Sosyolog Dr. Çaðlar: Üstünlük taslayanlar hem cahil hem lümpen
ABONE OL

Daha önce de nefret suçu iþleyip bir klanýn üyesi olduklarý için anlayýþ beklediler. Türkiye’deki kültürel hegemon sýnýfýn kendilerinden olmayana tahammülsüzlüðünü en son Adana Film Festivali’nde gördük. Sunucu Meltem Cumbul ödüllü yönetmen Semih Kaplanoðlu’na sahnede üstünlük tasladý. Üstüne, ideolojik kýlýflarla taraftar toplamaya çalýþtý. Keza, senarist Emrah Serbes. Alkollü araç kullanýp üç kiþinin ölümüne sebep olan, yalan söyleyen ve suçu baþkasýnýn üzerine atan Serbes kaleminin ve klanýnýn arkasýna saklanarak alkýþ bekledi. Kim bu insanlar, nereden güç alýyorlar? Siyasi iktidarý deðiþtiren toplumsal çevreler kültürel iktidar alanýnda neden geride kaldý? Medeniyet Ün. öðretim üyesi Dr. Ýsmail Çaðlar ile konuþtuk.

Kültürel hegemonya tam olarak ne demektir? Kavramsal olarak tanýmlar mýsýnýz?

Kültür sanat alanýndan bahsediyoruz. En temelinde estetik bir þeyi tanýmlýyoruz. Güzele, estetiðe dair daha nitelikli olan hakkýnda bir norm koyuyoruz ortaya. Ýktidar buradan baþlýyor aslýnda. En büyük güç tanýmlamaktýr. Bir þeyi makbul, nitelikli, güzel olarak tanýmlýyorsun. Karþýsýnda da baþka bir þeyi daha az nitelikli, belki de kötü, niteliksiz olarak tanýmlýyorsun. Meseleye hakkýnda bir liberal bakýþ açýsý var, kültürel iktidar fikriyle sorunlu; kültürel iktidar diye bir þey olmadýðýný, opsiyonunun olduðunu söylüyor bize. Yani hiç bir grubun herhangi bir iktidar-hegemonya kurmadýðý bir dünyadan bahsediyor. Açýkçasý ben onlardan deðilim.

ÝYÝYÝ KÝM TANIMLAYACAK?

Daha çoðulcu, iktidar adacýklarýnýn birbirini dengelediði var sayýlan bir dünya...

Evet, temel belirleyen çoðulcu. Buranýn hegemonik bir alan haline gelmediði, bütün aktörlerin eþit oranda söz sahibi olduðu çoðulcu bir kültürel alan var olabilir diyor. Bence olmaz. Çýkýþ noktasý ideolojik, siyasi. Siz güzeli, doðruyu, estetik olaný tanýmlýyorsunuz. Dolayýsýyla Mecliste þu kadar milletvekilinin, sizin fikrinize sahip þu kadar bürokratýn, þu kadar iþ adamýnýn olmasýndan daha önemli, daha kuvvetli bir þey... Bundan büyük güç mü var. Doðruyu tanýmlýyorsun! O zaman sorun ne, bu alan tamamen güç iliþkilerine mi terkedilecek?

TEKÇÝ MÝ, ÇOÐULCU MU?

Sorun bu deðil mi zaten?

Madem burasý güçle alakalý bir alan, burada bir iktidar olacak ama farklý iktidarlar da olacak, bunlar arasýnda bir denge oluþtuðunda, bir tekel oluþmadýðýnda sorun ortadan kalkar. Güçlünün olmadýðý, herkesin eþit olduðu bir durum deðil fakat bir tekel oluþturmadýðý diðer iktidar gruplarýnýn da kendini ifade etmesine boþluk býrakan bir kültürel iktidar benim zihnimdeki yapý. Türkiye’de ki sorunun kaynaðý da aslýnda buradan çýkýyor. Yoksa tabii ki bir kültürel iktidar olacak. Hayatýn her alanýnda iktidar varsa, gazetede, okulda, düþünce kuruluþunda, sokakta varsa burada da olacak. Mesele ne kadar tekçi olduðu, diðerlerine ne kadar alan býraktýðý ve oranýnýn hesabýnýn ne kadar olduðu.

Türkiye’deki pratik açýsýndan toplumsal iktidar ile siyasi iktidarýn bu alana yansýmasý nasýl?

Bizdeki tabloya baktýðýnýzda bu alanda bir tahakküm, bir tekel var ve üstelik o tekeli elinde bulunduran gruplarýn toplumsal ve siyasi karþýlýðý yok. Bir orantýsýzlýk var.

AK PARTÝ KÜLTÜREL ALANI ETKÝLEYEMEDÝ MÝ?

Burada duralým. Aslýnda yakýn bir döneme, 2000’lerin baþýna kadar siyasi, ekonomik, medyatik, kültürel alandaki o buyurgan yapý tekti, tekelci hegemonik bir yapýsý vardý. ‘90’lar sonrasýnda ise çevreden merkeze doðru harekete geçen toplumsal kesimlerin enerjisi merkezde yer tutmaya baþladý. Siyasi anlamda bunun bir görüntüsü var; AK Parti. Sermaye alanýnda var, medyada var, akademide var. Kültürel alanda yok mu?

Kültürel alana yansýmadý diyemeyiz. Ama Türkiye’de kültürel alanda sermeya yapýsýnýn, hükümetteki partinin, Mecliste çoðunluðu olan partinin deðiþmesi gibi kolay ve daha kýsa sürede oluþan bir deðiþiklik bekliyorsak eðer, evet yansýmadý. Ama bu yansýmayý biraz açarsak þöyle yansýdýðýný da gösterebiliriz. Hatýrlar mýsýnýz, iktidar olmak-muktedir olmak meselesi çok tartýþýlýrdý bir ara. 90’larýn sonunda Refah Partisi için “iktidar oldu ama muktedir olmadý” denildi. AK Parti hareketinin de önündeki en büyük meydan okuma buydu. Ama dikkat edin, AK Parti ilk seçildiðinde de siyasi kuvvete, Meclis çoðunluðuna tek baþýna sahipti ama 16 Nisan’daki anayasa deðiþikliði için 15 yýl bekledi. Daha önce yapamadý çünkü muktedir deðildi. Bugün muktedir bir Ak Parti var. Ama bakýn Meclisteki sayýsal çoðunluðu elde etmesinden muktedir olmasýna kadar geçen arada 15 yýl var.

Siyasi alanda da iktidar deðiþimi o kadar kolay saðlanmýyor, kaldý ki kültürel alanda o kadar kolay saðlansýn. Daha fazla birikim isteyen, uzun soluklu bir alandan bahsediyoruz ve tabii ki sofistikasyon, rafineleþme isteyen bir alan. Siz elinizdeki insan kaynaðýný oraya yönlendirseniz bile bu iþ olmaz çünkü bu iþ öyle yapay reçetelerle filan olacak bir þey deðil. Birazcýk tabii seyrinde gerçekleþecek bir þey.

DEVLET ELÝYLE PALAZLANDILAR

Türkiye’de durum nasýl?

Siyasetten bir kavramla karþýlýk vereceðim. Türkiye’nin kültür sanat alanýnda bindirilmiþ kýtalardan oluþan bir kültürel iktidar var. Türkiye’nin modernleþme hikâyesi Tanzimattan beri böyle. Hep deriz; Cumhuriyet, devlet eliyle bir Batýcý aydýn sýnýfý üretti. Burjuvazi de devlet eliyle üretildi. Büyük sermeya gruplarýnýn nasýl meydana çýktýðý ortada. Kültür sanat alanýnda boy österen aktör, sanatçý, yazar, çizer, edebiyatçýlardan oluþan elitin de devlet eliyle yetiþtirildiði keza. Bu kiþilerin hiçbirisi kendi yapýp ettiklerinin evrensel deðerinden dolayý orada deðil. Bunlar, halka raðmen bir pozitif ayrýmcýlýða muhatap olmuþ, desteklenmiþ. Tekellerinde tuttuklarý kültürel iktidara böyle sahip olmuþ bir sýnýftan bahsediyoruz.

DEVLET KARÞITLIKLARI SUNÝ

Ama bu sýnýfýn en güçlü iddialarýndan biri, bir nevi devletten ayrýþmýþ olmak, hatta kafa tutar olmak, muhalif olmak, iktidar eleþtirisi yapma gücüne- cesaretine sahip olmak, halkýn ve ezilenin yanýnda olmak, halka yakýn olmak… Bunun bir karþýlýðý yok mudur?

Hiç bir kaþýlýðý yok, evet. Bunu þöyle test edebiliriz. Ayný zamanda batýcý bir zümreden bahsediyoruz; kendini batýcý kodlar üzerinden tanýmlayanlar için bir referanstýr. Kültürel iktidar sopasýný kafamýzda sallayan adamlara ve kadýnlara bakalým, hangisinin batýnýn tanýmladýðý standartlar içerisinde Türkiye dýþýnda bir karþýlýðý var? Tekil isimler olabilir ama bir Türk sanat camiasýndan bahsedebiliyor muyuz? Edebiyat, müzik, tiyatro camiasýndan bahsedebiliyor muyuz? Tekil yönetmenlerimiz, aktörler var uluslararasý alana açýlmýþ ama bir sinema ekolü yok, bir bütünlük yok. Elimizde bir þey yok, bir devamlýlýk yok. Dolayýsýyla þunu bir kabul etmek lazým; siz buranýn þartlarýnda, bu ekosistemle bir þekilde suni tenefüsle yetiþtirilmiþ insanlarsýnýz.

Bu insanlarýn devlet karþýtlýðý da sunidir. Ýktidar karþýtý, protest olduðunu söyleyenler; Siz devlete nerede karþý çýkýyorsunuz? Devletin resmi bir pozisyonu, bir resmi ideolojisi, hayati bileþenleri var ve siz bu hayati bileþenlerin içinde yer alýyorsunuz. Býrakýn muhalefet etmeyi, hayati bileþenleri oluþturan zümre sizsiniz. Bir kaç meselede devlete karþý çýkmýþ olmak bir tür tatmin saðlar. Bir tür þýklýk arayýþý… Anarþistliði özendirdiðimiz için deðil ama Türkiye’nin kodlarý belli, bugün bile devletin devam eden resmi ideolojisinin kodlarý belli, siz hangisini rahatsýz etmiþsiniz? Kemalizmin umdeleri olarak da alabilirsin, daha derinlemesine de okuyabilirsin? Batýcýlýk dýþýnda bir alternatif zihninize geldi mi? Bu anlamda tam da o resmi ideoloji kendini tehditte hissettiði zaman bildirilmiþ kýtalardýnýz. Yaptýðýmýz tanýmlama buraya da uyuyor. Resmi ideolojinin kendini tehditte hissettiði en önemli kýrýlma anlarýndan birisi 28 Þubat. Tamam, hadi 28 Þubat’ta siz-biz, muhafazakârlýk/Ýslamcýlýk-sekülerlik meselesi var. Daha da açalým; Türkiye tarihinde müesses nizamýn her açýdan sarsýldýðý 90’lar boyunca neredeydiniz? Gazi Mahallesindeki olaylar, ölüm oruçlarý yaþanýrken neredeydiniz? DHKPC’lilere özgürlük istemeniz lazýmdý diye söylemiyorum ama kýrýlma noktalarý bunlar. 80 darbesi yapýlana kadar zemin hazýrla, darbeyi çaðýr, iktidarý ele geçiren o çýlgýn (olumsuz anlamda kullanýyorum bunu) sizin kafanýzdakinden farklý bir çýlgýnlýk yapýnca darbe karþýtý ol, kendine devlet karþýtý, iktidar karþýtý bir anlatý yaz. Ama yani Türkiye’nin tarihi zaten bu. Takýndýðýnýz tutum saðlýklý deðil, Türkiye’nin tarihi de 80’den ibaret deðil.

OSMANLI RAFÝNELÝÐÝ SÜRDÜ

Çoðulculaþmanýn kültürel alanda baþladýðý dönemi kronolojik olarak nasýl anlatabiliriz? 50’ler mi? 80 sonrasý 90’lar mý? Müesses nizamýn belli noktalarýna siyaseten dokunuldukça kültürel alanda da bir geniþleme olmadý mý mesela?

Kronoloji çýkarmaktan ziyade belli noktalarý iþaret edebiliriz belki, bu iþaretler bize geleceðe dönük de birþeyler gösterebilir fikir verebilir. Ben 50’lere kadar olan süreci ayýrmak istiyorum. Evet devletin tekçi baskýsýnýn gözle görülür elle tutulur olduðu dönem. Ama 50’lere kadar þöyle baþka bir durum da var. Osmanlýdan toplumundan kalma bir hareketlilik ve derinlik var kültür sanat hayatýnda. Hasan Ali Yücel’e, hem doðudan hem batýdan Türkçeye çevirttiði eserlere bakýyorsunuz. Bu anlamda o dönem ideolojik pozisyonlarý ne olursa olsun Osmanlý bakiyesi aktörlerin sahip olduklarý sofistikasyondan, rafinelikten dolayý devamlýlýk var orada. Ama 50’lerden sonra evet devletin baskýsý hafiflerken, bu defa devlet eliyle yapýlan baský kendini kültür alanýnda bir baþka iktidara dönüþtürüyor. O iktidar devletle, devletin halka raðmen olan, halký dýþlayan yüzüyle ayný yöne bakan bir iktidardýr. Ve aradaki tek tük denemelerin dýþýnda hiçbir kýrýlma yok orada. 90’larda bir hareketlenmeden bahsedebiliriz. Özal’ýn oluþturduðu birikimin sonuçlarýný 90’larda görmeye baþlýyoruz. 90’lar Türkiye tarihinin en kritik dönemlerinden birisidir. Türkiye’nin süregelen iktidar bloklarýnýn dýþardan müdahaleye çok da gerek kalmadan kendi doðal seyrinde en çok çatýrdadýðý dönemdir 90’lar. 28 Þubat evet bir yandan bir güç gösterisidir, bir yandan da aslýnda bir güçsüzlüðün göstergesidir. 90’lar sonra devletin insanlara raðmen olan yüzü ayakta kalacaksa 90’lardaki büyük badirelerden sonra 28 Þubat gibi bir kaba güç lazýmdý. 90’larda hem toplumdaki o birikim hem devletin kaba gücündeki bocalamadan, boþluktan dolayý orada bir hareketlilik görüyoruz. Peþinden AK Parti süreci baþlýyor.

AK PARTÝ

AK Parti ile birlikte ne yaþanýyor bu alanda?

AK Parti’nin tek baþýna kültürel alana yaptýðý bir müdahale yok, hatta Sayýn Cumhurbaþkaný bu alanda eksiðimiz var sýk sýk dile getiriyor. Ama AK Parti’nin etkisi þu oluyor. O gücün tahkim edilmesini engelliyor. Türkiye’de kültürel iktidarý toplumun geneline raðmen elinde bulunduran azýnlýk 2000’lerden beri bu alaný tahkim edemedi, tam tersine zayýfladý.

NE KEMALÝSTLER, NE SOSYALÝST, NE LÝBERAL

Ama Meltem Cumbul gibi bir isim Semih Kaplanoðlu gibi yüksek sanat yapan ve çok sayýda uluslararasý ödül de almýþ olan bir sinemacýya “biz eþit deðiliz” derken hala o yapay hiyerarþiye yaslanýyor. Ya da Emrah Serbes sahte ama korunaklý bir hegemonik að içinde olmanýn konforuyla iþlediði cinayeti –ki alkollü araç kullanýp üç kiþinin ölümüne sebep olmak cinayettir, kaza deðil- þýk bir “vicdan zýmbýrtýsýna” dönüþtürebiliyor. Acayip þiddet, hoyratlýk, magandalýk ve sahtekarlýk… Gezi’de de görünür olmuþtu. Kimdir bu insanlar? Bu hegemonik sýnýfý nasýl tanýmlayabiliriz? 

Aslýnda tanýmlamada zorlanýyoruz. Þöyle bir þey var çünkü. Meltem Cumbul üzerinden konuþacaðýz, söylediklerim þahsi ve hakaret amaçlý olmayacak. Karþýmýzda lümpen bir kitle var. Kültürel alanda iktidarý elinde tutuyor olmalarý lümpen olmadýklarý anlamýna gelmiyor. Tam da bu lümpenlik nedeniyle tanýmlamak zorlaþýyor. Kemalist desen deðil, solcu desen deðil. Ýddiaya bakarsan hepsi solcu, eþitlikten, adaletten yana þu bu ama eylem ortada. Kemalist bir sürü þeyden ayrýþýr ama içinde yaþadýðý toplumun ve devletin mahvolmasýný istemez. Kemalistler muhafazakar insanlardýr. Ee baþka? Sosyalist deðilsin, sosyal demokrat deðilsin, batýcý olduðunu söylüyorsun ama batýcýlýðýn çok alaturka bir batýcýlýk, Edirne’nin batýsýnda hiçbir karþýlýðýn yok. Köle efendi iliþkisi geliþtirmiþsin batýcýlýk diye. Liberal deðilsin. Muhtemelen liberaliði de vulgar þekilde özgürlükçülük falan olarak algýlýyorlar. Dolayýsýyla bu kadar herþey olup hiçbir þey olmamaya zaten lümpenlik müsaade ediyor.

CAHÝL LÜMPEN SINIFI

Lümpenlik vasfýný nasýl tanýmlayabiliriz?

Kemalist ve sosyalist iki þahýstan bahsedebiliriz, iki ideolojiden, iki pratikten, yan yana gelmeyecek þeylerdir. Ama bu insanlar isimlerinin önünde ikisini birden kullanabiliyorlar! Çok net bir sey var, sen ya Kemalizmi bilmiyorsun ya sosyalizmi.  Ya da ikisini birden bilmiyorsun. Üçüncüsü, bu ikisini birden bilmeyen bir kitle var karþýmýzda inanýn.

ALTERNATÝF OLMADIÐI ÝÇÝN VARLAR

Kültürel iktidarý ellerinde hala nasýl tutabiliyorlar peki?

Sebebi alternatifsizlik. Karþýlarýnda bir alternatif yok.

Neden yok?

Bir, yapýsal þartlar olarak alternatif geliþmedi. Ýkincisi müdahale edebileceðimiz yapýsal olmayan, daha görünürdeki sebeplerden, bizim tercihlerimizden dolayý deðiþmedi.

Açarsak, yapýsal þartlardan neyi kast ediyorsunuz?

Siz toplumun ana omurgasý olarak bir iktidar mücadelesi veriyorsunuz. Ama daha düne kadar ekonomik teþebbüslerinizin önü devlet tarafýndan kesiliyordu, yeþil sermaye oluyordunuz, gazeteniz basýlýyordu, gazetenizin yönetici ve yazarlarý içeriye alýnýyordu. Þimdi Cumhuriyet gazetesinin davasý konuþuluyor ama bu iþlerin bir de evveliyatý var. Türkiye bunlarý yaþadý. Bu hengâmede hayatta kalma mücadelesi veriyorsunuz, burnunuzu suyun üzerinde tutmaya, nefes alabilmeye çalýþýyorsunuz. Hayatta kalma mücadelesi verirken en son en lüks alanlardan birisidir kültürel iktidar mücadelesi.

Yapýsal olmayan sebepler neydi?

Ýyi güzel ve ahlaki olaný tanýmlamaktan bahsediyoruz. En büyük güç bu dedik, kültürel iktidar bu gücün bir yansýmasý. Þimdi soru þu; Türkiye’de kültürel alanda temsil edilmediðini söylediðimiz toplumun ana omurgasý neye dayanarak iyiyi, güzeli ve ahlaki olaný tanýmlayacak? Seküler bir þeye dayanamazsýn. Çünkü oranýn insaný deðilsin. Geleneksel dini bir þeye dayanmak istiyorsun ama baðlantý kopmuþ. Hadi dayanalým demekle olacak bir þey deðil. Geleneksel sanatlar, Ýslami sanatlar diye bir þeyler ortaya çýkýyor. Kitap kenarlarý süslerine bugün geleneksel sanat muamelesi yapýyoruz. Geleneksel sanatlarýn hepsi için söylemiyorum ama böyle bir garabet var. Neden? Geçmiþte baðlantý kurmak istiyorsun ama gitmiþ. Sen geçmiþte onu oluþturan sen deðilsin. O geçmiþte kalmýþ, sen bugündesin. Bunun referansýný nereden alacaksýn? Bunun sýkýntýsý var.

Peki, nasýl aþýlacak?

Olmayacak geçti gitti, bu defter kapandý gitti diye bir þey yok, sen bir þeyler inþa etmek zorundasýn. Toplumun ana omurgasý iyi, güzeli, estetik olaný tanýmlamaya baþlanmadan önce neye göre tanýmlayacak, onu inþa etmesi gerekiyor. Bunu neye göre inþa edeceðiz, takýlýp kalmýþ durumdayýz. Sorunlar orada. Neye göre inþa edeceðini bulduðunda bu tanýmlamayý yapabilirsin.

5 YILLIK KALKINMA PLANIYLA OLMAZ

Þimdi biraz somutlaþtýralým. Geleneksel Ýslami sanatý tekrar ve taklit etmenin ne devamlýlýk ne yeni özgün bir sanatsal üretim olmadýðýndan bahsediyoruz. Ya da Osmanlý mimarisinden kopmak istiyorsun ama bu defa camiyi çaðrýþtýrmayan, kübik yapýlar inþa ediyorsun. Üstelik toplumla negatif bir düþünce oluyor, destek de görmüyorsun. Geçiþ noktalarý mý saðlýksýz? Ama öte yandan Semih Kaplanoðlu sinemasý var. Buðday filmi Kehf Suresini, Ýbn-i Arabi’nin eserlerinden de faydalanarak sinema diline aktarýyor. Bunu anlatmaya cesaret eden, bunu filme düþtürebilen ve ödül alan bir yönetmenden bahsediyoruz. Demek ki bu geçiþi yapabilen isimler de var. Keza popüler kültür alanda yapanlar da var. Ama hala o hegamonik yapýyý kýramýyor ama iddialý güçlü varlýklarýyla o yapay yapýyý Cumbul vakasýndaki gibi huysuzlandýrýyor öyle mi?

Evet, onun görünür olmasý, iddialý ve güçlü olmasý onlarý huysuzlandýrýyor. Bin bir türlü tepki gösterilebilirdi, Meltem Cumbul’un yaptýðý en çocukça olandý. Bir adým ötesi, saçýný falan çekecekti galiba. Tepkinin büyüklüðü, rahatsýzlýðý, kontrolsüzlüðüyle alakalý bir görünürlük var. Ama bu yeterli deðil. Turþu gibi bir þey de deðil. Kurduðunuzda olacak deðil. Bunun bir yol haritasý var. Düzgün adýmlarý attýðýnýzda sizi neticeye ulaþtýracak. Osmanlý devleti ayaða kaldýrmanýn bir metodu olarak batýlýlaþmak istedi. Ne yaptý? Göndereyim batýlý mekteplere öðrencileri, fennini ilmini alsýnlar ama ahlakýný almasýnlar dedi. Ne ilmini alabildiler ne ahlakýndan korunabildiler. Bunu engelleyemezsin. 5 yýllýk kalkýnma planý gibi bir þeyle olmaz yani.

ÇABA VAR, SONUÇ NÝYE YOK?

Öte yandan bir çaba da vardý, var: 90’larda Refah Partisi iktidar olur olmaz Ýsmek’leri kurdu. Meslek edindirme kurslarý dýþýnda resim, müzik gibi k,m, sanat dallarýna iliþkin hobi düzeyinde bir eðitim hizmeti yerele yayýldý. Bazý çok sýradýþý örnekler dýþýnda buradan yüksek sanat çýkmaz elbette ama bir sanat eseriyle karþýlaþýldýðýnda yüksek düzeyde zevk alma gözü, beðenisi geliþebilir. Belediyecilikte bu kaygýyý çabayý gördük. Yine 90’larda beyin fýrtýnalarý yapýlýrdý. Ve önemsenirdi. Üstelik toplumun ana omurgasý ekonomik olarak daha rahat. Eðitim seviyesi yükseldi. Ýnsanlar çocuklarýný daha iyi okullarda okutuyor, yeteneklerine göre özel kurslara gönderiyor. Yüksek sanata yaklaþma imkaný arttý. Ama henüz ulaþýlamadýk demek ki Cumhurbaþkaný bile baþaramadýk diyor, öyle mi?  

Meselenin en çarpýcý, en can yakýcý noktasý burasý. Bir, birikim eksikliði, iki, senin benim onun teker teker hepimizin tercihlerinden önceliklerinden yapýp ettiklerinden kaynaklanan bir boyutu var. Muhafazakar kesime kapýlarýn açýlmasý, imkanlarýnýn çoðalmasýndan bahsediyoruz. Bu imkanlar her alanda çoðaldý. Ama önceliklerimizi ‘ne’den yana kullandýk. Bunun sorumluluðunu hiç kimseye atmaya niyetim yok. Kendimle bu yüzleþmeyi yaparým.  Ama iþte en çok yoksunluðunu hissettiðimiz ihtiyaçlar belirledi öncelikleri. O da meselenin yapýsal boyutu. Bunlarýn hepsinin üzerine gelen baþka bir mesele daha var.

ÖZGÜVEN SORUNU YAÞANDI

Nedir?

Ciddi özgüven meselesi var, siyasetteki, akademideki, iþ dünyasýndaki yansýmalarý var. Akademiden örnek verebilirim. Muhafazakar diyebileceðimiz akademisyenler kendi kimliklerini, kendi düþüncelerini görünür kýlmakta -dayatma deðil, enjekte etmek deðil ama bunu topluma, amfideki öðrenciye, meslektaþýna aktarmaktan, onunla müzakere etmekten bile o kadar kaçýnýyor ki. Öyle alýþmýþ çünkü. Belli bir yaþýn üstü, olduðu yere saklanarak gizlenerek gelmiþ. Kiþiliðinin bu yönünü geri planda býrakarak gelmiþ. Fikrini söylemiyor, Oysa söyleyebilmeli. Cumbul, Kaplanoðlu’na bunu yapsa da, yapmasa da kötü bir sunucu, yaptýðý iþin sanatsal tarafý yok, popüler bir oyuncu. Sunuculuk hayatta yapamayacak birisi. Tamam, ben de çok hoþ seda bir beyefendi deðilim ama o da hiç hoþ seda bir hanýmefendi deðil. Sesinin tonuyla ilgili spesifik olarak sorunu olan birisi. Sokaktan çevireceðimiz o sorunu yaþamayan herhangi bir insan daha iyi bilir bu iþi. Ýþte bunu söyleyebilecek özgüven yok. Çünkü karþýnda Meltem Cumbul diye bir karakter var.

DERÝNLÝK DEÐÝL DERÝN DEKOLTE

 “Sonuçta Cumbul o klanýn bir üyesi ve siz bunu söylediðinizde saldýrýya, aþaðýlanmaya maruz kalýrsýnýz” bundan mý korkuluyor?

Ve bu senin daha önce hiçbir þekilde varlýk göstermediðin bir alan bu. Tamam, Cumbul’u oradan indirdik, yerine kimi koyacaðýz. O rahatsýz olduðumuz klanýn dýþýndan kimi koyacaðýz oraya? Meltem Cumbul’un sesi mi var, sinema bilgisi mi var? Yanýnda da Ayþe Arman vardý mesela. Ödül almak için sahneye anons ettikleri kiþilerin sanatlarýyla ilgili bir pozisyonlarý mý var? Neden buradalar? Söyleyelim dekoltesinin ve yýrtmacýnýn derinliðinden dolayý! Alternatifini aradýðýnda bunu yapabilecek misin, ödül sahiplerini sahneye hikâyeleriyle baðlantý kurarak anons edebilecek misin? Mesele biraz da bu. Bahsettiðimiz klanýn en zayýf olduðu nokta da bu. Niteliksiz iþler yapýyorlar. Estetikten uzaklar. Tanýmladýklarý evrensel sanattan, yaptýklarýný iddia ettikleri iþi de yapamýyorlar. Kendi koyduklarý kurallar içerisinde onu da hakkýyla yapamýyorlar. Bu yönüyle korunaksýzlar. Ortaya düzgün birþey koyacak bu iþin ne kadar kötü olduðunu ortaya çýkaracaksýnýz.

SÝNÝZMDEN KURTULMADAN OLMAZ 

90’larda muhafazakâr çevrenin medyasý yeni oluþuyordu. Belediyeler yeni Refah Partisi’ne geçmiþti, Refah Partisi hükümet kurabilecek çoðunluða eriþmiþti. O dönem entelektüel alanda da Türkiye’nin en canlý toplumsal kesimi Ýslami kesimdi…

…Neye göre ölçüyoruz bilmiyorum ama sanki ama orayla avunuyorduk. Baþka bir seçenek yoktu. 90’larda Ýslamcý entelektüeller Foucault’u keþfetmiþlerdi, postmodernist takýlýyorlardý, iktidar eleþtirisi yapýyorlardý. Karþý taraftan bakarak söylüyorum: Ben iktidarý elinde tutan bir grubun üyesiysem tam da rakiplerimin o iþle uðraþmasýný isterim. Sonuçta seninkine hayýr öyle deðil diye net bir itirazým yok. Neyle uðraþýyorduk? Biraz sinik, biraz melankoliksin bir þekilde, devlet de zaten üstüne üstüne geliyor. Bunlar çok konforlu. Muhafazakarlarýn nasýl ezileceðinin örneði gösterildi. Nasýl iktidar olacaðýnýn örneðini de gösterin. Ezmeden. Bugün muhafazakar camia içerisinden gelen bir iktidar eleþtirisi var ya. Spesifik olarak AK Parti üzerinden, daha soyut anlamda iktidar fikri üzerinden. Aliya’dan, Hz. Ebuzer’den türlü türlü örnekler veriyorlar. Burada bile kliþe var. Üçüncü bir isim say dediðinde yok. Müslümandan nasýl muhalif olur anlatýyorsun ama müslümandan nasýl muktedir olur, hadi bir de bunu konuþalým. Olmayacak olamaz da zaten diyeceksiniz. O zaman Hz. Muhammed’in hayatýný örneklemen lazým. Ona da yanaþmýyorlar. O zaman buyurun bunu konuþalým. Bizim 90’lardaki hareketlilik zannettiðimiz þeye dair kuþkularým var. Geriye dönüp bakýnca 90’lar ve 2000’ler arasýnda net bir kýrýlma göremiyorum. Hele de bu kýrýlmayý iktidar eleþtirisi üzerinden kuracaksak, bak muhalefetteydi muhafazakârlar, o zaman kafalarý basýyordu, üretiyorlardý, düþünüyorlardý ama iktidar olunca vazgeçtiler, artýk yapamýyorlar mutlak güç yozlaþtýrýr falan toplarýna gireceksek zaten bu dýþarýdan bize biçilmiþ bir kaftan. Onun için o kaftanýn içine hiç girmeye gerek yok diye düþünüyorum.

FAKÝR AMA ONURLU YERÝNE ZENGÝN AMA ONURLU

O dönem yazýp çizen, görünür olan muhafazakar-Ýslami kesimden isimlerde 2000’ler ve 2010’lar itibariyle “biz böylemi olacaktýk” gibi bir hoþnutsuzluk da var?

Tam anlamýyla bir nostalji. Geçmiþe duyulan özlem. O melankoliye, ezikliðe, sinikliðe, o puslu havaya duyulan özlem. “Ah benim o eski küçük ama mutlu hayatým, damý akan ama içerisinde çok mutlu olduðum ev”. Bunun alternatifi damý akmayan, büyük ama mutsuz olduðum ev deðil ki. Niçin hem mutlu olacaðýmýz hem de geniþ bir ev hayali yok? Biz hem iktidar hem de nitelikli olamaz mýyýz? Ne olmasý gerektiðine dair hiçbir fikri katkýda bulunmayan dönüp “bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardý” edebiyatýndan öteye gitmeyen… Buraya nasýl geldik dediðimizde, cevap “zenginleþtik ve ahlakýmýz bozuldu” gibi determinist bir þey. Böyle kökten bir þeyi ben kabul etmiyorum. Sýzlanmanýn ötesinde ortaya bir þey koymak noktasýnda samimi bir çaba varsa o zaman bunun yolunu bulalým. Bana zengin fakat gururlu, zengin fakat namuslu, zengin fakat þerefli olacaðým alternatifi bana göstermen lazým. Zengin olmak derdinde deðilim de ikisi yan yana gelmeyecek þeyler deðil. Gururlu, namuslu, þerefli olmanýn tek yolu fakir olmak deðil. Noldu, bu kadar çið tepkilerin verilmesinin sebebi ne?

GEZÝ MÝZAHI PÖRSÜK KLÝÞELERDEN ÝBARET

Sýzlanma hali tek tepki hali deðil aslýnda. Nitelikli katkýlar da veriliyor?

Seta’da toplum ve medya alanýnda bir sürü nitelikli çalýþma yapýyoruz, bakýn “Türkiye’de mizah dergileri, kültürel hegemonya ve muhalefet” raporu da onlardan birisi. Karþý mahalleden en çok tepki aldýðýmýz raporumuz bu. Çünkü bam teline dokunuyor. Sizin mizah diye ortaya koyduðunuz þey pespaye, lümpen bir þey. Raporlama bunu ortaya koyuyor. Siz yaratýcý diyorsunuz ama yaratýcý deðil, kliþeleri tekrarlýyorsunuz. Öyle kliþeler ki yüzyýl önce Abdulhamid’e ayný kliþe ile saldýrýlmýþ, þimdi Tayyip Erdoðan’a da ayný kliþeyle saldýrýyorsunuz. Sizin muhaliflik diye ortaya koyduðunuz þey aslýnda boðazýna kadar gücün ve iktidarýn boyunuduruðuna girmiþ olmanýz ve yüzyýldýr ayný yerdesiniz, farkýnda deðilsiniz diyor rapor. Bunun için epey tepki çekti rapor. Tepkiler aynen Meltem Cumbul’un verdiði türden tepkilerdi. Þunu net görüyorsunuz; kendi yalan gerçeði ile yüzleþiyor, Semih Kaplanoðlu gibi bir yönetmen de bu anlamda bir yüzleþmeyi saðlýyor -ki o filmle böyle çirkin ve çið bir tepki tepki aldý.

Hakaretin nefretin mizah kisvesine bürünmesi deyince Gezi geliyor akla?

Hakaret dedik ama daha net koyalým adýný bence sövgü. Hakaret baþka, küfür baþka, sövgü baþka þeydir. Bu anlamda en þiddetlisi en pespayesi ile karþý karþýyayýz ve bunun hiç bir yaratýcýlýðý yok. Sövgü de aslýnda bir edebi öz içerir. Bir tarzdýr, bunu çok etkin kullananlarda vardýr, ama burada hiç yok, yaratýcýlýðý yok. Türkiye’deki sövgünün de en basmakalýp, en pespaye, en cinsiyetçi hali. Zaten cinsiyet üzerindendir sövgünün en ucuz hali. Örnek için bile tekrarlamak istemem. Bunu mizah diye yüceltiyorsun. Bir an herþeyi bir tarafa býrakalým. Ýlk üç gün müydü, çiçek çocuklar mýydý, tüm kredilerimizi Gezicilere verelim; Siz gerçekten rahatsýzlýklarýnýzý dile getirdiniz, barýþçýl, herkesin bir arada yaþamasýný isteyen, fikirlerin özgürce ifade edildiði o ideal Türkiye’yi mi istiyorsunuz öyle mi? Ortaya koyduðunuz örnek bu mu peki, mizah bu mu? Kente davranýþ? Kent adýna bir þey yapýyorsunuz ya… Peki, dükkanlarý yaðmalamak, kaldýrým taþlarý sökmek, otobüs duraklarýný daðýtmak nedir? Elimizden alýndý diye söylendiðiniz iktidarý anlýk da olsa arýzi olarak ele geçirdiðinizde yaptýðýnýz þey meydanda iþte.

ÜÇ KÝÞÝNÝN KATÝLÝNÝ GÝZLEDÝLER

Emrah Serbes Gezi kitlesinin sözcüsüydü, oradan bir kariyer de yaptý. Ama malum, alkollü araç kullandý, bir anne, bir baba ve kýzýnýn ölümüne sebep oldu, suçu bakasýna attý saklandý. Yakalanacaðýný anlayýnca da ölenleri figüranlaþtýrarak kendisinin fedakarlýðýný (!) yüceltmeye kalktý. Bu sahtekarlýk da mý o kitleyi uyandýrmayacak?

Bugün bu kitlenin kendini ifade ettiði mecralara bakýn, gazetesine, sosyal medyasýna, ekþi sözlüðüne bakýn… Ýnsanýn aklýný dumura uðratacak, “aman Allah’ým ben nerede kimlerle yaþýyorum” dedirtecek þekilde meseleyi saðýndan solundan bükerek kazaya karýþan kiþi bir “Gezici” olduðu için suçu hafifletme çabasý içindeler. Biz de trafiðe çýkýyoruz, hatasýz deðiliz, biz de ölümlü bir kazaya karýþabiliriz. Ama alkol alýp araç kullanmak öyle herkesin baþýna gelmez, adilleþtirilecek bir suç da deðil. Doðruysa 170 km süratle gitmek herhangi birinin baþýna gelecek þey deðil. Hadi meseleyi cinayet haline getiren kusurlarý bir kenara býrakalým, bu olay bir cinayet olmayabilir, bir kaza olabilirdi, netice ayný olabilirdi. Emrah Serbes bu seneryoyu yazmýþ olmayabilirdi. Üç kiþinin hayatý pahasýna mý mahallelerinden diye Emrah Serbes’i temize çýkartmaya çalýþtýlar. Bunu yapan kiþilerle ilgili çok temel fundamental þeyler söyleyebilirsin, muhattab olarak karþýna alýp konuþmazsýn. Þunu da ayýrmak lazým; toplumsal bir kesimin tamamýndan bahsetmiyoruz, klan klik oluþturan kiþilerin hali bu.

CESARETLE KAFA YORMAK LAZIM

Son olarak bundan sonrasýný konuþalým. Kültürel alaný belirleyen unsurlarda; akademide, medyada, yayýncýlýkta, düþünce kuruluþlarýnda, kültür sanatta bir çoðulculaþma görülüyor. Yapýsal ve zihinsel sýkýntýlar var dediniz, nasýl aþýlacak? Yaþadýðýmýz çaðýn kültürel dönüþümüne nasýl hazýrlanabiliriz?

Öncelikle, olmak zorunda. Ben kendimi toplumun o kesimine yakýn hissetiðim için deðil, doðalý bu böyle olduðu için olmak zorunda. Yaþadýðýmýz durum zaten bir arýza. Bugün Türkiye’de Batýcý, seküler, sol bir kültürel iktidardan bahsediyoesak bu zaten bir arýza demektir, devam edemez. Bir alternatifin ortaya çýkmasý sebebi ile yýkýlabilir. Bugün bir alternatifin ortaya çýkmasý sebebi ile yýkýlmazsa yarýn devam edemeyeceði, kendi sýnýrlarýna ulaþmýþ olacaðý için yýkýlýr. Ki zaten þu anda da yok. Bu anlamda bir iktidar var ama Edirne’den dýþarý çýktýðýnda iþe yaramýyor. Yýkýlmadan kasdettiðim þey doðal sýnýrlarýna dönecek ve doðal sýnýrlarýna dönmesi de ahlaki olarak doðru olandýr. Temsiliyette adalet olacaksa bu klanýn doðal sýnýrlarýna çekilmesi lazým. Akýþýna býrakýldýðýnda bunu hýzlandýrýp hýzlandýrmamakta bizim tercihlerimiz etkili olacaktýr ama bu tercihler beþ yýllýk kalkýnma yapar gibi olmaz. Bizim kuþaðýmýz, bir sonraki kuþak bu meslelere nasýl kafa yoracak? Daha özgüvenli hareket edebilecek mi? Ötekiyi (sosyolojik anlamda) eleþtirdiði kadar kendini de eleþtirebilecek mi? Gelenek dediðimiz þey ile aramýzda çok büyük bir mesele var. Bizim bir gelenek inþa etmemiz gerektiðini kabullenecek miyiz? Karþýmýzda konuþlanan seküler sol batýcý alternatifin çok niteliksiz olduðunu söyleme cesareti gösterebilecek miyiz? Bu alandaki normalleþmenin bugün mü, yarýn mý olacaðýný belirleyecek þey bizim bu tercihlerimiz olacak.