Karþýmda 54 yaþýnda bir profesör var. Zaman zaman kendisine hakim olamýyor, aðlýyor. Karþýnýzda böyle bir insanýn gözyaþlarýna hakim olamadýðýný gördüðünüzde ne hissederseniz, öyle oluyorum ben de.
Dicle Üniversitesi’nden ihraç edilmiþ, 46 gün tutuklu kalmýþ, þimdi adli kontrolle dýþarda.
Bitlis Ahlat’tan. “Türkmeniz” diye tanýmlýyor kendisini, ailesini.
Anlattýklarýndan, önce, bugün ve iktidar için en anlamlý olabilecek hususu nakledeyim. Hani “Referandumda risk alanlarý” diye bahsettiðim bir husus var ya, bu FETÖ operasyonlarý çerçevesinde ortaya çýkacak “Yan etkiler”in halk oylamasýna yansýmasý meselesi...
Diyor ki:
- Ben 16 kardeþten okuyan tek kiþiyim. Aile içinde adeta rol modelim. Yeðenler vs. bana bakarlar. Þu anda benim durumuma bakýyor ve olan biteni bir türlü anlayamýyorlar.
- Tek anneden mi, diyorum.
- Tek anneden, diyor.
- Ablam, diyor, Tayyip Bey’den bahsederken “Gurban olduðum” diye söz baþlar, diyor. Kardeþime bu yapýlýyor, ben þimdi ne yapacaðým, diyor. Kardeþlerim, yeðenlerim, hýsým akraba... Ayný duygular içinde.
Ne dersiniz?
Hiçbir zaman FETÖ’cü olmadýðýný, evet, Risale-i Nur çevresinden olduðunu ama FETÖ hareketine hep mesafeli durduklarýný, hatta Risale-i Nur çizgisini deforme ettiði gerekçesiyle o çizgiyle mücadele edildiðini belirtiyor. “Meþveret çevresindeniz” diyor. “Meþveret nedir” diyorum, “Üstad’ýn talebelerinden hayatta kalanlarýn, mesela Hüsnü Bayram ve Mehmet Fýrýncý aðabeylerin oluþturduðu bir istiþare grubu var, o çevre ile ilgiliyiz” diyor.
- Polis oturttu karþýsýna: “Söyle bakalým ne biliyorsun” dedi.
- Neyi söyleyeyim, neyi soruyorsunuz?
- Söyle caným iþte, bildiklerini.
- Sonra Savcý oturttu karþýsýna: “Söyle bakalým ne biliyorsun” dedi.
- Neyi söyleyeyim, neyi soruyorsunuz?
- Söyle caným iþte, bildiklerini.
- Bir suç isnadý yok, içeri atýlýyorsunuz, 46 gün kalýyorsunuz, sonra ihraç... Bütün meslek hayatýnýz bitiriliyor. Sigorta yok. Maaþ yok. Hasta olmaya korkuyorum Ahmet Bey, diyor. Gözleri yaþarýyor. Eþim hasta oldu, doktora götüremedik, diyor.
“FETÖ ile baðlantýlanma”ktan, “ihanet damgasý yemek”ten bahsederken yine gözyaþlarýný tutamýyor.
Hüsnü Bayramve Mehmet Fýrýncý “Aðabeyler” konuyu Sayýn Cumhurbaþkaný’na götürmüþler, bir netice alýnmamýþ. Konuyu Cumhurbaþkaný’na götürebilecek bir kanal bulunmasý bir mazhariyet þüphesiz. “Aðabeyler”in giriþiminin sonuç vermemesi ise üzüntü kaynaðý olmuþ.
Mardin’de, benim de bulunduðum bir ortamda (adý bende saklý) bir Ak Parti milletvekili, kendisine ulaþan bir maðduriyet konusunu ilgili savcýya götürdüðünü ve hallettiðini söylemiþti. O zaman da düþünmüþtüm: Böyle araya girecek kimsesi olmayanlar ne yapacak?
Hüsnü Bayram veya Mehmet Fýrýncý Aðabeyler -netice alýnmasa da- yine de Sayýn Cumhurbaþkanýna ulaþacak bir kanal olmuþ. Ya onlardan da mahrum olanlar?
Bakýn, bir asker önce “darbeci” sayýlýp “hain” damgasý yedi, cenaze namazýný kýlacak hoca bile bulunmadý, sonra annesi mücadele etti ve “oðlunun þehit olduðu”nu ispatladý.
Ergenekon davalarý sýrasýnda emir-komuta iliþkisi sebebiyle o malum seminere katýlmak zorunda kalanlarýn tefrik edilmesi gerektiðini zamanýn kumpasçýlarýna anlatmak bir cesaret meselesiydi. Samanyolu’nda rüzgar öyle estiriliyordu.
Baþbakan þehit yakýnlarýnýn “Darbeciler belli, neden cezalarý kesilmiyor” dediðini, onlarýn yüreklerini soðutmak gerektiðini söyledi. Doðru, þehit yakýnlarýnýn yüreklerini soðutmak lazým. “Darbecilerin belli olanlarý”nýn da cezasýný vermek lazým.
Ama yüzbini aþkýn insandan söz ediyoruz. AYM’ye baþvuran 65 bin kiþi var sadece. Þimdi, AKPM’nin Türkiye’ye yaptýrým uygulamasýný önlemek için 2 yýl süreli 7 kiþilik bir kurul oluþturduk. Herkes de biliyor ki bu kurul yeterli olmayacak. “Haksýz” uygulamaya maruz kalan birisi için 2 yýl da dile kolay.
Ýster referandumdaki riski, ister gerçekten “kul hakký”ný düþünelim, gündeme alýnmasý kaçýnýlmaz bir durum var.
Anlattýðým profesörün adýný, Sayýn Cumhurbaþkaný isterse veririm. Ama keþke benim yerime bizzat kendileri dinleseydi, diye düþünüyorum.