Bir ülkede ifade özgürlüðü dahil demokratik kavram setindeki bütün ünitelerin olmazsa olmaz þartý sistemin doðrudan millet egemenliðiyle iliþkili olmasýdýr. Bizim ifademizle “milli irade”nin varlýðý þarttýr. Yani, sistem seçilmiþ iktidarýn alanýný daraltýyorsa, parlamentonun sýnýrý milli güvenlik, hikmet-i hükümet, rejim hassasiyeti vs. gibi unsurlarla belirlenmiþse orada gerçek bir demokrasi olamayacaðý gibi, ifade özgürlüðünden de asla söz edilemez.
Anladýnýz... 2000’li yýllarýn baþýndaki; hatta 12 Eylül 2010 öncesi Türkiye’den bahsediyorum. Belki þimdi unuttuk ama Türkiye yakýn zamana kadar tam da böyle bir ülkeydi.
Askeri-bürokratik-ekonomik ve medyatik vesayet denklemi kuþatmasýnda; siyasal iktidarýn ve parlamentonun alanýnýn dar ve yetkilerinin sýnýrlý olduðu bir demokrasi maketinde yaþýyorduk. Ýktidarlar topluma el deðdirilmedikleri alanlarýn da siyasi hesabýný vermekteydiler. Ama gerçekte, en temel sorun ve fýrsat alanlarýna müdahale imkanlarý yoktu. Þimdi yine unutmaya yüz tuttuk ama týpký “vesayet” kavramý gibi, “seçilmiþ-atanmýþ” çeliþkisi de yakýn zamana kadar bu ülkenin en temel siyasi gerçeðini ifade ediyordu.
Millet iradesi millete iade
Cumhuriyet’in en baþýndan beri yanlýþ kurulan ve yanlýþýnda ýsrar edilen bu denklemi deðiþtiren kiþi Tayyip Erdoðan olmuþtur. Tarihin Erdoðan hakkýndaki bir numaralý hükmü; “millet idaresini millete iade eden lider” sýfatý olacaktýr. Artýk biliyoruz ki, hiçbir iktidarýn yetki kullanmak için asker, yargý, medya, iþ dünyasý vesayetini ileri sürme bahanesi olmayacaktýr. Erdoðan hükümetleri ülkeye bu standardý getirmiþtir. Vesayeti bitirmiþtir...
Vesayet olan yerde demokrasi olmayacaðý gibi ifade özgürlüðünden de söz edilemez. Nitekim yine yakýn geçmiþe kadar bu ülkede ifade özgürlüðü sadece rejimin güvenlikli alanýna mahsus bir enstrümandan ibaretti. Böyle olduðu için Kürt meselesinden baþörtü hakkýna, Alevi haklarýndan azýnlýk problemlerine kadar hiçbir ciddi alanda esasa taalluk eden fikir tartýþmalarý yapýlamamaktaydý. Çünkü, temel meseleler hakkýnda temel konuþmalar yapmak yasaktý.
Bu sebeple Türkiye’de ifade özgürlüðünün kalitesini ve lezzetini geçmiþle kýyaslamak da doðru deðildir zira eskiden; vesayet sisteminin tabiatý gereði, özgürlük aramak imkansýzdýr.
Bugün, zihinler ve düþünce hayatý özgürleþmiþtir çünkü darbe ve darbe giriþimleri yargý önüne çýkarýlmýþtýr. Faili meçhuller bitmiþ, faili meçhulcüler de hesap vermeye baþlamýþtýr.
Evet, ifade özgürlüðü lezzeti
Perþemde günkü yazýmda “Hangi lider ayný anda bütün hayat tarzlarýnýn birden garantisidir?” diye sormuþ ve ülkede ilk kez ifade özgürlüðü lezzeti tadýldýðýný söylemiþtim. Sorunun cevabýndan Erdoðan çýkýyor, belli. Nitekim, hayat tarzý teminatý konusunda Erdoðan’ýn üstünlüðünü kritik etmekte zorlananlar bu kez de “ifade özgürlüðü lezzeti”ne takýldý.
Yazýda, “Demokratlar, solcular, liberaller ilk kez ifade özgürlüðünün lezzetine varýyor” demiþtim. Yaþanan deðiþim ve bugün teneffüs ettiðimiz atmosfer de bunu gösteriyor. Eksikler var elbette ama Türkiye hiçbir dönemde bugün olduðu kadar geniþ bir düþünce özgürlüðü ortamý yaþamamýþtýr. Sadece medyada, on tane günlük gazete her sabah sistematik bir þekilde hükümete ve Baþbakan’a karþý býrakýn eleþtiri yöneltmek, bariz bir þekilde hakaretler yaðdýrabiliyor. Hafýzalarýmýz bizi yanýltabilir, eskiden de böyle olduðunu zannedebiliriz. Hayýr yoktu... Tarihin hiçbir döneminde medyada iktidara hakaret pazarý bu denli geniþ ve özgür olmamýþtý. Ýlk kez yaþýyoruz bunu.
Sadece ifade alaný deðil düþünce ufku ve vizyonu da geniþledi.
Medyada konuþulmayacak, tartýþýlmayacak bir konu; yani tabu da kalmamýþtýr. Gezi Parký olaylarý, o olaylarýn gördüðü himaye ve göster göstere “medya planlamasý” bile neticede Yeni Türkiye’nin geniþleyen özgürlük alanýnýn eseridir. Eski Türkiye’de böyle bir olay ne yaþanmýþtý, ne de yaþanmasý hayal edilebilmiþti.
Þunu da söyleyip bu bahsi kapatalým...
10 yýl önce düþüncesi suç olan adýmlardan oluþan demokratikleþme paketini bugün yetersiz bulmak bile ifade özgürlüðünün lezzeti deðil de nedir?