2002’den bu yana AK Parti ile siyasalýn kendi meþru dünyasý ve platformlarý dýþýndan mücadele etmeye kalkan bütün aktörler kaybettiler. Yukarýdaki baþlýðýn bir benzerini 2008’de AK Parti’ye kapatma davasý açýldýðýnda ‘14 Mart Tasfiyesi’ diye atmýþtým. Kapatma davasýný açanlarýn, kendi kendilerini tasfiye sürecinin önünü açtýklarýný, AK Parti’nin üzerine düþen görevin sadece bu süreci engellememek olduðunu vurgulamýþtým. Bu durumun ortaya çýkmasýndaki en temel sebep, kapatma davasýndan sadece on ay önce 27 Nisan müdahalesine ilk kez bir hükümetin açýk bir þekilde direnerek ‘siyasetin meþru alanýnýn’müdafaasýný yapmakla kalmamýþ, 22 Temmuz’da meþruiyetin kaynaðýný ‘seçimlere girmeyen yargýya’ göstermiþti.
27 Nisan sonrasý, Erdoðan çizgisini bozmayarak, siyasetin meþru alanýný hem savundu hem de savunma hattýný tedrici bir þekilde geniþletti ve derinleþtirdi. 2009 Açýlým süreci ve 2010 Anayasa referandumu ile ikinci büyük kýrýlma yaþandý. Siyaset güçlenirken, sadece görünür ve resmi vesayet unsurlarý tasfiye olmadýlar; ayný zamanda farklý siyasi yaklaþýmlar da dönüþmek ya da tasfiye olmanýn sýnýrýna gelmek zorunda kaldýlar. BDP, açýlým süreci ve 2010 referandumu performansý sonrasýnda siyaseten anlamsýz bir aktör olmanýn eþiðine gitti geldi. CHP ise deðiþime sert direniþinin bedelini sadece seçimlerde deðil neredeyse bütün liderliði ile ödemek durumunda kaldý. Ortaya çýkan maliyetler, bedel ödeyen aktörlerin dersler çýkardýðý anlamýna elbette gelmemektedir. 2013’te Çözüm Süreci, Gezi ve 17 Aralýk bu duruma þahitlik etmek için yeterli oldu.
***
BDP Çözüm Süreci’nin baþlangýcýnda sadece gelgitler deðil; 2013 Nevruz mesajýnýn içeriði karþýsýnda da varoluþsal krizler yaþayan bir aktör oldu. Öcalan her adýmda müdahale etmese, olabilecek en hýzlý þekilde, 2010 BDP’sine dönmek için can attýðýný gizleyemiyordu. CHP ise Çözüm Süreci’ne bile karþý çýkarken iyiden iyiye saplandýðý siyasi anlamsýzlýða ciddi bir neþter vurmak yerine Gezi’nin anti-siyaset dünyasýna teslim olmayý tercih etti. Türkiye’nin derin demokratikleþme sancýlarýnda sorumluluk almak yerine Kemalist elitlerin Taksim nefret boþalmasýndan beslenmeyi tercih etti.
Gezi, týpký 14 Mart kapatma davasýnda olduðu gibi baþka bir tasfiye sürecinin önünü açtý. Sokaklarýn desteðini almakla sokaktan siyaset yapmanýn birbirine karýþtýrýldýðý süreçte, ana muhalefet partisi ve birçok farklý unsur meþru siyasi alanlarýný, ilk kez sokaða inen þaþkýn ve þýmarýk Kemalizme siyasi rantiye tahsil etmek üzere kiraya verdiler. Sokaklar kýsa sürede ‘rantiye iliþkisini’ aþarak CHP’de ev sahibi pozisyonuna gelmekte gecikmediler. CHP kendisini Taksim’e hapsederek, Türkiye ve dünya gündeminden kopan ve anlamlý bir siyasal aktör olmasýnýn yolunu tasfiye eden bir görüntü ortaya çýkardý. Taksim nihilizmi içerisinde sýkýþmanýn maliyeti iyiden iyiye hissedilirken 17 Aralýk operasyonu yaþandý.
Bir yönüyle 2007’ye dönmüþ olduk. Bürokratik bir neo-vesayet odaðý ‘seçim üçlemesinin’ yaþanacaðý 2014-2015’i dizayn etmek adýna müdahale giriþiminde bulundu. 2007’de Kemalizm adýna yaþanan müdahalenin bütün aktörleri, 2013’te hýzla Gülen Grubuyla ayný platformda buluþtu. Ortaya çýkan kader birlikteliði, 14 Mart tasfiyelerinin farklý formlarda yaþanacaðýnýn da habercisidir. Muhalefet kendi meþru siyasi alanýný tasfiye ederken çok daha derin bir travmayý ‘intihar eylemini’ gerçekleþtiren Gülen Grubu’nun da yaþamamasý düþünülemez. 17 Aralýk, AK Parti ile muhalefet arasýnda ciddi bir siyaset cari açýðý sorunu ortaya çýkaracaktýr. Bu durum muhalefeti siyaseten anlamlý kalabilmek adýna ‘siyasi açýðýný’ finanse etmek için ‘siyaset dýþý kaynaklara’ baðýmlý kýlmaktadýr. Bu süreçte Gülen Grubu ise orta vadede ‘çok pahalý bir finansman kaynaðýna’ dönüþerek bedel öderken, müþterileri de uzaklaþacaktýr.