Erdoðmuþ: Siyaset gerçekten ön açýcý oldu. Bir dönem kontenjan açýlmýyor, üniversiteler büyütülmüyordu. Artýk her ilde üniversite var. Sayý olmasý gereken düzeye yaklaþtý. Þimdi daha çok niteliðe odaklanmalýyýz yoksa yönetemeyiz.
Cumhurbaþkaný Erdoðan yükseköðretimin öneminden sýkça bahsediyor. AK Parti hükümetleri döneminde “81 ile üniversite” hayali de gerçek oldu. Haliyle kontenjan arttý, üniversite eðitimi almak herkes için mümkün olabildi. Özellikle baþka bir þehre okumaya gidemeyecek olanlar için eðitim imkaný yakýna geldi.
Cumhurbaþkaný Erdoðan geçen gün Almanya Þansölyesi Angela Merkel’e Türkiye’deki üniversite öðrenci sayýsýnýn 8 milyon olduðunu söylediðini, Merkel’in bu bilgi karþýsýnda çok þaþýrdýðýný aktarmýþtý. Þaþýrýlmayacak gibi deðil, rakam gerçekten büyük. Türkiye nüfusunun 10’da biri, üniversite yaþýndaki gençlerin yarýsý üniversite öðrencisi...
Peki, nitelik nasýl? Üniversitelerin, YÖK’ün ne gibi sorunlarý var? Mevcut sorunlarý ve ileride oluþabilecek sorun alanlarýný nasýl çözmek gerekir?
Ýlke Ýlim Kültür Eðitim (ÝLKE) Derneði’nin imzasýyla “Geleceðin Türkiye’sinde Yükseköðretim” raporunu hazýrlayan Prof. Dr. Nihat Erdoðmuþ ile konuþtuk.
Yýldýz Teknik Üniversitesi Öðretim Üyesi olan Erdoðmuþ üniversite öðrenci sayýmýzla ilgili “Dünyada 100, Avrupa’da 20 ülke nüfusundan daha fazla” diyerek sayýsal büyümenin yerini artýk nitelik ve kalite hassasiyetine býrakmasý gerektiðini vurguladý.
Hazýrlanan raporda, 2030’lu yýllara doðru yükseköðretimde ne yapýlmalý, nasýl yapýlmalý sorularýna cevap aranýyor ve 12 temadan oluþan bir vizyon sunuluyor. Daha önce “Geleceðin Türkiye’sinde Eðitim” raporunu da yayýnlayan ÝLKE Derneði’nin yönetim, dýþ politika, iktisat, kültür ve sosyal politika alanlarýnda da rapor hazýrlýklarý var.
Yükseköðretim Kurumu ile ilgili ilk düðme yanlýþ mý iliklendi? Hem anlayýþ, hem yapýlanma olarak biz baþtan mý yanlýþ baþladýk bu iþe?
Üniversite kurumu geçmiþi ve geleceði olan bir kurum. Dünyada da kendi geleneðimizde de yaklaþýk bin yýllýk bir geçmiþi var. Daha geriye gittiðimizde formel bir yapý olarak bin yýllýk geçmiþi var. Avrupa’da Bologna Üniversitesi ilk kurulan üniversitelerden. Bizde de Nizamiye Medreseleri var, öncesinde de mutlaka yükseköðretim kurumu niteliðinde kurumlar olsa da, bugüne benzemese de yakýn kurumlar olarak kabul edilir. Türkiye’de yükseköðretime baktýðýmýzda beþ altý kez deðiþim yaþanmýþ. Bunu 1933’lü yýllara kadar götürebiliriz.
Osmanlý’dan Cumhuriyet’e geçiþte form aynen devam mý etti, kesintiye uðradý mý?
Cumhuriyet döneminde daha yeni üniversite formunu konuþmaya baþladýk. Osmanlý Devletinde daha çok Medrese adýný kullanýyorduk. Üniversite ile bazen lise karýþýmý medrese geleneði þeklinde yükseköðretim kurumlarý. Osmanlý’da birebir üniversite demek yerine en üstte yükseköðretim yapan kuruluþlar vardý, bir kýsmý bugün liseye karþýlýk geliyor, bir kýsmý üniversiteye. Bizde esas üniversite tartýþmalarý 1800’lerin ortalarýna kadar giden mühendislik alanýnýn geçmiþi var. Mühendislik mektepleri var ama asýl üniversite 1933’lü yýllarda baþlamýþtý.
Üniversiteyle ilgili deðiþimler hep sancýlý olmuþ. Normal dönemlerde üniversite kendi dinamikleriyle dönüþümü gerçekleþtirmemiþ. Tabii hiçbir zaman kendi haline de býrakýlmamýþ. Böyle bir kurumu konuþuyoruz. Ama bu tarih içinde en fazla tartýþýlan ve etkisi bakýmýndan en fazla eleþtirilen dönem 12 Eylül’den sonra kurulan YÖK yasasý ve yükseköðretim kurulu olmuþ. Yüksek Öðretim Kurulu’nun oluþumuna nasýl gelindiðine baktýðýmýzda sorunlar var, daðýnýklýk, düzensizlik var, özel üniversiteler kontrolsüz hale gelmiþ. Hepsi kabul edilebilir ama böyle mi kurmak gerekirdi, sorusu kritik. Geriye dönüp baktýðýmýzda þu denebilir: Keþke bir üst kurum -adý YÖK olmayabilir de- daha erken ve sivil zamanda kurabilseydi daha iyi olurdu Türkiye için.
Türkiye'de sivil bir dönem oldu mu hiç?
Sivil dönem olmayabilir ama en azýndan akademiyi sivillerin oluþturmasý çok daha farklý olabilirdi. Darbe sonrasýnda kurulduðu için darbe koþullarýnda, kurucularýn üniversiteden beklediði bir misyon var. Böyle kurulduðu için de aþýrý merkezi ve kontrol üzerine kurulmuþ. O dönemde belki gerekli bir kurum, bugünkü YÖK gibi olsun gibi bir þey kastetmiyorum. Bir üst kurum olarak ihtiyaç vardý. Ve bugüne kadar da tartýþa tartýþa geldik. Þöyle de bir acý tablo var, YÖK bu kadar eleþtirilirken aslýnda kendi içinde bir tutarlýlýðý var. Kurulmuþ bir bütünlük var. Dolayýsýyla bizde ki çalýþmalar biraz parçalý gitti, kýsmi deðiþiklikler teklif edildi. Benim teklif ettiðim þey yapýsal. Güçlü þekilde hem Türkiye’nin gerçekleri, hem dünyadaki deðiþikliðe katýlan yeni bir vizyona ihtiyaç var, yeni bütünlüklü bir kurguya ihtiyaç var.
Yusuf Ziya Özcan YÖK Baþkaný iken kendisiyle yaptýðým röportajda YÖK’ün yok olmasýný savunuyordu. Siz YÖK’ün varlýðýný mý sorun ediyorsunuz, yeniden kurgulanmasý gerektiði mi söylüyorsunuz?
Ben YÖK yerine Yüksek Öðretim Sistemi olarak anmak istiyorum. Türkiye’nin bir yükseköðretim sistemine ihtiyacý var. Adý YÖK olmamasý gerekiyor, YÖK kadar güçlü yetkilere sahip ya da YÖK kadar merkezi olmayan bir yükseköðretim kurumuna ihtiyaç var Türkiye’de. Bu kurum bugünkü YÖK gibi çalýþmayacak. Yüksek öðretimde temel konularý düzenleyen, yüksek öðretimle ilgili geliþmeleri takip eden ve projeksiyon oluþturan, Türkiye'nin önünü açacak bir kuruma ihtiyaç var. Çok güçlü yapýlanmasý lazým bu kurumun.
YÖK güçlü bir kurum deðil mi?
YÖK her ne kadar güçlü olsa da kurum deðil baþkanlar üzerinden çalýþmýþ, vesayetten kaynaklý bir güç var. Bu açýdan YÖK hiçbir zaman güçlü bir kurum olmadý. Sanýrým bilerek yapmadýlar. Yani Türkiye’yi yöneten böyle bir kurumun bir üniversite kadar güçlü olmayan iç yapýlanmasý var. Yakýndan biliyorum. Dolayýsýyla bu çok ciddi bir sorun. Vesayet tartýþmalarý içinde Türkiye’nin yükseköðretimine yön verecek kurum iþlevsiz, küçük, yapýlanmamýþ, idari kadrolarý zayýf oluþmuþ. Böyle bir kurumu konuþuyoruz. Keþke saðlýklý olabilseydi ve sivil dönemde kurulmuþ daha ademi merkezi yetkiye dayalý þekilde kurulsaydý. Türkiye için çok daha iyi olabilirdi.
YÖK yok olmalý mý meselesine geldiðimizde ben yükseköðretim sistemi diye bir þeyden bahsediyorum. Üst kuruluþlardan bahsediyorum. Kanaatimce asýl merkeze alýnmasý gereken kurumlar, üniversiteler. Önce üniversiteleri güçlü bir yapýya getirmemiz gerekiyor. YÖK ve benzeri kurumlar, ara kurumlardýr. Çok sayýda ara kurum olduðunda onlarý yönetecek baþka bir kuruma ihtiyaç var. YÖK’ü böyle konumlandýrmak lazým. Önden planlama yapan, koordine eden, denetleyen bir kurum YÖK. Bizim konuþmamýz gereken ise üniversiteler. Asýl sorun koordine edecek kurumun bu kadar merkezi, bu kadar ideolojik yapýlandýrýp ön açmamasý. Türkiye’de bu açýdan ciddi bir darboðaz var.
Zihinsel anlamda mý?
Baðýmlýlýk üniversitelerin karar verme hýzýný düþürüyor. Ýnisiyatif kullanmamayý getiriyor. Bu tüm üniversitelerde ayný deðil ama genel karakteristiði bakýmýndan böyle. Daha fazla yetkinin devredilmiþ olmasý, kendilerinin konuyla temas halinde daha sýcak, daha doðru karar vermelerini saðlayacak.
Artýk YÖK’ü aþan þekilde Türkiye’de yükseköðretimi konuþmaya ihtiyaç var. Bu kurumun ademi merkezi olarak yapýlanmýþ, uygulamaya girmeyen, Türkiye’nin önünü açan ve denetleme kurumu çok güçlü olan bir kurum olmasýný önemsiyorum. Kaynaklarý izlesin, kamuoyu ile paylaþmayý saðlasýn. Üniversitelerin yönetiþim anlayýþýna göre yönetildiðini izlesin, bunu saðlamaya çalýþsýn, ihtiyacýmýz bu.
Bu hiç yapýlýyor mu mevcut durumda?
Denetleme iþleri YÖK’ün görevi, yapmaya baþlýyor ama Denetleme Kurulunun kapasitesi çok yetersiz. Türkiye çok hýzlý büyüdü. Üniversite sayýsý çok arttý. Var olan yapýlanma 30 yýl önceki yapýlanma ile tamamen ayný. 25-26 üniversiteden 206’ya çýktýk. Zaten kendisi doðru yapýlanmamýþ, bir de bu büyümeyi yönetmekten uzak. Denetimin etkin olmadýðýný görüyoruz.
Alarm veriyor o zaman?
Uzun zamandan beri alarm veriyor. Yüzleþmek gerek. Türkiye’nin geleceði, gençlerin geleceði için yapýsal dönüþüm gerçekleþtirmek gerekiyor. Dünyada ikili yapý çok yok. YÖK var, bir taraftan da “kalite kurulu” var. Büyük ölçüde dünyada tekleþtirilmiþ bu alan. Sonuçta bir üst kurum. Kalite Kurumu eðitim, öðretim, araþtýrmanýn hangi kalitede yapýldýðýný çýktýlar bakýmýndan takip edecek. O zaman YÖK benzeri kurum ne yapacak sorusunu konuþmamýz gerekiyor. Þunu yapabilir. Üniversitelere der ki, misyonunu tanýmla, öðretim üyeni nasýl seçeceksin tanýmla. Buna karýþmayacak fakat iþleri bu tanýma göre yürütüp yürütmediðini takip edecek. Öðretim üyesi alýmlarý liyakat esaslý mý? Usule uygun mu? Bunlarý kolaylaþtýran bir kurum olmasý gerekiyor. Bu ara kurum… Asýl kurum olmamalý YÖK ya da adý ne olacaksa. Asýl kurum üniversitelerdir. Onlarýn üstünde kolaylaþtýrýcý bir kurum olarak yapýlandýrmak lazým yükseköðretim kurumunu.
YÖK’ün özerk yapýsý yýllarca tartýþýldý. 12 Eylül rejiminin kurduðu bir yapý nihayetinde, motivasyonun üniversitelere müdahale olduðunu da biliyoruz. Ama bugünkü Türkiye’de her tür vesayet bitiriliyor. Yeni dönemde siyasi otorite ile yükseköðretim kurumu arasýnda nasýl bir iliþki olmalý?
Akademik, bilimsel özgürlük ve kurumsal özerklik baðlamýnda bizim merkeze almamýz gereken üniversitelerdir, YÖK deðil. Üniversite akademik özgürlüklere sahip olmalý, her üniversite akademik özerkliðe sahip olmalý. YÖK için bu kýsmý çok önemli deðil çünkü idari bir kurum. Dolayýsýyla asýl konuþmamýz gereken þey üniversiteler. Üniversiteye kaynak ayýran kamunun, toplumun kuracaðý iliþki çok daha kritik. Dünyada büyük ölçüde bu böyle. Kaynaðý ayýran kamu, kaynaklarýn nereye nasýl kullanýldýðýný, performansýný, kaliteyi izliyor. Bunlarýn kamuyla paylaþýmýný takip etmek lazým. Kaynak ayýran irade hesap verme mekanizmalarýný oluþturup toplumun yararýna olmasýný saðlamak zorunda.
Sayýn Cumhurbaþkaný Merkel ile aralarýnda geçen bir konuþmadan bahsetti ve Türkiye’deki üniversite öðrencilerinin sayýsýnýn 7 buçuk milyon olduðunu söylediðinde Merkel’in çok þaþýrdýðýný söyledi. Þaþkýnlýk yaratacak bir orana mý ulaþtýk? Sayýsal olarak neredeyiz?
Sayýn Cumhurbaþkaný Merkel ile olan görüþmede telaffuz ettiði sayý 8 milyon civarý. Bizim rapordaki sayýlar Ekim 2018 rakamlarý, mutlaka ek olmuþtur, kabaca 7 buçuk milyon öðrenci. Bu sayýyý analiz etmek gerekiyor. Ülke büyüklükleri farklý ama dünyada 100 ülkenin nüfusundan daha fazla bir rakam bu. Avrupa’da 20 ülkeden daha fazla üniversite öðrencimiz var bizim.
Türkiye nüfusunun da yüzde 10’una mý tekabül ediyor üniversite öðrencileri?
Kabaca evet. 7 buçuk milyon öðrencinin yarýsý açýk öðretim. 51 buçuk 5 örgün, 48 buçuk açýk öðretim öðrencisi. Almanya’da böyle deðil, o yüzden þaþýrýyorlar. Ýkinci üniversite kapsamýnda öðrenim gören 700 bin öðrenci var Türkiye’de. Gerçekten siyaset ön açýcý oldu. Bir dönem çok sýký tutulmuþtu, kontenjan açýlmýyordu, büyütülmüyordu. Üniversite sayýmýz olmasý gereken düzeye epey yaklaþtý. Biraz daha büyüyebilir belki ama þuan kaldýramayýz, yönetemeyiz. Artýk daha çok niteliðe odaklanmamýz gerekir. Asýl mesele, gelinen sayý ile ilgili bazý iþaretler alarm veriliyor. Kontenjan meselesi en bariz olaný.
Ne oluyor kontenjan konusunda?
2 milyon 300 bin civarýnda baþvuran öðrenci var üniversiteye girmek için. YÖK açýklýyor hangi üniversiteye kaç kiþi girebileceði. Geçmiþ yýllardan bugüne çok arttý. Gelinen noktada kontenjan dolmuyor, talep olmuyor, açýyorsunuz öðrenci gelmiyor. Geçen sene 128 bin 500 kontenjan açýk kaldý.
Bu bir hesaplama hatasý mý?
Hesaplama hatasýndan çok öðrenciler o bölüme gitmek istemiyor. Bölüm dolayýsýyla, üniversite dolayýsýyla, þehir dolayýsýyla… Bu bize þunu söylüyor, öðrencilerin hangi bölümlere, nasýl bir üniversiteye gelmek istediðini bir daha düþünmemiz gerekiyor. YÖK de zaten bilgi topladý, tercihte bulunmayan yaklaþýk 30 bin öðrenciden. Ýstihdam becerisi kazandýracak bölümler öne çýkan bir faktör. Öðrenci mezun olduðunda bir iþe sahip olabilecek mi? Beceri kazandýrabilen, istihdamý kolaylaþtýran bir bölüm mü deðil mi buna bakýyor.
Aslýnda Türkiye’de insanlar üniversite eðitimine bir alanda ilim öðrenmekten çok bir mesleði yapmak için gerekli donanýma sahip olmak olarak bakýyor. Bu hep böyle miydi, buna mý evrildi?
Þöyle üçlü bir seti kazandýrmamýz lazým öðrencilere. 1) Üniversal deðerler, insani deðerler, felsefe-sanat-varoluþ, hayatý anlamlandýrma, anlam ve arayýþ… Bunu kazandýrmaya ihtiyaç var. Üniversite bu. 2) Çaðýn önümüzdeki yýllarda gerektirdiði temel becerileri tüm öðrencilere kazandýrmaya ihtiyaç var. 3) Bir meslek kazandýrmaya ihtiyacýmýz var. Üçünün beraber ele alýnmasý lazým. Aðýrlýklarýnýn ne olacaðý konusu üniversitelerin farklýlaþtýrýlmasýyla belli olur. Araþtýrmaya odaklanmýþ bir üniversite ya da sosyal bilim üniversitesi aðýrlýðý felsefi kazanýmlara verebilir, beceriyi az tutabilir. Uygulamaya dönük üniversite daha çok beceriye odaklanabilir. Bu talepler bize net olarak gösteriyor: Üniversitelerin çeþitlilik temelinde yapýlanmasýný gerektiriyor. Herkes ayný þeyi istemiyor, Türkiye’nin de ihtiyaçlarý tek tip deðil. Birden çok ihtiyaç var. Baþarýya baktýðýmýzda beþ temel üniversite tipinin ortaya çýkmasý lazým.
Baþarý için nedir o beþ temel form?
1) Türkiye’nin araþtýrma üniversitelerine ihtiyacý var. Sýralama taslaðýnda çok konuþuluyor ‘ilk 5’e girmedi’ diye. Bu halde giremez zaten. Dolayýsýyla araþtýrma üniversitelerini doðru yapýlandýrýp bu yarýþa sokmamýz lazým. Yükseköðretim Kurulu araþtýrma üniversitelerini ilan etti, 11 oldu Cerrahpaþa Üniversitesi ile beraber. Fakat ilan etmek yetmiyor, bunlarýn o yarýþta etkili olabilecek þekilde ekonomik olarak desteklenmesi, öðretim üyelerinin nitelikli kýlýnmasý, özlük haklarýnýn yapýlanmasý, iþleyiþin farklýlaþtýrýlmasý gerekiyor. Dünyada yarýþsýn istiyoruz, o halde cazip hale getirilmesi lazým. 2) Klasik üniversiteye ihtiyaç var. 3) Eðitim öðretim üniversitesine ihtiyaç var. 4) Bölgesel üniversiteye ihtiyaç var. 5) Uygulamalý bölümlere kesin ihtiyaç var.
Ne demek bölgesel üniversite?
Ülkenin doðusu olabilir, Adana-Mersin olabilir. Toplumun, oradaki iþverenin buna ihtiyacý var. Mesela Gaziantep. Çok önemli bir þehir. Demografisi, þehir kültürü, sanayisi var. Oraya yönelik bölümler açýlýrsa o ihtiyaç giderilir. Þuan bizim sorunumuz bu. Yani mesela Þýrnak’taki üniversitemiz, kendi bölgesinden fazla, genel geçer alanlarla ilgilenmeye baþlýyor. Tüm üniversiteler araþtýrma üniversitesi olmak zorunda da deðil. Bunu ayrýþtýrmak lazým. Araþtýrma üniversiteleri araþtýrma performansýna göre deðerlendirilmeli. Ýyi eðitim veren üniversiteyi takdir etmek, ödüllendirmek lazým. Bölgesel anlamda da bölgesine ne kadar katký saðladý bakýlmalý. Beceri kazanmak, mezun olduktan sonra üst düzey olmasa da çalýþabileceði iþ isteyen öðrenci için çözüm üretmesi gerekiyor üniversitenin. Kýsa süreli, meslek lisesi formatýnda. Bunlarýn dýþýnda uzaktan üniversite gibi, baþka bir ülkenin Türkiye’de kampüs açmasý gibi tartýþmalar var. Ama öncelikle beþli form rahatlýkla yapýlandýrýlabilir.
Artýk Türkiye’nin her ilinde bir üniversite var. Çocuðunu baþka þehre göndermek istemeyen, gönderemeyen, yurt sorunu yaþayan aileler için, o þehrin sanayisi için önemli bir hizmet oldu. Kuruluþta sorun yaþanmasý doðal ama artýk analiz de gerekiyor. Akademik olarak durum ne?
Biraz eksikler olduðunu düþünüyorum. Tercih doðruydu, her ile bir üniversite doðruydu. Üniversitelere bir misyon koymak gerekiyor. Kendisine bir odak alan koymalý üniversiteler. Buna göre yapýlanmasý gerekir. Belki de sorunumuz 81 ile üniversite kurulurken bunun yeteri kadar gözetilmemesi. Bu fark edildiði için YÖK þu anda uzmanlýk esaslý bölgesel üniversite konseptini geliþtirmeye çalýþýyor. Keþke biraz daha erken olsaydý ama zararýn neresinden dönersek kar. Bir de YÖK’e düþen düzenleyici kuruluþ olmasý. Hýzlý þekilde gerekli koþullarýn yerine getirilmesi, o bölgenin ihtiyacýna odaklanacak þekilde desteðin verilmesi lazým.
Okumak kültürümüzde deðerlidir lakin pratik biraz farklý olabilir. ‘Herkesin okumasý gerekmez’’ cümlesi yanlýþ bir cümle midir?
Neden okumak istiyor konusunu konuþmamýz gerekiyor. Biliyor ki üniversite mezunu olma durumu lise mezunu olmaktan daha avantajlý bu ülkede. Ücretlere yansýyor, baþka þeylere yansýyor. Ýkinci olarak sosyal hareketlilikte hala önemli bir araç eðitim. E insanlar bunlarý görüyor. Ciddi talep var. Beklenti yüksek.
Böyle mi olmasý lazým? Önümüzdeki yýllarda bunu daha kolay aþarýz ama þuan böyle bir taleple karþý karþýyayýz. Mesela kontenjanýn dolmamasýný görmeye baþladýk, tam da soruyla alakalý bu. Artýk düþünülüyor çünkü “bitirince de bir þey olunmuyorsa neden gideyim oraya” diye. Þunu görecek belki de: Bazen iyi bir teknik liseden mezun olmak, iyi bir meslek sahibi olmak 4 veya 2 yýllýk okumaktan iyidir. Belli bir hayat standardýný karþýlýyorsa… Böyle bir tercihe doðru gidebilir. Dünyada böyle olmuþ. Biraz zamana ihtiyaç var.
Sosyal beklentiler, üniversite mezunu olmaya atfettiðimiz statü insanlarý bu tarafa doðru yönlendiriyor. Aileler bekliyor. Ama meslek sahibi olmak anlamýnda bunu gördüðü zaman diplomaya deðil de mesleklere kýymet verirsek belki oraya önem atfedilmeyecek.
Aileler arasýnda atasözü olmuþ bir laf vardý çocuklara söylenen, “aman oku da sýrtýný devlete daya”. Þimdi sanki gençler “ille de devlet olsun” diye ýsrarcý. Özel sektörde, rekabetin açýk hatta vahþi olduðu alanlara talip deðil. Herkes kadro bekliyor. Bu nasýl kýrýlacak?
Bunun en tipik örneði eðitim fakülteleri. Anne- babalar þöyle düþünebilir “devlete gir, güvence al”. Onun zamanýnda bu çok kýymetliydi. Bugün de güvenceli görülüyor. Ama asýl güvence çaðýn gerektirdiði becerilerle donanmak. Ama þunu da görüyoruz sosyo-ekonomik düzeyimiz yeterince yüksek olmayýnca doðal olarak garanti iþe yönlendiriyor. Fakat o garanti iþi elde eden insanlar daha sonra ne yapýyor diye baktýðýmýzda kabaca iki yol çýkýyor: Birisi “iþim var, bana yeter” deyip çok fazla zorlamýyor. Ýkincisi, “bu iþ var baþka ne yapabilirim” deyip asýl iþine konsantre olmak yerine baþka arayýþlara girmeye baþlýyor, verimsiz oluyor. Doðru devlet bir þeyler yapmalý fakat bireylerin kendilerinin de farkýndalýklarýný artýrarak ne tarafa doðru yönelmesi gerektiði konusunda inisiyatif kullanmalarý gerekiyor.
Bizim kültürümüzde insanlarýn belirsizlikten kaçýnma eðilimi yüksek diye tarif edilir. Bu bilimsel çalýþmalarýn da konusudur. Böyle olunca belirsizliklerin olduðu yerde güvence arayýþý ortaya çýkýyor. Ülkeyle sýnýrlý deðil, ciddi bir belirsizlik çaðýna doðru giriyoruz. Bu refleksi daha da artýrabiliyor. 2000’li yýllarda Türkiye daha sivil ve liberal düþünürken þimdi birey düzeyinde de kamuya dönmeye baþladýk.
Çaðýn getirdiði belirsizlikler kamuya yöneltiyor yani?
Çaðýn getirdiði belirsizlik, sektörlerin getirdiði belirsizlikler hepsi anlaþýlabilir fakat kültürel kodlar da var. Çünkü toplumumuzda belirsizlikten kaçýnma eðilimi yüksek, güvence arýyoruz. Kariyer danýþmanlýðýna özel önem atfetmek lazým. Okul yýllarýnda þunun fark ettirilmesi lazým gençlere, mesela eðitim fakültesinde matematik okuyan çocuklara. Kadrolar belli, mezun sayýsý belli. Ýlla öðretmen olmak zorunda deðilsin. Matematik bölümleri, oradaki öðretim üyeleri, öðrenci matematiði… büyük veriyi konuþuyoruz. Dolayýsýyla üniversitelerin, hocalarýn inisiyatif kullanmasý gerekiyor. Öðrencinin inisiyatif kullanmasý gerekiyor. Kariyerinde bireyler daha fazla sorumluluk almak zorunda. Bir baþkasý size destek verebilir, danýþmanlýk yapar fakat sonucu deðiþtirecek olan bireyin kendisi. Çevresel kýsýtlarý ihmal ediyor deðilim.
Sadece okullarda deðil çalýþma hayatýnda da pek çok insan duraðanlýk baþladýðýna risk alarak –“meydan okuma diye tabir ediliyor”- kurum deðiþtirmeyi tercih ediyor. 30’lu yaþlarýn ortasýnda. Biliyor ki þimdi yapamazsa 40’larda zaten yapamayacak. Dolayýsýyla bizim de hocalar, kurumlar olarak öðrencileri yetiþtirirken biraz esneklik kazandýrmamýz, gelecek dönemdeki belirsizliklerle baþ etmek için öðrenciyi zihinsel olarak hazýrlamamýz lazým.
Dijital çaðdayýz. Dijital eðitim ya da eðitimde dijitalleþme ne durumda? Bakýþýmýz altyapýmýz uygun mu, yeterli mi?
Dijitalleþme hayatýn her alanýna girdi. Üniversiteler bunu hem üreten hem ondan etkilenen kurumlar olarak karþýmýza çýkýyor. Eðitim öðretimle ilgili ciddi dönüþüme ihtiyaç var. Eðitim sistemimiz hoca merkezli ama bilgi kaynaðý çeþitlendi. Bunu nasýl dahil edeceðiz? Ýkincisi öðrenmenin yolu sadece sýnýflar deðil artýk, hayatýn her alaný öðrenme. Öðrenci sabah okula gelmeden ders baþlýyor artýk. Yolda gelirken sahip olduðu araçlar (telefonlar) vasýtasýyla bir þeyler öðrenmeye baþlýyor. Neyi öðrenecekleri konusunda merak oluþturmak, ilgi oluþturmak, ihtiyaç oluþturmak zorundayýz. Bunu çok düzeyli yapmak gerekiyor, kabaca deðil. Bunu beceremiyoruz, yeni neslin öðrenme alýþkanlýklarýný, ilgilerini yakalama konusunda akademik zorluk var. Haksýzlýk etmek istemiyorum herkes böyle deðil ama genel karakteristik böyle. Bunu yakalamamýz lazým. Ýçerikle tasarýmýn birlikte çalýþmasý gerekiyor.
Bu nasýl olacak? Çocuðun merakýný akademisyenler mi belirleyecek yoksa seçenek mi sunacak?
Öyle bir þey sunmam lazým ki ona araþtýr demeden onu bulma ihtiyacý duyacak. Zaten araçlara kaynaklara kolay ulaþýyor. Bunu yap demek yerine merak oluþacak, kendisi yapacak. Bizim üniversiteler olarak görmeliyiz ki bilgi kaynaklarý çok çeþitli. Hoca merkezli eðitimden hayatýn her alanýnýn öðrenme ortamý olduðu bir dönemdeyiz. Bunu kabul ederek dýþtan araçlarý etkin kullanmayý saðlamamýz lazým. Bir tarafý bu. Dünya da bunu tartýþýyor. Eðitim kurumlarýnda biz bu konularý anlatýrken içerikle tasarým nasýl buluþtururuz, nasýl beraber çalýþtýrýrýz? Dijitalleþmenin bir baþka tarafý da önümüzdeki yýllarda Türkiye'nin çok daha konuþabilir, yükseköðretimin maliyetleri yükseliyor. Dijital araçlarý kullanarak maliyeti düþürmek gibi kaygýlar var dünyada. Yani 14 hafta okula gelmek yerine bir kýsmýný uzaktan bir kýsmýný okulda gerçekleþtirerek tamamlamak gibi. Uzaktan eðitim gibi. Dijitalleþmeyi konuþurken özetle 1) eðitim öðretimin etkin kullanýlmasý, 2) yükseköðretimin maliyetini düþürmek anlamýnda nasýl kullanabiliriz diye bir gündemimiz var.
Yapay zekanýn arttýðý bir döneme giriyoruz. Robotlar gündelik hayatýn parçasý olmaya baþladý. Hizmet alanýnda var, askeri alanda var. Robot askerler var. Ýngiltere ilk askeri tatbikatýný yaptý robot askerlerle. Bu açýdan biz ne durumdayýz, hem korkularýmýzý yenmek hem yapay zekayla barýþmak ve yarýþmak için?
Yapay zeka artýk insanlarýn yerine pek çok alanda kullanýlýyor ve mekanik alanýný artýk konuþmaya gerek bile yok. Ýki tane burada bence temel sorun var. Yapay zeka ne kadar geliþirse geliþsin -geliþecek de- nasýl bir insani deðer oluþturalým da bunun sakýncalarýný en aza indirelim? Ürettiði aracýn insanlýða zarar vermeyecek hale gelmesine kafa yormamýz gerekir. O tarafý zayýf kalýrsa bu aracý keskin þekilde kullanmak gibi bir risk oluþturmaya baþlýyor. Bunu bir özellikle vurgulamak istiyorum yapay zekayla ilgili. Ýnsani tarafý kritik, bir de bu geliþmeler vasýflý insan gerektiriyor. Kimler için tehdit? Vasýf düþükse ciddi tehdit oluþturuyor, vasýf yüksekse de daha fazla imkan ve fýrsat anlamýna geliyor.
Yeni nesil için öðrenme biçimleri deðiþti, artýk okul çatýsýyla sýnýrlý deðil, zararlý bilgiyle karþýlaþma riski var yani. Doðru seçim becerisi kazanmasý gerekiyor haklýsýnýz ama sanýrým çaðýn hýzýndan da kaynaklanýyor, konsantrasyon sorunu yaþýyor yeni nesiller. Eskiden 40 dakikada dikkat daðýlýr denir dersler 40 dakikada biterdi, 20 dakika olmalý dendi. Ama 3 - 5 dakikada çocuklarýn ilgisi daðýlýyor. Bu durum nasýl yönetilecek?
Þu an en çok zorlandýðýmýz konu. Onun da yolu daha fazla katmak gerekiyor. Þöyle bir tarafa doðru gidiyor eðitim. Öðrencinin sýnýfa gelmeden hazýrlýk yaptýðý, belli birikimi elde ettiði, öðrendiði, sýnýfta bunun aktif þekilde þekillendirildiði, hocanýn modüle ettiði bir format. Baþka çýkýþ yolumuz yok. Aktivitenin parçasý olarak bunu yapmaya baþladýðýnda dersten o kadar kopmuyor. Yoksa sevdiði bir filmi bile sonuna kadar izlemiyorsa haftada 3 saat 14 hafta nasýl olacak, kolay deðil. Bunun yolu þu; bir þekilde öðrencinin istek ve merak oluþturup hazýrlýk yapmasýný saðlýyoruz, çocuk bir alt yapý oluþturdu; ödevle baþka yollarla, geldi sýnýfa ve sýnýfta bunu beraber hadi þekillendirelim diyoruz.
Þu anda bunu yapabiliyor muyuz? Ne yapýyoruz?
Bireysel çabalarý meslektaþlarýmda görüyorum. Türkiye’de sistemi deðerlendirirken kurum bazýnda da birey bazýnda da bakmak lazým. Mesele bütüncül deðil parça parça. Bunu denemeye çalýþan meslektaþlarýmýz var, artmasý lazým, tekil uygulamalar Türkiye’yi kurtarmaz. Sistem bütünlüðünde bunu bu hale getirme ihtiyacýmýz var. Hep üniversite ve hocalarýmýzý eleþtiriyoruz ama öðrencilerle ilgili hýz konsantrasyon meselesi de önemli. Pek çok görsel 5-10 dakikada hýzlý þekilde aktarýyor, çocuk kavrýyor olan biteni. Fakat üretildiði arka plan, altyapý, anlam eksik kalýyor. Þimdi sonuçlar çok etkin fakat o kavrayýþ derinliðini kavramayý engelliyor, daha yüzeysel bir kavrayýþ anlamýna gelebiliyor. Belki de öðrenciler o yüzden kendisinin merak oluþturup araþtýrdýðý “nasýl olmuþ, ne kadar emek harcadýk” bunlarý gördükten sonra anlayacak. Bunu beraber sýnýfta þekillendirebilsek daha kalýcý olacaktýr diye düþünüyorum. O kadar kolay deðil ya da birkaç atraksiyonu olacak bir þey deðil, bu bir emek. Çok enteresan bir kitap var, çok okunan kitaplardan biri. “10 bin saat kuralý” diye bir þeyden bahsediyor. Yani ustalýk kazanmak için on bin saat pratik yapmanýz lazým. Görünenin arkasýnda derin bir þey var. Küçük önemsiz görünen detaylar anlam ifade etmeye baþlýyor. Bizim de bu hýz çaðýnda çok hýzlý ilgisi kayan, deðiþen öðrencileri olabildiði kadar katmaya, sorumluluk vermeye ihtiyaç var. Belki de bu sorumluluk aile, ortaokul, liseden baþlatacaðýz. Üniversitede de ayný þeye ihtiyacýmýz var. Daha fazla içine girecek. Bu sadece Türkiye’ye özgü sorunlar da deðil açýkçasý. “Bu istediðim þey deðil fakat ne istediðimi de bilmiyorum” çaðýn anahtarý biraz da bu. Karþý karþýya kaldýðýmýz tablo bu. Ne istiyor? Ne arýyor? Keþfetmesinde kolaylaþtýrýcý olmak bize düþen bu. Kariyer merkezleri, baþka bir yapýlanma, bunu saðlamaya yönelik. Böylece kendisi nerede ne bulacaðýný araþtýrmaya baþlýyor.
Tekrar yükseköðretim kurumlarýmýza dönelim. Bilgi, üniversite zaten evrensel, dolayýsýyla ortak bir havuzdan bahsediyoruz. Kurumlarýmýz yerli ve milli olsa da paylaþtýðýmýz bilgi evrensel. Olmasý gereken de bu ve bunun için bir çaba harcanýyor. Uluslararasýlaþmasý için, sýnýrlar ötesi bir cazibesinin olmasý için. Üniversitelerimiz ne durumda, siz ne öneriyorsunuz?
Çok temel boyutlardan biri uluslararasýlaþma. Önceki dönemlerde hem Yusuf Ziya Özcan hem Gökhan Çetinsaya döneminde ciddi çaba sarf edildi bunun için. Tabii bu bir altyapý gerektiriyor. Sayýsal olarak büyüdük, þimdi buraya gelen uluslararasý öðrencilerin kültürel farklýlýklarýna, dil, dil gibi farklýlýklarýna göre bir yapý oluþturma zamaný. Þu var dikkat etmemiz gereken. Türkiye’ye daha çok Ortadoðu’dan, Ýslam ülkelerinden öðrenciler geliyor ama bu ülkelerin çoðu birbiriyle sorunlu. Bu çocuklar arasýnda nasýl bir dil geliþtireceðiz? Ýþ biraz bu tür soft alanlara gidiyor. YÖK’ün ilan ettiði bir statik plan var uluslararasýlaþma için. Benim önerim bu planý ýsrarla uygulamak lazým. Altyapýya yatýrým ihtiyacý var.
Yabancý öðretim üyeleri açýsýndan durum ne?
3 bine yakýn þu anda öðretim görevlisi var. Daha fazla çekmemiz lazým çünkü toplam öðretim görevlilerine kýyasla yüzde 2’nin altýnda bir sayý bu. Mevzuatý yeniden düzenleme ihtiyacý da var. Burada asýl sorun, þu anda Türkiye’de bulunan yabancý öðretim görevlilerinin okutman olmasý, dil öðretmen için burada olmasý. Niteliði daha yüksek araþtýrmacýlarý buraya çekmemiz lazým ki buraya bir dinamizm katsýn. Fakat tabii uluslararasý niteliði olan birinin buraya gelmesi için de yine altyapýnýn sorunsuz hale gelmesi gerekiyor.
Beyin göçünün de durdurulmasý da gerekiyor herhalde?
Bununla çok alakalý... Tersine beyin göçünün olduðu kimi durumlarda gelen kiþilerin hayal kýrýklýðý yaþayýp tekrar mutsuz þekilde döndüðü de oluyor. Bunu da görmemiz gerekiyor. Ýnsanlar bilimin iyi yapýldýðý ülkelerde bireysel olarak da kurumsal olarak da koþullar belli. Burada o koþullarý saðlayamadýðýnýz zaman, ekip çalýþmasýný, kurumsal imkanlar vesaire, çok iyi niyetli geliyorlar, ama kalmasý mümkün olmadýðý için de geri dönmek zorunda kalýyorlar. Çekmek zorundayýz, fedakarlýk edip gelmeliler, hepsi çok doðru, fakat bu tarafýn da yani bizlerin de ödevini yapýp altyapýyý hazýrlamasý lazým. Tersine beyin göçü de böyle. Bunun birçok boyutu var. ideolojik olabilir, imkanlar, fýrsatlar olabilir, iyi bir teklif almýþ olabilir. Fakat biz neden tutamýyorum diye düþünmeli ve gereðini yapmalýyýz.
Türkiye’de üniversiteler Cumhuriyet tarihinin her döneminde tartýþmanýn göbeðinde oldu. Darbe dönemlerinde rol aldýlar, vesayeti desteklediler, sivil görünümlü iktidarlarýn güdümündeydiler. Her dönem için iktidarla iliþkileri sorunlu bulundu. Evet üniversitelerimizin sorunu var, bu yapýnýn düzene sokulmasý gerek fakat Türkiye artýk öyle bir dönemin içinden geçiyor ki hiç olmadýðý kadar bekasýna yönelik somut tehdit altýnda. Üniversiteler, öðrenciler FETÖ’sünden PKK’sýna kadar terör örgütlerinin ilgi alanýnda. FETÖ’nün insan kaynaðýný eðitim üzerinden elde ettiðini, üniversiteler kurduðunu biliyoruz. Temizlendi diyoruz ama hala gözaltýlar tutuklamalar oluyor. Bu açýdan üniversitelerimizin durumu ne? Yeniden sýzmamalarý için ne yapmalýyýz?
Saydýðýnýz tehditler ve terör gruplarý birer vakýa. Yeniden üniversitelerimizde tahribat yaratmamasý için ne yapmalýyýz konusunda benim önerim þu. Üniversitelerin özerkliðini konuþurken hesap vermelerini de saðlamamýz lazým. Hesap vermeden özerk olmanýn anlamý yok. Biraz sorunumuz bu. Bir taraftan özerklik istiyor ama hesap da vermiyor üniversiteler. Öðretim üyesi alým süreçleri, liyakatlarý konusunda yeterince özen gösterilmiyor. Üniversitelerin kullandýðý kaynaðý, ona kaynaðýn saðlayan topluma hesap verecek hale getirilmesi lazým. Mutlaka sýzma olacaktýr, deneyeceklerdir, emniyet güçleri bununla ilgili tedbiri alýr ama bu vasýf, performans, akademik deðerler, adanmýþlýk meselesi öne çýkarýlabilirse zaten elenirler. Çünkü niyetleri zaten öðretim deðil. Performansý izlemez, hangi hocanýn ne kadar yayýn ürettiðini takip etmez, kaynaklarýn nereye aktarýldýðýný denetlemezseniz sýkýntý hep olur. Yapmamýz gereken en temel þey nitelik ve þeffaflýk.
Alým süreçlerini cemaat, topluluk, örgütten fazla akademinin gereklerini önceler, seçim süreçlerini yarýþmacý hale getirebilirsek bu sorunlarý büyük ölçüde aþarýz. Konunun emniyetle ilgili kýsýmlarý zaten bizim konumuz deðil, Emniyet yapacaktýr.
Her dönemin güçlüleri oluyor üniversitede. Bir dönem masonlar çok güçlüydü mesela. Þeffaf olmayan, kanal açmayan, rekabetçi olmayan kesimler kendi adamlarýný yerleþtirirler her zaman. Akademik özgürlüðüne karýþmayalým fakat öðretim görevlileri için de artýk sorumlu davranýþý tartýþmamýz gerekiyor.
Bir de þöyle bir durum yaþadýk yakýn dönemde. Türkiye teröre karþý çok çetin bir mücadele yürütürken, binlerce insanýný teröre kurban verirken sayýlarý bini akademisyen, akademisyen titrini ve bu titrin onlara saðladýðý haleyi kullanarak, terör destekçiliði yaptý, imza verdi. Hukuki bir uygulamayla karþýlaþýnca da “vay biz akademisyeniz, ifade özgürlüðü...vs” diye dokunulmazlýk talep etti. Aylarca bunu tartýþtýk. Mesela bu örnek özelinde “sorumlu akademisyen” nerede?
Ben iþin kriminal kýsmýný bilmiyorum. Varsa sorun devlet gereðini yapar. Temel prensip olarak akademik özgürlükleri tartýþmamak gerekiyor. Fakat söylediðim gibi kýsmi, kendi ideolojik kaygýlarýyla akademik özgürlük savunusu yapmak saðlýklý deðil. Bugün imza mevzu böyle. Bundan 10 yýl önce baþörtüsüne özgürlük için verilen imzalar öyle. Türkiye’de akademik özgürlüklerle ilgili sorunlar var mý var. Fakat akademisyenlerin de sahip olduklarý akademik özgürlükleri de hayatýn her alanýnda kendi akademik çalýþmalarýyla ilgili öne çýkarmalarý gerekiyor. Kýsmi ideolojik konularla sýnýrlý olarak deðil. Herkesin bir dünya görüþü, ideolojisi olabilir fakat akademik özgürlüðün sadece bu alan için kullanýlmasýnýn tartýþýlmasý normaldir. Biz, çalýþtýðýmýz alanýn uzmanýyýz. Baþka konulardaki fikrimizi birey olarak açýklayabiliriz ama akademik titr kullanýmý sýkýntýdýr. Akademik körlük, hamaset her cenahta var. sahip olduðumuz akademik ünvanýn nerede nasýl kullanýlacaðý bir hassasiyet gerektirir, bu alanlarýn da iyileþmesi gerekir.
Üniversitelerin niteliðine göre ayrýþmasý en önemli sorunumuz çünkü bu olmadan biz istediðimiz etkinliði saðlayamýyoruz. Türlere göre yapýlandýrýp nitelikli öðretim görevlileri istihdam ederek farklýlaþtýrmalýyýz. Ýkinci olarak temel meselemiz üniversiteye gelen öðrenciye bir þey katarak mezun etmeliyiz. Öðrenci niteliði düþmeye baþladý diye þikayetler var normaldir çünkü üniversite eðitimi kitleselleþmeye baþladý. Þimdi öðrenim yaþýndaki gençlerin yüzde 50’si üniversiteli. Bu durumda çeþitliliði saðlayarak talep edileni temin etmemiz lazým. Araþtýrmaya odaklanmak isteyen öðretim görevlisi de araþtýrma üniversitelerine yönelecek. Hep yüksek nitelikli öðrenci gelsin gibi bir beklenti var. Bunun yerine gelen öðrenciyi nitelik düzeyine göre üzerine bir þeyler koyarak mezun etmemiz lazým. Bununla yüzleþmeliyiz.
Öðrenci profili nitelik düþüþü mü yaþýyor?
Orada þöyle. Nitelik deðiþmiyor aslýnda. Daha önceki yýllarda yüzde 3’e yüzde 5’e giren öðrencilerle bugün yine bu yüzdelik dilimdeki öðrenciler arasýnda nitelik farký yok. Bu eleþtiriyi getirenler genel üzerinden konuþuyor. Oysa dünyanýn her yerinde olduðu gibi bizde de bu yaþ grubu gençlerin yarýsý artýk üniversiteli. Haliyle nitelik farklýlaþmasý olacaktýr. O yüzden talep çeþitlenmesini, nitelik çeþitlenmesini üniversiteleri çeþitlendirerek deðerlendirmeliyiz. Ýkinci üniversite öðrenimi Türkiye’de artmaya baþladý. Bizim örgün eðitimi çeþitlendirmemiz gerekiyor.
Örgün eðitimi çeþitlendirmek ne demek?
18-22 yaþ grubuna verilen eðitimle 30 yaþ üstü verilen eðitimi farklýlaþtýrmamýz gerekiyor. Ayný sýnýfta bulunuyorlar çünkü.
Ýkinci üniversite eðitim oraný neden arttý?
7 buçuk milyon öðrenci içindeki alt analizlere bakmaya ihtiyacýmýz var artýk. Kontenjandan daha çok mevcut kapasite de çok tatmin edici deðil. 700 bin açýk öðretim var. Neden böyle diye baktýðýmýz zaman gözlemlerimiz var ama ciddi araþtýrma konusu yapýlmasý lazým. Ýstediði okulu okuma arzusu var. Ýnanlar mesleklerinde belli bir doygunluða ulaþtýktan sonra hobi olarak ikinci okul okumak isteyebiliyor. Bazen bir mühendis sosyal bilimlere merak sarabiliyor. Bunlar iyi geliþmeler.
Ýþin aslý þu: Akademideki bilgi üretimiyle, araþtýrma yayýn sayýsýyla dünyada ülkelerin ekonomik geliþmiþlikleri birbirine paralel akýyor. Þu anda 19-20 civarýnda bizim akademik üretkenliðimiz dünya sýralamasýnda. Ekonomimiz de ayný düzeyde. Ýlk 10’a gireceksek buralarý düzenlemeliyiz. Düzenlersek eðer Türkiye istihdam ve ekonomik geliþimde daha yukarý çýkacak. Ama þunu da gözden kaçýrmayalým. Fazla istihdam baskýsý bu defa üniversitelerin felsefi insani yönünü deforme eder. O yüzden çeþitlilik diyorum.
***
Prof. Dr. Erdoðmuþ, 1980'li yýllarýn baþýnda yükseköðretimde 28 devlet üniversitesi, 20 bin 333 öðretim elemaný ve 322 bin 320 öðrenci bulunduðunu belirterek, bugün Türkiye'de 129 devlet, 72 vakýf ve 5 vakýf meslek yüksekokulu olmak üzere, toplam 206 yükseköðretim kurumu olduðu bilgisini verdi.
Öðrenci sayýsýnýn 3 milyon 98 bin 497 örgün, 789 bin 185 ikinci öðretim, 3 milyon 586 bin 216 açýk öðretim ve 86 bin 423 uzaktan öðretim olmak üzere, 7 milyon 560 bin 371'e ulaþtýðýný anlatan Prof. Dr. Erdoðmuþ, üniversitelerde, 25 bin 560 profesör, 14 bin 841 doçent, 38 bin 372 Dr. öðretim üyesi, 46 bin 790 araþtýrma görevlisi ve 35 bin 560 öðretim görevlisi olmak üzere toplam 161 bin 123 öðretim elemanýnýn görev yaptýðýný aktardý.