1961 Anayasasý ve ‘Direnme Hakký’nýn önü arkasý

1961 anayasasý, 27 Mayýs öncesinde çok lâfý edilen ‘direnme hakký’ný anayasal bir hak hâline getirdi. Onu romantik bir ifadeye büründürdü ve siyasal hayatýmýza armaðan etti!

Bazen yanýlýyoruz; ‘direnme hakký’nýn yalnýzca belirli bir siyasal gruba ait olduðu gibi bir izlenim yaratýlýyor çünkü… Oysa, ‘direnme hakký’ herkese aittir.

1961 anayasasýnýn baþlangýç metninde þu ifadeye yer verilmiþti: “Tarihi boyunca baðýmsýz yaþamýþ, hak ve hürriyetleri için savaþmýþ olan; anayasa ve hukuk dýþý tutum ve davranýþlarýyla meþrûluðunu kaybetmiþ bir iktidara karþý direnme hakkýný kullanarak, 27 Mayýs 1960 Devrimi’ni yapan Türk milleti…” Þimdi öncelikle vurgulamamýz gereken nokta; 1961 anayasasýnýn bu romantik ifadesinin yer aldýðý giriþin, anayasa metninden sayýldýðýdýr. Bu sûretle, anayasa yapýcýlarý olan 27 Mayýsçýlar, gerek darbenin ve gerekse yeni anayasanýn meþrûluðunu ve haklýlýðýný ortaya koymaya çalýþýyorlardý.

Dahasý, yine baþlangýç metnine; “Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafýndan hazýrlanan bu anayasayý kabul ve ilân ve onu, asýl teminatýn vatandaþlarýn gönüllerinde ve iradelerinde yer aldýðý inancý ile, hürriyete, adalete ve fazilete aþýk evlâtlarýnýn uyanýk bekçiliðine emanet eder.” cümlesinin de eklemesi tercih edilmiþti. Bu iki cümle, siyasal hayatta, yeni anayasýnýn ve iktidarýn savunucularý olarak, “uyanýk bekçiler” vurgusuna kapý aralamýþtý bile… Günümüzde de ‘uyananlar’ ile ‘uyanamayanlar’ ayrýmýna alýþýk olanlar için, ‘bu ayrýmýn keskin bir politik analiz’ oluþturmadýðý söylenebilir.

O hak, bize aittir

Þimdi gelelim, iþin inceliðine… 27 Mayýsçýlar, bugün artýk pek az kiþinin hatýrlayacaðý bir anayasa deðiþikliðini sadece iki hafta içinde gerçekleþtirmiþlerdi bile… Bu yeni; ya da o zamanki ifadesiyle ‘geçici anayasa’ya

göre; “Ýktidar partisi idarecileri tarafýndan anayasanýn çiðnenmesi, Türk milletinin bütün fert ve insanlýk hak ve hürriyetlerinin ve masuniyetlerinin ortadan

kaldýrýlmasý, muhalefet murakabesi iþlemez hale getirilerek, tek parti diktatoryasý kurulmak suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi

fiilen bir parti grubu durumuna düþürülmüþ ve meþruluðunu kaybetmiþti. Ordu Dahili Hizmet Kanunu’nun 34. maddesi ile; “Türk

yurdunu ve Teþkilâtý Esâsîye Kanunu ile tâyin edilmiþ olan Türk Cumhuriyetini kollamak ve korumak” vazifesi kendisine verilmiþ olan Türk ordusu, vatandaþý birbirine düþürmek suretiyle, Türk vatanýný ve millî varlýðý tehlikeye koymuþ olan eski iktidara karþý bu mukaddes kanunî vazifesini yerine getirmek ve hukuk devletini yeniden kurmak için, Türk milleti adýna harekete geçerek, milleti temsil vasfýný kaybetmiþ olan meclisi daðýtýp; iktidarý, geçici olarak, Millî Birlik Komitesi’ne emanet etmiþtir.” 12 Haziran 1960 tarihinde kabul edilen bu ‘geçici’ anayasa, daha sonra çýkarýlan bir yasayla ‘geçici’ olmaktan da çýkarýldý.

27 Mayýs’a karþý ‘direnme hakký’

‘Direnme hakký’nýn tek taraflý bir hak olduðunu düþünmek çok yanýltýcýdýr. O herkesin hakkýdýr; ne var ki; politikanýn pratiðinde iþler çok kez kitapta yazýldýðý gibi gitmez. ‘Direnme hakký’ný kullanarak iktidara gelen gruba karþý da, baþkalarý bu kez ‘direnme hakký’ndan söz edebilir. Nitekim ettiler de. Elbette Demokrat Parti’lilere böyle bir hak tanýnmamýþtý. Onlar dertlerini ‘Marko Paþa’ya anlatabilirlerdi. Ýþin tuhafý; iþin baþýnda hiç kimsenin aklýna gelmeyen þey, baþlarýna gelmiþti. Ya da gelecekti. Çok kýsa bir sure önce birlikte Millî Birlik Komitesi’ni kuran subaylar arasýnda meydana gelen görüþ ayrýlýklarý ayyuka çýkmýþtý. Ýktidarýn ‘emanet’ edildiði kurul, kendi içinde ayrýþmýþ ve çatlamýþtý.

‘Direnme hakký’, bu aþamada, bir grup subay tarafýndan, bir diðer grup subaya karþý kullanýlabilir miydi? Ýktidarýn ikiye bölünmesi karþýsýnda; kimin iktidarda olduðuna,  kim, nasýl karar verecekti? Diðer yandan, ‘geçici anayasa’da bu konuda kesin bir yanýt bulunabilirdi: “Millî Birlik Komitesi üyeleri, kendi dileðiyle komiteden çekilebilir; fakat ikinci maddede yazýlý yemine ihanetleri mahkeme hükmü ile sabit olmadýkça, komiteden çýkarýlamaz”lardý. Komite üyeliðinin düþmesi için de þu hüküm geçerliydi: “Vatana ihanet, irtikâp, hýrsýzlýk, sahtekârlýk, dolandýrýcýlýk, emniyeti suiistimal gibi þeref ve haysiyet kýrýcý suçlardan veya adam öldürmekten mahkûm olanlarýn veya kamu haklarýndan iskat edilmiþ bulunanlarýn komite üyeliði düþer.” Bunun dýþýnda Millî Birlik Komitesi üyeliðinden çýkarýlmak mümkün deðildi.

Zor, oyunu bozar…

Anayasal hükümler bir tarafa; bu türden anlaþmazlýklar ve çatýþmalar, ‘direnme hakký’ taraftarlarý arasýnda bile, ancak ‘zor’la çözülebilirdi. Nitekim o zaman da öyle oldu. 13 Kasým’da komitenin 14 üyesi, zorla görevlerinden alýndýlar ve yurt dýþýna sürgün edildiler. Abdülhamid’in sürgün politikasýný eleþtirenlerin, kendilerince gerektiðinde ayný þeye kalkýþmalarý, politikanýn bir cilvesi sayýlabilirdi. Ama politikanýn cilvesi, bununla da bitmiyordu tabiî…

27 Mayýsçýlar, 1924 anayasasýnýn ‘çiðnenmesi’ karþýsýnda DP iktidarýný devirmiþlerdi; ama bu anayasayý hemen deðiþtirdiler. Elbette bu pek ‘çiðnenme’ sayýlamazdý. Ardýndan daha vahim bir þey yaptýlar; nedense bu konu; ne anayasa hukuku kitaplarýnda, ne de siyasal literatürde pek de iþlenmiþ deðildir; kendi yaptýklarý ‘geçici anayasa’yý da çiðnediler. Bu kez kelimenin tam anlamý ile ‘geçici anayasa’ çiðnenmiþ oldu. 14’ler, anayasanýn ‘çiðnenmesi’ sayesinde tasfiye edildiler; aksi halde, onlarý görevlerinden almak, hiçbir koþulda -anayasanýn hükümleri dýþýnda elbette- mümkün deðildi. ‘Hukuk devleti’ anayasada yer alan fiyakalý ve romantik bir ifade olarak kalmýþtý.

TEK YANLI BÝR HAK OLMAZ

Tarihe baktýðýmýzda; ‘direnme hakký’ný haklarýn en önüne koyanlarýn, iktidara gelirlerse; kendi iktidarlarýna karþý ayný hakkýn kullanýmýnda benzer bir romantizm içinde olmadýklarýný görüyoruz. Bu tutum, siyasal ideolojilerden tamamen baðýmsýzdýr. 1917 Rusya’sýnda ‘direnme hakký’ný kullanan Bolþevikler, iktidara gelmelerinin üzerinden kýsa bir süre geçince, yeni iktidardan o kadar da memnun kalmayan ve kendilerince ‘direnme hakký’ný kullanmaya karar veren Kronstad denizcilerine karþý nedense pek de hoþgörülü olmamýþlardý. Oysa Kronstad denizcileri, devrimin öncüleri arasýndaydýlar. Aradan geçen sadece dört yýldan sonra, 1921 Mart ayýnda ise, birden ‘devrim’e karþý ‘direnme hakký’ný kullanmaya karar verdiler. Onlara göre; Sovyet iktidarý; öngörülenin aksine, özgürlükleri ortadan kaldýrmýþtý. Onlar, özgürlük için Sovyet iktidarýna baþkaldýrdýlar. Ve acýmasýzca bastýrýldýlar. Bir zamanlarýn ‘direniþçiler’i, þimdi bizzat yoldaþlarý tarafýndan acýmasýzca katlediliyorlardý. Politika, acýmasýzdý.

Eðer günümüzden bir örnek vermek gerekirse; kuzey komþumuz Ukranya’ya bir göz atabiliriz. Sadece bir yýl önce iktidara karþý ‘direnme hakký’ný kullananlarýn belki de akýllarýndan geçmeyen bir þey vardý: O da, kendi iktidarlarýna karþý da ‘direniþ hakký olduðu ve bunun kullanýlabileceðiydi. Nitekim, son bir yýldan bu yana, yeni iktidara karþý da ayný ‘hak’ kullanýlmakta…

‘Direniþ hakký’ tek yanlý bir hak olmadýðý gibi; hiçbir siyasal grubun tekelinde de deðildir. Her siyasal pozisyon, günü geldiðinde, kendinde hak ve güç gördüðünde, bu hakkýný kullanmakta tereddüt etmeyebilir. Politikanýn gerçeði budur. Romantik ifadelerle ortaya çýkan ‘direnme hakký’, zaman gelir, her siyasal grubun kendi inanç temelinde diðerine karþý uygulamaya koyduðu sert bir çatýþma çizgisine dönüþür. ‘Direnme hakký’ný kullanarak iktidara gelenlerin ya da gelmeyi düþünenlerin ilk düþünmeleri gereken þey de zaten budur: Siyasal gruplarýn ayný anda birbirlerine karþý ‘direnme hakký’ný kullanmalarý halinde, bunun tarihteki yansýmasý, yalnýzca berbat bir iç savaþtýr.

Ýç savaþlarýn fitilini ateþleyen önemli bir öngörüsüzlük de budur iþte: Karþý tarafýn ‘direnme hakký’ný kullanmayacaðý ya da kullanamayacaðý varsayýmý… Çok kez aksi görülür; lâkin artýk çok geçtir. Bu bakýmdan romantik bir ifade olan ‘direnme hakký’, politikanýn sert ikliminde toplumlar için bir felâket de olabilir.