Âh o zeytin aðaçlarý

Tanrý’nýn varlýðýndan þübhe edenlerin, nefesi kuvvetli bir hocaya deðil, iyi bir fizikçiye ihtiyaçlarý vardýr. Çünki Tanrý’nýn varlýðýný ýsbatlamanýn en emîn ve kestirme yolu, O’nun yokluðunu ýsbatlamaya uðraþmakdan geçer.

Ben bunu böylece söylemiþ olayým da sonra kimse çýkýp‚ yok efendim, haberimiz olmadý; olsaydý tabii ki... filan diye çamura yatmasýn!

*    *      * 

Günlerdir dilimde hep þu mýsrâlar:

 

Önde zeytin aðaçlarý arkasýnda yar

Sene 1946

Mevsim sonbahar

Önde zeytin aðaçlarý neyleyim neyleyim

Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim

 

Yâr!... Yâr!..

Seni kara saplý bir býçak gibi sîneme sapladýlar

Deðirmen misâli döner baþým

Sevdâ deðil bu bir hýþým!

Gel gör beni darmadaðýn

Tel tel çözülüp kalmýþým

 

Canýmýn çekirdeðinde diken

Gözümün bebeðinde sitem var

 

Güzel söylemiþ Bedri Rahmi Aðabeyimiz...

“Önde zeytin aðaçlarý...”

Acabâ bugün söylese nasýl söylerdi?

Muhtemelen þöyle:

 

Önde zeytin aðaçlarý

Dört yanýnda kâr

Sene üç kâðýt artý  altmýþ altý

Mevsim -ne tesâdüf- yine sonbahar

Önde zeytin aðaçlarý neyleyim neyleyim

Þu milletden alýnmadýk haraçlarý neyleyim

 

Kâr!.. Kâr!..

Seni kara saplý bir balta gibi köklerime
sapladýlar

Ýmdâd!.. Ýmdâd diye döner baþým

Meyve vermekdi bütün iþim

Gel gör ki daha dün Cennetken

Bugün ne hâle gelmiþim

 

Canýmýn çekirdeðinde diken

Ah! Bir çýksa...

(Bu böyle olmaz þeklinde nasihat edecek biri...)

 

Yâhut bu anlama gelecek özlü bir kelime... bir fiil...

Deðerli okuyucularýmýn tekliflerini bekliyorum...

Ki mýsrâ tamamlansýn!!!

 

 

BU YAZIYI YURDUMUN VE AKDENÝZ’ÝN TEKMÝL
ZEYTÝN AÐAÇLARINA

ARMAÐAN EDÝYORUM!