12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz: Sızma, semirme, ele geçirme

15 Temmuz darbe-işgal girişiminin 8. Sene-i devriyesinde işgale şanlı bir direnişle karşı koymanın zaferini kutlamış olsak da hepimiz biliyoruz ki, tehlike geçmiş değil. FETÖ'yü kurgulayıp kullanan odaklar açısından Türkiye hala hedef ülke.

Konuya iktidarın ve muhalefetin, devletin ve milletin aynı hassasiyetle yaklaşması şart. FETÖ vazgeçmedi çünkü.

Bir yandan devlete ve topluma yeniden sızmaya çalışıyor, diğer yandan suçlarını unutturmaya, kafaları bulandırmaya çalışıyor FETÖ. Bunu da "kullanışlı aptallar" ve profesyoneller eliyle yapıyor.

Bu güruh sabah akşam, yargılanıp yatan, yatıp çıkan FETÖ mensuplarının, akrabalarının ve KHK ile kamudan ihraç edilenlerin sözcülüğünü yapıyor. Yargı süreci sanki suçlu ile suçsuzu, haklı ile haksızı ayırt etmemişçesine sahte mağduriyetler üretiyorlar. İşleri güçleri illüzyon, manipülasyon...

Açık konuşalım. Şeffaf şekilde görülen davalarda 122 bin 632 sanık hakkında mahkûmiyet, 33 bin 983 kişi hakkında adli karar, 344 bin 848 kişi hakkında takipsizlik, 97 bin 139 kişi hakkında ise beraat verildiği ortadayken FETÖ ile mücadeleyi kirletmeye kalkmak FETÖ taktiğinden başka şey değildir.

İLK KEZ 12 EYLÜL'DE SIZDILAR

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016 temmuzunda tamamladığı FETÖ Çatı Davası İddianamesinde çok önemli bulgular vurgular var.

Bunlardan biri, FETÖ'nün yurtdışında kurgulanan bir proje olduğudur.

Bir diğeri FETÖ'nün devlet içine ilk kez 12 Eylül 1982 darbesinden sonra sızdırıldığıdır. 15 Temmuz darbesinde görev alan general-tümgeneral rütbesindeki asker görünümlü ajanların TSK'ya giriş tarihleri 80 sonrasına tekabül ediyor nitekim.

Çok çarpıcı bir diğer tespit ise FETÖ'nün devlette en kritik noktalara erişimini sağlayan tarihin 28 Şubat post-modern darbesi olmasıdır.

28 ŞUBAT'TA SEMİRDİLER

28 Şubat darbesini yapanlar FETÖ'ye yer açmak için "laiklik" gerekçesiyle dindar vatan evlatlarını devletten, öğrencileri okullarından atmış, İmam Hatiplilerin önünü keserek FETÖ dershanelerinin önünü açmıştı.

ABD'nin "our boys / bizim çocuklar" dediği darbeciler (askerinden yargıcına, medyasından sendikasına ve siyasetçisine) hem dini, dindarlığı aşağılamış hem de halk arasında dindar maskesi takıp devlet içinde takiye yapan ajan örgütünü itinayla semirtmişti.

Var gücüyle FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadele eden Erdoğan'ı zan altında bırakmaya kalkanların yüzüne vurulması gereken FETÖ gerçekleri bunlar.

YENİ KULLANIŞLI APTAL KİM?

FETÖ derdest edildi ama sahibi açısından plan değişse de hedef değişmedi. Maşalar, aparatlar, kullanışlı aptallar değişse de yöntem aynı.

Hala aynı tip insanlarla iş tutuyorlar. Kimliksiz, kişiliksiz, omurgasız, hangi kalıba döksen uyum sağlayan amorf figürler bunlar. Dün burada, bugün orada olabilenler...

Medyada da böyle siyasette de.

Dün bireysel hak ve özgürlükler deyip bugün PKK'nın insan öldürme, devlet yıkma hakkını savunanlara bakın. "PKK sizi tükürüğüyle boğar" diyen teröristle 15 Temmuz günü poz vermekten utanmayan İmamoğlu'na bakın. Dün Gezi'nin en sorunlu olayına imza atıp bugün Gezicileri savunan, Erdoğan'a saldıran ve 15 Temmuz'da susanlara bakın.

Velhasıl çok daha sofistike bir plan işleme konulmuş durumda. At izini it izine karıştırarak yol alıyorlar.

28 ŞUBAT MAĞDURLARI HAK ARIYOR

Geçen gün 28 Şubat Gönüllüleri Platformu Başkanı Şerife Kaya ve platform üyeleri ziyaret etti Star gazetesinin Ankara bürosunu. 28 Şubat döneminde devletten atılanların ve haksız yere on yıllarca hapis yatanların hak kayıplarının tespiti ve teslimi için bir komisyon kurulmasını talep ediyorlar.

Onları dinlerken 28 Şubat döneminde sergilenen tiyatroyla 15 Temmuz'da yaşanan zorlu mücadele arasındaki bağlantıyı düşündüm.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ Çatı Davası İddianamesi bu uzun kronolojiyi tespit ediyor zaten. 12 Eylül'de sızdırılan, 28 Şubat'ta semirtilen, 15 Temmuz'da ülkeye el koysun istenen kurgu aynı dış müdahalenin merhaleleri. Gerçek mağduriyetler de bu duraklarda, FETÖ'cü yaygarasında değil.