Önce 27 Ekim 2011 tarihli ve CNN Amerika kaynaklý þu haberi birlikte okuyalým:
“California ve Georgia eyaletlerinde, Wall Street’i Ýþgal Edin eylemlerine katýlan göstericilerin bazýlarý polis tarafýndan tutuklandý. California’nýn Oakland kentinde, polis, kendi üzerine boya ve çeþitli cisimler atan göstericilerin üzerine göz yaþartýcý gaz sýktý.
Yaralanan göstericilerden biri, Irak gazisi Scott Olsen’di. Arkadaþlarý, polisin fýrlattýðý kapsülün baþýna isabet etmesi üzerine kafatasý çatlayan Olsen’in hastaneye kaldýrýldýðýný açýkladý.”
Dikkat ederseniz bu haberde anlatýlanlar son 1 Mayýs’ta Ýstanbul’da yaþadýklarýmýza çok benziyor: Þehrin belirli bir alanýný “iþgal”e kalkan göstericiler polisle çatýþýyor, attýklarý cisimlere karþý “biber gazý” yiyorlar. Bu arbedede yaralanan bir gösterici, tam da bizdeki Dilan Alp gibi, baþýna isabet eden bir kapsülle hastanelik oluyor.
Peki bu benzerlikten ne mi sonuç çýkarmak gerekiyor?
Tabi ki “iyi olmuþ, hak etmiþler” demek deðil. Aksine yaralanan herkese, sivil veya polis, geçmiþ olsun demek lazým. Dilan Alp’in “marjinal” olmasýnýn da önemi yok. (Marjinal olmak, suçlu kýlmaz insaný.)
Ama þu sonucu mutlaka çýkarmak gerekiyor: Geçen 1 Mayýs günü Ýstanbul’da yaþanan türde arbedeler, ABD gibi “protesto hürriyeti” konusunda dünyanýn en ileri ülkelerinde de yaþanýyor.
Bu sebeple de Türkiye’deki “polis þiddeti”ni Suriye’deki aþaðýlýk rejimin kitle katliamlarýna benzetenleri, tek bir saniye bile ciddiye almamak gerekiyor. Bu safsatayý savunanlarýn Türkiye’deki demokratik iktidara duyduklarý nefrete eyvallah desek bile, Suriye’deki katliamcý diktaya gösterdikleri müsamahayý kýnamak gerekiyor çünkü.
Protesto ve iþgal
Dediðim gibi, bizde yaþananlara benzer gösterici-polis çatýþmalarý dünyanýn en özgür ülkelerinde de yaþanýr, çünkü:
Bu ülkelerde “protesto hürriyeti” tartýþýlamaz. O sayede mesela Beyaz Saray’ýn karþýsýna geçip “katil Amerika, katil Baþkan” diye pankart açabilirsiniz. Polis kýlýnýza bile dokunmaz.
Ama ayný ülkelerde “iþgal hürriyeti” yoktur. Trafiði kapatacak, iþleri engelleyecek, yani “kamu düzenini” ilgilendiren büyük gösterileri ancak izinle yapabilirsiniz. Dahasý polis her yerde belli sýnýrlar çizer ve bunlarý korur. Aþmaya kalkarsanýz, mesela bizdeki Silivri taþkýnlarýnýn yaptýðý gibi mahkemeleri iþgale kalkarsanýz, cop ve gaz yemekle kalmaz, kodesi de boylarsýnýz.
Bu kriterle bakarsak, geçtiðimiz 1 Mayýs’ta suçlu olan taraf, kesinlikle, sol sendikalar ve onlarla birlikte Taksim’i iþgale kalkan sol gruplardýr.
Çünkü son üç yýldýr bu gruplara Taksim’i açmýþ olan hükümet, bu yýl son derece makul bir gerekçeyle (meydandaki kazýlar) meydaný kapatmýþ, yine de sembolik törenlere izin vermiþtir. Makul olmayan, “ille de Taksim” diye fanatikçe tutturan, sonra da bu kaprisi dayatmak için polisle çatýþmaya giriþenlerdir.
Zaten fetiþleþtirdikleri “kanlý 1 Mayýs” da ayný fanatizmin ürününden baþka bir þey deðildir. Halil Berktay’ýn gayet iyi izah ettiði gibi, 77’deki Taksim katliamý, bir þehir efsanesi olan “derin devlet provokasyonu” ile deðil, solcu fraksiyonlarýn iç çatýþmasýyla tetiklenmiþtir.
Ve yine zaten baksanýza: Bu 1 Mayýs’ta tek bir kiþi hayatýný yitirmiþ; Ýzmirli iþçi merhum Ýbrahim Kutluay. Sebep ise “kortejdeki gruplar arasýndaki kavgada yediði darbeler” üzerine geçirdiði kalp krizi imiþ...
Yine sol-içi çatýþma yani.
Makul solcular, “sað iktidar”ý öcüleþtirmeye ayýrdýklarý enerjinin onda birini bu sol fanatizmi eleþtirmeye harcasalar, ülkeye de çok iyilik edecekler, kendilerine de.