava savunma sistemlerini Türkiye’ye hem satmadý hem de ülkenin belli bölgeleri hava saldýrýlarýna açýk iken Çin ya da Rusya’dan alýnmasý fikrine itiraz etti.
Tehdit artarken Türkiye de kararýný verdi. PKK’yý aðýr silahlarla donatan ABD, Rus yapýmý S400 füzelerinin alýmýyla ilgili “endiþeliyiz” derken Cumhurbaþkaný Erdoðan imzalarýn atýldýðýný ifade etti bile.
Peki, tüm bu süreçler nasýl yaþandý, S400’lere ihtiyacýmýz mý, NATO sistemine entegrasyonu mümkün mü, MEF Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararasý Ýliþkiler Bölüm BaþkanýProf. Dr. Mustafa Kibaroðlu ile konuþtum.
Kitle imha silahlarýnýn yayýlmasýnýn önlenmesi ve uluslararasý güvenlik konularýnda çalýþan Kibaroðlu Ocak 2006 - Ocak 2013 tarihleri arasýnda Genelkurmay Baþkanlýðý bünyesinde kurulan NATO Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nde danýþmanlýk yaptý. 2016’dan bu yana da ROKETSAN’da bilim grubu üyesi.
Türkiye’nin gerçek anlamda bir “hava savunma sistemine” ihtiyacý var mý?
Tüm canlýlarda savunma en temel içgüdülerden biridir. Dolayýsýyla, tarih boyunca insanlarýn topluca yaþadýklarý ortamlarý savunmak için önlem almalarý en doðal davranýþlardan biri olmuþtur. Günümüzde, modern ulus devlet yapýlarýnda da savunma en öncelikli konulardan biri olmaya devam etmektedir. Ýçinde bulunduðumuz uluslararasý sisteme, yani devletlerin birbirleriyle olan iliþkilerine baktýðýmýzda, birçoðunun bir ya da daha çok ülke ile sorunlarý olduðunu görebiliyoruz. Uluslararasý iliþkilerde yaþanan sorunlarýn çözümü için devletlerin temel olarak iki yönteme baþvurduklarý gözlemlenmektedir. Bunlardan bir tanesi siyasi çözüm yöntemidir. Bir diðer deyiþle diplomasinin ve uluslararasý hukukun araç ve yöntemlerini kullanarak belli noktalarda anlaþmak suretiyle taraflarýn sorunun çözümü konusunda mutabýk kalmasýdýr. Bir diðer yöntem ise, diplomatik giriþimlerden sonuç alýnamamasý sonrasýnda, ya da diplomasiye hiç baþvurulmadan doðrudan, askeri güç kullanýlmasý yoluyla taraflarýn amaçlarýna varmak istemesidir. Dolayýsýyla, her devlet, tarihin herhangi bir döneminde, diðer devletlerle olan iliþkilerinin herhangi bir safhasýnda kendisine karþý askeri güç kullanýlmasý yoluna gidilebileceðini hesaba katarak önlemler alýr. Bu önlemlerin bir kýsmý sahip olunan deðerlerin korunmasýna yönelik savunma sistemlerinin kurulmasýný gerektirir. Ülkelerin, bu sistemlerin neler olmasý gerektiðini doðru bir þekilde belirleyebilmeleri için de tehdit deðerlendirmesi yapmalarý gerekir. Tehdit deðerlendirmesini yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli husus diðer ülkelerin sahip olduklarý askeri imkan ve kabiliyetler ile niyetleridir. Hangi ülkenin sizin devletinize karþý ne gibi niyetleri olabilir ve hangi imkan ve kabiliyetlere sahiptirler, bunlarý çeþitli istihbarat yöntemlerini kullanarak bilmek zorundasýnýz.
HAVA SAHAMIZI 360 DERECE SAVUNMAK ZORUNDAYIZ
Türkiye'nin savunmasý bakýmýndan durum nedir?
Türkiye’nin savunmasý konusunda da, yakýn çevremizden baþlayarak uluslararasý sistemde þu ya da bu düzeyde iliþkide olduðumuz ülkelerin bizimle ilgili ne gibi niyetleri söz konusudur ve hangi imkan ve kabiliyetlere sahiptirler bunlara bakmak lazým. Bu tespitleri yaptýðýmýzda, fazla uzaða gitmeye gerek yok, daha sýnýrlarýmýzýn hemen ötesinden baþlayan coðrafyada bir çok ülkenin oldukça donanýmlý hava gücüne, yani uçaklara, balistik füzelere ve seyir füzelerine sahip olduklarýný görebiliyoruz. Bu durum Türkiye’nin sadece doðu ve güneydoðu komþularý için deðil, adeta 360 derece tüm komþularýmýz için geçerlidir. Yakýn komþularýmýzýn Türkiye ile ilgili niyetlerini de aklýmýza getirdiðimizde, sahip olduklarý imkan ve kabiliyetleri hesaba kattýðýmýzda, ortada dikkate alýnmasý gereken bir tehdit olduðunu söylemek yanlýþ olmayacaktýr.Devleti yönetenler, tehditler karþýsýnda “bir þey olmaz” mantýðý ile deðil, “ya olursa” prensibi ile hareket etmek zorundadýrlar. Dolayýsýyla, karþý karþýya bulunulan tehdidin bir boyutu diðer ülkelerin sahip olduklarý hava gücünden kaynaklanýyorsa, bu durum karþýsýnda muhakkak önlem alýnmasý gerekir.
Türkiye’nin hali hazýrda sahip olduðu kýsýtlý sayýda ve kýsýtlý kapasitede hava savunma sistemleri bulunmaktadýr. Ancak, sahip olunan sistemler, güncel ve gelecekteki tehdidin boyutlarý dikkate alýndýðýnda kesinlikle yeterli olamayacaðý açýktýr. Ýþte tam da bu sebepledir ki, Türkiye aslýnda oldukça uzun bir süredir kapsamlý hava savunma sistemi kurmak çabasý içindedir.
HAVA SAVUNMA ÝHTÝYACIMIZ ACÝL
Acil bir ihtiyaç mý bu?
Aciliyet de sonuç itibarýyla göreceli bir kavramdýr. Esas bakýlmasý gereken, potansiyel tehdit aktüel hale geldiðinde, yani bir saldýrýya uðradýðýnýzda, o saldýrýya karþý koyabileceðiniz savunma sistemleri yerli yerinde midir, yoksa, deðil midir? Biraz önce bahsettiðim, tehdidi oluþturan iki temel unsurdan biri olan niyetlerin tespit edilmesi ve buna dayalý olarak bir öngörüde bulunulmasý son derece zordur. En geliþmiþ istihbarat toplama imkanlarýna sahip ülkeler dahi, kendilerine tehdit oluþturduðunu bildikleri aktörlerin ne zaman, nerede ve ne kapsamda bir saldýrýda bulunacaklarýný tespit etmeleri her zaman mümkün olmamýþtýr. Bu sebepledir ki, uluslararasý güvenlik ve askeri tarih literatüründe “sürpriz saldýrý” en önemli konu baþlýklarýndan biri olmuþtur. Türkiye’nin hemen güneyinde uzun yýllardýr yoðun çatýþmalar devam etmektedir. Bu süreçte topraklarýmýza yönelik bir kýsmý hava unsurlarýnýn kullanýldýðý saldýrýlar ya da tacizler olmuþtur. Bundan sonra da olmasýnýn kuvvetle muhtemel olduðunu düþünmek abartýlý olmayacaðýna göre, Türkiye’nin hava savunma ihtiyacýnýn acil bir ihtiyaç olduðunu söylemek de yanlýþ olmayacaktýr.
1991'DEN BERÝ ARAYIÞ ÝÇÝNDEYÝZ
Türkiye ilk ihaleye 2013’te çýktý. Jeopolitik açýdan, çalkalanýp duran bir coðrafyanýn tam ortasýnda ve 90 sonrasý güney sýnýrýmýz fiilen tehdit üretiyor olsa da vaktiyle Rusya, Yunanistan daha öncelikli olarak tehdit algýsý üreten komþularýmýzdý. Sorum þu; güvenlik ihtiyacý bu kadar yüksek bir ülke iken “hava savunma sistemi sahibi olmayý istemek” için neden 2013’ü bekledik?
Az önce söylediðim gibi, Türkiye çok uzun yýllardýr hava savunma sistemlerine sahip olmak için giriþimlerde bulunmuþtur. En azýndan 1991 Körfez Savaþý’na kadar geri gidebiliriz. O savaþ sýrasýnda Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ýn iþgal ettiði Kuveyt’i kurtarmak için bölgeye gelen ve büyük çoðunluðunu Amerikan askerlerinin oluþturduðu Koalisyon Kuvvetleri’nin konuþlandýrýldýðý Ürdün’e, Suudi Arabistan’a ve hatta Ýsrail’e Irak’ýn attýðý SCUD füzelerine karþý Amerikan Patriot hava savunma sistemlerinin kullanýlmasý tüm dünyanýn dikkatini çekmiþti. Bu tarihten itibaren, Türkiye olarak, hem NATO içinde, hem ikili düzeyde askeri stratejik iliþkilerimizin olduðu Amerika’dan Patriot hava savunma bataryalarýný almak için giriþimlerde bulunduk. Türkiye ile ABD arasýnda süren görüþmelere, 1990’lý yýllarýn ortalarýnda Türk-Ýsrail iliþkilerinde hýzlý geliþmeler kaydedilmesi ve askeri boyutun bu iliþkilerde ön plana çýkmasýyla, Ýsrail de dahil oldu ve Ýsrail-ABD ortaklýðýnda geliþtirilen “Arrow-II” adlý hava savunma sistemi geliþtirme projesine Türkiye’nin de dahil edilmesi olasýlýðý gündeme geldi. Ancak, bu konuda uzun yýllar süren görüþmelerden bir sonuç alýnamadý.
BATI, TÜRKÝYE'YE NEDEN SÝLAH SATMIYOR?
Baþta ABD olmak üzere müttefikimiz olan Batýlý ülkeler Türkiye’nin temel bir güvenlik ihtiyacýný, -üstelik “neyse parasý verilecek” olmasýna ve silah sektöründeki rekabetin þiddeti ortada iken- karþýlamak konusunda neden bu kadar isteksiz? ABD ve diðer müttefik Batý ülkelerinin hava savunma sistemi satmamasýnýn, tabiri caizse ayak sürümesinin sebebi nedir? Türkiye teknoloji transferi de istediði için bir tür teknolojik kýskançlýk mý? Bir süre sonra kendi hava savunma sistemini kurarak kendilerine baðýmlýlýktan çýkacak olmasýndan kaynaklý bir kar-zarar hesabý mý?
Öncelikle þunu belirtmek isterim ki, Türkiye’nin hava savunma ihtiyacýný karþýlamak yönünde giriþimlerinde belirleyici unsur, satýn alýnmasý düþünülen sistemlerin fiyatýndan ziyade, ülkemize saðlayacaðý hava savunma yeteneði ve en az onun kadar önemli olan, alýnacak sistemlerin zaman içinde teknoloji paylaþýmý ve ortak üretim yoluyla Türkiye’de de üretilmesi idi. Sanýrým, giriþimlerimizden sonuç alýnamamasýnýn bana göre belirleyici sebebi bu yöndeki ýsrarlý ancak haklý talebimizdi.
TEKNOLOJÝK SIR PAYLAÞMAK ÝSTEMÝYORLAR
Nasýl?
Örnek vermek gerekirse, önceki sorunuza cevap verirken bahsettiðim “Arrow-II” projesinde Türkiye’nin, beklenenin aksine, yer alamamasýnýn ardýnda, gerek Ýsrail’in, gerek ABD’nin Türkiye ile en ileri seviyedeki bilim ve teknolojinin kullanýldýðý silah sistemine ait sýrlarý paylaþmak istememesi olduðu söylenebilir. Bu konuda Amerikalý yetkililer, ABD’nin deðil asýl Ýsrail’in Türkiye ile teknoloji paylaþýmý konusunda çekinceleri olduðunu ifade ederken, Ýsrailli yetkililer de asýl ABD’nin böyle bir paylaþým konusunda çekinceleri olduðunu vurgulamaktaydýlar.Türkiye, müttefiklerinin benzer tutumuna, 1960’lardan itibaren nükleer güç santralleri kurmak istediðinde da maruz kaldý. Türkiye’nin sivil nükleer alanda bilimsel ve teknolojik kazanýmlarýný, zaman içinde özellikle Pakistan ile iþbirliði yaparak askeri kullanýma çevireceði endiþesini Batýlý dostlarýmýz her dönemde yaþamýþlardýr ve ne yapýp edip Türkiye’nin bu yöndeki giriþimlerinin sonuçsuz kalmasýný saðlamýþlardýr. Nitekim, Türkiye nükleer alanda da, Batý’dan umudunu kesince Rusya ile iþbirliði yapma yoluna gitti. Bu konu muhakkak ayrýca tartýþýlmalý.
YUNANÝSTAN'IN S300'LERÝ
Yunanistan’ýn yine Rusya'dan satýn aldýðý S300 kullanýmýna izin varken Türkiye’nin S400 alýmý neden sorun oluyor?
Öncelikle bir konuyu netleþtirmekte yarar var. S-300 bataryasýnýn Yunanistan’ýn askeri envanterine girmesi, 1997-98 yýllarýnda, Güney Kýbrýs Rum Yönetimi’nin Rusya’dan bu silah sistemini almakta ýsrar etmesinin karþýsýnda Türkiye’nin kararlý bir duruþ sergilemesi sebebiyle, çözüm olarak bataryanýn Yunanistan’ýn Girit Adasý’na yerleþtirilmesi sonucu olmuþtur. Türkiye bu konuda müttefiklerini olasý bir çatýþmaya týrmanabilecek bu giriþim hakkýnda birçok kez uyardý ancak pek de sonuç alýnabildiðini söylemek mümkün deðil.
SÝLAH SÝSTEMLERÝ VE ASKERÝ DOKTRÝNLER
Bu konuda Türkiye'de de farklý ve tartýþmalý görüþler var?
Geçenlerde, Anadolu Ajansý için yazdýðým bir analizde deðindiðim bu konuyla ilgili olarak bazý uzmanlarýn eleþtirilerini okudum. Þöyle deniliyor: “... Kýbrýs Rum Kesimi NATO’ya üye deðildir, dolayýsýyla, NATO’nun ittifaka üye olmayan üçüncü bir ülkenin silah alýmýna itiraz etmesi ... söz konusu olamazdý.” Burada bir konu unutulmuþ. Yunanistan bir NATO üyesi ve Güney Kýbrýs Rum Yönetimi ile iliþki düzeyi ve aralarýndaki sýký baðlar herkesin malumu. Hepsinin ötesinde Yunanistan ile Güney Kýbrýs Rum Yönetimi arasýnda Kýbrýs Barýþ Harekatý’ný takip eden dönemlerden itibaren ortak askeri doktrin geliþtirildi ve buna baðlý olarak her yýl düzenli bir þekilde askeri manevralar gerçekleþtiriliyor. Eðer S-300 bataryasý Güney Kýbrýs Rum Yönetimi’ne konuþlandýrýlmýþ olsaydý, Türkiye’nin Ada’ya olasý askeri müdahalesi söz konusu olduðunda Yunanistan, ortak askeri doktrin çerçevesinde, Güney Kýbrýs Rum Yönetimi ile ortak askeri doktrin çerçevesinde birlikte hareket etmeyecek miydi ve S-300leri kullanmayacaklar mýydý?
Ayný konuyla ilgili olarak daha vahim bazý deðerlendirmeler yapýlýyor ve þöyle deniliyor: “... 1990’lý yýllarýn Rusya’sýyla günümüz Rusya’sý arasýnda daðlar kadar fark vardýr ... Komünizmin ve SSCB’in çökmesi sonrasýndaki dönemde kolu kanadý kýrýlmýþ, askerlerini beslemekten bile aciz o günün Rusya’sýysa, býrakýn NATO tarafýndan tehdit olarak görülmeyi ... sattýðý silahlar kimseyi kaygýlandýrmamaktadýr.” Bu mantýðý anlamak gerçekten güç. Rusya’nýn 1990lý yýllar boyunca içinde bulunduðu zor þartlar herkesin malumudur. Ama yine unutulan önemli bir husus var. O da, Rusya, SSCB’nin onbinlerce nükleer silahýný devraldý ve bunlarýn önemli bir kýsmý o “aciz” olduðu þartlarda bile operasyonel durumdaydý. Bu sebepledir ki, Rusya SSCB’nin daðýlmasýndan hemen sonra “Yakýn Çevre Doktrini” ile ulusal çýkarlarýna karþý olabilecek en ufak giriþimde dahi nükleer silahlarýný kullanabileceðini tüm dünyaya duyurdu. Silah sistemleri hakkýnda teknik bilgiye sahip olmak, o sistemlerin uluslararasý iliþkiler açýsýndan etkisini deðerlendirmek için yeterli olmaz!
NATO S300'Ü ÝNCELEYEBÝLMEK ÝÇÝN SES ÇIKARMAMIÞ OLABÝLÝR
Peki. Sorumu hatýrlatayým: S-300 bataryasýnýn Güney Kýbrýs Rum Yönetimi’ne ya da Yunanistan’a konuþlandýrýlmasýna NATO müttefiklerimiz neden karþý çýkmadý da Türkiye'nin alýmý için "endiþeliyiz" diyorlar?
Bunun birçok sebebi var. Unutmayalým, Yunanistan’ýn gerek ABD, gerek AB nezdindeki lobi yeteneði ve baðlantýlarý, hemen her konuda Türkiye ile olan iliþkilerinde kendisine avantaj saðlamýþtýr. Ancak, S-300 krizi özelinde bakarsak farklý bir sebep daha sayabiliriz. O da, baþta ABD olmak üzere NATO müttefiklerimiz S-300 sistemini her yönüyle rahatça inceleyebilmek, teknolojik özelliklerini detaylý bir þekilde anlamak istemiþ olabilirler. Bu sebeple de müttefik ülke Yunanistan’a gelmesine ses çýkartmak istememiþ olabilirler. Bu olasýlýðý da hesaba katmak gerekir.
S400 YENÝ NESÝL TEKNOLOJÝ
S300 ile S400 arasýnda nasýl bir fark var? Türkiye’nin tercihi neden S400?
S-400’ler, S-300’lerin çok daha geliþmiþ ve operasyonel etki alaný daha geniþ olan bir versiyonu. Yani, bir sonraki nesil teknoloji kullanýlýyor. Evet, S-300’lere nazaran daha az test edildiði söyleniyor ancak konunun yerli ve yabancý uzmanlarýnýn görüþü bu yönde.
LOBÝLER ÇALIÞIR, TESLÝMATLAR PÜRÜZSÜZ OLMAZ
Diyelim ki süreç neticelendi, füzelerin yerleþtirilmesi, entegrasyonu vesaire ne kadar zaman alýr?
Ýran, on yýldan fazla bir süre önce, henüz S-400’lerin geliþtirilmediði dönemde Rusya’dan S-300’ler almak için sipariþ vermiþti. Ýran’ýn kýsa sürede almayý umut ettiði bataryalar, diðer faktörlerin yaný sýra özellikle Ýsrail’in bu geliþmeden endiþe duyarak Rusya nezdinde yaptýðý lobi giriþimleri sebebiyle yýllarca geciktirilerek daha geçen sene teslim edildi. Türkiye’nin bu kadar beklemesi umulmuyor tabiki. Ancak, unutmamak gerekir ki, stratejik silah sistemlerinin teslimatlarý pek de pürüzsüz olmaz. Bunun birçok örneði mevcuttur. Siyasi geliþmeler, silah sistemi satýþýndan kaygý duyan çevrelerin lobisi ya da baskýsý sonuç verebilir. Türk tarafýnda en üst düzeyde yapýlan açýklamalardan Rusya’dan S-400 alýmý sürecinin sonuna gelindiði anlaþýlýyor. Bu konuda Rusya’dan benzer bir açýklamayý ben henüz görmedim. Ancak, Türk tarafýnýn açýklamasýnýn muhakkak bir zemini vardýr diye düþünüyorum. Alýnacak sistem sayýsý, toplam maliyeti ve teslim süresi konusunda basýna yansýyan resmi bir bilgi yok. Bazý tahminler mevcut ama ben bir tahminde bulunmak istemem. Bekleyip göreceðiz.
ENTEGRASYON ÝÇÝN ARAYÜZ GELÝÞTÝRÝLECEK
2013’te açýlan ilk ihaleyi en düþük ücreti veren ve Türkiye’nin þartlarýný kabul eden Çin kazandý ama iki-üç yýl süren tartýþmalar sonrasýnda ihale iptal edildi. Þimdi malum, Rusya ile sona yaklaþýlýyor. Yine Batýdan sitemler, olmazlar, hatta tehditler geliyor. Önce þunu sorayým. Bu itirazlarýn teknik açýdan bir deðeri var mýdýr? NATO sistemiyle entegrasyon sorunu olur mu?
Gerek Çin, gerek Rus hava savunma sistemlerinin Türkiye’de konuþlandýrýlmasý NATO açýsýndan elbette sorun yaratýr. Çünkü her iki ülke de NATO’nun müttefiki deðil ve ortak operasyonel kapasite geliþtirmiþ deðiller. O sebeple, Türkiye’nin Çin firmasýndan hava savunma sistemi almak giriþimi sýrasýnda bu konu yoðun biçimde dile getirildi. Türk uzmanlar, teknik açýdan çözüm yöntemleri olduðunu ve geliþtirilebilecek “arayüz” denilen bir mekanizma ile satýn alýnacak sistemin NATO sistemi ile entegrasyonunu saðlayabileceklerini ortaya koydular. Ancak, o dönemde benim de konu hakkýnda görüþlerini aldýðým çok üst düzey bir NATO yetkilisi, “evet teknik açýdan bu mümkün olabilir ama biz bu fikirden hoþlanmýyoruz” þeklinde ifade kullanmýþtý. Benzer yaklaþým bugün Rus sistemi ile baðlantýlý olarak sergileniyor. Bu durumu anlamak mümkün. Tabii ki ideal olaný, Türkiye’nin önemli bir üyesi olduðu NATO ittifaký içindeki ülkelerden bu sistemleri makul fiyatlara satýn almak, zaman içinde teknoloji paylaþýmý ve ortak üretim de yaparak tüm Türkiye topraklarýnýn hava savunma sistemleri ile donatýlmasýný saðlamak olmalý.
FÜZE KALKANI YETERSÝZ
Ancak, burada unutulmamasý gereken birbiriyle baðlantýlý iki husus var: Bunlardan birincisi, Batýlý müttefiklerimizin bize bu sistemleri bizim arzu ettiðimiz þartlarda satmaya yanaþmamalarý ve biz Çin’den ya da Rusya’dan almak gibi bir giriþimde bulunduðumuzda bunu engellemek ya da süreci uzatmak için “gelin görüþelim” diye tekrar masaya dönmek istemeleri. Bu konuda Türkiye sanýrým epey tecrübe kazandý.
Ýkinci husus ise, Türkiye, NATO’nun “Füze Kalkaný” olarak bilinen ortak hava savunma sisteminin içinde olsa dahi tamamen coðrafi ve teknik sebeplerle hava sahasýnýn tümünün Ýttifak tarafýndan korunmasý mümkün olmayacaktýr. Bu sebeple, bir þekilde, ek hava savunma sistemine sahip olmasý gerekecektir. Bunu da ya satýn alma yoluyla, ya da kendisi geliþtirmek yoluyla yapabilir. Üçüncü bir ihtimal yok. Satýn almak konusundaki sýkýntýlarý anlattým. Kendi savunma sanayimiz ile geliþtirmesi hedefi konulmuþtur ama bu zaman alacaktýr.
PATRÝOTLARI EN KÜÇÜK KRÝZDE GERÝ ÇEKTÝLER
Tüm bunlarý dile getirdiðiniz zaman, “Füze Kalkaný’nýn kapsama alaný dýþýnda kalan bölgelere müttefikler tarafýndan Patriot veya benzeri sistemler yerleþtirilebileceði” söyleniyor. Evet, bu mümkün ve örnekleri de var. Ama yine unutulmamasý gereken iki husus bulunmakta. Birincisi, Haziran 2012’de Suriye tarafýndan askeri uçaðýmýz düþürüldüðünde, konuyu NATO’ya taþýdýðýmýzda, talep ettiðimiz hava savunma sistemleri Aralýk 2012’de yani 6 ay sonra ancak konuþlandýrýlabildi. Bu, özellikle bir kriz yaþanmasý durumunda, oldukça uzun bir süre ve sebebi önemli ölçüde siyasidir.
Bununla baðlantýlý ikinci husus ise, Suriye sýnýrýna yakýn bölgelere Patriot bataryalarýný konuþlandýran Hollanda ve Almanya, Türkiye ile yaþadýklarý siyasi sorunlar sebebiyle, daha iki yýl geçmeden sistemlerini geri çekme kararý aldýlar. Dolayýsýyla, ülke güvenliði açýsýndan stratejik önem arz eden askeri sistemlerin siyasi polemikler yaþanmasý sonucunda kolayca geri çekilebilecek olmasýný da hesaba katmak gerekir.
TÜRKÝYE'NÝN HAVA GÜCÜ CAYDIRICI GÜCE SAHÝP
Türkiye'nin daha fazla gecikmeden hava savunma sistemine sahip olmasý gerektiði açýk. Ama þu da mühim: S400 ile birlikte Türkiye hava savunmasý bakýmýndan tam bir caydýrýcýlýða sahip olabilecek mi?
Hava savunma sistemlerinin caydýrýcýlýðý her zaman için kýsýtlýdýr. Bu yöndeki etkisi, daha ziyade, elinde kýsýtlý sayýda hava gücü olan ülkelerin etkili sonuç alamayabileceðini düþündürtmektir. Yani, düþmanýn “uçaklarýmý ya da füzelerimi kullanýrsam ve bunlar hedeflerine varmadan yok edilirlerse o zaman askeri gücüm zayýflar” diye bir düþünceye kapýlmasýný saðlayabilir. Esas caydýrýcý olan derin vuruþ yeteneði içeren hava gücüdür. Bir baþka deyiþle, saldýrý yapýlan ülkenin iç bölgelerine, korunaklý olduðu düþünülen bölgelerine, yani stratejik derinliðinin ötesine eriþebilecek menzile sahip uçaklar ve balistik ya da seyir füzeleri caydýrýcýlýk saðlar. Bu kapasiteyi geliþtirmek önemlidir. Türkiye’nin uçak kategorisinde kayda deðer hava gücü mevcuttur. Bu çerçevede, F-16’larýn uçuþ sürelerini ve dolayýsýyla menzillerini fazlasýyla uzatan havada yakýt ikmali yapabilen tanker uçaklar ile operasyonel alanda koordinasyonu saðlayan erken ihbar AWACS uçaklarý TSK’nýn envanterinde bulunmaktadýr. Bu yönüyle Türk Hava Kuvvetleri’nin caydýrýcý güce sahip olduðunu düþünebiliriz.
S400 ALIMI STRATEJÝK SONUÇ DOÐURMAZ
Türkiye’nin ilk nükleer santralini Ruslar yapýyor. Cenevre görüþmelerinin “dostlar çözüm arayýþýnda görsün”den ibaret olduðunun anlaþýldýðý noktada Türkiye ve Rusya Astana sürecinde garantör olup yol aldý, Suriye’de güvenli bölgeler oluþturuyor. Yani artan iþbirlikleri stratejik bir sonucun kilometre taþlarý sayýlmalý mý?
Önce müsaadenizle bir ufak düzeltme yapayým. Akkuyu’da Ruslar tarafýndan kurulan nükleer santral Türkiye’ye ait deðil, Rusya’ya ait. Türkiye topraklarýnda Ruslarýn kurduklarý, sahip olup iþletecekleri bir santral. Türkiye üretilecek elektriði alma garantisi veriyor. Zaman içinde de belli oranda hisseye sahip olacak. Rusya ile, sizin de bahsettiðiniz önemli konularda stratejik seviyede iþbirliði yapýlýyor. Þimdi de S-400 alýmý söz konusu. Ancak, bütün bunlar Türkiye ile Rusya’nýn bir ittifak ya da benzeri bir yapý içinde, her konuda birlikte hareket edecekleri anlamýna gelmez. Bunun sebebi, hem uzun tarihsel iliþkilerin halen daha zihinlerde yarattýðý karþýlýklý güven eksikliði, hem de, günümüzde, her ülkenin diðer her ülke ile belli sürelerle sorunlar yaþamasý ama yine belli sürelerle ortaklýklar geliþtirmesine imkan verecek, hatta bunu zorunlu kýlabilecek, bir konjonktürden geçiyor olmamýz þeklinde özetlenebilir.
Kaldý ki, bazý ülkelerle iþbirliði yapmaktan dolayý diðer bazý ülkelerle iþbirliði yapýlmayacaðý anlamýna da gelmez. Bunun somut bir örneðini verebilirim. Hindistan sivil nükleer enerji alanýnda 2003 yýlýndan itibaren ABD ile çok yoðun iliþki içinde ve bu alandaki kazanýmlarýnýn askeri alana yansýtýlmayacaðýnýn garantisi yok. Pakistan da bu durumdan son derece rahatsýz. Hindistan, ayrýca, askeri alanda Ýsrail ile nükleer baþlýklý füze fýrlatabilen denizaltý ve uzay sistemleri geliþtirilmesi ve benzeri ileri teknoloji gerektiren konularda iþbirliði yapýyor. Ayný Hindistan, Rusya ile üstün yeteneklere sahip savaþ uçaðý da geliþtiriyor. Ama, ABD ya da Ýsrail Hindistan’ýn bu giriþiminden endiþe duyduðunu dile getirmiyor. Türkiye’nin giriþimlerini, içinde bulunduðumuz konjonktürü de dikkate alarak, “þu sistemi savunuyor o zaman bu Transatlantikçidir”, ya da “bu sistemi savunuyor o zaman bu Avrasyacýdýr” gibi kliþe ve anlamsýz yaftalamalar kullanmadan analiz etmek gerekir.
2023 HEDEFÝ: TAM BAÐIMSIZ SAVUNMA SANAYÝ
Türkiye epeydir yerli-milli bir savunma sanayii oluþturmaya, baðýmlýlýktan kurtulmaya çalýþýyor. Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn koyduðu hedef “2023’e savunma sanayiinde tam baðýmsýz olarak girebilmek”. Sivil alandan bir uzman isim olarak deðerlendirir misiniz; þu an nitelik ve nicelik açýsýndan ne durumdayýz?
Savunma sanayii, bilim ve teknolojinin sýnýrlarýnýn zorlandýðý oldukça geliþmiþ altyapý, insan gücü ve tabii ki mali kaynak gerektiren bir alan. Dolayýsýyla bu alanda tam baðýmsýzlýk hedefine varmak için devletin, özel sektörün ve üniversitelerin tam bir koordinasyon içinde uzun vadeli projelerle çok sýký çalýþmasýnýn saðlanmasý gerekir. Bu yönde atýlacak bütün adýmlarýn muhakkak her bakýmdan fazlasýyla geri dönüþleri ve kazanýmlarý olacaktýr. Ne kadar erken bu yönde koordineli çabalar arttýrýlýrsa o kadar fazla yol alýnýr ve daha kýsa sürede hedefe yaklaþýlýr. Þu an, eskiye nazaran çok daha ileri safhalarda olduðumuzu söylememiz mümkün. Ancak, ülkemizin karþý karþýya olduðu tehditler deðerlendirildiðinde daha yapýlacak çok iþ olduðunu söylemek yanlýþ olmaz. Unutmayalým, baþlamak bitirmenin yarýsýdýr.
FETÖ'NÜN TEMÝZLENMESÝYLE TSK DAHA GÜÇLÜ
Türkiye karþý karþýya olduðu tehditler; FETÖ’nün devletimize-TSK’ya verdiði zarar ve PKK’nýn güney sýnýrýmýzda ABD eliyle devletleþtiriliyor olmasý bakýmýndan deðerlendirirsek; Türkiye askeri açýdan yeterli donaným ve operasyon gücüne sahip mi gerçekten?
Geçen yýl yaþadýðýmýz darbe giriþiminin yarattýðý travmanýn toplumumuzun hemen her kesiminde halen hissedilmekte olduðunu düþünüyorum. Ýnsan ister istemez kendine hep þu soruyu soruyor: darbe giriþimi baþarýlý olsaydý ülkemiz bugün nasýl bir durumda olacaktý? Türk Silahlý Kuvvetleri yaþanan darbe giriþiminden muhakkak ki sayýsal anlamda en fazla etkilenen kurumumuz olarak öne çýkýyor. Ancak, askeri kurumlar açýsýndan asker sayýsý, silah kapasitesi ve teknik donaným ne kadar önemli ise, disiplin, inanç ve moral de en az o kadar önemlidir. Ben, Bilkent Üniversitesi’nde öðretim üyesi iken, Genelkurmay Baþkanlýðý bünyesinde kurulan NATO Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nde Ocak 2006 ile Ocak 2013 yýllarý arasýnda Akademik Danýþman statüsünde yarý zamanlý olarak 7 yýl görev yaptým. Çok sayýda deðerli TSK mensubu ile birlikte çalýþma fýrsatým oldu. Haklarýnda kumpas kurularak yýllarca hapis yatmalarýna sebep olan suçlamalarla karþýlaþtýklarýnda dahi “bunu da bir görev olarak görürüz, vatan ve millet için ne gerekiyorsa yaparýz” dediklerini hep hatýrlýyorum. Gerçek bir Türk askeri, baþka ordularýn 5 hatta 10 askerine bedeldir demek fazla abartýlý olmaz. Bunu saðlayan, disiplin, inanç ve vatan sevgisidir. Ýçlerinde yuvalanmýþ yapýnýn bertaraf edilmesinden sonra silahlý kuvvetlerimizin çok daha güçlü bir konuma geldiðine inanýyorum. Bu sebeple, hiç bir ülkenin ülkemizin þu an içinden geçmekte olduðu zorluklardan istifade etmek gibi büyük bir hataya düþmeyeceðini umarým. Aðýr bedel öderler!