Bütününe baktýðýmýzda, darbe ve darbe kültürünün Türkiye’yi ele geçirme iþinde baþarýsýz olduðu aþikardýr. Ötekileri boyunduruk altýna almakta ya da onlara kötü davranmakta yanlýþ bir þeyler olduðunu görenlere karþý, darbeci kültür, kalýcý ve ikna edici bir argüman geliþtirememiþtir. Bugüne kadar bu þekilde idare edebilmiþ olmasýnýn tek nedeni, etrafta o tür düþünenlerin, toplumda bir çoðunluða dönüþmeden hep yalnýz kalmalarýdýr.
Neredeyse herkes ya da bütün insanlýk, bugünün koþullarýnda bir ülkenin darbe yapýlarak, darbeciler eliyle yönetilmesinin yanlýþ olduðu konusunda hemfikirdir. Sadece neden bu konuda hemfikir olduklarýnýn nedenleri konusunda hemfikir olamazlar? Mesela neyin darbe olarak sayýlmasý gerektiði ya da neyin “iyi niyetlerle, geçici ve doðru” sayýlmasý gereken darbecik olduðu konusunda genel olarak hemfikir olamazlar.
Bir durum özelinde suiistimal ya da açýk baskýlama iliþkisi görmek, aslýnda doðal ve kaçýnýlmaz olarak o durumun yorumunu önermek demektir. Esasýnda darbeler ve darbeciler; kabak çiçeði gibi bize açýkça görünürler, orada gözlerimizin hemen önünde duran sayfalarý açýk bir kitap gibi sadece “gözlüklerimizi” takýp okumamýzý bekliyorlar.
15 Temmuz gecesi ve “sonrasý” Batýlý dostlarýmýzýn içine yuvarlandýklarý ‘’hemfikirsizlik’’çukurunun ciddi bir arkeolojik kazýya ihtiyacý var. Bilindiði gibi 1952 yýlýndan bu yana Türkiye bir NATO ittifaký üyesi ülke statüsündedir. Üye ülkelerin “sýkýntýlý” durumlarýna iliþkin, NATO sorumluluklarý birer akit olarak kalýn kalýn harflerle yazýlmýþ ve taahhütlere baðlanmýþtýr. Türkiye 2004 yýlýndan bu yana AB aday ülkesi statüsündedir. Bu iki hukuki ve meþru durum, nasýl yorumlanýrsa yorumlansýn bir darbeyi püskürtmüþ olan Türkiye’nin yanýnda saf tutmayý gerektirir.
Ama Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn, Külliye’de yatýrýmcý iþadamlarýyla yaptýðý toplantýnýn konuþma içeriklerinden anlýyoruz ki “Bugüne kadar Batýlý seçilmiþ yetkililerinden hiç kimse henüz ülkemizi ziyaret etmemiþtir”.
Doðrusu Batýlý dostlarýmýzýn ahlak ve insani kapasite açýsýndan bu kadar sefilleþebileceði, kendilerini bekçisi olarak ilan ettikleri demokrasiye böyle açýkça sýrt dönebilecekleri, benim de öngörülerimi aþýyor. Aslýnda siyaseti nahoþ bir þekilde etik sýnýrlarýna çekip orada hapsetmeyi düþünmüyorum; çünkü Batýlý dostlarýmýzýn bu durumunu þiddetle eleþtirmek için, etik olanlardan daha çok ve daha güçlü olan siyasi argüman ve zeminlere sahibiz.
Ama önce çok temel bir konuda hesaplaþalým; Darbe ve darbecilere karþý sorumlu duruþ, sadece bir “görüþ” meselesi midir? Bir durumun “darbeci” olup olmadýðý konusunu tartýþmak; olan biteni yorumlama yoluyla karþý karþýya getirip çatýþtýrmaktýr, ona verdiðimiz öznel tepkileri deðil. Durum tarafsýz bir noktada durup, ayný belirgin eylem türüne bakarak, sizin “kötü” öznel deðer yargýsý eklemeniz ya da benim “iyi” öznel deðer yargýsý eklemem meselesi deðildir.
Ahlaki dil, sadece öznel deðer yargýlarýmýzý içeren, eylemleri onayladýðýmýz ya da onaylamadýðýmýzý belirtmek için kullandýðýmýz bir grup dilsel ifade kümesinden ibaret deðil; bu dil eylemlerin kendi tanýmlarýnýn da içine girer. 15 Temmuz da Türkiye’de olan þey darbe yolu ile gerçekleþtirilmek istenen bir karþý devrimdi. Unutulmamalý ki bir devletten çok bir toplum saldýrýya uðradý. Çünkü meydanlarda silahlý zorbalarý karþýlayan sivil toplumun ta kendisiydi. Seçimle iþbaþýna gelmiþ bir siyasal iktidarý silah zoru ile gasp etme eylemiydi. Þimdi Bütün Batý literatüründe bu eylemin adý eðer darbe olarak kayýtlara geçmiþ ise bugün, çok öznel yargýlarýnýzdan hareketle, darbeye darbe deðil lüksüne artýk sýðýnamazsýnýz. Tekrarlýyorum; 15 Temmuz’da bir devletten çok bir toplum saldýrýya uðradý. Çünkü meydanlarda silahlý zorbalarý karþýlayan sivil toplumun ta kendisiydi. Eðer bu net olgu size hala bir þeyler anlatmýyorsa, ya da bunun ne olduðuna dair bir kafa karýþýklýðý yaþýyorsanýz, artýk sizinle bu konuda hemfikir olmamýzýn hiçbir anlamý ve deðeri olmaz.
Büyük çoðunluðunun Müslüman olduðu bir ülkede “adalet ve demokrasiyi bilimsel bir temel üstünde kurmak imkansýzdýr” diyorsanýz, söze söylemeye can attýðým bir çift lafým olacak o zaman; haydi oradan... Müslüman bir ülkede elbette dindar bir demokrasi kurmak mümkündür. Kimlerin kurduðundan baðýmsýz olarak eðer demokrasiyi bütün kurum ve kurallarýyla tanýmlýyorsak, o zaman sizin bakacaðýnýz yer inançlarýmýz deðil, inþa ettiðimiz birlikte yaþamýn kurum ve kurallarýdýr.
(Pazartesi günü kaldýðým yerden devam edeceðim)