Tek parti dönemi sonrasýnda CHP’nin önemli bir gündem maddesi de, laiklik meselesini yeniden düþünmekti. Bu bakýmdan 1947 kurultayý, parti tarihinde önemli bir dönemeç oluþturacaktý. Bu kurultayda bazý chp’li delegeler ilk mekteplere din dersleri ve üniversitelerde de ilâhiyat fakültesi açýlmasýný teklif etmiþti.
CHP’nin kanýmca parti tarihindeki en önemli kurultaylarýndan biri olan yedinci kurultayý, 1947 yýlýnýn Kasým ayýnda toplandýðýnda; laiklik ilkesinin de, pek çok baþkaca konu gibi, gündeme gelmesi kaçýnýlmazdý. CHP, eski anlayýþýyla þimdi artýk seçmen desteðine sahip olmak zorunda kaldýðý yeni siyasal sistem arasýnda kendisine yeni bir yol arýyordu. Bu arayýþ, ona kýsa sürede laiklik ilkesini gözden geçirmek zorunda olduðunu hissettirmiþti. Fakat bu zorlu ve çetrefilli bir süreçti. Aradan geçen neredeyse yetmiþ yýldan sonra bile bu konuda gelgitler yaþanmasý, bu meselenin partinin en önemli gündem maddelerinden biri olarak hâlâ yaþamakta olduðunu göstermiyor mu zaten?
Ýlk okulda din dersi talebi
Kurultayda söz alan Sinop delegesi Vehbi Dayýbaþ, “Hurafat anlaþýlmýþ ve inkýlâp benimsenmiþ olduðuna göre, Millî Eðitim Bakanlýðý’nca tanzim edilecek bir programla, ilk okullarda çocuklarýmýza din esaslarý hakkýnda bilgi vermenin zararlý olmadýðý gibi, ahlakî büyük faydalar tevlid edeceðine de kuvvetle inanýyorum” diyordu. Dayýbaþ, bu suretle, ilk okullarda din dersi verilmesini gündeme getirmiþti. Dayýbaþ, görüþlerini þöyle ifade ediyordu:
“Bizim çocuklar ibadette ne okuyacaklar? Ýþte bu hususta çocuklarýmýza bilgi verilmesini istiyoruz. Millî Eðitim Bakanlýðý’nca hususi din dersi hakkýnda teþebbüsata geçilmiþ ise de, hususi tedrisat, hem imkânsýz, hem de bu millet için zararlýdýr. (...) Ýmkânsýzdýr, çünkü yedi yaþýnda ilk tedrisat mecburi olduðuna ve ilk tedrisat hayat için kâfi gelmediðine göre, orta okul zarurîdir. Bundan sonra on beþ yaþýndaki bir genç, kaabiliyetine göre, ya üst tedrisata veya hayata atýlýr. Burada da ayrýca hususi tedrisata imkân bulunamaz. Ayný zamanda zararlýdýr. Çünkü, hayata kâfi gelmeyen ilk tedrisatla iktifa ederek, hususi tedsirata dönen çocuk, hayatta muvaffak olamayacaðý gibi, ileride memleket için istifadesi muhakkak olan zekâlar da bu suretle söndürülmüþ olacaktýr. (...)
Bu mesele, hiç olmazsa haftada iki ders okutulmak üzere, resmî mekteplerde halledilebilir ve birçok yerlerde de mahallen öðretmen tedariki mümkündür. (...) Bu derslere devam mecburi olmayacaðýndan, tanzim edilen ders programýnda hafta[da] ihtiyari iki ders yeri ayýrmak imkâný olmuyorsa, hafta[da] iki teneffüsten çocuklarýmýzý mahrum etmek suretiyle, bu iþin temini kâbil olur.”
Ýlâhiyat fakültesi açýlmasý
Çorum delegesi Abdülkadir Güney de, ayný konuya deðiniyordu ve hemen ardýndan, din öðretmenlerinin yetiþtirilmesi için de üniversitede ilâhiyat fakültesi açýlmasý gereðine dikkat çekiyordu:
“Diyanet Ýþleri Reisi mevcuttur. Diyanet Ýþleri Dairesi’nin yetiþecek nesle din öðretmek hususunda bir teþkilâtý yoktur. Yalnýz inhilal eden müftülük ve imamlýklara, eskiden kalmýþ, mahdut kimseleri tayin etmekten baþka bir vazife de ifa etmemektedir. Bunlarýn mevcudu kalmadýðý zaman da, bunlar haliyle ortadan kalkmýþ olacaktýr. Hususi dershaneler açýlsa bile, mesnedsiz yaþamayamaz ve bir netice alýnmaz. (...) Neslimizi yetiþtirmek kasdiyle din tedrisatýna önem vermek ve çocuklarýmýzý dinî bilgilerle teçhiz edebilmek için, bir tarafta, ilk okullarda iptidaî mahiyette din dersleri vermekle beraber; diðer taraftan da, bu tedrisatý cahil öðretmenlerden koruyabilmek için, üniversitelerimizde vücuda getireceðimiz ilâhiyat fakültelerinde modern bilgilerle mücehhez, münevver hocalar yetiþtirmek lâzýmdýr. (...) Ýptidaî mahiyette ilk mekteplere din dersleri ve üniversitelerde de ilâhiyat fakültesi açýlmasýný teklif ediyorum.”
Diyanet ve laiklik
CHP milletvekili Sinan Tekelioðlu ise, zamanýnda laikliði anlamakta güçlük çektiðini açýklýyor ve laikliði, sadece dünya ve din iþlerinin birbirinden ayrýlmasý olarak tanýmlamanýn eksik olduðunu ve laikliðin ayný zamanda, “memlekette mevcut olan dinlerden hiçbirisine imtiyaz vermemek” olduðunu belirtiyordu. Ancak, ikinci kýsým eksik kalmýþtý. “Bir Diyanet Ýþleri Reisliði vardý.” Ancak, “kadrosuna aldýðý memurlarýna maaþ” vermekle yetiniyordu. “Öbür taraftan da, Türk Hýristiyanlar, Türk Museviler var”dý. “Lakin bunlarýn Diyânet Ýþleri Reisliði’nde mümessilleri, azalarý yoktu.” “Demek ki, onlarýn evkaf idareleri (...) kendilerine” verilmiþti. Diðer yandan, “Ýslâm dinine mensup olan cemaatin baþýna ‘Diyanet Ýþleri Reisi’ diye birisi” oturtulmuþtu. “Fakat hiçbir iþ yapmayarak, kollarý (...) baðlý olarak” býrakýlmýþtý ve “boyuna tesbih çekmesine” izin verilmiþti.
Tekelioðlu’na göre, gayri müslim dinî azýnlýklara verilen imkân, Ýslâm dinine mensup cemaate de verilmeliydi ve arada bir ayrým olmamalýydý. Tekelioðlu, bu þekilde, “Türk dindarlarýný da, diðer dinlerdekiler gibi, devletin bir tutmasýný istiyor”du. “Böylece, Diyanet Ýþleri Riyaseti’nin, bütün kadrosu ile devlet kadrosundan çýkararak, ecdadýmýzýn bu dini yürütmek için vakfetmiþ olduklarý paralarýn bütün varlýðýný toplayan vakýflar idaresinin baþýna geçirilmesini” istiyordu. Tekelioðlu, “bu suretle, Diyânet Ýþleri [Baþkanlýðý], vakýflar idaresinin paralarý ile mektep açsýn, bize asrî ve medenî hoca yetiþtirsin, bize ölü gömücü yetiþtirsin, bize telkin verecek imam yetiþtirsin, bize hatip yetiþtirsin” diyordu.
“Manevî gýda Ýslam’dadýr”
Kayseri delegesi Þükrü Nayman, eksik býrakýlan noktanýn “manevî gýda” ihtiyacý olduðunu vurguluyor ve kurultayýn da alkýþladýðý þekilde, “biz bu ihtiyacý ancak ve ancak Ýslâm dininin kabul ettiði ahlâk kanunlarýnda bulacaðýz” diyordu. “Ýnsanlara manevî gýdayý telkin etmek, ancak din yoluyla” olabilirdi ve “ruhî terbiye vermek, din dýþýnda mümkün” olamazdý. Nayman, din eðitimi ve din teþkilâtý konusunda þu benzer görüþleri ileri sürüyordu:
“Bugün Baþbakanlýða baðlý iki müessesemiz vardýr. (...) Bunlardan biri, vakýflar idaresi, diðeri Diyanet Ýþleri Reisliði’dir. Fakat Diyanet Ýþleri Reisliði’nin vücudu ile ademi müsavidir. Vakýflar idaresi, dinî müesseselere bakmaz ve yaþatamaz durumdadýr. (...) Ýmamlar ve hatipler aç ve sefil bir hâldedir. Otuz lira maaþla imam ve hatip yetiþir mi? (...) Bu kadar bir para, memlekette dinî fikirleri, memlekette dinî efkârý besleyemez. (...) Muhtaç olduðumuz din adamlarý yetiþtirilemez. O halde, hiçbir vazifesi olmayan bir müesseseyi kaldýrmalýyýz. (...)
Bütün bunlar, bazýlarýnýn zannettiði gibi, Diyanet Ýþleri [Baþkanlýðý]’nýn iktidarsýzlýðýndan ileri gelmiyor. Salâhiyet vermediðimizden, para vermediðimizden oluyor. (...) Biz bu iki müessesede yepyeni bir teþkilât istiyoruz. Ýstediðimiz teþkilât þudur: Vakýflar idaresi, dinî müesseselere baksýn ve yaþatsýn... Diyanet Ýþleri [Baþkanlýðý], yurtta dinî fikir cereyanlarýný büyük bir sorumlulukla tanzim etsin ve yaysýn; yine salâhiyetle din adamlarýmýzý yetiþtirsin... (...) Garbýn ve þarkýn muhtelif dinlerini öðretsin... (...)
Bu müesseseler takviye edildikten sonra, gençliðin muhtaç olduðu manevî gýdayý tattýrmak için, mekteplerimizde din dersi okutulmalýdýr. Çünkü, bu zaruret belirmiþtir. Bundan kaçýnmayalým. Millî Eðitim Bakanlýðý’nýn bir talimatname hazýrladýðýný gördüm. Buna göre, bugün hususî mekteplerde din dersleri okutturulmasýna müsaade edilmektedir. Fakat bunlar mahzurludur. Vakýa kontrol edilecektir. Lâkin yine mahzurludur. Resmî mekteplerimizde okutmaktan niçin korkuyorum? (...) Dinden korkmayalým. Ben amele arasýna yayýlan kýzýl tohumlarýn neþvünemasýndan korkarým. En büyük hassasiyeti bu noktada gösterelim. (...) Manevî varlýklarý yýkamayýz, mekteplerde dinî tedrisat yapmaya mecbûruz.”
CHP Dilek Komisyonu raporu
“Ýlk okullarda ihtiyarî olarak din dersleri okutulmasý bahsine gelince: Devletin resmî okullarý istisnasýz her öðrenci tarafýndan hazýrlanmasý zarurî olan bilgileri ve itiyatlarý kazandýrmakla mükelleftir. Ahlâkî kýymetlerimiz de bu meyandadýr. Dinî itikatlere gelince: Bunlar, kulla Tanrý arasýndadýr. Devlet, vatandaþa, Tanrý’ya olan itikat ve ibadetinde, ‘sen buna inanacaksýn’ veya ‘buna inanmayacaksýn’ diyemez. Bu sebeple, din derslerinin, herkes için olan ve herkes tarafýndan iktisabý lâzým gelen bilgileri vermekle mükellef olan devlet okullarýnýn programlarý arasýna katýlmasý mümkün görülememiþtir. Din öðretiminin, devletin murakabesi altýnda, yurttaþlarýn özel teþebbüslerine býrakýlmasý zarurîdir. Hükûmet, murakabenin þekil ve þartlarýný tesbit etmektedir ve din dersleri kitaplarý hazýrlanmaktadýr.”
ATATÜRK ÝÇÝN MEVLÝD OKUTULMASI
- Þimdi de; kurultaya paralel bir þekilde; Cumhuriyet gazetesinin 8 Kasým 1947 tarihli haberine bir göz atalým isterseniz: “Atatürk’ün Ruhuna Mevlid” 10 Kasým 1947 tarihinde “Atatürk’ün hemþiresi Bayan Makbule [Atadan] tarafýndan (...) ilk defâ olarak Atatürk’ün ruhuna bir mevlid okutulacaktýr.” Elbette bütün geliþmelerin, basit bir tesadüften öteye, bir siyasî anlamý vardý. CHP kendisine yeni bir yol arýyordu; ama bu arayýþýnýn bugün bile sona erdiði söylenemez.
“DÖNÜÞÜM” KÝTABIM DA YAYINLANDI
- 1945-1950 döneminin öyküsünü yazdýðým serimin dördüncü cildi olan “Dönüþüm” yakýnda Ýletiþim yayýnlarýndan yayýnlandý. Bu ciltte; bu dönemde ordu içindeki siyasal geliþmeleri; ardýndan bu yazýnýn da konusunu oluþturan din ve laiklik meselesinin dönemin siyasal aktörlerince nasýl formüle edilmeye çalýþýldýðýný; sonra II. Abdülhamid’in mirasýnýn nasýl bir hukuk davasý olmaktan çýkarak siyasal bir mesele haline geldiðini; Osmanlý hanedaný üyelerinin yurda giriþine nasýl izin verildiðini ve nihayet dönemin ekonomi politikasýnýn nasýl evrildiðini anlatmaya çalýþtým. Meraklýlara duyurmak istedim.