
Üzerinden 9 yıl geçmişken, 15 Temmuz'u sadece hatırlamakla yetinemeyiz. Şüphesiz hafıza oluşturmak çok önemli. Hafızasız bir toplum olmaz. Toplumun hafızasını siz oluşturmuyorsanız, bilin ki başkaları o işi yapıyordur. En liberal toplumlarda bile bu iş şansa bırakılmaz. Ya aristokrasileriyle övünürler ya da başlarına gelen felaketleri millet hafızasına nakşederler. Yani 15 Temmuz zaferiyle ilgili yaptığımız hiçbir şey fazla değildir. Ömer Halisdemir gibi kahramanların adını olur olmaz her yere vermek gibi yanlış şeyler yaptığımız da bir gerçek.
Fakat prensip olarak bardağın dolu tarafına bakmayı tercih ediyorum ve öneriyorum. Devamlı negatif şeyleri görenlerin iyi şeyler yapmaya hevesi dahi olmuyor. Kendini aşağı çekiyor, etrafındakilerin de hevesini kaçırıyor. Sonuçta koca bir değersiz hissetme hâliyle el ele, baş başa kalıyorsunuz. O yüzden bardağın dolu tarafına bakalım ki boşu dolduracak motivasyonumuz olsun.
Bu hatırlatma her şey için geçerli. Ne iş yapıyorsak yapalım, bu böyle. Türk'ün Türk'e propagandasından bahsetmiyorum tabii ki. Hamasetten hiç değil. Eleştirel düşüncenin de yaratıcılığın da iyimserlikle mümkün olduğunu düşünüyorum. Özellikle toplum ve siyasetin içinden konuşuyorsak. 15 Temmuz'da bu milletin başardığı şey tüm bardakları dolduracak önemde ve büyüklüktedir. Evvela bunu bilelim.
Neden "Sadece hatırlamakla yetinemeyiz" dedim?
Çoklukla böyledir; olayları tekil olarak ele aldığınızda "Tam olarak ne oldu şimdi, neden oldu, nasıl oldu, olmasaydı ne olurdu?" gibi yan soruları cevaplayamaz ve fotoğrafın tamamını göremezsiniz. Meseleyi tam olarak kavrayamazsınız. Tıpkı bir metni bağlamıyla okumak gibi, tekil olayları da öncesiyle, sonrasıyla, dış ve iç koşullarla birlikte değerlendirmek gerekir. 15 Temmuz'da Türkiye ne yaşadı, neden yaşadı, o geceyi zaferle buluşturmasaydık neler olurdu sorularını tekrar tekrar kendimize sormalı ve bağlamı iyi anlamalıyız. Ancak böylece olan biteni çerçeveleyebilir, camdaki buğuları siler, gördüklerimizi birbiriyle ilişkilendirebiliriz. İlişkilendiremezsek şayet, sosyal medyadan, sağdan soldan üzerimize boca edilen manipülatif dezenformasyonlara kapılmak bile mümkün olabilir. Bu yüzden özellikle de gençlere fotoğrafın tamamını göstermek çok önemli.
Her şey tam olarak ne zaman başladı emin değilim. Ama bence Davos'u milat olarak alabiliriz.
Hepimizin hafızasında taze olaylar bunlar; hatırlamaya çalışalım. O günlere geri gidelim.
SONUÇ OLARAK
Bu tarihleri bir bütün içinde değerlendiremezsek, tam olarak Türkiye'ye ne yapılmak istendiğini anlamamız mümkün olmaz. Ve yine bu gelişmeleri birbiriyle ilişkilendirerek okumazsak, 15 Temmuz zaferiyle aslında neyi başardığımızı tam olarak idrak edemeyiz.
Yazı çok uzadı, farkındayım.
Şu kadarını söyleyeyim o hâlde: Bir devletin tüm güvenlik kurumlarına sızmış ajanlar varsa, o ülkenin menfaatine olan hiçbir şey yapamazsınız. Otur denilince oturur, kalk denilince kalkarsınız.
15 Temmuz zaferi olmasa ne Suriye'deki halk devrimi olurdu, ne Türkiye Suriye'de kendi menfaatlerini masaya koyabilirdi, ne de bugün yürütmeye çalıştığı "Terörsüz Türkiye" projesini bu aşamaya getirebilirdi.
15 Temmuz zaferi, Türkiye'nin müstakilleşme hamlesidir. Özellikle gençler bunu böyle bilmelidir.