11 Eylül ruhu dirilir mi?

Lanetleseler olmuyor. Kýnasalar yeterli bulunmuyor. Üzülseler inandýramýyorlar. Açýkça mesafe koysalar, makbul bulunmuyor. Bizden deðil deseler, ikna edemiyorlar. Özür dileseler, kabul görmüyor. Özeleþtiri yapsalar, umursanmýyorlar. Meseleyi anlayalým deseler, “zinhar uzak durun” deniliyor. Vakýanýn kendisini konuþmaya yeltenseler, iþin polisiye bir mesele olmadýðýný duyuyorlar. Yaþananýn cemaziyelevvelini ortaya koymaya kalksalar, bahane üretmekle itham ediliyorlar. Sorunun sosyo-ekonomik köklerine bakmayý deneseler, terörü meþrulaþtýrmakla suçlanýyorlar. Þiddet mukayesesi yapmaya ‘cüret’ etseler, ahlakçýlýk dersiyle karþýlaþýyorlar. Þüphelerini dillendirseler, en keskin þekilde tekfire maruz kalýyorlar. Kör kurþunlarý telaffuz etseler, toplu cezalandýrma hazýr. Yapýlanlara nefretlerini dillendirseler, fobi dalgasýyla karþý karþýya kalýyorlar. Yapanlarýn mantýðýný sorgulasalar, iþbirlikçilik suçlamasý hazýr. Tam anlamýyla bir fasit daire. 

Estirilen medyatik ve entelektüel vandalizm karþýsýnda, makul bir tartýþmanýn zemini de yok olup gidiyor. Hele sorgulama, bir imkânsýz uðraþa dönüþüyor. Olayýn öncesi için þiddetle reddedilen nedensellik yaklaþýmý, sonrasý için de telaffuzu imkânsýz hale getiriliyor. Amorf bir dünyada, aniden, determinizmden baðýmsýz bir þekilde geliþtiðini kabul etmemizi istedikleri bir vakýanýn; faillerinin hiç kimse ve herkes olduðu, neticelerinin ise ‘öteki’nin ait olduðu dünyanýn tamamý tarafýndan üstlenilmesi isteniyor.

11 Eylül sonrasýnda ortaya çýkan girdaptan hiçbir ders çýkarýlmadýðý gibi, modern devletin güvenlik örgüsünün güçlendirilmesinin, terör karþýsýnda fazlaca bir anlamý olmadýðý gerçeði ýsrarla göz ardý ediliyor. Eðer yaþananlarýn nedensellik içerisinde deðerlendirilmesine müsaade edilmeyecekse, taþlarýn nasýl yerli yerine oturtulacaðýna dair bir çýkýþ yolu gösterilmeli. Ancak bu da yapýlmýyor. O halde ne olacak?

Batý’nýn kendi iç savaþlarýný, dünyanýn geriye kalaný zaten en aðýr þekilde, geçen yüzyýldan beri tecrübe ediyor. Bu vahþetin Batý’ya sýçrayan anlarýnýn dehþet bir abartý içerisinde ele alýnmasýný saðlayacak mekanizmalara ve araçlara fazlasýyla sahip olduklarý da muhakkak. Eðer 11 Eylül çizgisi takip edilirse; yaþanacak ‘deja vu’dan ortaya çýkacak sonuçlar, öncelikle ‘IÞÝD’le mücadelede’ aktif Avrupalý bir aktörün partner olarak sahaya girmesi ve Avrupa’da yükselen saðýn daha da muhkem hale gelmesi olacak.

Bu geliþmelerin Ýslamofobik maliyetinin ise neo-11 Eylül rüzgârýnýn esmesinden baþka bir netice üretmesi imkânsýz. Son vakýanýn ilk yansýmalarý, önce Ortadoðu’da ardýndan da Kuzey Afrika’da neticeler üretirse kimse þaþýrmamalý. Zira 11 Eylül sonrasý Bali’nin Irak iþgalinde oynadýðý rolün bir benzeri için yeterince zemin oluþturulmuþ durumda.

Bu krizden kýsa vadede ne Batý ne de Müslüman dünya için bir çýkýþ bulunmuyor. Lakin krizin yönetilmesi için bir baþlangýç imkâný da mevcut. Ancak Batý, gecikmiþ yüzleþmesini yaþamaya baþlamadýðý sürece, Ýslam dünyasýnýn kamu yüzü olan bütün isimleri ve liderleri neocon tadýnda tepkiler verseler bile, sorunun tabiatýnda fazlaca bir deðiþim olmayacaktýr. Yetmiyormuþ gibi, sadece son dört yýlýn Ortadoðu ve Kuzey Afrika kýrýlmalarýnýn ürettiði statükonun aktörleri, Batý’nýn bile önüne geçen bir þevk ve heyecanla, en primitif ‘terörle mücadele ve Ýslam tehdidine önlem alma’ eksenini inþa etmekte yarýþacaklardýr. Herkesten önce, Mýsýr’da binlerce insaný katlederek darbe yapan Sisi’nin, yaþananlarý Batý adýna çerçeveleme giriþimi þaþýrtýcý deðil mesela. Bu listenin hýzla zenginleþeceðinden kimsenin þüphesi olmasýn.

Sözün özü, eðer yaþananlarýn gerçekten ciddiye alýnmasý gereken bir tehdidin habercisi olduðu düþünülüyorsa; ayný ciddiyetle yeni dalganýn zemini, aktörleri ve sebepleri üzerinde düþünmek gerekiyor. Ama “buna gerek yok” deniyorsa, öteki ilan ettikleri aktörlerin kahir ekseriyetini apolojetik bir dünyaya hapsetmenin verdiði derin hazla, 11 Eylül sarhoþluðunun ürettiði sahneleri yeniden üretebilirler.