11 ay anneler ağlamadı, o gün erkekler de ağladı


Dört gün boyunca Diyarbakır’ın heyecanına, değişen duygularına şahit oldum. Ayrıldığımda herkes mutluydu, sürece dair büyük umudu gördüm. Hafta sonu Diyarbakır’da kanayan yaralar kabuk bağladı, ortak geleceğe inanç arttı.


Çözüm süreci başladığından bu yana Diyarbakır’a ilk kez gelen Başbakan Erdoğan ile 21 yıldır Diyarbakır’a gelmeyen Irak Kürdistan Başkanı Mesut Barzani’nin halka birlikte sesleneceği; 37 yıl sonra vatanına dönecek olan büyük Kürt ozanı Şivan Perwer ile geçirdiği kaza sonrası ilk kez halkla buluşacak olan İbrahim Tatlıses’in düet yapacağı buluşmayı izlemek üzere Diyarbakır’dayım. Kürsüde verilecek mesajların tabanda, meydanda, Diyarbakır sokaklarında, kahvelerinde, evlerinde nasıl yankılanacağını merak etmekteyim. Dört gün süren tanıklığını özetle derseniz, başlığa bir daha bakın derim.


HERKESİN CANI AYNI YANAR


Miting günü Diyarbakır güne erken başlıyor. Şehir telaşla büyük buluşmaya hazırlanıyor. Ulucami civarında bir aktara giriyorum. İki kişi var içeride, bir kadın bir erkek. “Önce kadın” diyorum. 20’lerinde var yok, başörtülü. Adı Şükran. Dün ağabeyini askere göndermişler. Şimdiden özlemiş. “Bugün”e geçiyoruz. “Çalışmak zorunda olmasaydım mitinge kesinlikle giderdim” diyor. “Kim için” diyorum. Neşeli bir şımarıklıkla “Hepsi için ama önce Şivan için” diyor, gülüyor. “Onların buraya iyi şeyler olsun diye geldiğini biliyorum, inşallah daha da güzel olur” diyor. Dağda, mezarda, cezaevinde kimseniz var mı diye soruyorum. “Allah’a şükür yok ama çevremizde var, görüyoruz. Canı yanıyor insanların. Dağda olsun, askerde olsun.  Hepsi birdir. Ayrımcılık olmaz. Anne, annedir. Herkesin canı aynı yanar”.


ŞİVAN BURANIN BİR GÜLÜDÜR


Daha sabahın serini kalkmadı. Dağkapı civarında duvar dibinde bir amca. 70'lerinde. Ayakkabı boyuyor. Selam verip yanına çömeliyorum. Üç çocuğu varmış. “Ama” diyor “ekmekleri onlara yetmiyor. Bir hamaldır, biri işsiz, biri kız. Hanımım yaşlıdır. Barzani’nin gelişi güzeldir. Şivan buranın bir gülüdür, iyi ki gelmiştir. Başbakan onları buraya getirmiştir”. Bu arada bizi dinleyen biri (mavi yelekli, medya mensubu olduğu belli) konuşmamıza müdahale edip amcayı yönlendirmek istiyor. Müsaade edin diyorum, çekiliyor ama tavrını da belli ediyor. Türkiye kana bulaşmış bir sorununu aşmaya, yaralarını sarmaya çalışırken “bir kısım medya”nın hem eski günahlarını, hem de hala siyasi ideolojik süzgeci nedeniyle çözüm önünde kirli bir tıkaç olduğunu düşünmeden edemiyorum. Amcaya dönüyorum: “Bu kan bir an evvel dursun. Sonra buraya bir hizmet yapsınlar. İnsanlar boştadır. İşsizlik vardır. Barış istiyor insanlar, sevgi istiyor”.


SIRADAN ÖYLESİNE BİR GÜN Kİ BUGÜN!


Sonra bir kadayıfçıya giriyorum, genç satıcı buyur ediyor. Adını söylemek istemiyor ama fikrini söylüyor. “Bugün bizim için sıradan bir gündür. Ne olmuştur ki! Barzani geliyormuş n’olmuş! Newroz için çağrıldığında gelmeyen kişi Başbakan çağırdı diye geliyorsa bizim için değeri yoktur. Şivan kimdir ki! Niye şimdi geliyor?”. Başbakan belediyeyi ziyaret edecek. Barzani de edecek. Şivan da “barış” için geldiğini söylüyor. Bu size nasıl geliyor, iyi bir şey değil mi, diye soruyorum. Birden isteksizleşiyor, "O artık kendi aralarında bir şeydir, bizi ilgilendirmez!". Konuşma “mecburen” bitiyor.


ERDOĞAN ATATÜRK’TEN SONRA EN BÜYÜK LİDER


Sonra başka bir dükkân… Hüsamettin Çiftçi hem telefon, hem albüm satıyor. Açmış Şivan Perver’i son ses, cadde Kürtçe nağmelerle inliyor. Ve anlatıyor: “Biz 11 kardeşiz. Beşimiz BDP’lidir, altımız AK Partili. Bence Erdoğan, Atatürk’ten sonraki en büyük liderdir. Bu cesaret kimsede yok. Sorunları çözmek için herkesi karşısına, halkı yanına aldı, buraya bu hava ilk defa geldi. Bölgenin yarısı aynen böyle düşünür. Yaşadık gördük biz. Dağıtımcılık yaptım, bölgeyi gezerdik. Her tarafın canı yandı. Namaz kılan da kılmayan da faili meçhule giderdi. Evlere ateş düşerdi. Akşam 8’de evde değilseniz ailen huzursuz olurdu. Bunları yaşayan herkes bugün olanın da kıymetini bilir.”


ÇANAKKALE BİZİM DEĞİLSE DEDEM NİYE ORADA?


Ticaretle, nakliyecilikle uğraşmış, emekli olmuş bir beyle tanışıyorum, Şeyhmus Çiçek. Söze "Aslında dünyalı olmak lazım ama bırakmıyorlar" diyerek başlıyor. “Biz Diyarbakırlılar kendimizi doğru ifade edemiyoruz. Medya gerçekleri yazmıyor.


Çanakkale’ye gittim, şehitlere baktım. Yüzde 60'ı bölgemizdendir. Dedemin kardeşi de orada şehit olmuş. Eğer Çanakkale bizim değilse neden dedem ordadır? 80'lerde 90'larda bölgeye gelen gazetecilere tercümanlık yapıyordum. Sonra bakıyordum gazeteye, tam tersini yazmış. Yazıktır insanlarımıza! 84'lerde Sivas’a bir şehit cenazesi götürdüm. Ki ben katı canlıyımdır, ağlamam. Ama ne çok ağladım! Evin tek çocuğu, aile nasıl fukara… Yazıktır.”


Saat yaklaşıyor, bir taksiye biniyorum, istikamet mitingin yapılacağı Kantar kavşağı. Taksiciyle konuşuyoruz. Halk barış istiyor ama herkes de rahat konuşamıyor diye dert yanıyor. PKK’nın insanlara baskı kurduğunu, para istediğini, tehdidin sürdüğünü söylüyor ve tam da bu korkudan dolayı adını vermek istemiyor.


BDP’YE OY VERDİK AMA BUGÜN BÜYÜK BİR GÜNDÜR


Alana bütün caddelerden oluk oluk insan akıyor. Alana girişte bayraklar dağıtılıyor, almayan yok.


Satıcılar da meydanda, haliyle. Fiyatlar normal. Simit 75 kuruş, su 50, çiğköfte 1 buçuk.


Heyecan sabırsızlığa dönmüş durumda. İki gencin yanına yaklaşıyorum. Ömer ve Ali isimleri. En çok kimi görmeye geldiniz diyorum. Açık konuşalım, Şivan’a diyorlar. Sonra biraz daha açıyoruz mevzuu. BDP’ye oy verdik ama bugün önemli bir gündür, Şivan’ı dinleyeceğiz, heyecanlıyız diyorlar.


Müzik yayını başlıyor, coşku artıyor. Miting alanı sadece ezan okunurken sessizleşiyor. Namaz kılan teyzeler görüyorum. Bir yanda dualara amin deniyor, bir yanda davul zurna, Diyarbakır halaya kalkmış.


APARTMANLAR DA ALANA DAHİL


Meydan iyice kalabalıklaşıyor, hareket edemez oluyorum. “Olay”ın bütününü görebileceğim bir yer arayışındayken gözüm meydana bakan apartmanlara takılıyor. Evet elbette… Konuşmaların yapılacağı platforma bakan iki apartmandan birini seçip içeri giriyorum. Asansörler önünde resmen sıra oluşmuş.


Vuruyorum kendimi merdivenlere... Apartman dörder daireli, geniş. Bazı kapıların önünde onlarca ayakkabı. Bazılarıysa kapı duvar. (Sonradan öğrendiğime göre ayakkabısız daireler “BDP’ci”ymiş.)


9. kata geldiğimde dilim dışarıda, kalbimse dakikada bin beş yüz atıyor. Ama işte karşımda gülümsemesi yüzünü aydınlatan bir hanım: Remziye Doğan!


Durumumu arz ediyorum. “Ne demek” diyor, buyur ediyor. İçerisi tıklım tıklım... Akrabalar, tanıdıklar, konu komşu bir arada. Ocakta iki ayrı demlikte çay kaynıyor, kek börek kokuları nefis.


Remziye Hanım ayağıma terlik verip meydana bakan iki geniş pencere ve iki balkonu da gösteriyor ki seçimimi yapayım. 7'den 70'e kadın erkek çoluk çocuk herkesle tanışıyor konuşuyoruz. Herkes heyecanlı, umutlu, biraz da sabırsız. Gözümüz meydanda.


Sonra “beklenen kıymetliler” geliyor aşağıya. Meydan da, ev de şöyle bir dalgalanıyor.

Konuşmalar, şarkılar başlayınca alkış kıyametle beraber duygular da yükseliyor.


ŞİVAN SAHNEYE ÇIKIYOR EV HALKI AĞLIYOR


Şivan Perver sahneye çıkıp da “Megri” dediğinde hemen yanımdaki kişinin ağladığını fark ediyorum. Halbuki Şivan “ağlama” diyor.


“Dağların başı dumanlıdır babam

Yaralar derindir dermansızdır kuzum

Acep biz neden bu haldeyiz ağlama

Bu ne haldir ağlama

Bu ne yas ne zevaldir

Artık inleme ağlama”.


Kendi gözümün yaşına bakmadan soruyorum, nedir sizi ağlatan?


Cevaplamakta zorlanıyor ama anlatıyor: “Bu halk yıllarca çok acı çekti. Her beş-altı aileden birinin başı derde girdi. Aile fertlerinden biri ya dağdadır ya mezarda ya cezaevinde. Bu acıyı yaşamayan insanlar inanın dünyanın en şanslı en mutlu insanlarıdır. Önce feodal bir yapı vardı. Garibanların üzerinde baskı kurdular, devleti de arkalarına alarak. Okuyacak çocukları okula göndermediler, maraba yaptılar. 80’lere kadar böyleydi, halk küçük bir zümrenin baskısı altında kölelik yaşadı. Darbeden sonra da devlet baskısı korkunçtu. O kadar korkunçtu ki genç kızlarımıza namus mefhumu olmaksızın zulüm yapıldı, daha ne diyeyim! Düşünün arabamda Şivan Perwer kaseti var diye üç gün işkence yaptılar. Şimdi Şivan burada, Kürtçe şarkı söylüyor, Türkiye’nin Başbakanı burada”… Susuyoruz.


AHMAT KAYA İÇİMİZDE YARADIR


Sonra konuşmalar yapılıyor. Meydan da, ev halkı da aynı yerlerde tepki veriyor. Barzani sahneye Irak Kürdistan Başkanı olarak davet ediliyor, alkış kopuyor. Barzani sözlerini “Yaşasın Türk Kürt kardeşliği diye Türkçe bitiriyor, herkeste bir neşe.


Başbakan konuşuyor, Diyarbakır şükürde. Keşke “Ahmet Kaya da burada olsaydı” dediğinde ise yeniden bir ağlaşma başlıyor. Biri diyor ki “Ahmet Kaya içimizde bir yaradır”


Başbakan, “Diyarbakırlı kardeşim, Kürt kardeşim, Zaza kardeşim, Bu cumhuriyet senin cumhuriyetindir. Bu devlet, bu bayrak, bu vatan senindir. Sen 76 milyon gibi bu devletin, bu vatanin sahibisin. Artik kimse kendi vatanında ayrımcılığa, inkara, asimilasyona uğramayacak. Bu ülkenin sen de birinci sınıf vatandaşısın” dediğinde ev halkı toplu duaya duruyor. Hem ağlanıyor, hem “hay ömrüne bereket” deniyor.

Selahattin Kılıçarslan da BDP’nin önemine değiniyor. “Ben aç olsam sen nereden bileceksin. Bilemezsin. Ama benim temsilcim de Ankara’da olacak ki buranın derdini anlatsın. Tamam, Başbakanımız iyidir ama benim temsilcimin orada olması lazım. Ahmet Kaya da artık vatanına gelsin, niye gelmesin.”


ÜVEY EVLAT GİBİYDİK, VATANIMIZA DEVLETİMİZE KAVUŞTUK


Az önce yanımda ağlayan Yaşar Barış ile konuşuyoruz: 90 yıldır hiç bir başbakanın yapamadıklarını bu güzel insan yapmıştır. Seçim yatırımı olduğu kanaatinde değilim. Çok güzel isler yapılıyor. 11 aydır kan dökülmedi, kadınlarımız ağlamadı, ama bugün erkeklerimiz de mutluluktan ağladı. Hâlbuki bu şehirlerden her gün onlarca cenazeler kalkıyordu, aileler perişan haldeydi. İş imkanları kısıtlıydı, istihdam yoktu. Ama bugün Allah’ıma şükürler olsun, hepimiz kardeşçe eleleyiz. Başbakanımızın ayrım yapmaksızın büyükşehir belediyesini ziyaret etmesi büyük hadisedir. Kimsenin atamadığı adımları atmıştır. Allah razı olsun. Gece Diyarbakır’da konaklaması da çok anlamlıdır. Şimdiye kadar başka bir başbakan Diyarbakır’da kalmamıştır. Küskündür bundan halkımız, başbakanlar buraya gelmedikçe, burada kalmadıkça devletine küsmüştür. Allah için, ayrımcılık dediğiniz başka nedir? Bu bölgenin insanlarına üvey evlat muamelesi yapıldı, PKK’nın oluşması neden kaynaklandı? Bugün Türk bir başbakan, hatta Karadenizli bir insan bu topraklarda, ben sizin kardeşinizim, sorunu çözmek için zehir içilmesi gerekirse ben içerim demesi çok önemli. Beni duygulandıran budur. Bize ‘Kürt kardeşlerim bu vatan herkes kadar sizindir’ diyor. Bu acıyı yasayan herkesin ona minnet duyması gerekir”.


BARIŞ OLSUN YA RABBİ!


Misafirlerini ve beni memnun etmek için koşturup duran ev sahibesi Remziye hanımla ve annesi Hezro anayla konuşuyoruz. 26 yıllık memur Remziye Hanım, üç çocuğu var, üçü de okuyor: “Bugün çok önemli bir gündü. Diyarbakır için de inşallah hayırlı olur. İki tarafın da güzel atılımları olursa… Barış kardeşlik olsun Diyarbakır için Türkiyemiz için”. Bundan böyle anaların ağlamaması için sizce anneler ne yapabilir diye soruyorum. “Eğitim” diyor, “eğitim olursa kardeşlik daha güzel ve kolay olur”.

Annesi Hezro Hanım, 82 yaşında. Türkçe bilmiyor, ben de Kürtçe bilmiyorum ama anlaşıyoruz. Ellerini öpüyorum. Ellerini kollarıyla birlikte havaya kaldırıyor, Türkçe dua ediyor “Barış olsun Ya Rabbi!”


MİTİNGDEN MUTSUZ AYRILAN KİŞİYİ BULDUM


Miting bitiyor, aileye teşekkür edip evden ayrılıyorum. Alan dağılmış sayılır. Ve ben insanların mutluluktan ağladığı günün akşamında meydandan mutsuz ayrılan (belki de) tek kişiyi bulmayı başarıyorum. Yolun kenarında, Şivan Perwer atkıları ve puşileri satıyor. Aksiliği üzerinde, burnundan soluyor, ne adını söylüyor, ne fotoğrafa duruyor. İşler nasıldı diye soruyorum: “Hiç satış olmadı ki!” diyor. “BDP mitingi olsaydı bir tane bile kalmazdı!”


BİR MUCİZE GERÇEKLEŞTİ


O akşam ve ertesi günü şehir insanında inanılmaz bir mutluluk. Herkes günü konuşuyor, mesajları olumlu bulduğunu söylüyor. Umutlar tazelenmiş, bölgeye can gelmiş. Havaalanına gitmek için bindiğim takside Necmettin beyle konuşuyoruz: “Bir Diyarbakırlı olarak ne diyeyim, bir mucize gerçekleşti. Şivan Perwer’in, Barzani’nin buraya getirilmesi imkansız gibi bir şeydi. Bunların başarılması, sürecin gerçekleşeceğine dair halka verilebilecek en somut cevaptır. Bundan büyük kanıt olamaz. Bu, seçim yatırımı olamayacak kadar büyük ve önemli bir şeydir. Bunu yapacak biri vardıysa, açık konuşalım, hiç oy vermedim, ama o kişi Başbakan Erdoğan’dı. Ben hayatımda hiçbir partiye oy vermedim, vermeyi de düşünmedim ama inanın dün kararım değişti. Kesinlikle AK Parti. Hak ettiler bence. Ama BDP'nin de Mecliste olmasını isterim. Siyasi terazi için. Eğer olmazsa Türkiye’de bazı sorunlar yokmuş gibi olur”.