13 günde otel lobilerinde film çektik

Türkiye’de yaşanan bir seri katil öyküsünden yola çıkılarak çekilen Kanunsuzlar filminin başrol oyuncuları Orhan Eşkin ve Bülent Çolak, seyirciye doğru mesaj vermek açısından ‘bıçak sırtında bir film çektikleri’ konusunda hemfikir.

Türk sinemasında oyuncu olmak zor iş. Çekilmeyen filmler veya    sadece sinemayla maddi olarak sürdürülemeyen bir hayat. Yani mecburlar TV dizilerine. Bu koşuşturma sonunda da sakatlanan bir oyunculuk kariyeri... Hollywood filmlerinde yer alsalar kabiliyetleriyle bütün dünyanın tanıyacağı yetenekli isimler, sinemamızda yan rollerde veya iki üç senede bir çekilen filmlerde heba oluyor. Kanunsuzlar filminin iki başrol oyuncusu Orhan Eşkin ve Bülen Çolak da kabiliyetleriyle sinemanın ihtiyacı olan oyunculardan.  Daha çok 1996 yılında Tatlı Kaçıklar ile başladığı televizyon dizileriyle tanıdığımız Orhan Eşkin ve 1998 yılında Hoşçakal Yarın filmiyle tanıdığımız Bülent Çolak’a, başrolünü oynadıkları Kanunsuzlar’ın perde   arkasını ve sinemayı sorduk.

-Bu projeye nasıl katıldınız?

Orhan Eşkin: Hikayeyi ve karakteri sevdim. Sevmediğim işlerde hiç olmadım bugüne kadar.

Bülent Çolak: Senaryosu için... Yapımcısı Orçun Eşkin’i tanımam da önemliydi ama en etkili olan şey, karakterdeki şeytan tüyü.­­­­­­­­

-Rolünüzle ilgili bilgi verebilir misiniz?

O. E: İsmail, yani İso varoşta yaşayan, klasik araba hayranı, saf ve temiz biri Cengo’ya oranla. Sormayan ve sorgulamayan bir görev adamı.

B.Ç: Cengiz, nam-ı diğer Cengo. Pervasız, tekinsiz, kaybeden     olmamak için her şeyi yapabilecek gayr-ı meşru bir adam. İso’nun omzundaki şeytan.

-Öykü Türkiye’de yaşanan gerçek bir seri katil hikayesinden alıntı. Bu sizi nasıl etkiledi. Gerçek karakterler ne kadar rolünüzde var?

O. E: Gerçek seri katillerin yaşamış oldukları hikayeyi referans alan ama kendi içinde de kurgusu olan bir film. Bu yüzden o kişilerle hiç alakası yok.

-Filmin çok ince bir dengesi var. Esprisi güçlü ama sulandırılmamış bir suç filmi de diyebiliriz. Bu dengeyi nasıl tutturdunuz?

O. E: Ben İso’dan yola çıktım.    Sizin de dediğiniz gibi bu filmde dengeyi tutturmak zordu.

B.Ç: Bu saptama için teşekkürler. Geçirebilmişiz demek ki. Filmin en çok bu yönünü seviyorum çünkü. Her ne kadar bir suç filmi gibi görünse de “cool-mavra” tadından taviz vermesin istedik. İki semt çocuğunun şu hayattan nasiplenmek için küfre düşmüş mavralarıdır bu film.

-Türk insanı ve izleyicisi, kendi öyküleri anlamında seri katil gibi olaylara pek alışık değil. Böyle bir hikayeyi içselleştirebilmeleri için ne gibi stratejiler ortaya koydunuz?

O. E: Seyircinin bu durumu içselleştirmesi çok kolay olacak çünkü karakterler bizlerden yani içimizden birileri. Filmde çok keyifli aktığı için yadırgamayacaklar zaten.

B.Ç: Evet, pek alışılmış durum değil. Ama şiddet gündelik hayatta da var.

ÖN HAZIRLIK YAPAMADIK

-Sinemada uyuşturucu kullanımı tartışmalı bir konu. Bu hikayeyi perdeye çekerken, bu anlamda nelere dikkat ettiniz?

O. E: Sinemada uyuşturucu hiç bir zaman cazip hale getirilmemeli çünkü hiç ama hiç iyi bir şey değil, hepimiz biliyoruz. Bizim dikkat ettiğimiz durumlarda zaten senaryoda vardı.

-Yönetmen Barış Erçetin’in ilk uzun metraj filmi. Hem ilk film hem de farklı bir yapısı var. Yönetmenle bu dezavantajları atlatmak için ne gibi  çözümler ürettiniz?

B.Ç: Ön hazırlık yapma fırsatı pek olmadı. Filmi 13 günde bitirmemiz gerekiyordu. Geceleri otel lobisinde buluşup sahneleri geçiyorduk. Çabucak aynı dilden konuştuğumuzu anladık. ‘Bu

bir karakter filmi’ dedik ve derinlemesine daldık. Barış’ın oyuncu ile kurduğu bağ sahicilik üzerine. Bu bizi acayip rahatlattı. Yalandan poz atamazdık. Senaryo bıçak sırtı çünkü. İki karakterin sırtında bir film bu.

Boş bir anımız olmasın diye çok çaba sarf ettik.