TRT Arapça GYY Serdar Ataþ: ABD Suriye’den çekilmek zorunda kaldý
ABONE OL

Amerika’nýn Suriye’den çekilme kararýný o kadar hýzlý gelen bir karardý ki ya da sahadaki geliþmelere o kadar tersti ki herkes için biraz þaþýrtýcý oldu. Ve ne oldu, neden þimdi oldu diye sordurtuyor. Bunun sizdeki cevabý nedir? Neden çekiliyor Amerika Suriye’den?

Bazen stratejik sürprizler olur. Mesela Arap baharý bir stratejik sürprizdir. Yani beklenmedik bir biçimde ortaya çýktý ve beklenmedik sonuçlar doðurdu. Dolayýsýyla dejavu politikte herkesin yeniden pozisyon belirlemesine neden oldu. Ben Trump’ýn bu kararýnýn þayet tamamen uygulanýrsa büyük bir stratejik sürpriz olduðunu düþünüyorum. Ve bu stratejik sürprizler olayýn içindeki her aktörü yeniden pozisyon belirlemeye zorlar. O çapta büyük bir meseleden bahsediyoruz. Þimdi burada elbette Türkiye’nin Suriye içerisinde daha önceden yapmýþ olduðu iki tane büyük operasyon var. Bir tanesi Fýrat Kalkaný Operasyonu diðeri de Zeytin Dalý Operasyonu. Bu her iki operasyonda aslýnda Türkiye bir yerde Amerika Birleþik Devletleri’ni PKK’ya ya da PKK’nýn Suriye kolu olan YPG’ye yardým etmenin kendisi için maliyetli olduðunu anlatmýþ oldu. Þimdi üçüncü bir operasyonun arifesinde ben ABD baþkanýnýn böyle bir hesaba girdiðini ve bu maliyetin yani PKK’ya yardým etme maliyetinin sürdürülebilir olmadýðýný düþünüyorum. Ama bunu söylerken diðer taraftan Amerikan stratejik aklýnýn dirençsiz kaldýðýný ve Trump ile ayný noktada ayný pozisyonda durduðunu düþünmemek gerekir. Dünden beri Amerikan medyasýnda ve bu güvenlik mimarisini þekillendiren çevre tarafýndan yoðun bir propaganda yürütülüyor. Bu propaganda da genelde þu Trump bu kararý alýrken güvenlik mimarisini oluþturan ekibinden hiç kimseye danýþmadan, askere orduya danýþmadan bu kararý aldý diyorlar.

 

ERDOÐAN ÝLE KONUÞTU, “SURÝYE’DEN ÇEKÝLÝYORUZ” DEDÝ

Hatta Trump Erdoðan ile telefonda konuþtuktan sonra aldý çekilme kararýný diyor Amerikan medyasý?

Evet. Muhtemelen Erdoðan ile olan telefon konuþmasýnda bir yerde bu çekilmeden de bahsedildiðini, orada karar verildiðini ben de düþünüyorum. Fakat burada enteresan bir mesele var. Mesela Trump cephesinden olanlarda diyorlar ki bu arada bu çok önemli bizim Amerikan ordusu siyasetin tamamen dýþýndadýr, dolayýsýyla sivil siyaset ne derse Amerikan ordusu da onun emrindedir gibi yanlýþ bir algýmýz var. Normalde baþkanlarýn daha önce muhtemelen bu tarz kararlarý ordu ve güvenlik mimarisini oluþturan ekibin onayý olmadan bu çaplý büyük kararlar veremediklerini görüyoruz. Mesela Trump tarafýndan savunma yapanlar da ‘hayýr bu tam da olmasý gereken yani siyaset bir karar vermiþ oldu ordu da buna uymak zorundadýr ’diyor.

 

ABD’NÝN KARARI MI, TRUMP’IN KARARI MI?

Burada þunu sormak gerekir; Ýki yýllýk bir Baþkan Trump. Ýki yýldýr kendi politikalarýný, tezlerini, vaatlerini yerine getiremedi çünkü Washington’a söz geçiremedi. Þimdi ne oldu da Trump bu kadar büyük politik ayrýlýklara, farklý fikirlere raðmen, üstelik de çok büyük bir politik deðiþiklik kararý verebildi?

Ben ABD’nin genel bir perspektifinin olduðunu düþünüyorum. Bu perspektifte þu; bizim þu hataya düþmememiz gerekiyor ABD’nin uzun süre politikasýz kaldýðýný düþünmek makul deðil. Yani Amerika gibi bir aktör bu çapta büyük bir jeopolitik meselede yedi, sekiz yýlýn sonunda politikasýz kalamaz. O yüzden ABD’nin bir politikasý yok ne yapacaðýný bilmiyor gibi eleþtiriler bana makul gelmiyor.

 

ÝRAN’I SARMALAMAK, TÜRKÝYE’YÝ ENGELEMEK ÝSTÝYOR

Bu karara önceden çalýþmýþ mýydý yani Trump?

Ben ABD’nin özellikle 2013’den sonra bölgede iki tane temel perspektif geliþtirdiðini düþünüyorum. Özellikle Mýsýr’dan baþlayarak Körfez hattýna kadar olan bölgeden bahsediyorum. Burada iki tane birbirine paralel hatta bir projeksiyon inþa ettiðini düþünüyorum. Birincisi güney cephesi, ikincisi kuzey cephesi. Güney cephesinde ABD’nin genel projeksiyonu Mýsýr, Ýsrail, Suudi Arabistan ve Birleþik Arap Emirlikleri arasýnda mutlak bir entegrasyon öngördüðünü bu entegrasyonda da yani burada bir eksen oluþturduðunu ve bu eksenle de Ýran’ý sarmalamak Türkiye’yi ise dengelemek pozisyonu üzerine kurulu bir eksen geliþtirdiðini düþünüyorum.

Dolayýsýyla tam da bu yüzden Mýsýr’daki darbeyi de bu eksende okumak gerekiyor. Muhammed Bin Selman’ýn hýzlý biçimde yükseliþini ve bugün ABD yönetiminin Muhammed Bin Selman’dan vazgeçememesini de böyle okumamýz gerekiyor. Kudüs meselesini de böyle okumak gerekiyor. Birleþik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’ye karþý hasmane tutumlarýný Birleþik Arap Emirlikleri’nin Muhammed Bin Selman’a bunca desteðinin Sisi’ye bunca desteðini de bu kapsamda okumamýz gerekiyor. ABD bu dört ülke arasýnda yani Mýsýr, Ýsrail, Suudi Arabistan ve Birleþik Arap Emirlikleri arasýnda bir entegrasyon yapmak istiyorsa bunun için liderler arasýnda bir entegrasyona ihtiyaç duyduðunu görüyordu. Ve bu kapsamda Muhammed Bin Selman bir güç çatýþmasý içerisinde sivrilen adam oldu. Nedeni þuydu; normalde mevcut kral Selman Bin Abdülaziz’in yerine Muhammed Bin Naif’in gelmesi gerekirdi. Yani Naif Bin Abdülaziz’in oðlu Muhammed Bin Naif’in gelmesi gerekiyordu. Ki Muhammed Bin Naif Amerikalýlarýn da desteklediði bir isimdi. Terörle savaþ konseptinde Bush döneminden itibaren bu iþin Suudi Arabistan ayaðýný oluþturan kiþiydi. El Kaide’nin ya da Amerika karþýtý olan gruplarýn hem finansal hem insan kaynaklarýný büyük oranda kurutmuþ bir aktördü. Fakat Muhammed Bin Naif Birleþik Arap Emirlikleri’nin Muhammed Bin Zaid’i ile kapýþma halindeydi. Dolayýsýyla mutlak uyum saðlanamýyordu. Bu yüzden Muhammed Bin Naif’ten vazgeçtiler. Muhammed Bin Zaid’e alternatif bulamazlardý ama Suudi Arabistan içerisinde alternatif bulabilirlerdi. O yüzden Muhammed Bin Selman bu süre içerisinde geldi. Dolayýsýyla biz bugün mevcuttaki Mýsýr yönetimi, Ýsrail yönetimi, Birleþik Arap Emirlikleri yönetimi, Suudi Arabistan yönetimi arasýnda göreceli olarak bir uyum görüyoruz. Bu uyum da bu ülkelerin siyasal jeopolitik konumlardaki entegrasyonunu da beraberinde getiriyor. Ýki tane amaç güdüyor bu entegrasyon Amerikalýlarýn bu Güney Hattý Projesi’nde bu dört tane ülkenin entegrasyonundaki birinci amacý Ýran’ý tamamen sarmalamak, ikincisi Türkiye’yi dengelemek. Bir de Kuzey Hattý Projeksiyonu var. Kuzey Hattý Projeksiyonunda da genel olarak þu an da özelde Suriye ve Irak politikalarýndan bahsediyorum. Suriye ve Irak politikalarý Güney Hattý politikasý büyük oranda Jared Kushner üzerinden gidiyor. Küçümsememek gerekiyor. Genç, hýrslý bir adam derin iliþkileri olan bir insandan bahsediyoruz. Çok iyi bir profil çalýþmasý yapýlacak bir aktör. Ve mevcut yönetimle de yakýn iliþkileri var. Trump’ýn damadý ama Kuzey Hattý’nda Suriye ve Irak projeksiyonunu ise Brett McGurk yönetiyor. Brett McGurk’u dikkatle takip etmek gerekiyor. Belki Ýran’ýn iþte Orta Doðu da Kasým Süleymani diye efsanevi bir ismi var. Ve bu hem popüler bir isim medyanýn gizemi ve sahadaki iþleri birleþince ortaya efsanevi bir isim çýkýyor. Hollywood kahramaný bir yýldýz gibi ortada duruyor ama Amerikalýlarýn buna muadili yoktu. Yani Amerikalýlarýn genel olarak Orta Doðu’da yaptýklarý þey þuydu; birincisi siyasetle doðrudan iliþkileniriz yani devletle iliþkileniriz týkandýðýmýz yerlerde de sahadaki askerlerimizle buna müdahale ederiz ve siyaseti etkileriz üzerinden bir paradigma yürütüyordu Amerika. Fakat Brett McGurk ile beraber bu paradigma deðiþti. Belki onlarca yýldan bu yana ilk defa Brett McGurk’ün ekibiyle beraber sahada olduðunu görüyoruz. Yani sahada olan bir aktörleri söz konusu. Þimdi Obama döneminden itibaren Iþid ile mücadele özel temsilcisi olarak Brett McGurk duruyor ve Trump yönetiminde de Obama yönetiminden kalan ender ekiptir. Bütün bir ekibiyle beraber Trump döneminde de hala Suriye ve Irak politikalarýnýn ana belirleyici aktörlerinden bir tanesidir. Siz Brett McGurk’ü sahada bir aþiretin cenazesinde, bir aþiret lideri ile görüþmesinde, sahada bir camide, bir dini liderle, ailelerin düðünlerinde görürsünüz. Ki bu  Amerikalýlar arasýnda çok yeni bir þeydir. Bizler ki onlarca yýl sonra belki bir otuz yýl kýrk yýl sonra Brett McGurk’den ikinci bir Lawrence olarak bahsediyor olacaðýz. Ve ben Brett McGurk’ün hem Obama yönetimini hem Trump yönetimini bu konuda ikna ettiðini düþünüyorum. Suriye ve Irak konusunda bu ulus devletlerin federatif yapýlara dönüþtürülmesi konusunda Brett McGurk’ün oldukça etkili olduðunu düþünüyorum. Çok güçlü bir ekibi var. Ve YPG projeksiyonunu da büyük oranda Brett McGurk tarafýndan ortaya atýldýðýný ve Obama’nýn da buna ikna olduðunu düþünüyorum.

 

TRUMP’IN KARARI: STRATEJÝK SÜRPRÝZ

Brett McGurk’ün yakýn zamanda yaptýðý bütün açýklamalar da dahil olmak üzere Amerika’nýn Suriye’yi terk edeceðine dair hiç bir emare yoktu, bilakis hala yerleþik olduðunun, kalacaðýnýn sinyalini veriyordu ABD?

O yüzden zaten stratejik sürpriz derken onu kastediyorum. Yani bir stratejik sürprizle karþý karþýyayýz. Bu Kuzey Hattý Projeksiyonu genel olarak burada her kelimesini ölçerek kullandýðým bir cümle söylüyorum. ABD’nin Kuzey Hattý Projeksiyonu mevcut ulus devletlerin siyasal haritalarý deðiþtirilmeden etnik ve mezhep temelli federatif yapýlara geçirilmesi projeksiyonu.

 

ABD, ULUS DEVLETLERÝ FEDERATÝF YAPILARA ÇEVÝRMEK ÝSTÝYOR

Bu nihai hedefe yönelik bir ara form o zaman?

Ben bunun nihai bir hedef olduðunu düþünüyorum. Bunun nihai bir hedef olarak kalýcý olduðunu düþünüyorum. Bunu söylerken þunu kastediyorum; ABD’nin ben 2013 den bu yana bilinçli bir þekilde özellikle Brett McGurk ve ekibinin de etkisiyle bu projeksiyona yöneldiðini düþünüyorum. Buradan da temelde þunu kastediyorum; þimdi böyle bir tarihi geriye sararsak Sykes-Picot ile imparatorluk topraklarý üzerinde ulus devletler kurulmuþ oldu. Sykes-Picot u ben bir tarihsel zihniyet, tarihsel mantalite ve bir konsept olarak kullanýyorum. Yani yeryüzünde herhangi bir yerde bu illa Ortadoðu olmak zorunda deðil harita dizaynýna bölgesel dizayna yönelik her türlü hevesin adý Sykes-Picot.

 

“BATI OSMANLININ BOYNUNA KEMENDÝ TAKTI, ANCAK 300 YILDA DEVÝREBÝLDÝ”

Bir tarihsel mantalite ve konsept olarak söylüyorum. Ýmparatorluk topraklarý üzerinde ulus devletler kuruldu ve ulus devletler kurulurken burada temel mesele de þuydu; biz yaklaþýk üç yüz yýldýr bu imparatorlukla çarpýþýyoruz ama dize getiremedik. Arnold J. Toynbee de tarih incelemeleri kitabýnda bunu ýsrarla vurguluyor. “Batý kemendini Osmanlý’nýn boynuna taktý, 300 yýl boyunca çekti. Ancak 300 yýlýn sonunda o dev cüsseyi devirebildi” diyor. Bu dev cüsseyi devirdiklerinde düþündükleri þey imparatorluk muazzam bir set kurmuþtu biz þimdi imparatorluk topraklarý üzerinde bu ulus devletleri kurduðumuz kadar parçalý ve yönetilebilir bir yapý oluþtu fakat bu projeksiyon sanýldýðý kadar kolay olmadý. Aksine biz daha 1950’lere gelmeden Kahire’den meydan okuma gördük. Șam’dan, Baðdat’tan, Tahran’dan meydan okuma gördük. Þimdi Ankara’dan muazzam bir meydan okuma görüyoruz.

Ben yaklaþýk bir yüz yýl sonra bu kurulmuþ olan ulus devletlerin etnik ve mezhep temelli federatif yapýlara geçilmeye çalýþýlýrken o Sykes-Picot u da mutlak anlamda baþarýlamamýþ olanýn baþarýlmaya çalýþýldýðýný düþünüyorum. O da þudur; þayet etnik ve mezhepsel temelli olarak bu ulus devletlerin ama mevcut siyasal haritalarýný deðiþtirmeden Amerika’nýn ben bölgede yeni devletler kurmak istediðini düþünmüyorum. Var olan ulus devletleri etnik ve mezhep temelli federatif yapýlara geçirmek istediðini düþünüyorum.

 

ETNÝK VE MEZHEBÝ AYRIÞMA ÝÇÝN GERÝ DÖNDÜLER

Þimdi Sykes-Picot’da tarif edilen þey bütün bu bölgenin imparatorluðun parçalanýp içinden ulus devletler çýkarýlmasý ama asýl hedeflenenin etnik ve mezhebi temelli daha küçük parçacýklara ulaþmaktý. Yani bu ikinci adým o parçaya yönelik bir tür kýrýlmaya hazýrlýk gibi?

Sykes-Picot’ta mezhep ve etnisitenin birincil belirleyici olmadýðýný düþünüyorum. Þayet öyle olmuþ olsaydý mesela Irak’ý böyle býrakmazlardý. Suriye’yi böyle býrakmazlardý. Tam da Sykes-Picot’u revize ederlerken bu etnisite ve mezhebin yeniden keþfedildiðini düþünüyorum. Ve bu da bir süreçtir.

Etnisiteden kastým Kürtler, mezhepten kastým Þii Araplar ve Sünni Araplar. Amerikalýlarýn 1991’de genel iddiasý neydi? Ýran Irak savaşý boyunca yani 1980 ile 1988 arasýnda yoğun destek vermiş olduklarý Saddam Hüseyin’i Ýran’a karşý silahla beslemiş oldular. Yani ateşkes imzalandýğýnda Ýran ile Irak arasýnda Irak ordusu dünyanýn 5. büyük kara ordusu olarak tezahür etmişti. 1991’de Saddam Hüseyin yani 90’larýn sonu 91’lerin başlangýcýnda Kuveyt işgali meselesinden sonra ABD’nin genel yaygarasý neydi? Burada deli bir adam var, küresel barýş için büyük bir tehdit, elinde kitle imha silahlarý var ve bu adamýn durdurulmasý lazým. 27 ülkenin oluşturduğu Amerikan liderliğiğndeki koalisyon 1991’de Irak’a operasyon başlattý. Ýlk 17 günü kara operasyonuydu 17. Günün sonunda hava operasyonu başladý ve 41. günde de Saddam’ýn Iraktaki sarayýna girildi.

 

SARAYINA GÝRDÝLER AMA SADDAM’I ÖZELLÝKLE DEVÝRMEDÝLER

Şimdi her türlü rasyonal hesaplama Saddam Hüseyinin devrilmesini gerektirir yani teslim olmuş bir Irak ordusu ve sarayýna girmiş olduğunuz bir lider var. Ve temel meseleniz de neydi? Bu liderin dünya barýşý için tehdit olduğu. Fakat Amerikalýlar sürpriz bir şekilde Saddamý devirmeden geri çekildiler yaptýklarý şey 36. parelelin üstünü uçuşa yasaklý bölge ilan etmekti. Bunu yaptýlar ve çekildiler. Ve ülke ambargolara tabi tutuldu. Şimdi her türlü rasyonal akýl ordusu teslim olmuş ve lideri için başlatýlmýş olan bu savaşýn liderin siyasi kariyerine mal olmasýný gerektirir. Býraktýlar, benim açýmdan bunun bir cevabý yoktu. Ama 2003’te bu sorunun cevabýný görmüş olduk.

 

ABD IRAK’TA MERKEZLE PERÝFERÝYÝ NASIL AYRIÞTIRDI?

Ne gördük, hatýrlatýn lütfen?

2003’te Amerikalýlar yarým býraktýklarý işi tamamlamaya geldiler. Bu süre zarfýnda olan şey çok önemli. Buradaki projeksiyon, etnik ve mezhep temelli federatif yapýlar projeksiyonunun nasýl tarihsel bir gelişim içinde olduğunu anlamak için çok önemli.

Birincisi, merkezi hükümet güçsüzleştirilir. Merkezi hükümet güçsüzleştirilirken ayný zamanda periferideki güç yapýlarýna destek verilmeye başlar. Ve bir koruma kalkaný oluşturulur. Merkezi hükümet güç kaybettikçe paniğe kapýlýr ve otoritesini korumak için periferiye saldýrmaya başlar. Bu esnada merkezi hükümete yoğun ambargolar uygulanýr. Periferi beslenmeye başlar. Silahla desteklenmeye başlar. Irak örneğini düşünün, Bağdat-Erbil ilişkisini düşünün. Merkezi hükümetle periferi arasýndaki savaş derinleştikçe periferidekiler bir müddet sonra kendilerini merkeze ait hissetmemeye başlarlar ve duygusal bir kopuş yaşamaya başlarlar. Bunun sonucunda yeni bir aidiyet geliştirmeye başlarlar. Bu aidiyet şayet etnisite ön plandaysa etnisite üzerinedir. Mezhep ön plandaysa mezhep üzerinedir. Şimdi Saddam Hüseyin eş zamanlý olarak bir yandan Erbil’e saldýrýrken bir yandan da Basrada Þiilere karşý opersasyon başlatýrken aslýnda doğal olarak bunun bir sonucu olarak kuzeyde bir Kürt kimliği tahkim oluyor. Güneyde Þii kimliği tahkim oluyor. Orta hatta ise Sünni kimliği tahkim oluyordu. Ve bir müddet sonra bu tarihsel kültürel formlar ideolojik kapýşmacý kimliklere dönüşmeye başlarlar. Yani periferi yeni bir ulus inşasýna giriyor.

 

TÜRKÝYE’DE DE HDP AYNI AYRIÞTIRMAYI TALEP EDÝYOR                                                                      

Suriye’de de mi bu oldu?                                                                      

Þimdi tam buraya gelmiş oluyorum. Bu süre sonrasýnda Amerikalýlar 2003’te döndüler ve hazýr olan bir realite söz konusu diyorlar. 2003’te 17 günlük bir operasyonla Irak ordusu iflas ediyor, Saddam Hüseyin sarayýndan kaçýyor ve sonrasýnda zaten yakalanýyor. 2005’te Irak anayasasý hazýrlanýrken ABD ne dedi?

ABD’nin projeksiyonu şuydu: Irak da adil ve gerçekçi olalým. Þii diye bir realite var. Sünni diye bir realite var. Kürt diye bir realite var. Oysa bu tarihsel kültürel formlar 91 ile 2003 arasýnda bu kadar ideolojikleşip netleştiler. Dolayýsýyla adil olalým gerçekçi olalým ve bunu bir anayasal statüye oturtalým.

Bu ilk etapta çok makul görünüyor, sonrasýnda bu kimlikler anayasal statüye oturtulmuş oldu. Irak anayasasýnda bir statüye oturtulmuş oldu ve biz şunu görmüş olduk: Cumhurbaşkanýnýn Kürt, güvenlik aparatýnýn Kürt, Başbakanýnýn Þii, Meclis Başkanýnýn sünni olduğu bir denklem. Bunun adalet olduğu, çoğulculuğun bunu getirdiği, te Irak’ýn etnik ve mezhebi çeşitliliğinin ülkeye yansýmasý olarak lanse edilmiş oldu. Fakat biz pratikte bunun işlemediğini de görmüş olduk.

Çünkü her türlü tarihsel ve kültürel formlar olan etnisite ya da mezhepleri anayasal statüye kavuşturduğunuz andan itibaren ya da bunlar üzerinden kimlik inşa edip, bu kimliği de devletin resmi siyasal yapýsý haline getirdiğiniz zaman tarihsel kültürel formlar olan bu kimlikler kaçýnýlmaz olarak ideolojikleşir, sertleşir ve çatýşmacý bir mahiyete bürünür. Bu yüzden bizde HDP ýsrarlý biçimde bir etnisiteyle ilgili diyordu ki “anayasal statüye kavuşturalým” ve hükümet de buna hayýr diyordu. Hayýr derken bu projeksiyondan kaynaklandýğýný düşünüyorum. Þimdi ayný şeyi ABD’nin Suriye için yaptýğýný düşünüyorum. Projeksiyonun ise bunun üzerine inşa edildiğini düşünüyorum.

 

SURÝYE’DEKÝ PARÇALANMAYI ANAYASAYA KAYDETMEK ÝSTEYECEKLER         

Amerika’nýn “Suriye’den çekiliyoruz” açýklamasý tam da Astana sürecinin Suriye anayasasýnýn yazýlma aþamasýndayken geldi. Suriye anayasasýnýn yazým aþamasýna müdahil olmak ve bu ayrýþtýrmayý temin etmek için þimdi geldi yani bu karar?                                                                   

Bu arada Amerika’nýn bu etnik ve mezhep temelli olarak mevcut ulus devletlerinin siyasal haritalarýnýn değiştirmesi, federatif yapýlara dönüştürülmesi projeksiyonunun üç amaç güttüğünü düşünüyorum. Birincisi bugün ve gelecekte meydan okuma potansiyeli olan hiçbir başkentin ve güçlü bir merkezi hükümetin býrakýlmamasý. Ýkincisi siyasi olarak kýrýlgan yapýlar oluşturularak geleceğe bir hegemonik müdehale alanýnýn daima açýk tutulmasý çünkü federatif yapýlar siyasallara kýrýlgan yapýlardýr. Mesela 91’de açýlmýş olan o hegemonik müdahale alanýnýn gerçekleşme yýlý Irak için 2003’tür. Üçüncü amacýn da her federatif yapýyý bir diğer federatif yapýya karşý kendisini güvence altýna almak için Amerikan desteğine mecbur býrakýlmasý.

 

15 TEMMUZ BAÞARILI OLSAYDI ÝLK ÝÞLERÝ TÜRKÝYE’YÝ BÖLMEK OLURDU

Eğer 15 Temmuz başarýlý olsaydý muhtemelen ertesi gün bu projeksiyon bizim de kapýmýzý çalýyor olacaktý. 15 tTemmuz aslýnda kýsa yoldan Ankara’yý düşürme operasyonuydu ama başarýsýz oldu. Erbil kendisini Bağdat’a meydan okumamasý için federatif yapý lazýmdý. Erbil’in kendisini güvende hissetmesi için Amerika’nýn desteğine mecbur tutulur ve bu Irak da oluşturulan federatif yapýnýn oluşturmuş olduğu sürekli istikrarsýzlýk durumu daima Amerika’ya hegemonik müdahale alaný sağlar.

Yarýn öbür gün Amerikalýlar bize Suriye konusunda böyle bir projeksiyonla gelmiş olacaklar. Þöyle diyecekler: Saha realitesini ve gerçekliğini kabul edelim, adil olalým kuzeyde Kürtler var, orta hatta Sünniler var, Akdeniz hattýnda Nusayriler var, veto yetkisi olan Nusayri Cumhurbaşkaný, güvenlik biriminin Kürtlere teslim edildiği Kamýşlý merkezli Kürt yapýsý, orta hatta da başbakanlýğý elinde tutan Halep merkezli bir Sünni yapý olsun ve bizler de bununla anayasal sürece oturtalým diyecekler. Tam burada sorduğunuz soruya gelmiş oluyoruz.

 

SÜREÇ TÜRKÝYE’YE RAÐMEN ÝÞLESE DE ONUN MÜDAHALESÝYLE DURDU  

Diyelim ki Amerika bölgenin YPG’nin malý, bu statünün YPG’nin hakký olduğunu savunacak ve Türkiye’yi iknaya çalýþacak. Ama Türkiye başýndan itibaren bunu reddediyor ve operasyonlarý da bu nedenle yaptý. Türkiye’nin kabul etmeyeceği bilgisine neden hala sahip değil ABD? Türkiye’yi neden hala ikna edilebilir görüyor?

Türkiye’ye rağmen işleyen bir süreçti zaten bu. Sayýn Cumhurbaşkaný konuşmalarýnda ýsrarla bölgede oldubittiye izin vermeyeceğiz dedi... En son MYK’nýn sonuç bildirgesinde yine bu bölgede emrivakilere yer vermeyeceğiz denildi. Bunlar söylenirken bu projeksiyonu kastettiklerini, hatta Cumhurbaşkanýnýn bizatihi kendi konuşmasýnda yakýn zamandaki bir konuşmasýnda yeni Sykes-Picotlara bölgemizde izin vermeyeceğiz derken bu projeksiyona itiraz ettiðini düşünüyorum.

Þayet ABD’nin projeksiyonu gerçekleşirse Ankara da bundan muaf olmayacak. O yüzden gerekirse Amerika ile sýcak çatýşma riski olmasýna rağmen daha önce iki operasyon gerçekleştirdik. Bugün özellikle Fýratýn Doğusu operasyonunda Amerika istese de istemese de gerçekleştirecek olmamýzýn nedeni de tam da bu. Türkiye’nin cidden bir beka sorunu yaþamasýyla ilgili.

Biz soyut bir vehimden hareketle bu operasyonlarýn arefesine gelmedik. Bu projeksiyonun yani etnik ve mezhep temelli bölgedeki meydan okuma potansiyeli olan devletlerin federatif yapýlara geçirilmek istenmesi projeksiyonundan Ankara muaf değil. Bu gerçekleştiği andan itibaren yarýn ayný hesap Ankara’nýn da Tahran’ýn da kapýsýný çalýyor olacak. Bizim mesela Kuzey Irak referandumunda Türkiye ve Ýran’ýn uzun süreden bu yana belki de ilk defa bir meselede neredeyse her yönüyle bu kadar anlaşýp onu orda durdurmalarýnýn da nedenlerinden biri de buydu.

 

ABD ÝÇÝNDE BÜYÜK BÝR KAPIÞMA VAR

Amerika bu acele sürprizli kararý Fýratýn Doğusu operasyonunu durdurmak, gevşetmek ve kafa karýştýrmak amacýyla mý aldý?

Ben Amerikanýn derin aklýyla ya da stratejik aklýyla taraflarýn burada ciddi bir kapýşma içinde olduklarýný düşünüyorum. Amerikan stratejik aklýnýn hala bu projeksiyonda ýsrar ettiðini, medyaya sýzan ve sýzdýrýlan açýklamalardan bunu anlýyoruz. Bu projeksiyon konusunda hala ýsrarcý olduklarýný ama Trump’ýn biraz iç siyasete de oynayarak yani iç siyasi dengeleri de gözeterek böyle bir karar aldýğýný düşünüyorum.

Fakat Amerikan stratejik aklýnýn ya da kurumlarýnýn Centcom’un, Pentegon’un cidden bu projeksiyona direneceğini de hesaplamak gerekiyor. Ama en nihayetinde mesele şudur: Türkiye’nin hem Fýrat Kalkaný operasyonunun hem Zeytin Dalý operasyonunun yapýlmasý sonrasýnda bugün Fýratýn Doğusunda bir operasyona girişecek olmasý Amerika’ya şunu göstermiş oldu: Bu projeksiyonun çok ciddi bir projeksiyon ama öte yandan bu projeksiyonun çok ciddi bir maliyeti olmuş olacak sana. Yani bu maliyetin Amerika tarafýndan taþýnamayacaðýný Türkiye bu operasyonlarla göstermiþ oldu.

 

TÜRKÝYE KARAR VERDÝ, ZOR OYUNU BOZDU

Çünkü Türkiye şunu farketmiş oldu bir zor oyun bozar, ikincisi şayet sahada askeri bir başarýnýz yoksa siyasal süreçler inşa edemiyorsunuz. Dolayýsýyla mesela ben 2014 yýlýnda Suriye muhalefetiyle Rejim arasýnda ilk defa yüz yüze görüşmeler Cenevre II’de oldu ve hatýrlýyorum Türkiye Suriye muhalefet heyetinin müzakere heyetine bile adam koymakta adam sokmakta zorlanmýştý. Ama bugün mesela artýk Astana’ya kimin katýlacağý, muhtemelen önümüzdeki günlerde de Cenevre’ye kimin katýlýp katýlmayacağý konusunda ki temel belirleyici aktör olmasýnýn nedenlerinden en önemlisi Türkiye’nin sahada bir başarý elde etmiş olmasý. Siyasal süreçler sahadaki askeri başarýlar üzerine inşa edilir. Amerikalýlarýn ben Türkiye’nin ýsrarla bu üç operasyonla daAmerikayý ýsrarla bu projeksiyondan vazgeçirmeye çalýştýğýný düşünüyorum.

 

ANKARA ZAYIFLADIÐI ANDA FIRSAT BEKLEYEN ABD GERÝ GELECEKTÝR

Washington’daki karmaþa sürerse Amerika vazgeçer mi peki, geri çekilme kararýndan geri adým atar mý?

Vazgeçebilir ama nedeni şu, kolay değil Amerika açýsýndan vazgeçmek. Yani güney ve kuzey diye iki tane projeksiyon hattý çizdim bundan vaz geçebilmesi kolay değil ama öte taraftan da şunu görmek gerekiyor; bölgede direnen aktörler Türkiye’yi özellikle kastediyorum yani 1970’lerde 80’lerde 90’larda kolaylýkla baş edebileceğimiz aktörler değil. Hareket kabiliyetleri, teknolojik kabiliyetleri, siyasi manevra kabiliyetleri ve sosyolojik direnci çok daha yüksek olan aktörlerden bahsetmiş oluyoruz. Yani ayný zamanda coğrafyanýn getirdiği muazzam bir imkandan da burada bahsetmiş oluyoruz.

Dolayýsýyla Amerikalýlar maliyet hesabý yapmanýn eşiğindeler ve öyle sanýyorum ki en azýndan bir müddet bu projeksiyonun hýzýnýn düşeceğini umuyor ve bekliyorum. Fakat uzun vadede Amerikan stratejik aklýnýn belli aralýklarla Amerikan siyasi aklýnýn dönüp dönüp bu projeksiyonu ziyaret edeceğini, bu projeksiyonun gerçekleştirilebilirliğini ölçeceğini düşünüyorum. O yüzden bunun gerçekleşeceğine karar verdikleri zaman da bölgedeki aktörlerin zayýfladýklarýný düşündükleri an olacaktýr. Tam da bu nedenle yani Türkiye’de ki siyasal yönetimin bu Ak Parti olur veya başka bir yönetici aktör olur zayýflamamasý gerekiyor. Yani siyasi olarak güçlü sosyolojik olarak dirençli teknik olarak kapasiteli bir aktör olmayý sürdürmezsek şayet bu projeksiyonun sürekli biçimde dönüp dönüp Ankara’nýn kapýsýnýn çalacağýný düşünüyorum.

 

FEDERATÝF PARÇALANMAYA TÜRKÝYE DE KARÞIDIR ÝRAN DA

Sahadaki aktörlerin zayýflamasýný bekleyecek, fýrsat kollayacak yani ABD?

Ýran ve Türkiye önemli burada. Bizim Ýran ile iliþkilerimiz çetrefillidir. Birçok konuda bambaþka yaklaþýmlarý olan iki ülkeyiz.  Ama bölge ülkelerinin federatif yapýlara dönüþtürülmemesi gerektiði konusunda öyle sanýyorum ki Ankara ve Tahran benzer bir projeksiyon çiziyorlar. Her ikisi de meydan okuma potansiyeli olan iki baþkent ama nasýl bir Ortadoðu sorusuna Ankara’nýn ve Tahran’ýn verdiði cevaplar farklý.

 

ÇEKÝLME KARARININ ARDINDA BAÞKA BÝR HESAP MI YATIYOR?

Trump çekiliyoruz dedi, somut takvim de açýkladý. Daha önce de defaatle “YPG ile iliþkimiz taktiksel; stratejik deðil” demiþlerdi. Lakin Amerika’nýn Suriye’de beslediði, büyük yatýrým yaptýðý, bütün siyasetini, hikayesini üstüne kurduðu bir YPG gerçeði var. Amerikan silahlarýyla donanmýþ, eðitilmiþ, sýðýnaklarý vs NATO mantýðýyla inþa edilmiþ. 50-60 bin YPG’li. Acaba ABD kendisi çekilse de geride býraktýðý piyonlarýnýn ABD hedeflerini gerçekleþtirmek için yeterli seviyeye geldiðini düþünüyor olamaz mý? “Türkiye’yi zayýflatsýn, hasar versin, kan akýtsýn ve yýldýrsýn ki YPG’yi meþru aktör olarak kabul etsin” þeklinde?

Çok yakýcý bir soru. Bu sorunun cevabýný süreçle göreceðiz. Çok kýsa bir zaman aralýðý verildi. Dýþiþleri Bakanlýðý personeli 24 saat içinde çekileceði ilan edildi, askeri personelin de 60 ile 100 gün içerisinde. Hatýrlayýn Obama 2008’de Irak’tan asker çekmeye baþlamýþtý ancak 2012’nin ortalarýna doðru bu süreç ancak tamamlanmýþtý. Irak’taki Amerikan varlýðý Suriye’deki Amerikan varlýðýna göre çok daha yüksek ve büyüktü. Perspektif baþkaydý, Irak’ta asker bulundurmalarýnýn nedeni doðrudan rejim deðiþikliðiydi. Suriye’de ise daha özel bir sebeple gittiklerini söylüyorlar -ki bana göre özel hedef sadece DAEÞ’in yenilmesi deðil. Az önce bahsettiðim projeksiyonun gerçekleþtirilmesine yönelikti.

 

YA ABD ÝÇÝN YPG TAKTÝK DEÐÝL STRATEJÝK PARTNER ÝSE?

Þurayý görmek gerekiyor, Amerika Birleþik Devletleri’nin, Amerikan stratejik aklýnýn YPG’yi kýsa vadeli taktiksel ortak olarak gördüðünü düþünmüyorum. Amerika’nýn YPG’yi uzun vadeli bir stratejik ortak olarak gördüðünü düþünüyorum. Bu yüzden YPG’den vazgeçmesinin kolay olmayacaðýný iddia ediyorum. Etnik ve mezhep temelli federatif yapýlarýn oluþturulmasý projeksiyonunda YPG’ye büyük rol biçtiðini düþünüyorum. O yüzden ýsrarlý biçimde Amerikan tarafýnda YPG’nin PKK’nýn bir kolu olmadýðý tezinin iþlenmesi, YPG’ye uluslararasý meþruiyet devþiriyor olmasý, YPG’ye Suriye Demokratik Güçleri ismini veriliyor olmasý tam da bundan kaynaklanýyor. Bölgeyi etnik ve mezhep temelli federatif yapýlara dönüþtürürken Kürtleri baþat güç olarak görüyor. YPG’yi meþru Kürt temsilcisi olarak konumlandýrmak istiyor.

Evet, elbette DAEÞ nasýl Müslümanlarý ve Ýslam’ý temsil etmiyorsa PKK ve YPG de Kürtleri temsil etmiyor. Ama dünyaya böyle yansýmýyor. Sykes-Picot da baþat güç olarak Arap milliyetçiliði kullanýldý. Burada ise koçbaþý olarak, Kürtlük kullanýlmak isteniyor. Þimdi ABD’nin evet mevcuttaki Baþkaný böyle bir geri çekilmekten bahsediyor ama peki YPG’ye ne olacak, bu silahlara ne olacak, sorularý Amerikan yönetimine sorulduðunda ýsrarla “mücadele etmede baþka yöntemlerimiz var” diyorlar.

Ben bu yöntemlerin biraz þuraya evrilebileceðini düþünüyorum. Sahada þu gerçeklik YPG’ye dayatýlýyor olacak: “PKK ile arana daha çok mesafe koy, meþru bir aktör olarak burada dur” diyeceklerini düþünüyorum.

 

YPG’YE VERÝLEN SÝLAHLAR NE OLACAK, BELLÝ DEÐÝL

YPG’yi tasfiye etmeyecek yani ABD?

YPG’nin bir format deðiþikliði ile sürdürüleceðini, tamamen yok edilmeyeceðini, tamamen Suriye rejimine, Rusya’ya ya da Ýran’a kaptýrýlmayacaðýný düþünüyorum. Amerika’nýn bunca yatýrýmdan sonra bu iþin içerisinden nasýl çýkacaðý önümüzdeki günlerde cevabýný alacaðýmýz konulardan biri. Ama her halükarda orta çaplý bir devletin sahip olduðu silahlarla donatýlmýþ bir örgütten bahsediyoruz. Bu silahlarýn nereye gideceði, bunca yatýrýmýn nereye gideceði mühim. Mesela Dýþiþleri Bakanlýðýnýn bütün personelinin çekilecek dediðiniz andan itibaren Brett McGurk ve ekibini de kastetmiþ oluyorsunuz. Bu ekip gerçekten gidecek mi? (McGurk hafta sonu istifa etti) Ben bu projeksiyonun burada kalmayacaðýný, tekrar tekrar Amerikalýlarýn gelip kapýmýzý çalacaðýný düþünüyorum.

 

ABD’NÝN BOÞLUÐUNU ÝRAN MI DOLDURUR?

Beyaz Saray Sözcüsü de benzer açýklamayla “DAEÞ yenildi, harekatta yeni bir aþamaya geçerken ABD askerleri geri çaðýrdýk” dedi. Ne demek bu? Ki Ýngiltere’nin ilk tepkisi “hayýr DEAÞ bitmedi” oldu?

Ben bu projeksiyona Ýngilizlerin de destek vereceðini düþünüyorum. Bu bölgede Ýngiltere’nin de federatif yapýyý destekleyeceðini düþünüyorum. Bugün Trump’ýn aldýðý karar, ABD açýsýndan bakýldýðýnda þuraya tekabül eder: Fýrat’ýn Doðusunda Amerika’nýn tamamen çekiliyor olmasýnýn temel komplikasyonlarýndan biri Irak’ta tezahür etmiþ olacak. Zaten Amerika’da Trump’ýn kararýna itiraz edenlerin büyük kýsmý bunu söylüyor. “Irak’taki stratejik varlýðýmýzý nasýl güvence altýnda tutacaðýz. Bu alaný muhtemelen Ýran dolduracak” diyorlar. Burada temel mesele þudur: ABD’nin de, Rusya’nýn da bölgede sosyolojik proxyler konusunda ciddi sýkýntýlarý var, Ýran’ýn ise böyle bir avantajý var. Mevcut Þii toplumu endoktrine edip kendi politikalarýný entegre edebiliyor ve bir sosyolojik taban elde edebiliyor. Ama Ruslar ve Amerikalýlar daha çok silahlý güçler üzerinden gidebiliyor. ABD’nin 2013’ten sonra Suriye muhalefetinin aðýrlýðý Sünni ve ortalama muhafazakar olan Sünni Arap muhalefetinden vazgeçip bütün yatýrýmýný YPG’ye yaparken temelde sadece bir operasyonel tercihte bulunmadýðýný, ideolojik bir tercihte de bulunduðunu düþünüyorum.

 

ABD ÇIKARLARINA ÝTÝRAZSIZ HÝZMET EDEN ÖRGÜT: PKK

Nedir bu ideolojik tercih?

Þudur: ABD özellikle Afganistan savaþýndan itibaren bir þeyi tecrübe etmiþ oldu: Hangi güce karþý olursa olsun ortalama muhafazakar Müslüman bir muhalefet bir müddet sonra Amerikan çýkarlarýný hedef almaya baþlýyor. Yani Afganistan’da mücahitlerin Rusya’ya karþý destekleniyor olmasýnýn, Çeçenistan’da mücahitlerin Ruslara karþý destekleniyor olmasýnýn, Irak’ta Amerikalýlarýn baþýna bela olmasý, bu silahlarýn Amerikan çýkarlarýna yönelmesi Amerikalýlarda þu hassasiyeti doðurmuþ oldu: Artýk silah yardýmý yaparken iki kez düþünelim. Çünkü ortalama muhafazakar yapýlar bir müddet sonra milli yapýlara dönüþüyor ve kendi bölgesel çýkarlarýný Amerikan çýkarlarýnýn üzerinde tutmaya baþlýyorlar.

ABD’nin kendi çýkarlarýný hedef almayacaðý konusunda emin olduðu tek aktör vardýr, o da PKK. PKK’nýn son 40 yýlda tek bir yerde Amerikan çýkarlarýný tehdit ettiðini göremezsiniz. Bölgede Amerikan çýkarlarýný tehdit etmeyecek tek gruba yöneldiðini düþünüyorum. Böyle bir deðerlendirme yaptýklarýný düþünüyorum. Bu deðerlendirmenin gerçekçi olup olmadýðý ayrý bir tartýþma konusu. Amerikalýlar böyle bir ideolojik yaklaþým içerisinde.

Öte taraftan þunu unutmamak gerekiyor, YPG de PKK da sadece Amerikalýlarýn kullandýklarý aktörler deðil. Son 40 yýl içerisinde PKK çeþitli formlarda Türkiye ile derdi olan her türlü aktör ile iþbirliði yapmýþ bir taþeron örgüt. Zaman zaman Ýran’a yaklaþabiliyor, mesela önümüzdeki süreçlerde þayet Amerikalýlar YPG konusunda yeni ve ikna edici bir strateji ile gitmezse YPG yöneticilerine muhtemelen biz YPG’nin Rusya’nýn ve Ýran’ýn kapýsýný çaldýðý bir denklem ile karþý karþýya kalabiliriz.  

 

ABD YPG’YÝ TERK EDERSE RUSYA DEVRALMAK ÝSTER MÝ?

Geçen sürede Rusya’nýn YPG ile irtibatý hiç kesilmedi aslýnda. Hatta bir ara ABD ve Rusya arasýnda YPG’yi sahada kim kullanacak rekabeti bile yaþanmýþtý. Ama þimdi Rusya ne yapar? Türkiye ile ABD’yi tedirgin edecek denli yakýn iliþkiler kurabilmiþ, ekonomik ve siyasi olarak yakýnlaþmýþ, Suriye’de birlikte hareket etmiþ iken Rusya, Türkiye’yi belki kaybetme pahasýna, YPG ile iliþkiye girer mi?

Girebilir. Rusya ve ABD ile iliþkilerin tuhaf bir doðasý var. Rusya’nýn halen birincil tehdit algýlamasý NATO’dur. Ve NATO’nun da hakim olduðu üç temel alan var. Doðu Avrupa, Karadeniz ve Akdeniz. Doðu Avrupa’da Rusya’nýn coðrafi devamlýlýðý ve tarihi derinliði var. Coðrafi devamlýlýðý ve tarihi derinliði olan bir güç bir tarafta, diðer ise parçalý bir yapý, farklý yaklaþýmlara sahip ülkelerin oluþturduðu NATO birliði var. Rusya bu coðrafi devamlýlýðý ve tarihi derinliðinin, tek güç olmasýnýn avantajýný kullanabiliyor. Ve ben Doðu Avrupa’da Rusya’nýn elinin daha güçlü olduðunu düþünüyorum.

Karadeniz’de baþa baþ bir güç dengesi söz konusu. Fakat 2013’de stratejik bir konumu olan Kýrým’ý ilhakýndan sonra Rusya Karadeniz’i neredeyse bir Rus gölüne çevirmeyi baþardý. Kýrým’ý ilhakýyla birlikte Rusya Karadeniz’de de coðrafi bir devamlýlýk ve derinlik kazanmýþ ve NATO’ya karþý elini güçlendirmiþ oldu.

Akdeniz’de coðrafi derinliði devamlýlýðý yok Rusya’nýn. 29 Eylül 2015’te Rusya adeta orta çapta bir ülke ile savaþa gidiyor gibi büyük bir askeri sevkiyatla Suriye’ye girdi ve girerken de –uluslararasý hukukun bir referansýdýr- bir hükümetin daveti sonucu gittiðini söylüyor. 2015’in 29 Eylül’ünde Rusya’nýn Suriye’ye yerleþmesini ben büyük bir coðrafi kýrýlma olarak deðerlendiriyorum. Öncelikle Tartus’taki deniz üssü askeri açýdan Rusya tarafýndan onlarca kez geniþletilmiþ oldu. Buna ek olarak yine Akdeniz’e yakýn Hmeymim hava üssü kapasite olarak muazzam þekilde geniþletildi ve ayný anda 52 tane uçaða hizmet veren bir kapasiteye kavuþturuldu. Böylece Rusya, Suriye devletinin davetiyle Akdeniz’de de devamlýlýk ve derinlik kazanmýþ oldu.

 

RUSYA TÜRKÝYE’NÝN SURÝYE’YE GÝRMESÝNÝ ÝSTEDÝ ÇÜNKÜ…

Dolayýsýyla ben Rusya’nýn Suriye’deki stratejisinin Akdeniz olduðunu düþünüyorum. Deyrez Zor, Ýdlib de dahil pek çok yerdeki cepheyi Akdeniz’deki varlýðýný korumasýna yönelik bir koz bir mücadele alaný olarak gördüðünü düþünüyorum. Rusya’nýn bizim Fýrat Kalkaný ve Zeytin Dalý operasyonlarýna yeþil ýþýk yakmasýnýn nedenlerinden bir tanesinin de Amerikan gücüyle kendi varlýðý arasýna, güvenilir bir partner olan Türkiye’nin girmesini istediðini, güvenilir, öngörülebilir bir aktör olan Türkiye’nin bir tampon bölge oluþturmasýný arzuladýðýný düþünüyorum.

 

RUSYA, ABD ÝLE ARASINA TAMPON OLMAMIZI ÝSTEDÝ

Neden?

Çünkü Rusya þunu düþünüyordu. Eninde sonunda ABD, Rusya ile doðrudan herhangi bir çatýþmaya girmeyecek ama kendi proxy’si olan YPG üzerinden Akdeniz’deki Rus varlýðýna tazyikte bulunacaðýný düþünüyordu. Bunun için de Türkiye’nin buraya girmesini, YPG varlýðý ile ya da Amerikan varlýðý ile kendisinin Akdeniz’deki varlýðýyla arasýnda bir tampon bölge oluþturmasýný arzuladýðýný düþünüyorum.

Rusya ile bizim iliþkilerimizde temelde þöyle bir mesele var. Biz Rusya ile ekonomik aðýrlýklý iliþki kurmuþ bir devletiz. Fakat sonradan son dönemlerde darbe giriþiminden sonra Rusya ile güvenlik perspektifinin de oluþturmuþ olduðu ikinci, yeni bir ayak geliþiyor. Ekonominin yanýna güvenlik perspektifi de oluþtuðu zaman masanýn dört ayaðýndan ikisi oluþmuþ oluyor. Kültürel ve siyasal ayaklar diðer iki ayaðý oluþturuyor.

 

ABD ÝLE MÜTTEFÝKKEN HASIM OLUYORUZ

ABD’ye açýsýndan durum nasýl?

ABD’ye gelince. ABD ile Türkiye’nin kurduðu iliþki büyük ölçüde güvenlik perspektifi olan iliþkiler. Biz ABD ile güvenlik perspektiflerimiz ayný olduðunda iyi müttefikler oluyoruz farklý yaklaþýmlara sahip olduðumuzda hasým haline gelebiliyoruz. Mesela 2003’te tezkere TBMM’den geçmeyince 2008’e kadar ABD ile ciddi kapýþmalar yaþadýk ve ABD Türkiye’yi cezalandýrmaya çalýþtý. 2008’de iktidara gelen ABD yönetimiyle Türkiye’nin bölgeye dair perspektifi uyuþtuðu için iyi müttefikler haline geldik. Arap Baharýnda Mýsýr’daki darbeye alýnan tavýr, bölgeye dair perspektifler, YPG’ye FETÖ’ye verilen destekler –hepsi güvenlikle ilgili- yeniden hasým pozisyonuna düþtük.

ABD ile derin tarihi kültürel siyasi baðlarýmýz yok ve büyük ticari partnerler deðiliz. Yani güvenlik ayaðýnda kapýþtýðýmýz zaman bunu süspanse edecek baþka baðlar yok aramýzda. Þimdi tekrar þuraya bakalým. Rusya’ya karþý bir dengeleyici olabiliyoruz. Coðrafyamýzýn, insan kaynaðýmýzýn saðlamýþ olduðu imkanlar söz konusu ve ayný zamanda teknolojik kapasitemiz belli konularda boy ölçüþebiliyor. Dolayýsýyla müttefik iliþkisinde Rusya aramýzda bir sorun yaþandýðýnda diðer ayaklarý da hesap etmek durumunda. Aksi halde siz Rusya’ya bir fatura çýkarabilme imkanýna sahipsiniz TR olarak. Fakat ABD ile yürüttüðümüz müttefik iliþkilerinin doðasý bu deðil.

 

ABD MÜTTEFÝKÝNDEN ULUSAL ÇIKARINA UYMASA DA ÝTAAT BEKLÝYOR!

Doðasý ne? ABD ile Türkiye’nin iliþkisinin doðasý nedir müttefiklik açýsýndan?

ABD müttefiklikten þunu anlýyor. Ben bir pozisyon belirlerim. Müttefikim de ulusal çýkarlarýna uygun olsun veya olmasýn benim bu pozisyonumu kuþkusuz koþulsuz sualsiz takip etmek zorunda. Türkiye ýsrarla 2013’ten bu yana ABD’ye bunu söylüyor. Suriye’deki bu projeksiyonunuz, YPG’ye yardýmýnýz, FETÖ’ye sahip çýkýþýnýz benim doðrudan ulusal güvenlik meselelerim, politik doðruculukla “tabii kaygýlarýnýzý anlýyoruz” diyor ama ýsrarla da kendi politikalarýný uygulamaya devam ediyor. Nedeni þu: güçler dengesi açýsýndan muazzam bir eþitsizlik söz konusu. Yani Amerikalýlar aktörlerin pozisyonlarýnýn kendilerinin pozisyonunu deðiþtirecek kadar güçlü olmadýðýný düþündükleri sürece pozisyon deðiþtirmezler. Çünkü bu aktörlerin kendilerine fatura çýkaramayacaðýný düþünürler.

 

TÜRKÝYE FATURA KESECEK BÝR AKTÖRE DÖNÜÞTÜ, ABD REVÝZYONA MECBUR KALDI

ABD’nin Suriye’deki pozisyonunu deðiþtireceðini açýklamýþ olmasý Türkiye’nin gücünü kabulü anlamýna mý gelir?

Þu ana kadar bizim Suriye gerçekleþtirdiðimiz ve Fýrat’ýn doðusuna gerçekleþtireceðimiz operasyonlar gösteriyor ki artýk Türkiye fatura çýkarabilecek bir aktöre dönüþtüðü için Amerikalýlar mecburen oturup bir revizyona gitmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Ve Türkiye ile gerçek manada da belki de ilk defa ciddi anlamlý müttefik olmanýn da kapýsý açýlmýþ oldu. Çünkü müttefik olmak ulusal çýkarlarýnýzýn birbirinizin ulusla çýkarýnýn altýný oymamasýný gerektiriyor.

 

ABD TÜRKÝYE’YÝ KAYBETME KORKUSU YAÞIYOR

Üç PKK yöneticisine ödül konulmasý, FBI’in ABD’deki FETÖ’cülere yönelik operasyona baþlamasý, Gülen’in iadesi için çalýþýyoruz açýklamasý, Pentagon’un Patriot satýþýna onay vermesi… Yeni dönemin iþaretleri ise Obama dönemiyle baþlayan parantez kapanacak ve ABD-Türkiye iliþkileri yeni bir düzleme mi geçecek?

Türkiye’nin ýsrarlý tutumu, ABD’yi bölgeye iliþkin bu projeksiyondan vazgeçirebilirse þayet ben Amerikalýlarýn kendi pozisyonlarýný da daha ciddi gözden geçireceklerini düþünüyorum. Devlet dýþý aktörlerle iþ birliði yapma konusunda ABD’de ciddi eleþtiriler yapýlmaya baþlandý çünkü bunun komplikasyýonlarý görülmeye baþlandý. Yani Amerikalýlar geleneksel kodlarýna dönüp bölgedeki devlet olan aktörlerle yollarýna devam etme eðilimine girebilirler. Þöyle bir mesele vardý mesela. Bir YPG’li yöneticinin yakýn zamanda Þarkül Avsat gazetesine verdiði röportajda diyor ki, “Amerikalýlýar ne YPG’den ne Türkiye’den vazgeçmek istemedikleri için üçüncü bir yol olarak Roj Peþmergelerin yani ANKS peþmergelerin buraya gelmesi için müzakereler yürütüyorlar diyor. Bu iyi bir pozisyon. Amerika içinde iki temel yaklaþýmýn çatýþmasýna þahit oluyoruz. Birinci yaklaþým; “Türkiye’ye sanýlandan daha büyük anlam yüklüyoruz, aslýnda vazgeçilmez bir aktör deðil” diyen yaklaþým. Diðer tarafta ise “hayýr Türkiye vazgeçilmez bir aktördür, Ortadoðu’daki bütün güvenlik mimarimizin altýný oyabilecek güçlü bir aktördür, direnç gösterdiði alanlarda Irak’ta Suriye’de güvenlik mimarimizin tamamý çöker, Rusya ile olan güç dengemiz korkunç biçimde Rusya’nýn lehine dönebilir, Ýran ile olan stratejik mücadelemizde Ýran lehine bir deðiþiklik yaratabilir, Akdeniz’deki enerjinin güvenliði, Ýsrail’in güvenliði gibi konularda Türkiye vazgeçilmez bir aktördür ve biz Türkiye’ye düþman olan devlet dýþý aktörlerle iþbirliði yaptýðýmýzda bunlarýn hepsini, Türkiye’yi kaybedeceðiz” diyen bir yaklaþým… Bu iki yaklaþým çatýþma halinde. Son dönemlerde ikinci yaklaþýmýn Amerikan politikalarýnda daha belirleyici olmaya baþladýðýný görüyoruz. Yani Amerikalýlar sahada YPG’ye olan desteklerinin, içerde ise FETÖ’ye verdiði desteðin kendisine maliyet olarak döndüðünü fark etmeye baþladýðýný düþünüyorum.

O yüzden de PKK’lýlarýn baþýna ödül konulmasý, FETÖ ile ilgili ilk defa sanki adým atýlacakmýþ gibi açýklamalarýn olmasý, Patriot füzeleriyle ilgili kararýnýn tam da bu maliyetin ve ABD’nin faydasýnýn olmayacaðýnýn görülmeye baþlandýðýnýn iþareti denebilir. Ama yine de mutlak bir iyimserlik hali bizi düþ kýrýklýðýna da uðratabilir.

 

TÜRKÝYE STRATEJÝK TAZYÝKE DEVAM ETMELÝ

Türkiye ne yapmalý?

Türkiye’nin mutlaka, kendi yaratmýþ olduðu bu stratejik tazyike devam etmesi gerekiyor.  

 

ABD ÝLK KEZ FETÖ’NÜN YPG’NÝN ABD2YE MALÝYETÝNÝ TARTIÞIYOR

FETÖ elebaþýnýn iade edilmesini beklemeli miyiz artýk?

Oraya da evrilebilir. ABD açýsýndan faydasýndan ziyade maliyeti olduðuna inanýldýðý andan itibaren olabilir. Ama þunu da düþünmek gerekiyor. Dünyanýn dört bir tarafýnda ABD çýkarlarýna hizmet eden bir grup. Tüm bu süreçte FETÖ olmamýþ olsaydý Suriye’deki operasyonlarýmýz ve küresel iliþkilerimiz baðlamýnda çok daha iyi konumda olacaktýk. Ben FETÖ’nün Amerikan çýkarlarýna hizmet ettiðini düþünüyorum. 2013’ü hatýrlayýn. 17-25 Aralýk’ýn yapýldýðý dönemlerde, Türkiye büyük bir meþruiyet krizi yaþanýrken bölgemizde de büyük kýrýlmalar yaþanýyordu. Ayný dönemlerde 1) Hizbullah Suriye sahasýnda Esed rejimi lehine savaþa müdahil oldu. 2) YPG-PKK ilk defa kanton ilanlarýna baþladý, kuzeyde. 3) IÞÝD Nusra cephesinden ayrýldýðýný ilan etti ve biz tam Suriye’de 2013’ün sonlarýna kadar hatta rejimin gerileyip muhalefetin ilerlediði bir denklemden söz ederken birden bire bu üç kalemde yaþanan deðiþimle birlikte muhalefetin gerileme, YPG’nin Hizbullah’ýn ve IÞÝD’in ilerlemeye baþladýðý bir denklemden söz etmeye baþladýk. Türkiye’nin tam müdahale edebileceði alanlar doðarken Türkiye içeride bir meþruiyet krizine sürüklenmek istendi. Türkiye bir kriz yönetimine zorlandý ve içeriye kapanmak zorunda kaldý. Biz Suriye’de kaçýrdýðýmýz bu otobüsü içerde ancak 15 Temmuzla birlikte yapýlan FETÖ temizliðiyle, FETÖ etkisi devlette kýrýlýncaya deðin müdahale edemedik. Hatýrlayýn Suriye ve Irak sýnýrýmýzýn teslim edildiði komutan Semih Terzi, FETÖ elemaný birisiydi. Orduyu komuta ediyordu. Ayný dönemlerde Irak’ta seçime gidiliyor, Maliki ile aramýzda sorunlar var, Ýran ile keza, seçime giderken Türkiye içerde bir meþruiyet krizine sokulmak isteniyor. FETÖ’nün verdiði zarar içerde devlet boyunda verdiði zarar deðildir, Türkiye’nin her yerde elini zayýflatan bir aktör olarak varlýk gösteriyor. Bu ayný zamanda bizim batý ile Arap baharý konusunda çekiþtiðimiz ve ayrýþtýðýmýz dönemdir. Jeopolitik olarak Batý ile ayrýþtýðýmýz dönemdir ayný zamanda bu. Libya’nýn siyasal geleceðiyle ilgili, Irak’ýn Suriye’nin siyasal geleceðiyle görüþümüzü bildirmek açýsýndan gücümüz zayýflamýþ oldu çünkü içerde darbe baþarýsýzlýða uðratýlmasýna kadar olan bütün sürecimiz Türkiye’de kriz yönetimiyle geçti. Bize çýkardýðý maliyet budur. Ama þu anda geldiði noktada kendisini güçlü bir liderlikle toparlamýþ olan Türkiye’nin, Türkiye eðer ABD ile çýkarlarý çakþýr ise Türkiye’nin ABD’ye bedel ödeteceðini, maliyet çýkarabileceðini gördükleri için bu projeksiyonu deðiþtirebileceklerini düþünüyorum. ABD FETÖ’yü tasfiye ediyor demek için çok erken ama bunun ABD’de ciddi manada konuþuluyor olmasý ciddi bir geliþme. Biz burada çok konuþuyor olsak da ABD’de neredeyse tartýþmaya hiç açýlmamýþ olan YPG ve FETÖ konusunun konuþulmasýna, “biz FETÖ’ye neden destek veriyoruz” diye sorulmaya baþlandýðýna þahit oluyoruz. Eðer ABD içinde FETÖ ve YPG kapsamlý þekilde tartýþýlýrsa buradan kazançlý çýkabiliriz.

 

FETÖ GLOBAL ÖLÇKETE ÝÞLEVÝNÝ YÝTÝREBÝLÝR

Bu tartýþmanýn ABD’de ciddi biçimde baþlamasýnda Türkiye’nin takibinin de etkisi olur mu? Çünkü sadece ABD’yi muhatap almýyor Türkiye. Gittiði her yerde FETÖ’yü anlatýyor, delilleri gösteriyor, FETÖ okullarýnýn barýndýrdýðý tehlikeleri anlatýyor ve okullarý kapattýrýyor mesela. Dünyanýn her yerinde yürütülen ýsrarlý takip ABD’de kelebek etkisi yaratmýþ olabilir mi?

Elbette þöyle. Ýki yönlü iþleyebiliyor. ABD FETÖ’yü sadece Türkiye’ye karþý kullanmýyordu. Dünyanýn pek çok ülkesinde FETÖ üzerinden operasyon yapýyordu. Bu çapta uluslararasý hale gelmiþ bir örgütün uluslararasý istihbarat yapýlarýndan azade olmuþ olmasý zaten düþünülemez. Bu bellidir. Afrika’da Uzak Asya’da alan açýlmasýnýn nedenlerinden bir tanesi orada doðan bir çok güç boþluðunun ABD adýna FETÖ tarafýndan doldurulmasý olarak da okunabilir, ki bu zaten çokça yazýlýp çizildi.

Bir yandan FETÖ üzerinde global ölçekte doðan bu kuþku, Amerikalýlarý FETÖ’nün artýk yeteri kadar iþlevsel olmadýðýný düþünmeye zorluyor. Öte yandan Amerikalýlar FETÖ’ye karþý kuþkulu hale geldikçe FETÖ ile ilgili FBI düzeyinde yönetim düzeyinde açýklamalar geldikçe de FETÖ’nün operasyon için konuþlandýrýldýðý ülkeler de ABD’nin tavrýna bakýp FETÖ’ye karþý þüpheci olabiliyor. Birbirini besleyen iki süreç. ABD açýsýndan FETÖ iþlevselliðini giderek yitiriyor. ABD’nin yasadýþý ilan ettiði bir aktörün global ölçekte meþru operasyonel bir örgüt olarak yaþamasý mümkün deðildir.

 

YPG VE FETÖ’YÜ BAÞKA KALIBA DÖKEBÝLÝR ABD

ABD’nin en az 40 yýl boyunca çok büyük yatýrým yaptýðý bir örgüt FETÖ, bu kadar kolay vaz geçer mi?

Ama ABD FETÖ’yü tasfiye etse bile ben baþka formlara döküp yaþamýna devam ettirebileceðini düþünüyorum. Týpký YPG’de olduðu gibi. Amerikalýlar bütün proxy’lerini sýfýrla çarpmak yerine bunlarý baþka formlarda devam ettirebilirler.

 

SURÝYE SAVAÞI ÝSRAÝL’ÝN EN RAHAT DÖNEMÝYDÝ

Ýsrail’in de bir tepkisi oldu bu çekilme kararýna. Sonuçta tarihsel olarak Ýsrail’in her zaman arkasýnda olan bir ABD’den bahsediyoruz ve dönemsel olarak da Trump’ýn Kudüs kararýný veren baþkan olduðunu, damadýn etkisini biliyoruz. Ýsrail ne yapar?

Bir genel yaklaþým olarak denir ki ABD’nin bölge politikasýný belirleyen iki faktör vardýr, Ýsrail güvenliði ve enerji güvenliði. Ben ABD’nin bu kararýný þayet planlý þekilde hayata geçiremezse Suriye’nin bir kaosa sürüklenebileceðini, Ýsrail’in de bu kaostan kýsmen avantajlý çýkabileceðini düþünüyorum. Ama öte taraftan eðer ABD tarafýndan planlý bir kaos hesap ediliyorsa Ýsrail’in bu kaosu yönetebilir. Netenyahu’nun yaptýðý açýklamaya göre ABD’nin çekilme kararýný onlar da sonradan duymuþ. Ben tamamen böyle olduðunu düþünmüyorum. Haber verildiðini düþünüyorum. Çünkü Irak-Ýran savaþý baþladýðýnda Ýsrail baþbakanýna ne düþündüðü sorulduðunda verdiði cevap belli: her iki tarafa da baþarýlar diliyorum.

 

TÜRKÝYE ÝLE ÝYÝ GEÇÝNMEK ZORUNDA

Ýsrail kendi tarihinde belki de en az tehlikeyle karþýlaþtýðý dönem Suriye savaþýnýn yaþandýðý dönem oldu. Ýsrail bu boþluktan çok faydalandý, Filistinlilerin haklarýna yönelik saldýrýlarda kendince bir baþarý elde etti. Pratikte Amerika’nýn bu kararýnýn Ýsrail’i etkileyeceðini sanmam þayet ABD’nin çekildikleri alanlara tamamen Ýran’ýn doldurmasýna müsaade ederlerse o zaman kaygý duyar Ýsrail. O yüzden ABD kendisi çekilse de býrakacaðý boþluðu baþka formlara dökeceði YPG ile dolduracaðýný düþünmemin nedeni de bu; Ýsrail’in güvenliði.

Bunun süreç olarak þöyle olumlu bir katkýsý olabilir. Bir yönüyle Ýsrail’i de “siz de bölgedeki aktörlerle iliþkilerinizi gözden geçirin” noktasýna getirebilir. ABD’nin çekilme kararý, FETÖ ile ilgili kararý, Patriotlar nasýl olumlu bir hava oluþturduysa bunun bir yansýmasý olarak Ýsrail de Türkiye ile iliþkilerini iyileþtirmek konusunda da baský oluþturabilir. Çünkü Ýsrail’in güvenliði bölgedeki yeni güç dengeleri açýsýndan Türkiye ile iyi geçinmeyi gerektirir.

 

RESUL SERDAR ATAÞ KÝMDÝR?

Al Jazeera’de Ortadoðu Masasý Þefi olarak çalýþtý.

Daha sonra TRT World’e kurucu Yayýn Müdürü olarak katýldý ve TRT World Programlar ve Haber Programlarý Direktörü olarak atandý.

Bu görevine ek olarak ayný zamanda iki yýl TRT adýna Euronews Yayýn Kurulu üyeliði yaptý.

Halihazýrda TRT Arapça Haber ve Programlar Direktörü olarak görev yapmaktadýr.

Boðaziçi Üniversitesi mezunu olan Ataþ, Brunel University London’da Hukuk Fakültesi’nde Uluslararasý Hukuk alanýnda doktorasýna devam etmektedir.