Âlem değişti... Sen de değiş!

Efendim, Twitter yıkılıyormuş... “Behzat Ç. dizisi CHP’den daha iyi muhalefet yapıyor” demişim.

Ben herhangi bir yıkılma görmedim ama böyle demişsem (ki, Turgay Güler’in programında dedim), doğru demişim.

Çünkü, CHP muhalefet yapmıyor. Yapamıyor...

Eğleşiyor.

Daha doğrusu, vakit dolduruyor.

İktidarın “ak” dediğine “kara” demek muhalefet değildir.

Bir yerlerden bir hareket gelir, bir iç savaş çıkar, toplum birbirine girer, ordu duruma el koymak zorunda kalır da karambolden iktidarın bir ucundan yakalarlar mıyız umuduyla bekleşmek dışında, CHP’nin söylediği dişe dokunur bir şey yok.

Bir projesi?

Bir kurtuluş reçetesi?

Bir önermesi?

Yok...

Ve hiç olmadı.

Biri demiş ki (bir CHP’li yetkili), “Yüzü emeğe dönük, altı ok ilkelerinden taviz vermeyen devrimci bir parti yaratmak için yola çıktık. Hedefimiz, bir bir elden gitmekte olan Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak. Çabamız Türk halkı tarafından takdir edilecektir elbette.”

Mesele de bu işte...

Takdir beklediğiniz “çabanız...”

Dünya yeni bir çağa, yeni bir üretim tarzına, yeni ilişkiler düzenine evriliyor. 1930’ların Türkiye’si yok artık. Bağa gözlük, melon şapka, haki potin, patiska boyunbağı kullanılan bozkır Ankara’sı çok uzaklarda kaldı.

Zülfü Livaneli biraderimin de sık sık belirttiği gibi, “dünya değişiyor.” 

Kendisi değişmemiştir, hâlâ övünerek dünya liderleriyle teşrik-i mesaisini anlatmaktadır, “politikaya tövbe ettim” dese de hâlâ içten içe kendisini CHP için yegâne kurtarıcı saymaktadır ama dünya gerçekten de değişiyor.

Siz de değişin.

Bırakın devrimi, altı oku, şunu bunu.

Gerçekte halkın partisi olmayı deneyin.

Zor değil...

Hem, nedir şu “bir bir elden gitmekte olan” Cumhuriyetin kazanımları?

Ne kazandırdınız da, elden gitmesinden korkuyorsunuz?

Eski mutlu günlerde darbeler olurdu, muhtıralar verilirdi, Başbakanlar asılırdı.

Bu iş bitti.

Sıkıyönetim mahkemeleri salkım salkım adam sallandırırdı.

İşkence tezgâhları kurulurdu.

Kitap toplatılırdı.

Gözaltında adam kaybedilirdi.

Faili meçhule kurban gitmek vakayı adiyeden sayılırdı.

Kimlikler yasaklanırdı.

Farklılıklar tecziye edilirdi.

Bunlar olmuyor artık.

Elden gitti...

Bir oturuşta “elden gitmiş” kaç adet Cumhuriyet kazanımı sayabilirsiniz bilmiyorum ama takdir beklediğiniz halk “eski”yle aranıza mesafe koymanızı istiyor.

Resmi ideolojinin “fetişlerinden” (ulus devlet, laiklik, devrimcilik, altı ok, vs...) ne zaman kurtulacaksınız?

Ne zaman “artı değerin paylaşımı”nı esas alan gerçek bir “halk partisi” olacaksınız?

Sanayi devriminin getirilerini “üretimden kopuk” bir biçimde Türk halkına asker sopasıyla dayatmanın devrimcilikle bir alakası bulunmadığını, gerçek devrimciliğin üretimsizliğe, verimsizliğe, adaletsizliğe karşı savaşmak olduğunu ne zaman idrak edeceksiniz?

Ne zaman halkın değer tercihleriyle savaşmak huyundan vazgeçeceksiniz?

Muhalefet avantajıyla girdiğiniz bütün seçimleri kaybettiniz.

Hata sizde mi, temsil ettiğiniz sınıfta mı, yoksa “solculuk, ilericilik, devrimcilik” zannettiğiniz o kokuşmuş bozkır ideolojisinde mi?